Genel

TARİH ÖNCESİ VE ASIL TARİHİN ÖZNESİ YENİ İNSAN!

Umut İLERİ

Yabancılaşma, İş bölümü, Özel Mülkiyet kavramları iç içe geçmiş biri diğerinin hem nedeni, hem de sonucu olan olgulardır.
Öncelikle İş bölümünden başlayarak Marks’ın Alman İdeolojisinde bu konudaki söylemlerine bakalım;

“Son olarak, İş bölümünün bize ilk örneğini sunduğu şey şudur: İnsanlar doğal toplum içinde bulundukları sürece, yani, kendine özgü çıkarlar ile ortak çıkar arasında yarılma olduğu sürece, dolayısıyla, faaliyet gönüllü olarak değil de doğanın gereği olarak bölündüğü sürece, insanın kendi eylemi, insan tarafından kontrol edilecek yerde onu köleleştiren, insana karşı duran Yabancı bir güce dönüşür”.
( Marks-Alman İdeolojisi)

Alıntıda ” faaliyetin gönüllü olarak değil de, doğanın gereği olarak bölünmesi” TOPLUMSAL İŞ BÖLÜMÜNÜ tanımlamaktadır.
“İnsanın kendi eylemini kendinin kontrol etmesi yerine, bu eylemin insanı köleleştiren, ona karşı duran bir güce dönüşmesi”
ise YABANCILAŞMAYI tanımlar.
Bu bağlamda alıntının bütünü bize, İŞ BÖLÜMÜNÜN faaliyetin kendisi olduğunu, YABANCILAŞMANIN ise bu faaliyetin bir ürünü olduğunu göstermektedir.


Bir diğer olguları tanımlayan kavramlar arası ilişkide, İŞ BÖLÜMÜ ile ÖZEL MÜLKİYET arasındaki ilişkidir.
Marks Alman İdeolojisin de İŞ BÖLÜMÜ ile ÖZEL MÜLKİYETİ özdeş görür ve şöyle der;


“Kaldı ki İŞ BÖLÜMÜ ve ÖZEL MÜLKİYET özdeş deyimlerdir: Birincisinde faaliyete referans verilirken, ikincisinde bu faaliyetin ürününe atıf yapılmaktadır.”MARKS-Alman İdeolojisi)
Burada faaliyet İŞ BÖLÜMÜ,bu faaliyetin ürünüde ÖZEL MÜLKİYETTİR.

Bu saptamalardan,Yabancılaşmanın nedeninin, Toplumsal İş bölümünün sonucu olarak üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet olduğu ortaya çıkar..
Sermaye, üretim araçları üzerindeki mülkiyetini kullanarak, emeği ücretli emek haline getirir, onu metalaştırır, onu yabancılaşmış emek haline getirir.
Marks, Emeğin Yabancılaşmasını basit bir biçim de şöyle anlatır:


“O takdirde emeğin yabancılaşmasını oluşturan şey nedir?
İlkin, emeğin işçiye dışsal olması olgusu, yani emeğin onun özsel doğasına ait olmaması; bu nedenle çalışmasında kendisini doğrulamaz tersine yadsır, hoşnutluk değil mutsuzluk hisseder, fiziksel ve zihinsel enerjisini özgürce geliştirmez, tersine vücudunu küçük düşürür ve aklını mahveder. İşçi bu nedenle kendisini yalnızca işinin dışındayken hisseder ve işinin başındayken kendisini kendi dışında hisseder.
Çalışmadığında evdeymiş gibi hisseder ve çalıştığında evde değilmiş gibi. Emeği bu nedenle istemli değildir, mecburidir; zorunlu emektir. Sırf kendine dışsal ihtiyaçları tatmin etme aracıdır. Emeğin yabancı karakteri, hiçbir fiziksel ya da diğer türden zorlama olmadığında çalışmaktan vebadan kaçılır gibi kaçılması olgusuyla açıkça ortaya çıkar.
Dışsal emek, insanın kendisine yabancılaştığı emek, bir özveri, bir küçük düşme emeğidir. Son olarak emeğin işçiler açısından dışsal karakteri, bu emeğin onun kendisinin değil bir başkasının olması olgusunda, emeğin ona ait olmamasında, çalışırken onun kendisine değil bir başkasına ait olmasında ortaya çıkar. Dinde insan imgeleminin, insan beyninin ve insan yüreğinin öz etkinliği, nasıl birey üzerinde
ondan bağımsız olarak, yani tanrısal ya da şeytani yabancı bir faaliyet olarak etkili olursa, işçinin faaliyeti de tıpkı öyle, kendi öz etkinliği değildir. Bir başkasına aittir; kendi kişiliğinin kaybolmasıdır. (Marx, 1844 El Yazmaları)

Sonuçta bu yabancılaşma ve bu yabancılaşmanın maddi yaşamda neden olduğu sapkınlıklar, insan bilincine akar.
Çünkü bilinç maddi yaşamdan bağımsız değildir.
Yabancılaşmanın ortadan kalkması, ona neden olan ilişkilerin yani sınıf üretme ilişkilerinin ortadan kaldırılması ile olasıdır.
O halde, üretim araçlarının özel mülkiyetinin sona erdirilmesi, bu mülkiyetin toplumsal(devlet mülkiyeti değil) mülkiyete dönüşmesi, bunun sonucu olarak iş bölümü, değer, meta, ücret gibi ortaya çıkan sapkınlıkların ortadan kalkması ve emeğin yaşamın birincil gereksinmesi haline gelmesi gerekir.


Tabi ki yüz yıllar süren bu yabancılaşmanın insan zihninde yarattığı bu tahribat çok kolay ortadan kalkmaz.
Maddi yaşamdaki bu sapkınlıkları insan ortadan kaldırdıkça, maddi yaşamı dönüştürdükçe, kendisini de dönüştürecektir.Marks, Feurebach Üzerine Tezler’de, İnsanın kendini de dönüştürme gücünden bahseder.
Marks’a göre İnsan bu süreçte hem eğiten, hem de eğitilendir.

İşte yeni insan böyle oluşacaktır.
Ama bu belki de çok uzun bir tarihsel dönemi kapsayacaktır.


Tarih Öncesi sona erecek, Asıl Tarih başlayacaktır.
Yani insanın kendi tarihini Özgürce yaptığı bir Tarih.
Asıl Tarihin Öznesi de hem eğiten, hem de eğitilmiş olan YENİ İNSAN olacaktır.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu