ÇELİŞKİ VE ÇATIŞMA, METAFİZİK VE DİYALETİK MATERYALİZM…
Erdoğan ATEŞİN
Hayatın bütün alanlarında çelişki vardır, ancak bu bağlam ve sürece uygun biçimler alır. Toplumsal, sosyal, siyasal ve bireysel anlamda İnsan ilişkilerinden, kültürel ve bilimsel keşiflere kadar bir çok alanda çelişki süreklidir. Çünkü sonuçta bireysel olarak insanlar da farklı görüşlere, değerlere ve deneyimlere sahiptir.
Çelişki, iki farklı sınıf, iki farklı ideoloji veya değişik fikir, durum veya ifade arasındaki uyumsuzluğu ifade eder. Bu, mantık, düşünce veya davranışlar arasında çatışma veya tutarsızlık anlamına gelebilir. İki zıt önerme veya durum arasındaki çatışma, bir çelişki olarak adlandırılabilir.
Çelişki evrensel midir?
Çelişki, evrensel bir olgu olabilir, ancak bu sınıf, ideoloji bağlam ve kültüre bağlı olarak değişebilir. Farklı kültürler, değer sistemleri ve dünya görüşleri, çelişki olarak algılanan şeylerde farklılıklara neden olabilirler. Aynı zamanda mantıksal çelişkiler, matematiksel çelişkiler gibi evrensel prensipler de bulunabilir. Dolayısıyla, çelişkinin evrensel mi yoksa bağlamsal mı olduğu konusu, spesifik, özgün, duruma ve değerlere bağlı olarak değişebilir.
Zıtların birliği ve mücadelesi, genellikle çeşitli zıtlıkların bir arada var olduğunu ve bu zıtlıklar arasındaki etkileşimin, denge veya uyum, uyumsuzluk ve çatışma içinde olduğunu ifade eder. Bu kavram, geleneksel Çin düşünce sistemlerinde ve felsefesinde önemli bir yer tutar. Yin ve yang gibi zıtlıkların birbirini tamamladığı ve birbirleriyle etkileşerek denge sağladığı düşüncesini içerir. Mao, bu konuda “zıtların birliği ve mücadelesi diyalektiğin temelidir, temel yasasıdır ” diyerek felsefi sürece derinlik kazandırmıştır.
Bu tespit zıtlar arasında bir çatışma veya mücadele olduğunu vurgular. Zıtlıklar arasındaki bu mücadele, dengeyi sağlayan dinamik bir süreç olarak görülür. Dolayısıyla, “zıtların birliği ve mücadelesi” kavramı, zıtlıkların birbirini tamamladığı ve bir arada var oldukları, ancak aynı zamanda bir mücadele içinde oldukları fikrini içerir.
“Çelişkide özdeşlik” kavramı genellikle mantık ve felsefe bağlamında kullanılır. Bu ifade, bir şeyin kendisiyle çelişkili olmadığı anlamına gelir. Yani bir özne, kendi varoluşu veya nitelikleriyle çelişmiyorsa, bu durumda çelişki yoktur ve özdeşliği korunur.
Örneğin, “X hem doğrudur hem de doğru değildir” şeklinde çelişkili bir ifadeyse, burada “X” kendi özdeşliğiyle çelişir, çünkü bir şey hem kendisi hem de kendisi olmayan bir şey olamaz. Çelişkide özdeşlik ilkesi, bir nesnenin belirli bir özelliğinin aynı anda hem var olup hem de var olmamasının mantıksal olarak uygun olmadığını ifade eder.
Felsefe bilgi, gerçeklik, varlık, değerler, mantık, dil ve bilinç gibi genel konuları sistemli bir şekilde ele alan düşünsel ve bilimsel bir disiplindir. Felsefe, sorular sorma, düşünme ve kavrama süreçlerini kullanarak evrenin temel ilkelerini anlamaya çalışır. Bu disiplin bilim, etik, estetik, politika ve metafizik gibi birçok alt alanı içerir.
Felsefenin tarihsel gelişimi oldukça eskidir ve farklı kültürlerde farklı düşünce sistemleriyle şekillenerek biçimlenmiştir. Antik Yunanda filozoflar, bilgi, varlık ve etik gibi temel konuları ele alarak felsefi düşünceyi şekillendirdiler. Sokratik yöntem, Platon’un idealar teorisi ve Aristoteles’in mantıksal analizi gibi kavramlar bu dönemde ortaya çıktı. Antik Yunan bu alanda felsefenin arenası konumundadır.
Orta Çağ’da, özellikle Scholastics döneminde, Hristiyan teoloji ve Aristoteles’in felsefesi arasında bir sentez çabası görüldü. Rönesans’la birlikte antik Yunan düşüncesine bir dönüş ve yeni bilimsel metotların ortaya çıkışıyla felsefe yeni bir ivme kazandı.
Modern felsefe 17. yüzyıldan itibaren, Descartes, Spinoza, Leibniz gibi filozoflarla birlikte rasyonalizm ve empirizmin çatışmasına sahne oldu. Aydınlanma dönemi, özgürlük, eşitlik ve adalet gibi konulara vurgu yaparak felsefi düşünceyi etkiledi.
Süreci takiben Hegel’in tarih felsefesi, Karl Marx’ın materyalist görüşleri, Nietzsche’nin varlık felsefesi ve özgür irade konularındaki tartışmalar gibi çeşitli felsefi akımların bu sürecin devamında ortaya çıkmıştır.
Yine bu süreç analitik felsefe, fenomenoloji, varoluşçuluk gibi farklı okulların gelişimine sahne oldu. Postmodernizm, dil felsefesi ve bilim felsefesi gibi yeni yaklaşımlar da bu dönemde önem kazandı.
Felsefe, tarih boyunca birçok filozofun düşünceleriyle zenginleşmiş ve evrimleşmiştir, farklı kültürlerde ve dönemlerde çeşitli perspektiflerle anlam bulmuştur.
Metafizik ve diyalektik materyalist felsefe, felsefi sistemlerde farklı yaklaşımları temsil eder.
Metafizik varlık, gerçeklik, neden-sonuç ilişkileri gibi temel konuları inceleyen bir felsefi disiplindir.
Genellikle soyut, evrensel prensipler arar ve gerçekliği temel kavramlar üzerinden açıklamaya çalışır.
Metafizik düşünce, madde ve bilgi arasındaki temel ilişkilere odaklanabilir ancak genellikle somut deneyimlerden ziyade soyut kavramlar ve ilkelere vurgu yapar.
Marksist diyalektik materyalist yöntem temelinde, özellikle Karl Marx ve Friedrich Engels’in eserlerinde gelişmiş bir düşünce sistemidir.
Materyalist diyalektik, maddeyi temel alarak evrim, değişim ve çelişki gibi kavramları inceler.
Diyalektik düşünce çelişki ve karşıtlıkların, sürekli değişimin temel itici güçleri olduğunu savunur. Bu çerçevede, evreni ve toplumu birbirine bağlı, sürekli bir değişim içindeki süreçler olarak görür.
Özetle, metafizik genellikle soyut prensiplere odaklanan ve ideden kök alan ilkelere dayanan bir düşünce sistemidir. Diyalektik tarihsel materyalist yöntem ise temelde maddeyi esas alır ve çelişki, değişim gibi süreçlere vurgu yapar. Marx’ın materyalist diyalektiği, özellikle toplumsal ve ekonomik süreçleri anlamak için kullanılmıştır.
Erdoğan ATEŞİN
19.11.2023