Genel

BİLİMSEL DOĞRULARI SAVUNMALIYIZ ve PRTİĞİMİZDE UYGULAMALIYIZ!

Uzun yıllardan beri Ezilenler , sömürülenler, haksızlığa uğrayanlar, baskı zulüm görenler, işçilerin, emekçilerin, köylülerin safında taraftar olup bu uğurda karınca kadarınca imkanlarım dahilinde mücdadele içinde kendimi buldum. Devrimci geleneğin bazı alışkanlıklarındaki kopmanın hayli zor olduğunu çok iyi bilenlerdenim. Dostuma dostça düşmanıma düşmanca tavrım açık ve net oldu. seviyorsam seviyorum dedim sevmiyorsam yüzüne seni sevmiyorum dedim gerekçelerini de belirttim.
Bir çoğumuz benim gibi henüz çocukluğumuzu bile yaşayamadan Devrimci mücadelenin saflarında bulduk. Partimizin rehberliğine duyulan ihtiyacın bile tam farkına varamadıığımız halde, bir ana sıcaklığıyla bize kucak açan Devrimci geleneğin kanatları altına sığınıp devrimci evrensel değerlere sahip olduk.
Sosyalizm, bilimsel düşünce, , siyaset bilimi, , Marksizm- leninizm- Maoizm düşüncesi ve ideoloji ile tanışmamız da böyle oldu.
Hayatın gerçek yüzü ve yeryüzünün en korkunç, ama aynı zamanda en katlanabilir acılarıyla tanışmamızda böyle başladı. ilginç bir toplum oluşumuzun bariz örneklerinden birisi de, ataerkli olduğumuz ve bunu terketmeye yanaşmadığımız halde ANA’yı daha çok sevdiğimizdendir.
Bizim devrimci mücadelemizde yer alan gelenekler, ilginçtir ama bir çok insana analık görevi gördü. Devletin “baba, Ata” gibi nitelemelerle anıldığı ülkemizin ve o ülke halkının çocukları olarak, devlet otoritesi adı verilen Baskı, zulüm ve sömürüden kaçıp “Ana”ya , yani halka sığınmamız ve halkın çeşitli kesimlerinde örgütlenen geleneklere , yani analara koşmamız belki bundandır.
Anlatmaya çalıştığım şu ki: Bir çok kişinin ait oldukları devrimci gelenekten kopmamalarının nedeni duygusallıktır. Bu duygusallık bir yere kadar anlayışla karşılanabilir, fakat ordan ötesi bilimin ve aklın doğru yoluna engeller dikmekten başka bir işe yaramaz.
Heyacan ve hayal aleminde yaşayan insanların çok yakınlarında da olsa , bazı gerçekleri farketmeleri zordur.
Bundan dolayıdır ki Devrimci mücadelenin yükseldiği zamanlarda geleceğimizin şanlı atılım ve mücadelenin coşkusuyla aklımızdan çok yüreğimizin sesine kulak verdik. Hata ve zaaflarımızı göremedik, kaybetme korkusuyla hatalarını yüzüne söylemedik. Kaba ve yanlış yerlerimizi yontamadık. Kendimizi ve çevremizdeki insanları iyi sorgulayamadık. olaylara kendi gözlerimizle bakmayı beceremedik. Marksizmi Leninizmi Maoizmi bir eylem klavuzu olarak kavrayacağımıza , tutup onu bazılarımız revize etmeye çalıştı, bilinç bulanıklığı içine girdi.
Biz Komünistler ve Devrimciler Hem kendimizi hem dünyamızı değiştirme iddiasıyla ortaya atıldık ama bazılarımız kendi olmak istedikleri yere geri dönüş yaptı, . inkarcılığı, nankörlüğü , kişisel bozukluğu içinde kendilerini buldular. Bu hastalıklı bünye kendini ve çevresini de çürüttü.
İnsanların akılları, genellikle gerçeğin acımasız sertliğine başlarını çarptıktan sonra gelir.
Yenilgi dönemleri, insanların kendilerini ve çevrelerini şu veya bu düzeyde sorguladıklarj dönemlerdir. Bizde bu dönemde kendimizi utana-sıkıla sorgular gibi yaptık. Fakat felaketin boyutunu bir türlü kabul etmek istemediğimiz ve yenildiğimizi itiraf etmeyi kendimize yetiremediğimiz için, ayrıca da birilerine nispet yapmaya meraklı olduğumuzdan kısa bir süre sonra papağanlar misali duygularımızı ve o ana kadar bildiklerimizi durmadan tekrarlamaya devam ettik.
Lenin’in “ Küçük bir hatayı büyütmek istiyorsan, onu savun” deyişini haklı “Yenilgiler ordular için bir okuldur” deyişini de haksız çıkardık.
Bütün bunların sonucunda korkunç kaos ortamı ve insan olmanın koşulları olan( hak yeme hakkını yedirme) gibi değerlere sırt döndük.
Durmadan enerji kaybettik. Kirli pazarlıklar, ilkesizlik, haklının değil haksızın yanında saf tuttuk.
GAZETE KÖK AVUSTRALYA
Hüseyin Biçer
2/12/2021

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu