Genel

İZMİR SUİKASTI GİRİŞİMİ-MUHALİFLERLE SON HESAPLAŞMA

“Hürriyetsiz bir memlekette yaşamaktansa
Namusuyla ölmek daha hayırlıdır.”
Ziya HURŞİT

Ahmet Hulusi KIRIM

M. Kemal, yoksulluk ve sömürü nedeniyle memnuniyetsiz olan halkın tepkisini yumuşatmak
amacıyla yurt gezisine çıkma kararı alır. 8 Mayıs 1926’da Ankara’dan ayrılıp birçok şehri ziyaret
ettikten sonra Balıkesir’e gelir. Resmi tarihe göre, 14 Haziranda İzmir’e doğru yola koyulacağı sırada İzmir valisinden bir telgraf alır. Kendisine karşı bir suikast tertibinin ortaya çıkarıldığından bahisle İzmir’e gelmemesi istenir. İddiaya göre suikast, M. Kemal yemiş caddesinden geçerken Ziya Hurşit, Laz İsmail ve Gürcü Yusuf tarafından gerçekleştirilecek, failler suikast başarılı olduktan sonra Giritli Şevki’nin motoru ile Sakız adasına kaçacaklardır. Suikast planını iddiaya göre Giritli Şevki İzmir Valisine telgraf ile ihbar etmiştir.


Telgrafa rağmen M. Kemal İzmir’e hareket eder ama yolunu değiştirerek Çeşme’ye gider. Oradan Fahrettin Altay ile muhabere kurarak operasyonu yönetir.

Suikast girişimi doğruydu. Zaten Ziya Hurşit de bunu çeşitli defalar dillendirmiş, hatta daha önce Ankara, sonra da Laz İsmail ile sevgilisi Naciye Hikmet suikastı gerçekleştirmek için Bursa’da keşifler yapmıştı. En sonunda, İzmir’de karar kılındı.


Gurup, suikast hazırlıklarını yaparken hükümet de boş durmaz. Bir taraftan Meclis Başkanı
Kazım Özalp’İn çiftliğinin baş kahyası Sarı Efe Edip, diğer taraftan MAH elemanı Naciye Hikmet, sevgili tezgahıyla Laz İsmail’i tuzağa düşürüp ajan olarak oluşuma sokulup, hazırlıklar günü gününe takibe alınır.


Resmi tarih, suikast girişimini farklı anlatsa da, M. Kemal’in İsviçreli gazeteci Hudenbrand’a
söyledikleri anlatıyı doğrulamıyordu.

“Katiller benim yıllardır davamla özdeşleşmiş ve benim sadık bir dava arkadaşım olan bir kadını İğfal ettiler. Bu kadına, aldığımda patlayacak şekilde, içine bomba yerleştirilmiş bir buketi bana sunmak menfur görevini vermişler.”


Mülakat kafa karıştırıcı idi. Çünkü resmi anlatının hilafına, dava arkadaşı dediği Naciye Nimet
guruba sızmış bir MAH elemanıydı.
Nitekim görevini yapan bu kadın, İstiklal Mahkemesinde usulen yargılansa da nihayetinde beraat ettirildi. Diğer ajan Sarı Efe Edip ise İstiklal Mahkemesinde, hizmetlerinden bahsedip herkesi suçlamasına karşın, gelecekte konuşmasın diye idam edildi.


Operasyon başladığında ilk olarak eski Lazistan mebusu Ziya Hurşit alındı. Takiben Çopur Hilmi, Laz İsmail ve Gürcü Yusuf da yakalandı. Bu andan itibaren büyük bir tutuklama kampanyası başladı. İsmet İnönü’nün emriyle suikast girişimiyle doğrudan bağlantılı olanlar haricinde Terakkiperver Cumhuriyet Fıkrası üyeleri ve eski ittihatçılar da tutuklandı. Tutuklananlar arasında Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Cafer Tayyar Eğilmez, Bekir Sami, Rüştü Paşa ile TCF’nın milletvekilleri ve eski ittihatçılardan Maliye Nazırı Cavit Bey,Dr. Nazım, Yeni Bahçeli Nail ve Filipeli Hilmi gibi önemli isimler de vardı. Eski Başbakan Rauf Bey ile Adnan Adıvar, tedavi için yurtdışında oldukları için tutuklanmaktan son anda kurtuldular. Kara Kemal ile eski Ankara Valisi Abdulkadir ise kaçmışlardı. Daha sonra bu kişiler yakalanıp bir iddiaya göre infaz edildiler.

Suikast zanlıları, “Suikastçılar”, ”Onlarla ilişkili olanlar” ve “Eski İttihatçılar “ olarak üçe ayrılmıştı. 49 kişilik ilk iki gurubun yargılanmasına 26 Haziran 1926’da “üç Aliler Divanı” olarak adlandırılan “İstiklal Mahkemesinde” başlandı. İlk gün sorguları yapılan sanıklar girişim safhasında kalan suikastı kabul ettiler. İkinci gün yargılanan paşalar ise suçlamayı kabul etmeyerek, hükümetin zaten bu suikast hazırlığından haberdar olduğunu, hatta suikastçılar arasına emekli Jandarma yüzbaşısı Sarı Efe Edip’i ajan olarak soktuğunu ileri sürdüler. Söylemek istedikleri, suikast girişiminin kendilerinin tasfiyesi için kasten engellenmediğiydi. Neticede 15 kişiye idam cezası verildi. Paşaları ise, ordunun baskısıyla asamadılar.


İstiklal Mahkemesi aracılığıyla ilk perdesi büyük başarı ile sonuçlanan tasfiye sürecinin
ittihatçıları hedef alan ikinci perdesi ise 2 Ağustos 1926’da Ankara’da açıldı. Haklarında hiçbir kanıt olmadığı halde eski ittihatçı Cavit Bey, Dr. Nazım, Ardahan mebusu Hilmi ve Nail Beylere idam, Rauf Bey, İzmir Valisi Rahmi Bey’de dahil yedi kişiye 10’ar yıl kalebentlik cezası verildi.


HESAPLAŞMA SÜRECİ

Ulusal mücadelenin önder kadroları arasındaki parçalanma esas olarak 1924 senesinde keskinleşir. İki kanat arasındaki diyalog tamamen kesilir. Mevcut rejimin uygulamalarına tepki gösteren eski komutanlar 17 Kasım 1924 tarihinde Terakkiperver Cumhuriyet Fıkrasını kurarlar. Fıkra kurulur kurulmaz halk da büyük bir rağbet görür ve seçimleri kazanma ihtimali büyük çapta belirir. M.Kemal muhalefetin varlığını sürdürmesi halinde iktidarı kaybedeceğini fark eder. Fıkradan ve kurucularından kurtulmak için çeşitli çareler düşünülür.

İzmir suikast girişimine giden yolda önemli bir kilometre taşı olan “Şeyh Sait İsyanı” nı anlamadan suikastı kavramak mümkün değildir. Doğu’da isyana yönelik kıpırtılar başladığında, Hükümet bildiği halde hiçbir tedbir almadı ve 13 Şubat 1925’de Şeyh Sait isyanı başladı. Bölgede hemen sıkıyönetim ilan edilip Başbakan değişimi yaşandı. Ilımlı Fethi Okyar’ın yerine İsmet İnönü Başbakan oldu. 4 Mart1925’de Takrir-i Sükun Kanunu kabul edildi. “İrticaya” karşı mücadele etmek için Hıyanet-Vataniyye kanununun birinci maddesi değiştirildi. Mecliste bu kanunlara karşı sert muhalefet olsa da daha önceden her şey planlandığı için kanunların çıkması kolay oldu. Bütün ülkede başlayan baskı ve şiddetten Terakkiperver Cumhuriyet Fıkrası da (TCF) nasibini aldı. İsyan ile rabıta kurulamamasına karşın Şark İstiklal Mahkemesi, fıkra üyesi Yarbay Fethi Bey’i dolaylı yardımdan, Ankara İstiklal Mahkemesi de, İstanbul şubesi üyesi Salih Başo ve arkadaşlarını da “dini siyasete alet etmek” iddiasıyla mahkum etti. TCF’sını kapatmak için artık gerekçe hazırdı ve 5 Haziran 1925 günü fıkra kapatıldı. Şeyh Sait isyanı, bir tasfiye ve temizlik harekatı için atlama taşı olarak kullanıldı.

Kazım Karabekir hatıratında: Şeyh Sait isyanı başladığı günlerdeki gelişmeleri Ankara Hükümetine raporlarla bildirdiğini, ancak hükümetin bu konuda kayıtsız kaldığını, bu olayları başından beri bildiğini, ama fıkralarını kapatmak için bir bahane olarak kullanmak maksadıyla bu olaya başından müdahale edilmediğini yazar.


Fıkra kapatılmasına rağmen M. Kemal, toplum ve ordu nezdinde itibarlı muhalif paşaların olası
teşebbüslerinden endişe eder ve fıkranın kapatılmasını yeterli görmez. Ona göre toplum nezdinde itibarlı olan paşalar iktidarı için tehlike teşkil ediyordu ve itibarsızlaştırılmalıydı. Bu da, hiçbir ilgileri olmamasına rağmen İzmir suikast girişimi davasına katılarak sağlandı.

Hakim sınıflar arasındaki klik çatışmalarında, tasfiye etmek için gerekçe yaratmak her zaman kolay olmaz, ama hazırlık safhasında olan girişimleri manipüle edip yönlendirmek çok daha az risklidir. İzmir suikast girişimine de bu pencereden bakmak gerekir. Suikastı planlayanlar olabilir. Bırakın hazırlasınlar. Ajanlarınızı aralarına sokarak yönlendirin ancak planlarını uygulamalarına kesinlikle müsaade etmeyin. Nitekim düşünüldüğü gibi de oldu ve kimsenin burnu kanamadan suikast girişimi açığa çıkarıldı. M. Kemal,”İstiklal Mahkemeleri” vasıtasıyla suikast girişimini kullanarak ideolojik ve siyasi muhaliflerini, hatta eski ittihatçılar gibi potansiyel muhaliflerini de kanlı bir şekilde, devlet terörüyle acımasızca tasfiye etti.

5.12.2022
KAYNAKÇA:
Feridun Kandemir-İzmir suikastının içyüzü.
Rauf Orbay- Hatıratı.
Cavit Bey- Mektupları
Sümer Kılıç-İzmir suikastı.
Ergun Aybars-İzmir suikastı

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu