Gündem

Mehmet Yeşiltepe – Şiir yazanlar ve Şiir gibi yaşayanlar

Mehmet Yeşiltepe 

 

Mehmet Yeşiltepe Mehmet Yeşiltepe

 

Şiir yazanlar ve Şiir gibi yaşayanlar

Hasan Hüseyin Korkmazgil, Orhan Kemal ve Nazım Hikmet’e ithaf ettiği şiire “Haziran’da ölmek zor” adını koyar. Haziran’ın sıcağını, Ahmed Arif’le beraber 3 şairin bu aya ölümlerini anlaşmış gibi sığdırmalarını düşününce, akla Haziran’ın 1’i yani Hüseyin Cevahir de geliyor. (Elbette Haziran’da ölümsüzleşenler bu saydıklarımızla sınırlı değil. Hasan İzzettin Dinamo, Cahit Külebi gibi pek çok insanı daha saymak mümkün. Onları da bir gün bir başka yazıya konu etmek üzere…)

Bu Haziranca ölüm çakışmaları semboliktir belki, ama anlamlıdır. Onları birleştiren ortak yan/değer şiir gibi durur. Gerçekte ise Cevahir’i de ekleyerek söylersek insanlığın kurtuluşu, özgürlüğü, sömürüsüz bir dünya için mücadeleleridir onları ve onlar gibi düşünen yüzbinleri birleştiren. Bir kez daha şiiri ve şiir gibi yaşayıp mücadele edenleri andığımız bir yıl dönümündeyiz. Haziran ayındayız; bu ayda şiir de var, mücadeleyi şiirsel bir nitelik ve kararlılıkla yürütenler var; adlarını tarihe yazdıran işçiler-emekçiler var.

 

Tarih ve tarihsel kişilik

Tarih anlatımında olduğu gibi tarihsel kişiliklerin anlatımında da yöntemsel gereklilikler vardır. Bunlar dikkate alınmadığında herkes durduğu yerden, anladığı veya anlamadığı yerden örneğin bir Nazım tarifi yapar. Ve ortaya birbiri ile uyuşmayan birçok “Nazım” çıkar. Bir yere kadar herkesin Nazım’dan ve şiirlerinden anladığının farklı olması, herkesin bir Nazım’ının olması anlaşılabilir. Ancak eğer gerçekten Nazım’ı bilecek, tanıyacak ve anlayacaksak; mesele bu denli basit olamaz.

Tarihsel materyalizm, süreçleri kendi bağlamları içinde anlamak isteyenlere bir yöntem, bir ölçekler bütünü sunar.

Gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan, ekmek, gül ve hürriyet günleri” için mücadele eden, yaşamı boyunca bu hedeften sapmayan ve defalarca, pek çok biçimde bedel ödeyen Nazım’ı cımbızlanmış sözlerle, bağlamsız aktarımlarla anlatmak, çektiği zulüm ortadayken, onun Kuvayı Milliye Destanı‘na bakarak “Kemalizme alkış tuttuğunu” söylemek haksızlıktır. O, Kurtuluş Savaşı dahil toplam sürecin elbette artılarını gören, bilen ve yazan bir aydındır. Ama aynı zamanda bu gördükleri ve yazdıkları için onlarca yıl tutsaklığa mahkum edilmiştir.

Özetle Nazım, Kemalizme eleştirel bir destek sunan, kapsayarak aşan bir Komünisttir. Kendi deyimiyle o, 1923’ten itibaren TKP üyesidir. Bununla övündüğünü söyler ve yazarların çağının sorunları karşısında büsbütün “yansız ve edilgen” kalmalarının güçlüğüne dikkat çeker. Nitekim Nazım, Kuvayı Milliye’yi de (Kurtuluş Savaşını da) Mustafa Suphi ve 14 yoldaşının katledilmesini de görür. Ve tavrını koyar. Yani Kuvayı Milliye Destanı da Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmelerini anlattığı “28 Kanunusani” şiiri de Nazım Hikmet’i yansıtır.

Konu bağlamında kısaca söylersek, ortada açık işgale, saltanata ve hilafete karşı bir mücadele var. Ulusçuluk, dolayısıyla bir ulusun ekonomik, siyasal ve sosyal olarak egemen kılınması süreci var. Önderliği küçük burjuvazinin yaptığı, tamamlanmamış ve giderek çarpık gelişmiş de olsa bir burjuva devrimi çabası var. Süreç içinde ülkede tekelci burjuvazinin emperyalizmle işbirliği içinde gelişmesi oranında faşizme evrilecek olan küçük burjuva diktatörlüğü koşullarında Nazım’a bir şey yapılmamış, bir şey olmamış, her şey yolunda gitmiş gibi göstermek, Nazım’a da tarihsel gerçeklere de haksızlıktır.

Konumuz geniş anlamda Cumhuriyet dönemi de değil Kemalizm de. Ancak yoldaşları ile beraber Nazım’ın ve dönemindeki muhalif aydınların nasıl bir baskı ile karşı karşıya kaldığı da bilinmeli, konu bağlamı içinde görülmelidir.

Mesele TKP ve Nazım olduğunda o süreçte resmi TKF‘nin (Türkiye Komünist Fırkası’nın) kurulduğu, bu partiye üye olmayan ve oradan mühürlü üyelik kartı almayan kimselerin komünizm ve komünizmle ilgili herhangi bir faaliyette bulunmalarının yasaklandığı düşünülürse iktidarın nasıl bir denetim ve otorite ihtiyacıyla hareket ettiği ve farklara karşı ne denli tahammülsüz olduğu daha somut biçimde görülür. Özellikle “1932’den itibaren, burjuva demokratik hak ve özgürlüklerin tamamen ortadan kaldırıldığı bir baskı rejimi kurulmuştur. Cumhuriyetin kuruluşundan beri nisbi olarak korunan üniversite özerkliği de 1933 yılında çıkarılan bir kanunla son bulmuştur.” (Taner Timur, Türk Devrimi ve Sonrası)

 

Orhan Kemal, Ahmed Arif, Cevahir…

Anadolu insanını, emekçisini, yoksulluğu-açmazları, yoklukları ve mücadeleleri ile anlatan, İstanbul’a yansımalarını konu alan, bunları öykü, oyun ve romanlarında işleyen Orhan Kemal‘in mücadelesi de dezavantajlı koşullarda değerlerini yaşamak ve görünür kılmak üzerinden ilerlemiştir.

Ahmed Arif, cigarası karanfil kokan, tutsaklık koşullarında dağlarına baharın geldiği bir memlekette düş kurmuş, içeride veya dışarıda yaşamının her kesitinde; ezilenlerin, sömürülenlerin ve ayrımcılığa uğrayanların yanında durmuş, onların sesi olmuştur.

Bir direnç örneğidir Ahmed Arif, prangaları eskitecek kadar:

1951 yılında meşhur ‘Komünist Tevkifatı’nda sorguya alınır. İstanbul Sansaryan Hanı’nda günlerce kalır içinden açıkta lağım akan ve koca cardonların cirit attığı hücrede. Kendisinden önce o hücrede kalanlar duvara; ‘to be or not to be…’ diye yazmışlar. O da yazının altına bulduğu sivri uçlu bir tahta parçasıyla; ‘Ya herro, Ya merro..’ diye yazıp altına da bir çizgi çeker. Hücreden mahkemeye götürüleceği gün, her güne bir çentik attığı çizikleri sayar 128 gündür.” (Aktaran, Şeyhmus Diken, abç)

Yılmaz Güney’in Arkadaş filmine de konu olur Ahmed Arif’in Hasretinden Prangalar Eskittim adlı şiir kitabı. Yılmaz Güney Melike Demirağ’a kitabı hediye eder. Ve ona filmde “Terk etmedi sevdan beni”yi okuturken, kendisi mahpusluğu, içeriyi anlatan “içerde” şiirini “Haberin var mı taş duvar” diyen şiirini okur. Kitabın izini sürecek olursak aşklar da şarkılarda kavgada ve her yerde Ahmed Arif’le karşılaşamk münkün. Aşka gelince; her şiirni aşkla yazmış ehr şiiri aşk kokan bir şairdir Ahmed Arif. Kürtçede ayrı bir yeri/önemi olan “dilemin” (gönlüm, yüreğim) sözcüğünü Leyla Erbil için kullanır. “Nicesin dilemin?​” diyerek seslenir. “Kürtçe” demişken; belki doğrudan Kürtçe terimler kullanmıyor Ahmed Arif şiirlerinde ama konuları, vurguları, imgeleri ve ah/iç çekişleri hep Kürtçedir…

Cevahir’e gelince; o, örgütlü mücadelede ısrardan ustalıkla ortaya koyduğu yazınsal ürünlere kadar yaşamın çeşitli alanlarında öne çıkmış devrimci bir önderdi. Cevahir, masa başında değil bizzat hayatın içinde, hem politik hem pratik önderlik yapan gelenektendir. Bilinir ki gerçek önderler, kitleyle beraber yürürken işlevlerini yerine getirir; kendi birikimini, kitlenin birikim ve imkanlarıyla güçlendirip yeniden kitleye döner, yol gösterir. Bu bağlamda Cevahir, “ne yapmalı ve nasıl yaşamalı” sorularına verilmiş bir yanıttır.

 

Tutsaklık/sürgünlük ve sonuç yerine

Ortaya koyduğumuz bu resmin ortak paydalarından biri de tutsaklıktır; bu, bir yanıyla da sürgünlüktür. Sabahattin Ali, Sinop’a sürülürken kalbinde “dizlerini bükecek kadar” büyük bir ağırlıktan söz eder. Edip Cansever, “Utancı bilerek yaşamak korkunç ama daha korkuncu da var; Utancı bilerek yaşatmak” der. Ve yine Sabahattin Ali, çığlığının tel örgülere takılmayacağı coğrafyayla özdeşleştirdi özgürlüğü; “Benim meskenim dağlardır” dedi.

Farklı koşullarda da olsa “Hava leylâk/ ve tomurcuk kokuyor/ uy anam anam / haziranda ölmek zor” dizelerinin Hasan Hüseyin‘in ağzından dökülmesi ile Ahmed Arif‘in “Bir duman alırım, dolu, Bir duman, kendimi öldüresiye ” deyişi insanın bağrından kopan türde dizelerdir.

Konumuzun özneleri, aynı değerler için ama farklı dönem ve biçimlerde mücadele ettiler. Haziran’a anlam ve tarihsellik kattılar. Aradan yıllar geçti. 2013 Haziran’ında Gezi’de yine aynı değerlerle halklar, gençler, emekçiler sokaklara aktı. Milyonlar sokaklarda kardeşleşti; binlerce yıllık komünal mirası yaşattı ve geleceğe iz bıraktı. Nazım’ın şiirlerinin, Orhan Kemal’in üretimlerinin, Ahmed Arif’in ustalığının, Cevahir’in üretimleri, kararlılığı ve direncinin taşıyıcısı oldu.

 

 

 

Son Haber’den alınmıştır.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu