GERÇEKTEN APTALSINIZ! – 4
Şimdi işin esasına gelelim. Muhalefetin hangi dünyada yaşadığı ortada. Irkçı- militarist koru-sıkı slogan atmanın dışında elinde bir kozları olmadığı zaten seçim sonucuyla ortaya çıktı. Buna karşın iktidarın dünyası berraktı. Bakın ne diyorlardı.
Recep Tayyip Erdoğan, “14 Mayıs’ta seçimi kaybetsek de benim halkım iktidarı vermez.” Vermedi de. Yarısının ırkçı-Kemalist, yarısının ırkçı-Cihatçı bir toplum iktidarı niye versin? Seçim öncesi “14 Mayıs 2023 seçimleri 15 Temmuz 2016 operasyonunun tamamlayıcısı olacak” derken muhalefete akıllı olun. Giyim, kuşam, yeme, içmenize ve de vır-vır konuşmanıza tahammül ederiz ama iktidarımıza göz koyarsanız canınıza okuruz diyordu.
Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu, “Böyle çalkantılı dönemde Türkiye’yi başkasına emanet eder miyiz?” Etmediler de.
Savunma Bakanı, Kayseri’deki seçim toplantısında dinleyicilerin, “Vur deyin vuralım, öl de ölelim” çığırtkanlığına “bekleyin, o günlerde gelecek” mesajı ne ifade ediyordu? Muhalefete akıllı olun, başınıza ne geleceğini düşünün mesajını veriyordu.
AKP Genel Başkanvekili Binali Yıldırım, “Bu seçim işgalcilere karşı istiklal mücadelesi seçimidir.” Bu ne anlama gelir? İşgalcilere karşı silahla savaşılır. “Cumhur İttifakı” buna göre kendini konumlandırdı. Ya “Millet İttifakı”? Koru-sıkı slogan dışında bir kozları var mıydı? Olmadığını biz biliyorduk ama birçok aptal kendini “değişime” hazırlamıştı.
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, “2023 seçimlerinde iktidar değişikliği Türkiye’nin tam bağımsızlığına darbe olur.” Bunu önlemek için ne yapmaları gerekti? Seçimi kaybetmeleri halinde karşı darbe.
Sarayın soytarısı İbrahim Karagül, “Türkiye! Kılıçdaroğlu bizi, Türk-Kürt, Sünni-Alevi olarak iç savaşa çağırıyor. ‘Azınlık iktidarı’ kurmayı planlıyor. Türkiye’yi ‘Suriyeleştirmeye’ çalışıyor. Bu adamı durdurun. Artık bu işin seçimle, siyasetle alakası yok” dediğinde de bu işin nereye varacağını üzerinde kimse kafa yormadı.
Mehmet Metiner, katıldığı bir TV programında 15 Temmuz 2016 darbe tiyatrosunu izah ederken, “Alenen, defaatle söylüyoruz biz yaptık. Diktatörlük inşa etmemiz gerekiyordu. Demokrasiyi askıya almamız gerekiyordu” dediğinde de kimse oralı olmadı. Bu adama bunu kim söyletiyor. Aslında söylenen açıktı. Kimse çizgiyi aşmasın. Aşarlarsa bu işin sonunu da düşünsün diyordu.
Devlet Bahçeli, muhalefet için, “İllet ittifakı alsalar alsalar vücutlarına mermi alırlar.” Buna göre tedbir alınmıştı. Seçim günü İstanbul ve Ankara’nın giriş ve çıkışlarına onlarca kamyon yığmaları bunun hazırlığıydı.
En son olarak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Valiliklere gönderdiği talimatta, “Gerek görülmesi halinde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait personel, zırhlı araç ve diğer araçlardan istifade” edebileceklerini bildirmiş. Seçimin kaybedilmesi halinde savaşa hazırlıklı olun anlamına gelir.
Söylem ve yaptırımları bu olan bir Erdoğan iktidarı ve bileşenleri seçimi kaybetmesi durumunda ne yapacaklarını açıkça dile getiriyorlardı. Peki, muhalefet bunun tedbirini aldı mı? Ne gezer! Sonuç ortada.
Erdoğan niye seçime gitme gereği duydu? Seçimi kazanması halinde uluslararası güçlere “bakın ne kadar demokratım. Seçime gittik. Halkımız bizi destekledi” deyip ortaya çıkacaktı. Kaybetmesi halinde de askeri darbe elinin altındaydı. Kendisi ve kurmay heyetinin söyledikleri zaten buna işaret ediyordu. Muhalefet bunu görmesine karşın peki ne yaptı? Yukarıda izah ettiğimiz gibi “Erdoğan gidecek” deyip durdu. Erdoğan’ın gitmesi gereken bir yer mi vardı? Erdoğan koltuğundan memnundu. Bir yere gitmeye hiçte niyeti yoktu. İşte muhalefetin göremediği buydu. Belki tehlikeyi gördü. Başıma iş almayayım deyip iktidarın suyuna gitme politikasına yattı. Şimdi her şey unutulur gider. Yeni bir süreç başlar. Devletin “bekası” esas alınır. İktidar ve muhalefet vatan, millet, Sakarya deyip aynı zeminde Kürdlere ve dış güçlere karşı Türk milli mutabakatından birleşirler. Olacak olan bu olur.
Sözde Erdoğan karşıtı çoğu güç süreci takip ederken verileri değil, duygularını dile getirdiler. Olması gerekenleri bir yana olacakların üzerinde durmadılar. Muhalefet, Erdoğan iktidarının ne yapacağını üzerinde kafa yormadı. Normal bir seçim olacak, kazanacağız deyip durdular. Böylesi siyasal bir iklimde seçimle Erdoğan rejimine son verecekti, öyle mi? Böyle düşünenler eğer Erdoğan sisteminin gizli destekleyenleri değildiyseler kesinlikle zır cahillerdi. Ki öyle oldukları zaten ortaya çıktı.
Bir bireyin, partinin, hükümetin, devletin ne yapacağını kavramanın kıstası daha evvel söylem ve yaptıklarına bakmak yeterlidir. Erdoğan, temsil edilen hareketin ortaya çıkışından bugüne söylem ve yaptıkları sır değildi. 14 Mayıs seçimlerinde ne yapacağını öngörmemek neyin nesiydi? Bu muhalefetin çapının göstergesidir.
Başından beri iddiamız şuydu: 15 Temmuz 2016 darbesinin Erdoğan’ın temsil ettiği gücün operasyonu olduğunu söyledik. Peki muhalefet ne yaptı? Erdoğan’ın operasyonunun destekleyicisi oldu. “Feto’nun demokrasimize karşı darbesine karşıyız” deyip “Yenikapı ruhu ile demokrasiye sahiplenme” adına Erdoğan’ın yedeğine düştüler. Sonuçları ortada. Tek adam rejimin oluşmasında rol aldılar.
Tıpkı bu olayda olduğu gibi Muharrem İnce olayında da Erdoğan iktidarı ve bileşenlerin oyununa geldiler. İktidarın başından beri izledikleri işgalciliği, katliamcılığı, işkenceciliği, zulümlüğü, hukuksuzluğu, adaletsizliği, devlet ve özel şirketlere yönelik çökmeyi, hortumculuğu, uyuşturucu simsarlığını, savaş suçlarını bir yana bırakıp Muharrem İnce’nin uçkuru üzerinde siyasetini inşa ettiler. Sonuç ortada.
Türkiye’de mevcut partilerin birbirine karşı mücadelesi kim daha çok ırkçı, kim daha çok Türkçü, kim daha çok Kemalist, kim daha çok ülkücü, kim daha çok dinci üzerinde yürüyor. Baskı, zulüm, sömürü, Hak, hukuk, adalet, demokrasi kimsenin umurunda değildir. İktidarın olduğu gibi altılı masada bu konumdadır. Bu nedenle CHP, “Millet İttifakı” ve onun Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında güzellemeler yapmak başkaları bir yana Kürd yurtseverlerin işi olmamalıdır. Ya yurtseversiniz ya da Türk egemenlik sistemin kanatları arasında yılan gibi kıvranıp bir süreç onun, bir başka süreç diğerinin piyonu olursunuz. Köle ruhlu olmanın sonucudur bu. Ali Şeriati ne demişti? “Sadece köleler, sahiplerinden hangisi daha iyi, daha kötü veya kötünün iyisi diye mukayese yaparlar.” Kürd siyaseti bu duruma getirilmiştir.
Neyse bir konumuza dönelim. Adamlar zor bela iktidarı ele geçirmişken, devletin tüm kurumları üstünde denetim sağlamışken, devlet malı deniz yemeyen domuz desturu gereği har vurup harman savururken niye iktidarı başkasına devretsinler?
Erdoğan’ın temsil ettiği İhvanı Müslüm ve bileşenlerin ne yapabileceğini 15 Temmuz 2016 darbesindeki icraatlarından bile ders çıkarmadılar. Kendi generallerinin ırzına geçen bir zihniyetin seçimi kaybetmesi durumunda ne yapacaklarını anlamak çok mu zordu? Demek ki bu kapasiteleri de yokmuş. 15 Temmuz 2016 darbesi döneminde zaten bu açığa çıkmıştı. Erdoğan’ın darbesini “demokrasiyi koruma” olarak değerlendirdiler. “Fetocu” olarak adlandırdıkları Türkiye siyasi tarihinde en demokrat olan bir ekibi yani “Liberal Demokratların” tasfiyesinde rol aldılar. Ki bu ekip batı değerlerine inanmış Fethullah Gülen hareketi ile hiçbir alakası olmayan bir yapılanma idi. İktidar ve muhalefet el birliği ederek bu operasyonla Anadolu toplumunu demokrasiye taşıyacak olan bir güçten mahrum bıraktılar.
Sonuç olarak; seçim Erdoğan ve bileşenlerinin zaferiyle bitti. Siz isterseniz oylar çalındı deyin. Ki çaldılar. Çalacakları zaten beliydi. Bu ne yazar? Esas mesele bundan sonra başlıyor. Türklere bir şey olmaz. Onlar her halükârda anlaşırlar. Vatan, millet, Sakarya’da buluşurlar.
Seçim sürecinin hassasiyeti nedeniyle HDP/YSP’nin yanlış politikaları hakkında bir değerlendirme yapmaktan kaçındık. Milletvekili aday adayları göstermede büyük bir hata yapıldı. Emek veren, ağır bedel ödeyen Kürdleri değil, kendine Türk’üm diyen ırkçı Kemalistler aday gösterildi. Türk solu ile ittifaka gitmeleri zaten başlı başına büyük bir hataydı. Şu bir gerçektir ki ittifak yaptıkları Türk sol güçleri oylamada YSP’yi değil CHP’yi desteklediler. Kemalist nitelikleri gereğini yaptılar.
İkinci hataları, Bozkurt, ırkçı Kemalist Kemal Kılıçdaroğlu’na destek vermeleriydi. Bu da başlı başına büyük bir hataydı. Kürd yurtseverlerin tüm uyarılarına rağmen HDP/YSP yönetimi bilinçli olarak bu hataları yaptı. Hele Selahattin Demirtaş’a ait olduğu söylenen o Kemalist yaklaşımların ikide bir servis edilmesi HDP/YSK bünyesindeki Kürd yurtseverlerini küstürdü ve bu oylamaya da yansıdı. Büyük bir oy kaybına yol açtı. Kuşkusuz oy kayıpları sadece yapılan bu hatalarla izah edilemez. HDP/YSP’ye verilen oylara el konuldu. Ya AKP’ye ya MHP hanesine yazıldı. Kimi çevrelerin iddiası doğru değildir. HDP/YSP’nin oyları eksilmemiştir, çalınmıştır. 15 bin üye ve çalışanının zindana atılması bile HDP/YSP’yi etkilememiştir. Bunca baskı, işkence ve zulme rağmen Kürdistan halkı düşmana inat HDP/YSP’ye olan desteğini en yüksek düzeyde sunmuştur.
Bunlar bir tarafa yapılan hatalar es geçilecek türden değildir. Ki bu hataların bedelini Kürdistan halkı ağır öder. Kuşkusuz HDP/YSP yetkili kurumları ve bünyesindeki yurtsever emekçileri seçim sürecinde yapılan hataların bir muhakemesini yapacaklardır. Temennimiz odur ki sağlıklı bir sonuca varılsın. Çünkü mücadele bitmemiştir, devam ediyor.
Kürdler çok dikkatli olmalıdır. Onları büyük bir felaket bekliyor. Kendini yenileyen Erdoğan önderliğindeki iktidar, HDP/YSP ve onların şahsında Kürdlerden intikam almaya çalışacaktır. Kürdler katliam, zindan, göç ettirme ve soykırımla karşı karşıyadırlar. Kimi Kürd çevrelerin hiç de hak etmediği “demokrasi bloku” dedikleri muhalefette bu soykırımda yerini alacaktır. Kendilerine Türk’üm diyenler ve Kürdler son olarak bir kez daha kapışacaklar. Biz buna Türk-Kürd savaşı diyoruz. Bu savaşla bir insanlık dramı yaşanacaktır. Uluslararası güçler ancak bu koşullarda devreye girecektir. Bu aynı zamanda Kürdlerin kurtuluşunu da peşi sıra getirecektir. Büyük kayıplar versek de sonuçta Türk zulmünden kurtulmuş olacağız. Sadece zaman meselesi. Bu nedenle 21.Yüzyıl Kürd yüzyılı olacak diyoruz.
Hasan H. YILDIRIM
15-18 Mayıs 2023