Gündem

Ahmet Hulusi Kırım- Erdoğan Savaş Tamtamları Çalıyor

Ahmet Hulusi Kırım

 

Ahmet Hulusi Kırım  Ahmet Hulusi Kırım

 

Her ne kadar kapitalizmin, bir ekonomik sistem olarak ortaya çıkışını 150-200 yıl kadar geriye taşıyıp sanayi devriminin çıkışına bağlasak da bir dünya sistemi haline gelişini özellikle son 100-125 yıla sığdırmamız mümkündür. Böyle bir geçmişe baktığımızda sistemin yaşadığı irili ufaklı krizler arasında üç tanesi dikkat çekiyor.

Birincisi, ”Uzun depresyon” olarak anılan 1873’de başlayıp 1896’ya kadar uzanan krizdir. Merkantilizmden sanayi kapitalizme geçişin sancıları sonucu çıktı. Depresyon 1914 yılında çıkan Birinci Dünya Savaşı’na kadar sürdü.

İkinci kriz “Büyük Bunalım” adıyla anılan ve 1929 yılında başlayıp 1935’e kadar süren krizdir. Bu kriz kapitalist sistemin karşılaştığı en büyük krizdir. Dünya ekonomisinin bu büyük bunalımdan çıkışı büyük ölçüde İngiliz İktisatçı Keynes’in formüle ettiği devlet müdahaleleri yoluyla oldu.

Üçüncü büyük kriz içinde yaşadığımız 2008 “Küresel Kriz”dir. Her ne kadar ilk aşamada finans sözcüğü işin içinde katılmış olsa da sonrasında gelinen noktada konu finans krizi olmaktan çıkmış bir ekonomik krize dönüşmüştür. Dünyadaki birçok ülke krizi aşmak için birçok değişik önleme başvursa da kriz halen devam etmektedir.

Emperyalist Kapitalist Sistem “Küresel Kriz”ini 2008’den beri aşamıyor. Bugüne kadar vekalet savaşları ile aşmayı denese de krizin boyutları gittikçe yoğunlaşıyor. Görünen o ki ABD-ÇİN arasındaki yeni bir genel paylaşım savaşı kapıda. Zaten emperyalist ülkeler de muhtemel savaşın hazırlığı olarak askeri harcamalarını her geçen sene artırmakta.

Küresel Neo liberal sistem bütün dünyayı tek Pazar haline getirdiği için Türkiye’de krizden nasibini aldı. İlaveten siyasal iktidarın 22 senedir süren talan ekonomisi 2008’den itibaren devam eden ekonomik, sosyal, sosyolojik krizi her geçen gün derinleştirdi. Egemenler neo liberal sistemin dışına çıkamadıkları için kriz kronikleşti. Halkın yoksullaşması her geçen sene daha da arttı. Tek yaptıkları yoksuldan alıp burjuvaziye sermaye olarak aktarmak oldu.

Burjuvazi ve iktidarını sürdürme derdine düşen onların siyasi temsilcisi Erdoğan, çareyi cıvataları sıkıştırmakta bulduğu için faşizmin dozu mayıs ayından itibaren giderek artıyor. Kobani davası, 1 Mayıs sonrası tutuklamalar, etki ajanlığı yasa tasarısı, Savaş ve Seferberlik yetkisi ve son olarak Hakkâri Belediye Başkanının tutuklanması gidişata dair fikir veriyor.

Erdoğan’ın, krizin yoğunlaştığı ve halkın muhalefetinin yükseleceği konjonktürde iktidarını 4 sene daha sürdürebilmesi çok zor görünüyor. Tek bir çıkış yolu var o da suni bir “beka” meselesi çıpasına tutunup olağanüstü hal ilan etmek. Bunu kamuoyuna benimsetebilmesinin yolu da haksız bir savaş daha doğrusu işgalden geçiyor. Rojova’da tampon bölge kurma işgal operasyonu. Rojova’da 11 Haziran ayında yapılmak istenen ve ABD’nin baskısıyla ertelenen seçimler ona bu fırsatı vermiş gibi görünüyor. Son MGK kararları ve Erdoğan’ın yakın zamandaki açıklamaları savaş hazırlığına işaret ediyor.

Erdoğan’ı askeri seçenekten vazgeçirecek tek güç ABD. Şimdiye kadar defalarca işgali engellemiş olan ABD’nin, bu kez Erdoğan’a yeşil ışık yakıp yakmayacağı mevcut konjonktürde tartışmalı bir durum. ABD’nin, NATO’da yakalanan TC-ABD uyumunun hatırına Ankara’yı karşısına almayacağı değerlendirmesi dördüncü operasyon için psikolojik kolaylık sağlıyor. Yine de bir yeşil ışık sorunu ve kırılgan ekonomiye darbe vuracak gelişmeleri tetikleme korkusu var. O yüzden SİHA’larla suikast, top atışlarıyla alt yapıyı felç eden atışlar, Suriyeli milis güçleriyle cephe hattını sıcak tutma taktikleriyle adı konulmamış bir savaş yürütüyor. Ortadoğu’nun yangın yerine dönmesi, yaklaşan 3.Paylaşım Savaşı, TC.’nin NATO’da hizaya gelmiş olması ve ABD Başkanlık seçimleri birlikte düşünüldüğünde, sınırlı bir tampon bölge operasyonuna izin verilebileceği ihtimal dahilinde görünüyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu