Gündem

İran’a Askeri Müdahale Yakın mı?

İranlı yetkililerin, Uranyum zenginleştirme programında sona gelindiğini açıklamasından sonra, ABD ve İsrail’de İran’a askeri müdahale seçeneği yeniden tartışılmaya başladı.

Ahmet Hulusi KIRIMFotoğraf açıklaması yok.

İranlı yetkililerin, Uranyum zenginleştirme programında sona gelindiğini açıklamasından sonra, ABD ve İsrail’de İran’a askeri müdahale seçeneği yeniden tartışılmaya başladı. Her ne kadar İran İslami rejimi yaptıkları açıklamalarda, uranyum zenginleştirme çalışmalarının nükleer silaha yönelik değil, barışçıl amaçlı olduğunu iddia etse de bu tezler ABD ve İsrail’de karşılık bulmuyor. ABD ve onun zorlamasıyla AB, İsrail uranyumun barışçıl ve sivil enerji için değil, nükleer silah üretimi için zenginleştirmek istendiğini senelerdir söyleyip duruyorlar.

Bir kere peşinen söyleyelim ki, İran’ın böyle bir amacı olsa bile, nükleer silah üretiminde sonuna kadar haklıdır. Komşuları Pakistan, Hindistan ve İsrail nükleer silahlara sahipken ve onlar gündeme getirilmezken okun sivri ucunun İran’a yöneltilmesi, işin içinde başka hesaplar olduğunu çağrıştırıyor.

İran’daki İslami rejim kendisini haklı olarak ABD ve İsrail tarafından kuşatılmış ve gerçek anlamda tehdit altında hissediyor. Zaten konumlanmaya bakıldığında bu durum açıkça görülüyor. Güneyde nükleer güç sahibi düşman İsrail, doğu da ABD ile ortaklık ilişkisi içinde olan nükleer güce sahip Pakistan, batı da NATO üyesi ve Amerikan nükleer şemsiyesi tarafından korunan Türkiye, kuzeyde dünyanın ikinci büyük nükleer gücü Rusya. Yani çevresi nükleer güce sahip devletler tarafından sarılmış bir İran gerçeği. Fiili durum bu şekildeyken ve 1968’de kabul edilen “Nükleer Silahların Yaygınlaşmasının Önlenmesi Antlaşması (TNP)”,imza koyan ülkelerin nükleer enerjiye sahip olmak için gerekli araştırma, geliştirme ve üretim yapmalarını güvenceye almasına karşın, kurt ile kuzu hikayesini hatırlatırcasına ABD’nin stratejik ortağı nükleer İsrail’i görmezden gelip İran’a aba altından sopa göstermesini anlamak zor olsa gerek.

Tüm bu de facto durumlar gözler önündeyken, ABD elebaşılığındaki emperyalizmin İran ısrarının üstü kazındığında ortaya 1991 senesinde ABD’de kabul edilen “Ulusal Güvenlik Stratejisi” çıkar. Bilindiği gibi bu strateji ile, ”enerji kaynaklarını güvenceye almak, hasım güçlerin gelişimini ve bunlar arasındaki olası koalisyonları engellemek” ABD’nin yaşamsal güvenlik çıkarı olarak kabul edildi.

ABD’nin bu jeopolitik saptamaları ile stratejisinde sıklet merkezini Obama döneminde, Ortadoğu’dan Pakistan-Afganistan’a kaydırdığı ve İran’a karşı ambargo ile “yumuşak güç” politikası izlediği birlikte değerlendirildiğinde Ortadoğu, Hazar ve Orta Asya’da giderek yükselen jeopolitik oyuncuya dönüşmekte olan enerji zengini İran oyununu anlamak daha da kolaylaşacaktır. 21.yüzyılda da tek hegemon güç kalabilmek adına askeri güç kullanmak da dahil her türlü yolu deneyen ABD için İran’ın öncelikli hedefe dönüşmesi anlaşılır olacak, İran ilgisinin bu ülkenin nükleer enerjiye sahip olma programı ile bağlantılı olmadığı gerçeği kabul edilecektir.

ABD-İran ilişkilerine, jeopolitiğine baktığımızda İran’ın neden dolayı ABD emperyalizmi için
vazgeçilmez hedef olduğu daha kolay anlaşılacaktır.

1-İran coğrafi konumu itibariyle 21’inci yüzyıl jeopolitiğinin “sıklet merkezini” oluşturan Ortadoğu, Kafkasya, Orta Asya’dan oluşan bölgenin merkezinde bulunmaktadır. Bu nedenle ABD’nin İran’ı denetime almadan enerji zengini bölgeleri kontrol etmesi çok zor olacaktır.

2-Enerji zengini körfez ülkelerin petrol terminali Basra körfezinin anahtarı, boğazı kontrol eden İran’da olduğu için, jeopolitik konumu ile ABD için hayati önemdedir.

3-Tek süper güç pozisyonunun devamını, enerji kaynaklarının ve yollarının kontrol edilmesine dayandıran ABD’nin, muazzam doğalgaz rezervi ve petrol yataklarına (dünyanın bilinen petrol kaynaklarının %9,3’ü,doğalgaz kaynaklarının % 15,8’i İran’dadır.) sahip İran ile ilgilenmesi kaçınılmazdır.

4-ABD’nin Saddam’ı elimine etmesi İran’a avantaj sağlamıştır. Bu sayede Irak’ta etkin Şii oluşumu ile güçlenen İran, Suriye ve Lübnan’da dengeleri sarsmış, emperyalizme uşaklık yapan körfez ülkeleri ile Suudi Arabistan’ın çağdışı yönetimlerini aşındırmıştır. Doğaldır ki bu durum ABD ve stratejik ortağı İsrail’in çıkarlarını zedelemektedir.

5-Nükleer enerjiye sahip olma programını kararlılıkla sürdüren İran’ın bu çabalarının ileride nükleer silah elde edilmesine yol açma olasılığı en başta Suudi Arabistan ve İsrail olmak üzere ABD’yi tedirgin etmektedir. Bölgede dengeleri değiştirecek olan İran, ABD ve İsrail çıkarları karşısında daha büyük bir jeopolitik oyuncuya dönüşebilecektir.

Tüm bu stratejik, jeopolitik ve jeostratejik özellikleri sebebiyle İran, ABD için vazgeçilmez ve
öncelikli hedeftir.11 Eylül sonrası süreçte Afganistan ve Irak’ta yenilgiyi tadan ABD’nin, zedelenen prestijini telafi edebilmek için bir mesaja ihtiyacı vardır. Bunun için de uygun hedef İran’dır. Aksi takdirde geleceğe yönelik “Yeni Amerikan Yüzyılı” rüyasının sonu olacaktır.

İRAN’A ASKERİ SEÇENEK MÜMKÜN MÜ?
Obama, başkan seçildikten sonra yaptığı bir konuşmada, İran’a karşı sonuna kadar “yumuşak
güç” politikası ve ekonomik ambargo uygulayacaklarını, önlemlerin kafi gelmemesi halinde ise diğer seçeneklerin masada olduğunu ifade etmişti. Nitekim ekonomik ambargo bugüne kadar yoğunlaşarak sürdürüldü ancak İsrail’in dönem dönem nükleer tesislere karşı hava operasyonları ve İranlı uzmanlara suikastlar düzenlemesine karşın sonuç alınamadı. İhracat gelirinin %80’ini enerjiden sağlayan İslami İran rejimi, ekonomik olarak çok sıkışmasına rağmen, mevcut bölgesel dengeler ve güçlü devlet geleneği sayesinde ayakta kalabildi.

Bugün itibariyle mevcut dengeler İran aleyhine değişmiş görünüyor. Konjontürel ittifak yaptığı
Rusya’nın Ukrayna bataklığına batması, kendi güvenliği için İran’a yapılacak saldırıya seyirci kalmayıp esnek mukabelede bulunabilme faktörünü devreden çıkarmıştır. Öyle görünüyor ki İran’a ABD ve İsrail tarafından düzenlenecek bir askeri operasyonun koşulları oluşmuş durumda. ABD Genel Kurmay Başkanı Mark Milley’in, Kongre Güvenlik Komitesine hitaben,”İran’ın önümüzdeki 12 gün içinde nükleer bomba üretmeye yetecek malzemeye sahip olacak” demesi de yaklaşan felaketin habercisi. Şu anda tartışılan, bunun uranyum tesislerini imhaya yönelik kısmi bir hava saldırısı mı, yoksa onu destekleyecek daha büyük çapta kara harekatı mı olacağıdır. Operasyonun karadan da desteklenmesi halinde muhtemeldir ki, ABD’nin şimdiye kadar eğittiği ve 60-120 bin civarında olduğu söylenen Rojova’lı Kürtlerin askeri gücü kullanılacaktır. Bu harekata Türkiye’nin destek vermemesi halinde ise sıranın Türkiye’yi dizayn etmeye gelmesi kuvvetle muhtemeldir.

ABD ve İsrail’in, İran’a olası saldırısı giderek karmaşık sorunların coğrafyasına dönüşen
Ortadoğu’da son değil başlangıç olacak, pandoranın kutusu açılacaktır. Muhalefeti İslami rejim
etrafında konsolide edecek olan bir askeri operasyon, kolay lokma olmayan İran’ın karşı önlemleri ile Ortadoğu’daki olası gelişmeleri tetikleyerek bölgeyi daha da sarsacaktır. 27.03.2023

Erdoğan Ateşin

Profilinizi oluşturmak için, biraz hayat hikayenizi anlatın. Bu alan, herkesçe görünebilir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu