Genel

Ahmet HULUSİ KIRIM: İSLAMDA  “KURTULUŞ TEOLOJİSİ“  MÜMKÜN  MÜ ?

 1980 askeri faşist darbesinden sonra geçici bir yenilgi alan Türkiye sol hareketinin kimi mensuplarının, aradan onlarca sene geçmesine karşın sorunları aşamamanın verdiği umutsuzlukla olsa gerek yeni arayışlara girdiği gözlemleniyor. Son dönemde bazı cenahlarda,  Latin Amerika’da hayat bulan ve sol tandanslı partilere iktidar yolunu açan “Kurtuluş Teolojisi” nin ‘teolojik “ bir zemin üzerinde olmasından hareketle İslami bazı argümanlarla benzeşmesini / çakışmasını dikkate alarak bu teolojinin İslami izdüşümü arayışına girildi.  

        Birbirinin peşi sıra Latin Amerika ülkelerinde reformist sol partilerin yükselişte olmasında, belirleyici nedenlerinden birisi olarak yoksullar üzerinden yürütülen politikalarda Katolik kilisesi ile barışık olma gösterilmekte. Bu yazıda Latin Amerika’da son on yılda reformist solun yükselmesi ile tekrar tartışılmaya ve canlanmaya başlayan “Kurtuluş Teolojisi” kısaca açıklanarak “İslami Kurtuluş Teolojisi”ne yol olup olmadığı incelenmeye çalışılacaktır.

        Latin Amerika’da yaygın olan Katolik Hıristiyanlık inancı halkın Hıristiyanlıktan önce var olan yerel inançları ile harmanlanmış durumda. Bu hal Latin Amerika halkının dogmatik bir inanç yerine daha özgürlükçü bir din anlayışına sahip olmasını da beraberinde getiriyor. Latin Amerika ülkelerinde din ve siyaset ilişkisini, siyasette sol kanadın kilise ile barışık olmasının etkisini anlayabilmek için bölgenin sosyal ve dini yapısını tahlil etmek yararlı olacaktır. Bu temelde bölgenin özgürlükçü din anlayışının dışa vurumu olan “Kurtuluş Teolojisi” de Latin Amerika’da din ve siyaset arasındaki ilişkiyi doğru algılayabilmek adına büyük önem taşır.

         Katolik Kilisesi XIV.yüzyıla dek en azından kuramsal olarak yoksullar ve yoksulluk anlayışıyla iç içeydi.Bir köle dini olarak doğan ve önce yoksul katmanlar arasında yayılan Hıristiyanlık,bir süre sonra Roma İmparatorluğunun resmi dini haline dönüşse de yoksulluğu ideolojik bir sorun haline getirmeden hayır faaliyetlerinin düzenleyici mercii olarak yoksullarla ilişkisini uzun bir süre sürdürebildi.Papa Jean XXII’nin İsa’nın” yoksul olmadığı”nı açıklaması sonrası yoksullar ve yoksulluk sorunu bu andan itibaren Kilise’nin resmi dilinden çıkartıldı.Ancak İkinci paylaşım savaşından itibaren  özellikle Almanya ve Fransa’da yeni teolojik akımlar,sosyal Hıristiyanlığın yeni biçimleri,1950’lerden itibaren Latin Amerika’da çokuluslu sermayenin denetiminde Kıta’nın sanayileşmesi, toplumsal çelişkileri derinleştirdi.Kırlardan kentlere göç ve kentlerdeki yeni bir işçi sınıfı, daha da önemlisi kentsel alanlarda muazzam bir yoksullar kitlesi yarattı.1959 Küba Devrimiyle Latin Amerika’da toplumsal mücadelelerin yoğunlaşması ve gerilla hareketlerinin ortaya çıkması,askeri darbeler dizisi ve sistemin meşruiyet krizine düşmesiyle kendini ortaya koyan 

yeni bir tarihsel dönem açıldı. Bu dönem sonunda oluşan büyük kopuş kiliseyi sarsmaya başladı.

         Kurtuluş Teolojisi ilk olarak 1955 yılında Brezilya’nın Rio de Jenerio kentinde gerçekleşen Latin Amerika Episkopal Konferansı’nda ortaya atıldı. 1968 yılında 

                                                       SAYFA 2

Kolombiya’da gerçekleşen Medellin Konferansı’nda, CELAM tarafından detaylı bir incelemesi sunuldu. Konferansta ilk kez ,sadece var olan yapıların adaletsizliği mahkum  edilip halkın temel haklarının ihlali ve kurumsal şiddet eleştirilmekle kalınmayıp, aksine belli koşullar altında devrimci başkaldırının kabul ve halkın “her türlü kölelikten” kurtuluş özlemleriyle dayanışma ifade eden kararlar alındı.

       Latin Amerika toplumlarında artan yoksullaşma koşullarında yeni teoloji kısa sürede geniş kesimlerin ilgisini çekti. Ancak askeri rejimlerin baskıları,Vatikan’ın vidaları sıkıştırması,Latin Amerika kiliselerinin karşı saldırıları, ama en çok da “sosyalist” diye bilinen Sovyetler Birliğinin  çöküşü,gerilla hareketlerinin ivmesinin gerilemesi, 1980’lerin ortalarından itibaren Kurtuluş teolojisinin büyük ölçüde güç yitirmesine neden oldu.  

        Kurtuluş Teolojisi 1960’larda Latin Amerika’da fakirlerin, ezilenlerin, zulüm görenlerin inanç algılarından yola çıkılarak oluşturulmuş bir teoloji denemesidir. Bu, akademik tartışmalar için ortaya atılmış akademik bir söylem değil,Hıristiyan bir söylemin pratik yaşama aktarılmasını öngören bir kilise teolojisidir.Kurtuluş Teolojisinin teorisyenleri, somut Latin Amerika gerçeğine uyarlamak için, İncil’den aldıkları bir örneği, anahtar kelime olarak “fakirlik kavramını seçerler (Bkz.Luka.4.18.9.58).Ünlü kurtuluş teologlarından Leonardo Boff kitlesel fakirliğin kendi kendine çıkmadığını,ekonomik,politik ve soysal mekanizmaların bir ürünü olduğunu ,sadece etik alanda değil aynı zamanda ahlaki açıdan sosyal günah olarak ele alınması gerektiğini çünkü bu gerçeğin İsa Mesih’in mesajının değiştirilmesine ve yanlış bir Tanrı imajının oluşmasına yol açabileceğini belirtmiştir.Kurtuluş Teologları “fakirlik” kavramının yanına bir de “Praxis”i koyarlar.Yunanca “yapmak” anlamına gelen bu kelime,Marksist teoride “objektif bilginin düşünmeyle değil ancak pratik eylem sonucu elde edilebileceği” anlamında kullanılmaktadır.Nitekim bu ilkeye bağlı Cizvit rahipler daha sonraları  Latin Amerikalı Marksist gerillalarla birlikte diktatörlere karşı halkın yanında silahlı mücadeleye katıldılar. 

          II.Vatikan Konsili (1962-1965)’nden sonra Hıristiyan dünyasındaki modern sorunlara çözüm arayışları çerçevesinde ortaya çıkan Kurtuluş Teolojisi,Marksist argümanları da kabullenip kullanan ve toplumsal kurtuluş hareketine bu yüzüyle katılan bir dinsel anlayıştır.Kurtuluş Teologlarına ve Latin Amerika’da dinsel bakımdan yaygın inanca göre İsa sosyal bir reformisttir.Hatta toplumun çeşitli kesimleri ve din adamları İsa’yı ilk devrimci olarak tanımlarlar.Kurtuluş Teolojisi’nde İncil’in her şeyden önce eşitliği savunduğunu ve bu nedenle toplumsal eşitliği sağlamak adına toplumsal düzene başkaldırmanın gerekebileceği savunulmaktadır.

                          İSLAMİ KURTULUŞ TEOLOJİSİ  MÜMKÜN  MÜ ?

  1. Hıristiyan Özgürlük Teolojisinde “yoksul” kavramı merkezi bir öneme sahiptir. Bu teolojide yoksul terimiyle, sadece ekonomik olarak fakir ve yoksul olanlar değil aynı zamanda baskı ve zulme uğrayan veya en alt tabakadaki insanlar da ifade edilmiş olur.Bu terimin Kur’andaki karşılığının mustaz’af terimiyle ifade edildiği faraziyesi  İslami Kurtuluş Teolojisine zemin arayanlar için  bir argümandır.Ancak İslam anlayışındaki mustaz’af terimi Kurtuluş Teologlarının İncil’den aldıkları “fakirlik” kavramını (Bkz.Luka,4:18;9:58 ) karşılamaktan uzaktır.Mustaz’af, fakir,yoksuldan öte zengin dahi olsa bazen zulme maruz kalandır.Zaafa düşüren,haksızlık eden,büyüklük taslayarak ululanan, başka insanların malları üzerinde hak iddia edenlerin mağduru mustaz’aftır. Her 

                                                          SAYFA 2

ne kadar mustaz’af, zaaf durumundan kurtulmak için mücadele etmeli ise de İslam’da mustaz’af fakirlik gibi bir hal, sıfat değildir.          

2- Hz.Peygamberin baskı, zulüm ve haksızlığa karşı baş kaldırdığı, yoksulluğu gidermeye çalıştığı  maddi olgu ise de bu durumun Kurtuluş Teolojisi ile bağlantısını kurmak olası değildir.Kur’an’ın ifadesiyle Allah’ın hükmünün dışında aranan çözümler “Cahiliye”dir. İslam kendisini başlı başına bir kurtuluş hareketi olarak görür ve Allah’ın indirdiği hükümleri kabul etmeyip bunların yerine insanlar tarafından konulan hükümlere ve sistemlere iman etmeyi men eder. Çünkü Kur’an’ın mantığına göre mevcut sorunlar cahiliyenin ortaya çıkardığı sorunlardır ve İslam’ın hedefi cahilliğin bir bütün olarak yok edilmesidir.Bu hedef salt ilgili sorunları değil bu sorunlara kaynaklık eden asıl sebepleri de ortadan kaldırmayı amaçlar.İslam tanrının yarattığı düzenin sorgulanmasını en büyük günahlardan biri kabul ederek bu suçu akıl almaz işkencelerle cezalandıracağını bildirir. Kur’andaki ayetlerin çoğunda cehennemde yapılacak işkenceler detaylıca anlatılır. (Tevbe.5,Bakara.19,Nisa.56,89,91,Enam.19,Araf.1)

        3- Kur’an zengin olsun fakir olsun, güçlü olsun güçsüz olsun haksıza,zalime,zorbaya  karşı koymayı emreder.Kur’an ve hadis kaynakları nice zengin ve güçlü Müslüman birey ve topluluklardan bahseder.Ancak eşitlik kavramı tarafların mal ve statülerinin denklenmesi anlamında değil taraflara karşı adil ve eşit davranmak olarak algılanır.Kur’an’ın Abese Suresinin başında Hz.Peygamberi zengin ve güçlü insanlara karşı zayıf ve güçsüz insanları tercih etmeye davet ettiği iddiası doğru değildir.Aksine Hz.Peygamber bir olgu olarak zenginliğe değil haksızlıkla elde edilen zenginliğe karşı olmuştur.İslam zenginliğe ve meşru güce karşı tavır almamıştır.Kur’an da Zuhruf Suresi 32,Ra’d 26,Ankebut 62,Rum 37. ayetlerde zengin ve yoksulun birbirlerine iş gördürebilmek amacıyla tanrı tarafından yaratıldığı ve bunu değiştirme istek ve iradesinin sadece tanrıda olduğu açıkça belirtilmiştir.

                                                      ZUHRUF SURESİ

        “Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar ? Dünya hayatında onların geçimliklerini

          aralarında biz paylaştırdık.Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekilere derecelerle       

          üstün kıldık.Rabbi’nin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.

         (Peygamberlik paylaştırılamaz.İnsanların âlim,cahil,zengin,fakir,güçlü,zayıf,patron ve

          işçi olmaları bile ilahi taksimle olur.)”

     4-İslamda kurtuluşun başlangıç noktası da son noktası da Lâ^İlâhe İllâllah’tır.Bunun temel nedeni iman ve İslam hakikatinin tümünü;kabul ve redlerinin tamamını karşılar içerikte olmasıdır.İslam tarih boyunca bütüncül özelliği gereği yaşama müdahale etmiştir.Bu açıdan İslam beşeri paradigmalara ihtiyacı duymaz.Bireysel ve toplumsal hedefleriyle,fıtri bozulmaları düzeltmeyi,dumura uğrayan ahlakı düzeltmeyi,insanlar üzerinde egemenlik iddiasında bulunan her nev’i tağutu reddetmeyi hedefleyen bir yaşam tarzıdır.

                                             SON YERİNE

      Kurtuluş Teolojisi geleneksel referansını Hıristiyan teolojisinden almakla birlikte Marksist hareketle baskılanmış ve Latin Amerika’da çıkmış olup orayla sınırlı kalmıştır. Kurtuluş Teolojisi cari kilise imanına başkaldırırken sorunlarını kısmen İncil’e atıfla ifade eden ancak gerek gördüğünde İncil dinamiğine ters düşmeye razı olan bir paradigmadır. Dolayısıyla dinsel olmaktan öte daha çok pragmatik,emperyalist kapitalizmin sorunlarına çözüm arayışında olan ilahiyattan da beslenen bir siyasal hareket söylemidir.Ancak bu teoloji ne 

                                                 SAYFA 4

amaç ne de yöntem itibariyle hiçbir  peygamberin getirdiği öğreti ile örtüşmez.Bu anlamda  epistemik zeminleri,amaçları,yöntemleri farklı olan;dinsel metinlerden esinlenen beşeri bir doktrinle,tek vahye dayalı bir din olan İslam’ı amaçları bakımından örtüşme içerisinde görmek mümkün değildir.İslam eklemlenmeye gereksinme duymadığı gibi özüne ters unsurları almayı da kabullenmez.Çünkü Müslümanlar için ancak İslam bir bütün olarak kurtuluştur.5.02.2023

K A Y N A K Ç A:

Mahmut Aydın-Özgürlük Teolojisinin İslami İzdüşümleri-Tezkire-31-32

Ramazan Yazçiçek-Kurtuluş Teolojisinden hareketle İslami bir Kurtuluş

                                Teolojisi imkanı-Tezkire-40

Michael Löwy-Marksizm ve Din-Kurtuluş Teolojisi meydan okuyor.

Sibel Özbudun-Barikat.Sayı.46

Kur’a’ı Kerim ve Türkçe açıklamalı Tercümesi-Hazırlayanlar:Dr.Ali Özek

Hayreddin Karaman,Ali Turgut,Mustafa Çağrıcı…

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu