Felsefe

Politeknik Materyalist Eğitim

Materyalist eğitim, materyalist bilgi kuramını temel alır ve maddi olan, daima son etkiyi oluşturur. Yani maddi süreçler, ekonomik süreçler, üst yapı kurumu olan eğitimin temelidir. Bu maddi ve ekonomik süreçler arasında ne durağan, ne mekanik ve ne de işlevsel bir ilişki vardır. Bu süreç doğrudan diyalektik bir süreçtir.

Erdoğan ATEŞİNFotoğraf açıklaması yok.

Materyalist eğitim, materyalist bilgi kuramını temel alır ve maddi olan, daima son etkiyi oluşturur. Yani maddi süreçler, ekonomik süreçler, üst yapı kurumu olan eğitimin temelidir. Bu maddi ve ekonomik süreçler arasında ne durağan, ne mekanik ve ne de işlevsel bir ilişki vardır. Bu süreç doğrudan diyalektik bir süreçtir.
Eğitimin tinsel, ekonomik sürecin maddi olarak nitelendirilmesi göreceli bir ayrımdır. Bu ayırım bilinç madde ilişkisine benzer bir ayrımdır. Bilinç nasıl belli bir süreçten sonra maddeye dönüşüyorsa, eğitimde süreç içinde maddeye dönüşür. Bütün bunlardan ötürü, eğitim, aynen bilim gibi bir üretim gücüdür. Bilim yoluyla elde edilen verileri üretime dönüştürmede etkin bir güçtür. Bir başka anlamda emeğin insanileştirilmesinin ve onun yaratıcı bir şekilde kullanılmasının temel araçlarından biridir.
Eğitim etkinlikleri sistemleri esasta üretim süreçlerinden kök alırlar. Ekonomik yapı ve üretim biçimi üretim biçimlerinin unsurları olan üretici güçleri ve ilişkileri, eğitimin bütün yapısal varlığını ve görünümünü ortaya çıkarır.
Şöyle ki; insan gücünün eğitimi ve üzerinde geliştiği değerler bütünlüğü, en temel üretim güçlerinin niceliği değerler bütünlüğü, esasta ve temelinde üretim güçlerinin nicel ve nitel özelliklerinden kök alır. Üretim güçlerinin yapısal bir uzantısı olan, üretim ilişkilerindeki çelişki, eğitimin varlık alanına da yansır. Sınıfsal farklılıklar eğitimde de sınıfsallaşmanın ve sınıfsal farklılığın nedenidir. Maddesel çelişkiler beraberinde tinsel çelişkileri de üretir. Kafa – beden-kol iş ve emeğinin sınıfsal temelde ayrılığı, eğitimde kafa – beden eğitim ayrılığının türevi olur. Fırsat ve olanak eşitsizliklerinin doğrudan nedeni, ekonomik ve sınıfsal farklılaşma ve ayrışmadır…
Eğitimin en mikro düzeyde ki kurulum yapısı, dolaylı ya da dolaysız üretim süreçlerinin temeli üzerine inşa edilir. Diğer taraftan eğitimin makro ve mikro düzeyde kendi varlık alanına özgü göreli bir bağımsızlığı da vardır. Eğitim bir üst yapısal kurum olarak ekonomik süreçler üzerinde etkili bir role de sahiptir ve bu iki süreç arasında ki ilişki, yapısal, iç içe geçmiş, dinamik ve karşılıklı etkileşim süreçleriyle hayat bulur.
Materyalist eğitim, Politeknik bir eğitimdir. Politeknik terimi Yunanca ”Technicos”ve ”Techne” (sanat , beceri ) ile Poli (çok) sözcüklerinin kapsadığı çok yönlü teknik beceri anlamını taşır. Bu anlam, çok yönlü insan kavramının maddi zeminlere yerleştirilmiş şeklinin ifade edilmesidir. Terim, ” materyalizm”bugünkü anlamıyla Marxın ifadesidir…
Üretim güçlerinin, tarihsel süreç içindeki gelişme dinamiği ve sürecin sonunda üretici güçlerin ulaştığı evre, ( makineleşme, otomasyon, sibernetik, yapay zeka, bilimsel politeknik devrimler,) insan gelişimini çok yönlü eğiterek daima yeni insan yaratır ve bu süreç düşünsel ve pratik iki yönlü gelişir. Bütün bu süreçlerle birlikte, üretici güçlerin ulaştığı aşama, aynı zamanda kafa ve beden-kol, arasında organik bir bütünleşme yi de zorunlu kılar…Eğitimin maddi süreçler ile birleştirilmesi bu süreçlerin temel ilkesidir…Beyin ve elin bilinç ve maddenin diyalektik birliğine koşut ve zorunlu bir bağlılıktır. Bu süreçlerden birini mutlaklaştırmak yada indirgemek idealizme götürür.
Üretim güçleri, insanın çok yönlü gelişmesini istese de, üretim ilişkileri bu gelişmenin önünde engeldir. Bu durum sınıflı toplumların genel karakteri ve sonucudur.
Marks, gençlik dönemindeki yazılarında ”yabancılaşma”kavramını işlerken, kapitalist toplumun ekonomik sistemi temelinde işçi- işveren- insan -makine çelişkisi içinde sorunu işlemeye ve çözmeye çalışmıştır. Marks’a göre, kapitalist üretim biçimi koşullarında işçinin ürettiği iş, onun gerçek insan olmaya götürmek yerine, kendi kişilik bütünlüğüne ve bilinç bütünlüğüne ulaştırmak yerine, kendisinin ürettiği ürüne ve direk kendisine yabancılaştırmaktadır. Üreten kişi burada bir yük hayvanı konumundadır ve metaların kölesidir. Çünkü işçi, emeğiyle yarattığı değerden koparak, ürettiği emek iş verenin, sermaye sahibinin tekelindedir.
İşçinin varoluşu bu koşullarda, herhangi bir metanın varoluşuyla aynı koşullara girer. İşçi bu aşamada artık bir meta olmuştur ve alıcısı vardır. Sermaye birikiminin gelişmesiyle, işçi emeğe giderek bağımlı hale gelir ve emeğin özel ve son derece yanlı, mekanik bir tarzına bağımlılanır.
İnsanın bir tür meta olarak algılanması, kapitalist toplumun ürünüdür. Giderek kafa-beden işini birbirinden ayıran, düşünsel ve pratik eğitimi gene birbirinden koparan üretim biçiminin, sınıfsal niteliğidir. Sermayedar yani işveren, insanı bir meta olarak kullandıkça, salt verim artışıyla birlikte insanı ”kar” nesnesi olarak algıladıkça, insanın tüm yetileriyle eğitimi, bilinç ve beden bütünlüğüyle eğitimi söz konusu almayacaktır. Ancak sınıfsız bir topluma ve üretici güçlerin gelişim sürecinin belirli evrelerine özgü olacağı bir sistem içinde gerçekleşebilecektir.
Okul- fabrika bütünleşmesi, giderek eğitim süreci ve üretim sürecinin ”kolektif bir ünite”durumuna gelmeleri toplumsal- ekonomik sistemin ”kolektivist”niteliğiyle varolabilecektir. Birey- toplum, insan- makine, eğitim-ekonomi, vb. çelişkilerin çözümü , böylece üretim güçleri, üretim ilişkileri çelişkisinin gitgide son bulacağı belli bir nesnel gerçeklikte ortaya çıkabilecektir.

Erdoğan Ateşin

Profilinizi oluşturmak için, biraz hayat hikayenizi anlatın. Bu alan, herkesçe görünebilir.

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu