Genel

ŞAKA MI BU?

Hasan H. Yıldırım & Hussein Erkan

Gündemden düşmeyen konu “demokratikleşme“. Tanzimatla başlayan ve devam eden bir türlü çözülemeyen sorun. Kısa sürede çözüleceğinede benzemiyor. Bu da Türk egemenlik sisteminin izlediği politika ve Türkiye devlet sınırları içinde hapsedilen toplumların sosyolojik yapısından kaynaklanıyor. Devlet-vatandaş ilişkisi bir türlü çağa uygun dizayn edilemedi, edilemiyor. Devlet politikaları va vatandaşların devleti “baba“ olarak gördüğü bir zeminde bunun mümkün olmayacağı görülüyor. Devlet baskı sisteminden vaz geçmiyor. Vatandaş teba psikolojisini aşamıyor. Durum bu olunca Anadolu toplumu çağa uygun kendini örgütleyemiyor.

Süleyman Demirel’in dediği gibi, “600 sene ‘yaşa yaşa sen çok yaşa‘ diyen bir toplumda“ vatandaşlık bilincini özümlemiş bir nesil yaratmak hayaldır. Buna bir asırda halkın her olumsuzluk sonrası “devlet baba sağ olsun“ demeyi ekleyin eder 7 asır. Bu kültürle yoğrulan bir toplumda demokrasi nüvesi yeşermez. Ortada bir gerçeklik var. Anadolu toplumun yarısı ırkçı, yarısı ırkçı-cihatist. İstisnalar varsada bunların yaşayış ve düşünce dünyasının üzerini biraz eşeleyin kapkara ırkçılıkla karşı karşıya gelirsiniz.

Nasıl mı? İşte şöyle: Bu kesimin amentüsüde tıpkı sistemin sahipleri gibi “devletin ve milletin bölünmez bütünlüğü“ olduğu görülür. Buna yaygın tanımlama ile mahale baskısı diyebilirsiniz. Etkisi yok değil bunun ama bu gerçeği değiştirmiyor. Bu nereden kaynaklanıyor derseniz: Anadolu toplumun sosyolojik yapısından kaynaklıyor. Çünkü Anadolu toplumu bir ensititeye, bir millete dayanmıyor. Sistemin sahiplerinin değişiyle 72,5 milleten oluşmuş suni bir topluluk. Çoğu yerli değil, göçebe muhacir. Bu nedenle her ne kadar “harmanlaştık“, “vatandaşlık bağıyla devlete bağlı olan herkes Türktür“ densede, bunu anayasaya bir hüküm olarak koysada maya tutmamış, tutmuyor. Bu nedenle “bölündük ha bölündük“ korkuları var. Bu korku onları devlet erkine sıkı sıkı sarılmasına yol açmış. Sistem sahipleri bu kozu çok iyi kullanıyor ve bundan vazgeçeceği yok. Bu nedenle kurduğu katı sistemden en ufak bir kaymaya izin verilmeyecektir. Cumhuriyetin kuruluşundan beri bu böyledir ve bu sistem değişmediği sürecede öyle olacaktır.

Burada soru şudur. Peki bu ilelebet mi sürecek? Bu sistem değişmiyecek mi? Değişecekse nasıl değiecek?

Bu konuda ortada farklı çok çözüm var. Türk egemenlik sistemin ve rehin aldığı kesimlerin tutumu cumhuriyetin kuruluşundan beri açık ve net. Anadolu toplumunu oluşturan 72,5 milletin birliğini sağlamak. Bu da ancak katı bir baskı sistemi ile mümkün ve de ona baş vuruyor. Fakat bu da mevcut olan birçok etnik ve millet tarafından kabul görülmüyor. Bunların başında Kürd milleti, bazı milli azınlıklar, farklı din ve mezhepler geliyor. İşte bugün Türk devlet sınırları içindeki sorunlarda bundan kaynaklanıyor. Mücadele sistem sahipleri ve bu güçler arasında sürüyor. Bu güçler elinde alınan haklarına kavuşmadığı sürece mücadele devam edecektir. Mücadele hakları elinde alınan güçlerin haklarına kavuşmasıyla ancak sonlanır ve işte o koşullarda sistem değişir. Bu da o kadar kolay değil. Sistem sahipleri buna direniyor. Uluslararası güçlerin mevcut durumun değişimi için ciddi bir müdahalesi yok. İç dinamiklerinde değişimi tek başına yapma güçleri yok. Realite bu. Bu da sistemi tıkamıştır. Toplumsal değişimin önünü kapatmıştır. Bu da Anadolu toplumunun sosyolojik yapısından kaynaklanıyor. Demokrasi diye bir dertleri yoktur. Yansımaları ortadadır. CHP, İyi Partı, Gelecek Partisi, Saadet Partisi, Deva Partisi, vs. güçlerin niteliği ortadadır. Bunların hepsinin duruşu iktidar partileri AKP, MHP ve Vatan Partinin duruşundan pek bir farkları yoktur. “Tek, vatan, tek devlet, tek millet, tek dil, tek bayrak” amentüleridir. Bunların şahsında demokrasi keşfetmek akılkarı değildir.

İşte mahkum edildiğimiz sistem böyle bir sistem. Şimdi kalkıyoruz bunu değiştirmeye çalışıyoruz. Sanki bunun sorumlusu biz Kürdlermişiz gibi. Olsa biz bu sistemin mağduruyuz. Birleşeni bile değiliz. Üyesi olmadığımız ve dahası mağduru olduğumuz bir toplumu değiştirmek biz Kürdlere mi düşmüş? Kürd siyaset dünyasına bakılırsa öyle. Şaka mı bu? Valla şaka değil. Fakat burada bir yanlışlık var. Bir yanılsama var. Kendi kendini kandırma var. Bunun farkına varılmadıkça, vazgeçmedikçe, Kürdistan milli programını ortaya koymadıkça ve bunu pratikleştirmedikçe bu çıkmaz devam edecektir.

Eğer Türk egemenlik sistemin değişilmesi isteniliyorsa baş vurulması gereken yol ve yöntem belidir. Kürdler bağımsızlığı hedeflemeli. Türk egemenlik sisteminden kurtulmalı. Anadolu toplumuda bunu hazmetmeli. Yanı sıra her etnik yapı köklerine dönmeli. Aralarında bir konsensus sağlamalı. Anadolu haklar federasyonunu hedeflemelidir. Kurtuluş recetesi budur. Buna uaşılmadıkça mevcut katı baskı sistemi devam edecektir. Zaman zaman sistem sıkıştığında da ortaya bazı çözüm önerileri ortaya atacaktır. Toparlandığında da daha sert yöntemleri devreye sokacaktır. Bugüne kadar olan budur ve bugünde CHP ve İyi Parti’nin öncülük ettiği muhalefet güçlerin oynadığı rolde budur. Kimse hayal kurmasın. Çoğu çevrenin bunu sorgulamadan üstüne atladığı “Kürd sorunu vardır, muhatabımız HDP’dir. Sorunu meclis çatısı altında birlikte çözeceğiz” girişimi sisteme sadece bir ayar vermek içindir. Bu girişimle Kürdlerin payına bir şey düşmeyecektir. Düşen bir şey olursa o da hayal kırıklığı olacaktır. Bunun suç ortağıda bu girişime destek veren Kürd kesimleri olacaktır. Bizden söylenmesi.

Kimsenin Kürd/Kürdistan sorununu çözme plan/programı yok. Hele CHP’nin hiç yok. Kemal Kılıçdaroğlu’na gelince o düşkün Kürd sorununu çözeceğim demeden önce içine düştüğü çukurda kendini kurtarsın. Kendi aslini inkar eden bu cibiliyetsiz düşkün kalkmış Kürd sorununu çözeceğim diyor. Şaka mı bu? Şaka değil ama tuzak. Kimi Kürdlerde bu tuzağa kendini kaptırmaya koşuyor. Ne diyelim. Meleke Taws yardımcıları olsun. 27 Eylül 2021

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu