Gündem

ERMENİSTAN-AZERBAYCAN ANLAŞMAZLIĞI -2ermenistan

Hasan H. Yıldırım & Hussein Erkan

 

ERMENİSTAN-AZERBAYCAN ANLAŞMAZLIĞI -2
Bugün Ermeniler Dağlık Karabağ’dan kaçıyor. Bunun nedeni var. Azerbaycan ordusunun Dağlık Karabağ’a saldırmasıyla oradaki Ermeniler evlerini bırakara kaçıyor. Tıpkı 2014’te İŞID saldırısıyla Ezidilerin, 1991’de Saddam’ın ilerleyen ordularından kaçan Kürdlere kaçışına benziyor. Azeri yetkililer açıkça, “Ermeniler, Azerilere ne yaptıysa bizde onlara aynısını yapacağız” demekten kaçınmıyorlar. Bunu bilen Ermeniler can kurkusundan kaçıyorlar. Ki zaten heriki ülke yönetimin bu konudaki sicilleri bozuktur. İşlemeyecekleri insanlıkdışı bir suç yoktur. Bunu geçmişte yaptılar, şimdide yapmaktan çekinmiyorlar. Dünya sessiz bu katliam veya soykırımlara karşı.
ABD ancak olasılı bu soykırımı önleyebilir ama yönetimleri çoğu zaman dünyadaki soykırımlara kayıtsız kalmıştır. Biden ve ekibi bu geleneği utangaça sürdürüyor. Çin’in Uygurlara, Türkiye’nin Kürdlere karşı sürdürdüğü soykırıma sessiz kalıyorlar. Hatta “Türkiye’nin hassasiyetini anlıyoruz” gibi bizce kabullenilemez bir politika izliyorlar. Oysa milletçe Biden yönetiminden çok beklentimiz vardı.
Şu anda Azerbaycan ve Türkiye tarafından Dağlık Karabağ’da bir soykırım girişimi var. Evet, Biden yönetimi her iki ülkeye birer mektup yazıp böylesi bir girişimde bulunmamalarını istemiştir. Bu iki ülke bunu dinlerler mi, dinlemezlerse Biden yönetimin müdahale eder mi, etmez mi kuşkusunu yaşıyoruz. İş olup bittikten sonra “bu kabullenilemez“ demeleri bir işe yaramayacaktır.
Bilindiği kadarıyla şu an kaçamayan Dağlık Karabağ’daki Ermeniler bir korku içinde yaşıyorlar. Bu korkudan dolayı nüfusun yarısı orayı terk etti. Geri kalanlar ne gibi uygulamalarla karşı karşıya kalacakları biliniyor. Çünkü hem Azerbaycan hem Türkiye’nin bu konudaki sicili kirlidir. Soykırımcı, katliamcı bir politika sahibidirler. Bunu ABD’nin göstereceği tepki ancak önleyebilir.
Geçmişte Ermeniler, Karabağ‘daki Kürdlere ve Azerilere yaptıkları ne kadar insanlıkdışı bir uygulama ise bugünde Azerilerin Ermenilere yaptıkları bir o kadar insanlıkdışıdır. Karabağ‘da; Kürdler, Azeri ve Ermeniler yaşıyordu. Karabağ, Azerbayca’a bağlı özerk bir bölge idi. Buna Ermeniler rıza göstermedi. Karabağı işgal ettiler. Hem Kürdleri hem Azerileri soykırımdan geçirdiler. Burada hakimiyet kurmak için büyük bir çaba sarfettiler. Bir insanlık dramına yol açtılar. Bundan en çokta Kürdler etkilendi. Katliamdan geçirildiler ve yurtlarından sürüldüler. Oysa bu insanlık durum yaşamayabilirdi. Karabağ’ın özerk yapısına saygı gösterilseydi bu insanlıkdışı durum yaşanmazdı. Fakat ne yazık ki bugün kendileri aynı durumu yaşıyorlar.
Ermeniler, tıpkı Osmanlı imparatorluğun Ermenilere uyguladığı soykırımın aynısını Kafkasya Kürdistan’ındaki Kürdlere uyguladılar. Bu soykırımdan görev alanlar Ermeni askerleri ile ABD ve İran vatandaşı olan Ermeni gönüllüleriydi. Kürdlere çok acımasızca davrandılar. Yüzyıllardır Kafkasya’yı vatan edinmiş Kürdleri soykırımdan geçirdiler.
Ermeni devleti, 1991’de Kızıl Kürdistan’ı işgal ederek Laçin, Kelbecer, Zengilan, Kubatlı, Cebrail ve Zengezur’daki Kürd halkına soykırım yaptı. Bunu “Büyük Ermenistan“ devletinin ön adımı olarak ilan etti ve zafer naraları attı. Kimse oralı olmadı. Bu soykırım Ermenilerin yanına kar kaldı. Şimdi kendileri aynı akibete uğruyor. Soykırımdan geçiriliyorlar. Buna gerek var mıydı? Ermeniler Kızıl Kürdistan’ı kana boğarken bir gün kendilerininde aynı akibete uğrayacağını tahmin etmediler mi? Oysa Kızıl Kürdistan Ermenistan ve Azerbaycan arasında tampun bir bölge idi. Ortadan kaldılmasaydı bugün Ermenilerin başına bu felaket gelmeyebilirdi. Buna yol açan Ermenilerdir. Neymiş? Kızıl Kürdistan ve Karabağ Ermenilerinmiş. Yok ya öyle mi? Oysa Kızıl Kürdistan’da 1926 yılında yapılan nüfus sayımına göre; % 72 sini Kürdler, % 26 sını Azeriler (Ki Azerileştirilmiş Kürdlerdi ) ve % 0. 7‘sini Ermeniler oluşturuyordu.
Şimdi okuyucunun iyi niyetine sığınarak İzady’nin o süreci izah eden makalesinin tamamına yakınını vermek istiyoruz. İzady, o süreci şöyle izah etmektedir:
“1991 Mayısında Kızıl Kürdistan’ın başkenti Laçin’e hücum edildi ve alındı. Şehir 15. 000 Kürt’ten temizlendi (Economist, 1/9/93; Helsinki Watch Report, 1994). Şehri ele geçirenler adını Kaşatag olarak değiştirdiler ve “eski bir Ermeni şehri” olarak ilan ettiler. İzleyen aylarda Kızıl Kürdistan’ın kırsal kesimi sistematik olarak Kürt nüfustan ve tarihsel anıtlardan arındırıldı. 1993 Nisanı’nda Ermeniler, bölgedeki en büyük Kürt şehri olan Kelbajar’a saldırdılar. Ermenistan’dan gelen yoğun bombardımanla Kelbajar topa tutuldu ve Karabağ’dan gelen birlikler ve ABD’den gelen Ermeni gönüllüler tarafından ele geçirildi. Yaklaşık 100.000 mülteciyle şişen Kelbajar ahalisi, ölümden kurtulmak için 10. 000 feet yükseklikteki Murov dağına kaçmak zorunda kaldı. New York Times’ın bir muhabiri, Kelbajar’daki gaddarlıklara tanık olan birkaç Batılı’dan biriydi (New York Times, 4.7.93).
Uluslararası Kızıl Haç, kaçan 15.000 sivilin kar altında hayatını yitirdiğini hesapladı. Osmanlıların 1915’te Ermeni sivillere yaptığı gibi, 1993’te de Ermeniler mültecileri bombaladılar, kurtarma ve boşaltma araçlarına saldırdılar, sıradan sivilleri pusuya düşürüp öldürdüler (New York Times, 4.7.93; Kurdish Life, 9/1994; 13/1995; 18/1996).
Kelbajar yerle bir edildi ve “dağ şehri” anlamına gelen Kürtçe adı değiştirilip “Karvajar” yapıldı. Sonraki aylarda, Kızıl Kürdistan’a yönelik Ermeni yıkımı, doğal çevreyi de kapsayacak şekilde genişledi. Örneğin, Kelbajar’ın etrafındaki bozulmamış ormanlar toptan kesime açıldı ve yakacak odun olarak Ermenilere satıldı (Armenian Reporter, 8.7.93).
1993 sonbaharına gelindiğinde Kızıl Kürdistan yerle bir edilmiş, Batılı ve Ermeni haberlerde etnik adlarıyla söz edilmeyen 15.000 Kürt’ten etnik olarak temizlenmişti. Kürt kasabası Zangelan’dan kaçan bir çoban, Kızıl Kürdistan’ın kaderini New York Times’ın bir muhabirine şöyle özetliyordu: “Daha önce çok az şeyimiz vardı, şimdi hiçbir şeyimiz yok” (New York Times, 9.4.93)
Hayatta kalan Kürtler, o zamandan beri Azerbaycan’ın ve Rusya’nın ana kentlerine dağılmış durumdadırlar ve ekonomik olarak sıkıntı içinde olan bu devletlerde istenmeyen kişiler olarak yaşıyorlar. Kızıl Kürtlerin kimliği ve kültürü, şimdi yok olmakla yüz yüzedir. Ülkeyi temizleyen Ermeniler, bölgenin tarihini yeniden yazmaya koyuldular. 1996 baharında California’da Glendale’de, etnik olarak temizlenen Kızıl Kürdistan’ın sözde Ermeni mirasını kutlayan sergiler açıldı. Kitlesel katliamlara, kovulmalara, yıkıma ve mirasının çarpıtılmasına bu kadar aşina bir halk nasıl tamı tamına aynı suçu işleyebilir ve ironiyi görmeyebilir?
Yaklaşık yüz yıl önce Osmanlı birlikleri, Anadolu’yu etnik Ermenilerden temizlemeye giriştiler. Bir milyondan fazla kişi yerlerini terk edip yollara koyulmak zorunda kaldı. Yerlerinde kalanlar, kasabalarıyla ve anıtlarıyla birlikte yok edildiler. Yollara düşenler kötü hava koşullarına, açlığa ve hem askeri birliklerin, hem sivil eşkıyaların yağmasına maruz kaldılar. Ermeni yer adları da dahil, Ermeni varlığının bütün izleri silindi. Ermenilerin Anadolu’daki tarihsel varlığını karartan ya da inkâr eden bir sözde tarih üretildi. Osmanlıların Türk ardılları, 1915’teki bu Ermeni soykırımını ne kabul ettiler, ne de bunun için özür dilediler.
Peki Ermenilerin son beş yılda Kızıl Kürdistan’a yaptıkları da bu değil midir? Sadece adlar ve yerler değişmiştir. Ermeniler Türklerden ne daha samimidirler ne de daha fazla pişmandırlar. Kızıl Kürtlere yönelik soykırımı yorumlayan Zohrab Heghinian, 11 Aralık 1993 tarihli Armenian Reporter International’da şunları yazıyordu: “Umarım, Anayurtta sürmekte olan ‘etnik temizlik,’ gelecek yıllarda bir intikamla kardeşlerimizi ziyaret etmeyecek şekilde gerçekleştirilir.” Ve şöyle devam ediyordu: “siz ‘temizlik’ diyorsunuz; ben haklı olarak bizim olan şeyi ‘geri istemek’ diyorum.”
Bu nedenle, Kafkasya’da Kızıl Kürtlere karşı bu soykırım hareketiyle ilgili haberlerin, Amerikan gazetelerinde 1915’teki Osmanlı gaddarlığının kurbanı Ermenilerin anılarıyla ilgili yazıların yanısıra görünmesi şaşırtıcı değildir. Açıktır ki bu durum, rahatsız olan Ermeni vicdanına “haklılık” ve rahatlama sağlıyor. Kürtler de Kafkasya’daki akrabalarına karşı Ermeni gaddarlıklarını kamuoyuna duyurmadılar. Kolektif olarak Kürtlerin, şu anda Türkiye ve Irak’taki Kürt mücadelesi için Batı’daki güçlü Ermeni lobisinin desteğine ihtiyaçları vardır. Türkiye’deki Kürt güçler 12 yıldır savaşmaktadırlar. 1994’ten beri bu savaş, Kürt anayurdunun ve kültürünün kapsamlı yıkımı ve on binlerce Kürdün öldürülmesi biçiminde yoğunlaştı. Türkiye Kürtleri, komşu Ermenistan’dan yaşamsal önemde üs ve mali destek alıyor. ABD’de, Türkiyeli etkili bir NATO müttefiki Kürtlerin Washington’da önemli herhangi biriyle görüşebilme yollarından biri, eşit ölçüde etkili Ermeni lobisidir. Bu kişiler, Kafkasya’da kardeş Kürtlere karşı sürmekte olan Ermeni soykırımını eleştirmeyi fazla değerli görmüyorlar. Bireysel Kürtler, Ermenileri yüksek sesle eleştirme karşılığında mesleki ya da akademik misillemeden, hatta onlarca Türk diplomatını ve masum seyirciyi öldürmüş olan Ermeni suikastçiler tarafından öldürülmekten korkuyorlar (New York Times, 7. 29. 83).
Ve Ermeni lobilerinin epeyce nüfuzu vardır. Yakın zamanlarda Fransız hükümeti Princeton tarihçisi Bernard Lewis’in ülkeye girmesini yasakladı; çünkü Lewis, 1915 soykırımıyla ilgili ham belgelerden Ermenilerin istediğinden daha az kanlı sonuçlar çıkarıyordu. Kafkasya’daki Kürtlere yönelik soykırım, çok büyük olasılıkla cezasız kalacaktır. Sırpların Bosnalı komşularına karşı daha az bir suç işledikleri için, ekonomik yaptırım ve doğrudan NATO askeri müdahalesi biçiminde bir bedel ödemekte oldukları bir sırada bu oluyor. Yakın zamanların bu iki kitlesel etnik temizlik ve soykırım örneğine daha yakından bakalım.
Karabağ Cumhurbaşkanı Koçaryan (Ermenistan’ın şimdiki cumhurbaşkanı —çn.) ile Bosna Sırp Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Dr. Radovan Karadzic arasında ilginç bir benzerlik vardır. Ne var ki, ABD’nin ve uluslararası çevrelerin bunlara yaklaşımı, artık farklı olamaz. Her ikisi de, kendi azınlık grupları Azerbaycan’da Ermeniler ve Bosna’da Sırplar kendi kaderini belirleme temel haklarına saygı göstermeyen bir uluslararası hukuk sistemine karşı başkaldırdıkları bir sırada öne çıktı. Bu Ermeniler ve Sırplar her ikisi de Ortodoks Hıristiyan kendi iradelerine rağmen, yeni bağımsız Müslüman devletlere, sırasıyla Azerbaycan’a ve Bosna Hersek’e dahil edilmiştiler. Hem Ermeniler hem Sırplar, şu andaki eylemlerini haklı göstermek için yakın tarihlerindeki soykırım olaylarını andılar. Ermeni karşıtı ve Sırp karşıtı önceki soykırımların sürdürücülerinin Müslüman Kürtler ve Müslüman Bosnalılar olmayıp, Türkler, Almanlar ve Hırvatlar olması onlar için fark etmiyor.
Coğrafi olarak hem Karabağ’daki Ermeni nüfus, hem Bosna’daki Sırplar, öteki halklar tarafından meskun Karabağ örneğinde Kürtler, Bosna Hersek örneğinde Bosnalı Müslümanlar topraklar arasındaki topraklarıyla ana ülkelerinden kopuk etnik adalardı. Hem Ermeniler, hem Sırplar, aradaki toprağı ilhak edip yerli meskûnlarından temizleyerek bu etnografik ve coğrafik uygunsuzluğu gidermek için harekete geçtiler. Ermeni ve Sırp yetkililer, temizlemek istedikleri masum insanları yıldırarak, yağmalayarak, yakarak ve öldürerek amaçlarına ulaşmak için eşkıyaları, kanun kaçaklarını ve suçluları hem silahlandırdılar, hem de teşvik etmeseler bile, izin verdiler.
Bosna Hersek’te yaklaşık iki milyon insan yerinden edildi, 200. 000 kişi öldü. Bosnalı Sırplar kendilerinin iki katı büyüklükte bir nüfusu yerinden etmeyi ya da öldürmeyi becermişti. Karabağlı Ermeniler, daha da büyük bir tahribata ve yersizleşmeye yol açtılar. Kızıl Kürtler de dahil yaklaşık 900. 000 Azerbaycan vatandaşı, 150. 000 Karabağ Ermenisi için yurtsuzlaştırıldı ya da öldürüldü. İronik bir şekilde Bosnalı Sırplar, ülkeyi Müslümanlardan ve Hırvatlardan bütünüyle ve toptan arındırmaya girişmeyip, ayrık topraklarını Sırbistan’la birleştirmekle yetindiler.
Koçaryan güçleri ise, aksine, aradaki toprağı Kızıl Kürdistan’ı bütünüyle ve toptan temizlediler. Kızıl Kürdistan’ı yerli meskunlarından tamamen boşalttıktan sonra, Karabağ’ın etrafında geniş bir bölgeyi temizlemeye koyuldular. Bosnalı Sırplar, Bosna’da düşmanlıktan önce işgal ettikleri toprakla az çok aynı büyüklükte bir toprakla etnik olarak temizlense de yetinirken, Karabağ kendi büyüklüğünün üç katı toprağı ilhak etti. Bütün bunlarda hem Koçaryan hem Karadzic, kendi ana devletlerinin, Ermenistan’ın ve Sırbistan’ın dik kafalı vekilleri olarak hareket ediyordu. Bu iki devletin yürütemeyeceği kirli bir savaşı yürütüyorlardı. Ne var ki, ikisi arasındaki benzerlik burada biter.
Sırbistan’a, Karazdic yönetimine dolaylı ve dolaysız yardımından ötürü sert uluslararası yaptırımlar uygulanırken, Ermenistan’a dış yardım ve sempati yağdı. Karadzic ve kurmayları uluslararası savaş suçlusu ilan edilip, Lahey’deki Uluslararası Mahkeme tarafından arandığı sırada, Koçaryan ABD’de ve Avrupa’da resmi olarak ağırlanıyor ve Atlantik’in her iki yakasından da doğrudan dış yardım alıyor. Bosnalıların kanı Kürtlerinkinden daha kırmızı olduğu varsayılıyor olmalı, yoksa Koçaryan ve yönetimi, savaş suçlusu damgasını Karazdic ve yönetimiyle paylaşırdı.
Bosnalı Sırplar, Batı’nın Ermenilere sempatisine neden olan iki öğeden yoksundurlar: 1) Washington ve Paris’te güçlü lobileri yoktur; 2) fanatik bir Müslüman Ortadoğu denizinde mağdur bir Hıristiyan azınlık değildirler. Batının Bosnalı Sırpların ve Karabağlı Ermenilerin benzer soykırım suçlarına yönelik bu çelişkili tutumu kısa sürede fazla değişmeyecektir.
Adolf Hitler’in bir keresinde ’şimdi kim Ermenileri hatırlıyor?’ diyerek, Osmanlı İmparatorluğundaki Ermeni soykırımıyla ilgili dünyanın kaygısız unutkanlığından söz ettiği söylenir. Pekala, Ermeniler öldürülen Ermenileri hatırladılar. Aynı şekilde bütün dünyadaki Ermenilere şu sorulmalıdır: “Kızıl Kürtleri kim hatırlayacak?”
(Harvard Üniversitesi Doğu Dilleri ve Uygarlıkları Kürsüsü) Mehrdad R. Izady/ Kafkasya’da Ermenilerin Kürt Soykırımı Çeviri: Cemal Atilla)
Ermeniler tarihlerinde çok soykırımlardan, katliamlardan geçmiş bir millettir. Büyük trajediler yaşamışlar. Bunların en büyüğü 1915 soykırımıdır. Bugünde aynı akibete uğruyorlar. Bunun en büyük nedeni Ermeni politikacı, aydınları ve din adamlarının yanlış politikalarından ileri geliyor. Tarihten beri hayal ettikleri “Büyük Ermenistan“ başlarına bu felaketleri getiriyor. Bu politikadan vaz geçerler mi bilnmez ama bundan diretirlerse sürekli soykırım ve katliamlara maruz kalırlar.
Ermenileri dost ve düşmanlarını doğru tanımlamalıdırlar. Bunu doğru tespit etmedikleri için bu trajedilere uğruyorlar. Kürdlerle bir sorunu olmaması gerekirken tarihlerinde daima Kürdleri baş düşman görmüşlerdir. Kürdlere karşı daima Kürd düşmanları ile birlikte savaşmışlardır. Oysa bu politikanın tersi bir politika izleselerdi, yani her iki milletin ortak düşmanı Osmanlı ve Kemalist Cumhuriyete karşı ortak bir politika izleselerdi bunca felaket başına gelmeyebilirdi. Hiçbir zaman Kürdleri dost ve müttefik görmediler, daima düşman olarak gördüler. Oysa yaşadığımız coğrafyada bu iki milletin dost ve müttefik olması her ikisininde çıkarınadır. Bunu bir türlü alamıyorlar. Kürdleri zayıflamak için çok uğraş veriyorlar. Yok Kırdıkiler Kürd değil, yok Aleviler Kürd değil, yok Ezidiler Kürd değil yok Kürdistan’ın 6 vilayeti “Batı Ermenistandır“ gibi saçma projeler üretip kendi meclislerine yasalaştırmaları ve Erivan’da “Zaza Konferansı“na ev sahipliği etmeleri tarihten beri gelen Kürd düşmanlığının devam ettiğinin sonucudur. Ermeniler, bu politikanın kendi çıkarına da olmadığını ne zaman anlayacaklar?
Ermenilerin tarihten beri süre gelen yanlış politikaları Kürdleri stratejik düşman görmesidir. Zaten başına ne geldiyse Kürdlere karşı bu düşmanca politikasından ileri gelmektedir. Bu politika sonuçta Ermeni milletinin çıkarına olmadığı gibi Kürd-Ermeni ortak düşmanlarının çıkarına hizmet eden bir politikadır. Bu politika sonucu yüzbinlerde Kürd’ü soykırımdan geçirmiştir. Bu, kendi mezarlarınında kazılmasına vesile olmuştur.
Rojhat Badiki’nin 30 Eylül 2023 tarihli “AZERİ-ERMENİ SAVAŞININ ÖĞRETTİKLERİ 2“ makalesinde kullandığı şu cümle bu durumu çok güzel izah etmektedir: “Ermenistan Devletinin Kurdlerin Mezarını Kazma Planları, Ermeni-Karabağ Mezarlığına Dönüştü.‘’
Hasan H. Yıldırım & Hussein Erkan
4 Ekim 2023

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu