Gündem

Akp-Chp buluşması

AKP ve CHP Genel Başkanları Recep Tayyip Erdoğan ve Özgür Özel başkanlığındaki heyetler 2 Mayıs 2024’te buluştular. İki tarafında keyfine diyecek yoktu.

Hasan H. Yıldırım & Hussein ErkanFotoğraf açıklaması yok.

AKP ve CHP Genel Başkanları Recep Tayyip Erdoğan ve Özgür Özel başkanlığındaki heyetler 2 Mayıs 2024’te buluştular. İki tarafında keyfine diyecek yoktu. Erdoğan, “yumuşama“, Özel, “demokrasi“ dedi. Bunlar laf olsun diye dile getirilen açıklamalar. İşin rengi başka. Bu arada ilginç bir durum yaşandı. Özel, buluşmada yanında getirdiği “mesir macunu“nu Erdoğan’a hediye etti. Anlaşılan bu jestiyle “Belline kuvvet, anamızı beliyebilirsin“
demek istedi.. Başka bir işe yarar mı bilinmez. Adamın ahı gitmiş, vahı kalmış.
Erdoğan saçından tırnağına kadar suça batmış bir lider. Bulaşmadığı, işlemediği suç kalmadı. İktidarı kaybetmesi halinde kendini cezaevinde bulur. Bunu engellemek için CHP ile anlaşmaya ve kendini garantiyeye almaya çalışıyor. İktidarda kalıp kendini, ailesi ve suç ortaklarını korumaya almak için herkesle ittifak yapar. Mevcut durumda bunu sağlamak ancak CHP ile yapacağı ittifakla mümkün. Zaten mevcutlar arasında ittifak yapmadığı bir güç kalmadı. Bir ara Fetullah hareketi, MHP, BBP, Vatan partisi, Ergenekoncular, Avrasyacılar, YRP, Hüda Par ve şimdi de CHP ile ittifak yapmaya çalışıyor.
Erdoğan, iktidarı CHP ile paylaşıp karşılığında koruma istiyor. Bu süreçte buna ihtiyacı var. Çünkü hem içte hem dışarda çok sıkışmış durumda. Bu vartayı aşmasını CHP ile yapacağı ittifaktan görüyor. Olur mu? Olmaması için bir neden yok. Amentüleri de var. Vatan, millet, bayrak, din, iman, kuran, ezan, bayrak, şehit vs. Olmadı Turan. Liste böyle sürer gider. Bunlar birer cila. Asolan çıkardır, menfaattır, iktidarın nimetlerinden faydalanmaktır. Bu ittifak AKP ve CHP kurmaylarının politikasına uygun. Bunun pazarlığı yapılıyor. Bu pazarlıkta veren de, alan da memnun. Bu konu da şimdiden bir şey söylemek mümkün olmasada gelişmeler olacağına benziyor.
Ortada ortak düşmanda var. Kürdler hangi güne duruyor. Onu da kotlamışlar. “Vatan bölünmez, bayrak inmez, verecek bir çakıl taşımız yok. Son terörist yok edilinceye kadar savaş. Ya severler, ya terkederler.” Her iki tarafın duruşuna da uygun bir duruş. “Türk-İslam Sentezi” ortak payda. Türkçülük ve İslamcılık karışımı ırkçı Kemalizm de konaklarlar.
Bu arada Kürdleride yumuşatmaya çalışacaklar. Anayasa değişiyor adı altında yeni kurulacak sisteme Kürdleride suç ortağı etmeye çalışacaklar. DEP Parti merkezini ziyaret etmeleriyle bunun stardı verildi.
Ne söyler söylesinler ne yapar yapsınlar, Türk egemenlik sisteminde değişen bir şey olmayacak. Türkiye, tarihinin en ağır siyasi krizi ile baş başadır. Amaç bunu az zararla atlatmaktır. Bu kriz öylesine karşılaşılan rutin türden değil, “varoluşsal“ bir krizdir. Kendi tabirleriyle “beka sorunu“.
Bunu kuracakları AKP-CHP ortak hükümetiyle açmaya çalışacaklar. Daha evvelde bu tür ortak hükümetler kuruldu. Sistemin çıkarı bunu gerektirdiği gibi şu an giderek puan kaybeden Erdoğan içinde gereklidir. AKP-CHP ortak iktidarı buna cevap vereceği anlaşılıyor. Taraflar bundan emin. Bunun sağlanması halinde Türk egemenlik sistemi yeni bir yaklaşımla yürütme anlayışı damgasını vuracak. Gelişmelere bakıldığında tarafların kabulu da budur.
Nedir bu? Türkiye artık geri dönülemez bir sürece girmiştir. Varlığını sürdürebilmek için “içte birlik, dışa karşı savaş“ politikası sürdürecektir. İslanmcılık ve Milliyetçilik topluma dayatılıp rehin alınacak ve dış politika buna göre tayin edilecektir. Mesele “beka sorunu“ söz konusu olunca var olan siyasal yapılar aynı yerde konumlanma gereği duyarlar. Beka dedikleri sorun, “devletin ülkesiyle, milletiyle bölünmez bütünlüğüdür.“ Bu nedenle sağı, solu, askeri, sivili “aynı kaderde ve tasada“ birleşirler. Erdoğan’ın yanında saf tutacaklar. Türk egemenlik sisteminin siyasi kanatları içte şekli olarak birbirlerine bağırıp çağıracaklardır ama dışa karşı aynı bayrak altında savaşacaklar. Tek adamlık sistemi mi gelmiş, yolsuzluk ayyukaya mı çıkmış, hukuk ayaklar altına mı alınmış, “Türk tipi demokrasi“ rafa mı kaldırılmış vb. konular pek de önemsenmeyecektir.
Kimi çevrelerce dile getirilen ama sistemin kanatları arasında bir çatışma olmayacak. Ortada Kürd/Kürdistan sorunu olduğu sürece sistemin kanatları arasındaki çelişkiler daima “uzlaşır“ niteliktedir. Savaş bir bütün olarak sistemin tüm kanatları ile “dış güçler“ dedikleri ötekilere karşı verilecektir. O “dış güç“ de Kürdlerden ve Kürd/Kürdistan sorunu ile ilgili olandan başkası değildir. Kürd-Kürdistan kaynaklı sorun nedeniyle Türk egemenlik sisteminin siyasal kanatları birbirleriyle çatışmacı değil, uzlaşmacı siyaseti ürecekleri sır değildir. Geçmiş icraatları bunu gösterir. Zira Kürdistan sorunu onlar için daima “milli mutabakat“ konusudur.
Burada Kürd siyasal güçlerinin bu kanatlar arasında birine karşı diğeriyle eşlikte bulunma ve hatta onun gölgesinde siyaset yapma girişiminin Kürd siyasetçiliğiyle uzaktan yakından bir ilişkisi olamaz. Olsa olsa sistemin bir tamamlayıcı olunur ki, çoğu Kürd siyasal gücü bu melanetli gömleği çoktan giymişlerdir. Kürd siyasal güçleri aklını başına toplamalıdır. “Yenikap ruhu, milli mutabakat“ vb. kavramsallıklar Türk egemenlik sisteminin bütünsel politikası olmuştur. Buna eklenti olmak isteyen Kürd siyasal güçleri, tüm eforlarına rağmen yine de sistemin sahipleri tarafından rağbet görmeyeceklerdir. Oynadıkları veya kendilerine biçilen rol figüranlıktan öteye geçmeyecektir. Piyasada bu figüranlardan bol miktarda var zaten. Görmek için Türk televizyonlarına, yazılı basında yaptıkları açıklamalara bakmak yeterlidir. Hepsi icazetli “Kürdçülük“ yapan kadrolu, diplomalı ve maaşlı sömürge misyonerleri; Kürd/Kürdistan satıcıları. Yani dememiz o ki pazar bu manada full…
Kimi çevrelerin Erdoğan için; “Kürd meselesini çözerse o çözer“ payesinin verilmiş olması hayra alamet değildir. Bu hikayeyi daha evel dinlemiştik. Nelere mal olduğu bilinmeyen değil. Bugünde olacak olan budur. Oysa Erdoğan, Türk egemenlik sisteminin dönem icraatçısıdır. “Osmanlı Ruhu“nu canlandırmaya çalışıyor. Lozan anlaşmasını kabullenilemez olarak addediyor. “Yeni Misak-i Milli“ye göndermeler yapıyor. 1920’de onaylanan Misak-i Milli’ye göre Halep, Musul, Kerkük, Ege adaları, Kürdistan’ın güneyi, Ermenistan ve Balkanların bir kısmı ve Batum’a varan geniş bir alanı alma hesapları var. Kimi Kürd çevreleride, “Anayasa değişiyor, 1921 anayasasına dönülüyor“ deyip bundan keramet arıyor.
Türk egemenlik sistemi, Kürdlerin Kürdistan’ın güney ve güneybatısındaki kazanımlarını hiçbir zaman içlerine sindiremediler. Bu kazanımları yok etmek için her yol ve yönteme baş vurdular. Bundan vaz geçmişte değiller. Beşika’ya yerleşmesi, Rakka ve Musul operasyonlarına katılmak istemelerinin nedeni de bu politikanın sonucuydu. Hesapları Rojava’yı boydan boya işgal etmekti. Hesap, Kürdlerin ilerleyişini önlemekti. Başaramadılar.
Fakat “İŞID’a karşı savaşacağız“ adı altında Kürdlerin Akdeniz’e ulaşmasını şimdilik önlediler. Suriye ve Rojava‘da Azez, El Bab, İdlib, Cereblus, Cinderus, Afrin, Gre Sipi, Serêkaniyê’ işgal ettiler. İşgal ettiği bu alanlarda ciddi insan hakları ihlalleri yaptılar. Kadınları taciz ve tecavüz ettiler. Halkın mallarına el koydular. Yerleşik halkı göç ettirdiler. Demokrafik yapısını bozdular. Sivil halka karşı kimyasal kullandılar. Katliam ve soykırıma varan savaş suçu işlediler. Dünya sessiz, kör, sağır ve dilsizleri oynadı. Hatta yaptıkları açıklamalarla “Türkiye’nin hassasiyetlerine saygılıyız“ dediler. Bununla işlenen insanlık suçuna ortak oldular.
Kürdistan’ın güneyinde sayısız askeri karakol kurdular. Bunu az görmüş olacaklar ki, şimdi büsbütün olarak Kürdistan’ın güney ve Rojava’yı işgal etmeyi düşünüyorlar. Böyle bir planları var. ABD, Rojava için “kırmızı çizgimizdir“ dedi. Bu süreçte Rojava’yı işgal etmeyi göze almayabilirler ama fırsat gördüğü an işgal etmekten çekinmezler. PKK’ye karşı savaşıyoruz adı altında Güneyi işgal etmeye kalkışabilirler. YNK ve Irak dışında kimse karşı çıkmaycak. Onlarında bunu engelleme gücü yok. Görünen kadarıyla dünya buna karşı sessiz kalacak. Biriki etkisiz açıklama yapmanın ötesine geçilmeyecek. Kimse Türkiye’yi karşısına almayacak.
Irak merkezi hükümetinin tüm ısrarlarına karşın; “Aşiret güçleri (dedikleri Barzanilerdir) bizi çağırdı, İŞID’a karşı aşiret güçlerini eğitiyoruz. PKK terör örgütüne karşı savaşıyoruz“ ile kılıfladılar. Keza Suriye’nin tüm itirazlarına karşın; “Suriye’nin toprak ve siyasi birliğini korumaya çalışıyoruz“ deyip durdular. İran, Irak ve Suriye’de ne zaman Kürdler lehine bir gelişme olsa “Türkiye’nin iç meselesidir” deyip burada kendine iş çıkarıyorlar.
Hesap şudur: Diğer sömürgeci devletler yara aldıkça, Kürdler mevzi kazandıkça bunu kendine karşı yapılmış saymaktadırlar. Bu gelişmelerin kendilerine de sıçrayacağı korkusunu yaşamaktadırlar. Türkiye’yi korumayı diğer sömürgeci ülkelerde gelişen Kürd ilerlemesini önlemekle eşdeğer görüyorlar. Bu nedenle bugün Türk ordusu Suriye, Irak ve bunların egemenliğindeki Kürdistan parçalarındadır. Savaştığı tek güç de Kürdler olmaktadır.
Dünyanın bu koşullarında Türkiye’nin bundan karlı çıkacağını kimse iddia edemez ama hakim olan bir gücün durduğu yerde kolayından elindekini rızasıyla teslim etmediği ve sonuna kadar direndiği de bilinen bir gerçektir. Erdoğan Türkiyesi de buna başvuracaktır. Çünkü gelişmeler “varlık-yokluk“ sarkacındadır artık.
15 Temmuz 2016 askeri darbe gişimi sonrası duruma hakim olan Erdoğan, devleti adım adım bir bütün olarak ele geçirdi. Başkanlığı da garantilemesiyle karşısındaki muhalefeti dağıtmakta bir an duraksamadı. İslamcılık ve milliyetçilik ile toplumu rehin aldı. İç muhalefeti ezmiş durumdadır. Geriye dış güçler kalmıştır. Onları da ırgaladığı yoktur. Ki, onlarda çıkarları gereği Türkiye ile arasını bozmak istememektedirler.
Beklenen İran ve Türkiye’ye askeri müdahalenin koşulları şimdilik yok. Batı sistemi bu süreçte bunu kaldıracak güçte değildir. Her iki ülkeye müdahale koşullarında batıya büyük bir insan akımı başlar. Batı bunu kaldıramayacağını bildiği için şimdilik bu iki ülke ile birbirini idare etme politikasını güdüyor. Netanyahu, ne kadar zorlarsada Batı onu durduruyor. Bu da İran ve Türkiye’ye nefes almasına yetiyor.
Bunu gören Erdoğan, herkese kafa tutup duruyor. İçte bir sorun görmemektedir. Hepsini hizaya getirmiştir. Kalıyor dış dünya. O da Batı ve Doğu olarak parçalanmıştır. Türkiye’yi birbirine karşı kullanmak için habire taviz üstüne taviz veriyorlar. Türkiye’de kendini burada yaşatmaktadır. En son Batı’nın kendilerine açtıkları kredi bunun somut delilidir. Bilindiği üzere Batı’nın Türkiye üzerinde uzun süreden beri ekonomik ambargosu vardı. Şimdi bunu hafifletmiş durumdadır.
Türkiye hem Batı hem Doğu’ya karşı birçok avantaja sahip. Geniş bir coğrafya, büyük bir nüfusa sahip, Batı ile Doğu arasında köprü. Ama Erdoğan’ın elinde bunlardan başka çok büyük bir kozu daha var. O da hem Batı’ya ve hem de Doğu’ya tepkili Cihatçı potansiyeldir. Bunlara dayanarak taviz koparmaya ve kendini bunlarla bir süre daha yaşatmaya çalışacaktır. Fakat bununda bir limidi var. Sonuç olarak izledikleri bu politika ile kendi idam fermanını kendileri hazırlayacaktır. Hani diyorlar ya, “gerekirse kendi göbeğimizi kendimiz keseriz“ diye, işte öyle birşey. Miloseviç’in, Saddam’ın, Kadafi’nin sonundan hiç ders alınmamış anlaşılan. İşte bu sebeblerden dolayı Türkiye’nin AKP-CHP ortak iktidarına ihtiyacı var. Bu kendilerini ne kadar yaşatır o da bir muama…
Kürdler artık Türk siyaset pazarında bereketinin bitmekte olduğunu anlamalıdırlar. Bir “iç siyaset eklentisi“ gibi davranmaktan kaçınmalıdırlar. Kürd siyasal güçleri gelişmeleri doğru okur, kendini “Genişletilmiş Orta Doğu Projesine“ (GOP) uygun olarak örgütler ve pratikleştirirlerse Kürdleri modern dünya sahasına bağımsız devlet olarak çıkarma şansına sahiptirler. Kürd milletinin ve dostlarının beklentisi de budur.
Toparlarsak bölgemizde ve daha doğrusu Kürdleri ilgilendiren olumlu ve olumsuzluklar yan yana konulduğunda kuşkusuz süreçte büyük bir trajediden geçme olasallığı yanında Kürdlerin devlet olarak tarih sahnesine çıkma durumu da var. Yeter ki, Kürd siyasal güçleri millet olmadan kaynaklı haklarımızı savunmuş olsunlar. Kazanmamak için hiçbir sebep yoktur.
Her şeyden öte ABD’nin öncülük yaptığı Batı sistemi bu dönüşüm programını yapmıştır. ABD Genel Kurmay Başkanı’nın yapmış olduğu şu açıklama boşuna değildir: “Etrafındaki tüm tehditler bir olup Rojava’nın üstüne gittiğinde dahi direnebilecek ve ayakta kalabilecek gücü olduğunda bizim Rojava’da kalıp kalmamamızın bir önemi kalmaz. Taahhüt ettiğimiz ortaklık budur.“
Bundan şu sonucu çıkarabiliriz: Bağımsız Kürdistan projesi Rojava üzerinde uygulamadadır. Daha evvel dedik: Kürdler için güneş batıdan doğacak.
12 Mayıs 2024

Erdoğan Ateşin

Profilinizi oluşturmak için, biraz hayat hikayenizi anlatın. Bu alan, herkesçe görünebilir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu