Genel

Emrah Celasun okuma kılavuzu

Ahmet HULİSİ KIRIM

 

Emrah Celasun okuma kılavuzu

Emrah Celasun’un Youtube’de yayımlanan söyleşisi üzerine yanıt bağlamında bu kısa değerlendirmeyi yapma ihtiyacı duyduk…
*“Emrah abi maalesef senin dediğin her şey oldu” diye başlayan bir söyleşi…
Birincisi insanları okumamakla ve bilmemekle suçlayan Emrah Celasun; kendisi ne kadar okuyor bilemiyoruz ama bir çok şeyi bilmediği veya yanlış bildiği kesin….
-Ahmet Hulisi Kırım :  Solda gerçekten sorunlu 1-2 yapıyı kenara bırakırsak, bu işin ciddiyetinde olan hemen hiçbir yapı “Geliyor gelmekte olan” demedi. Bu daha çok CHP çizgisinde ve tabanında, büyük oranda da kişilerin sosyal hesaplarında gözlenen bir durum. Celasun, sanki bütün sol böyle bir duruşa sahipmiş gibi toptan mahkûm etmeye gidiyor…
Üslup, dalga geçmeler, kahkahalar, argo vb. zaten başlı başına bir sorun; ama işin özünü boğmasın diye geçelim…
*Emrah Celasun : “Devrimci komünist eğitimden geliyorsan şunu bilirsin, Türkiye’de üç tane K var. 3K ilkesine göre senin Türkiye’de ağzınla kuş tutsan yaşama alanın yok. Kürt, Komünist, Kızılbaş. Bundan sonra Kadını da koyabiliriz 4K.”
-A.H K : Sorunlara sınıfsal/komünistçe baktığı iddiasında olan Celasun işi 4K’ya getirip bağlıyor. Bugüne dek Kürt veya Alevi kökenli olduğu halde iktidarda önemli görevlere getirilenlerin olduğu bilindiği halde ve Çiller pratiğine rağmen hala bu 4K nedir? “Yaşama alanın yok” dediğine göre Komünist kimliğine rağmen Maçoğlu nasıl bir ilin belediye başkanı oldu? Bu yaşama alanı değil mi? Madem sorun programdı; bu kimlikçi bakışa neden bu denli takılıyorsun; sınıfsal ölçüler dururken bu ‘kod’lar ne; bu nasıl bir Komünist eğitim? diye sormakla yetinelim…
*EC: “Buraya milleti getir, herkesin söyleyeceği şu ‘hocam bırakalım ya Marksizm bitti artık konuşmayalım bunları’ (ha ha ha) Dünya değişti’…Aaa Öyle mi kim aldı şimdi buradan dersi, kim avucunu yaladı?
Marksizme küfür edenlerin hepsi bugün ‘Tayyip bana yedirmedi’ deyip Avrupa’ya kaçanlar…”
-A.H K : Celasun, bir çeşit gösteriye çıkmış gibi hedefi öylesine geniş tutmuş ki konuşmasında herkes iç içe geçiyor. Eğer burada dünden bugüne Marksizmi savunan örgütlü yapılar kast ediliyorsa bu konuda tek bir firenin verildiği söylenemez. Evet belki moral grafiğinde oynamalar olmuştur, Muhasebeler yapılmıştır vb. Ama o kadar… Celasun ise “herkese” bu atıfta bulunuyor. (“herkes” kimse?) ve yetinmiyor “kim avcunu yaladı” diye soruyor? Birikimli olmaktan vazgeçtik, insaflı hangi insan devrimci yapıların bu yakıştırmayı hak ettiğini kabul edebilir?
Kısaca da olsa burada anımsatmak/özetlemek gerekirse; devrimci yapıların büyük çoğunluğu CHP’den yani Kılıçdaroğlu’ndan hiçbir şey beklemediğini, hatta oyu ona değil Erdoğan’ın 20 küsur yıllık devamlılığının sonlandırılmasına verdiğini çok net ifadelerle defalarca yazıp söyledi. O günün sabahında kazanması halinde sadece bir eşiğin aşılmış olacağını ve hatta gerek konjonktürel koşulların gerekse CHP’nin/Millet İttifakı’nın programı vesilesiyle bizleri daha zorlu bir sürecin beklediğini yazdı, söyledi…uzun uzun anlatıp altını çizdi.
Bu durumda Celasun “okumuyor” demiyoruz ama nasıl okuyup, neyi anladığını gerçekten merak ediyoruz.
“’Tayyip bana yedirmedi’ deyip Avrupa’ya kaçanlar”a gelince bizim gündemimiz veya muhatabımız bile değil…
*EC: “Başka bir şey daha var, program yok. ortada program yok. (…) Senin planın yok. Planın olmadığı yerde sadece ve sadece uyuyorsun.”
-A. H K : Bu denli iddialı duruş ve söylemden sonra örneğin “CHP Vizyon Belgesi” gibi doğrudan TÜSİD programını taklit eden belgeler söz konusuyken; Almanya, İngiltere ve ABD’ye biat sözleri için gidilmiş ve temaslar kurulmuşken; hatta orada Ukrayna’nın yanında olmak dahil verilen sözler ortadayken; “program yok” demek için hakikaten ya okumuyor olunmalı ya da öznelliğin aklı gemlediği bir durum söz konusu olmalı.
*EC: “Milletin anlayamadığı şey şu faşizm sandıkla gelir sandıkla gitmez abi tamam mı? Bu bir tarihi tecrübedir. Faşizm sandıkla gelir 33’te Almanya’da olduğu gibi fakat kati surette sandıkla gitmez. Kim götürdü Alman faşizmini Hitler faşizmini Kızıl ordu götürdü. Seçimle olsaydı bu işler ohooo. Şimdi 20 senede Tayyip Erdoğan faşizmi konsolide etmiş toprağın en uç noktalarına kadar köklerini salmış devleti olduğu gibi konsolide ede ede bu noktaya gelmiş eee seçimle gidecek. Yok ya.”
-A. H K : Çok üzücü ama gerçekten bu işin ABC’sinden habersiz bir içerikle karşı karşıyayız. Uzun uzun devlet biçimi tahlilleri yapmayacağız. Kısaca ifade edelim: Faşizm Almanya gibi metropol ülkelerde seçimle gelirken Türkiye, Şili vb. yeni sömürge ülkelerde devlet kurumlarını yukarıdan aşağıya ele geçirerek yani kurumsallaşarak gelir. Bu nedenle “kurumsal faşizm” de demek mümkün. Bunu Dimitrov’da okumak mümkün.
Devam edelim: Birincisi faşizm, sadece seçimle gelmez; ikincisi seçimle gelen faşizm seçimle de gidebilir; İspanya’da Franko gibi.
Yukarıdaki “yok ya” eşliğinde Erdoğan’ın gidişi için yapılan tanım Celasun’un rejim, devlet biçimi, hükümet vb. konularda kafasının çok karışık olduğunu gösteriyor. Bir taraftan faşizm Erdoğan’ın 20 yıllık süreci ile özdeşleştiriliyor. İkincisi Erdoğan’ın gidişi faşizmin gidişiymiş gibi algılanıyor. Erdoğan pek ala gidebilir; ama faşizm kalır. Mesele bu kadar basit…İbrahim geleneği dahil, faşizm tespiti bağlamında bu söylediklerimiz en bilinen boyutlardır.
*EC: “Anlatmak istediğim şu, Türkiye’nin solcuları da dahil olmak üzere bunu anlamaları lazım midenin dışında karın tokluğunun dışında başka bir şey daha var insanları doyuran; ne biliyormusun ideoloji. “Ezan susmaz bayrak inmez” ideolojisi senin ekmek ve soğanından daha güçlü. Bunu anlaman lazım (parmak sallıyor.) “Ezan susmaz bayrak inmez” ideolojisini kırmak istiyorsan onunla başka bir şekilde hesaplasman gerekiyor. Bayrağı sorgulaman gerekiyor, ezanı tartışman gerekiyor ve hatta insanların dini inançlarını hor görmeden onları aşağılamadan ama din üzerinden dünyanın okunamayacağını insanlara anlatman gerekiyor.”
-A. H K : Tam bir kafa karışıklığı…Aslında bu ifadeyi okumak yeterli. Uzun uzun yanıta gerek yok…Elbette mesele salt açlık yoksulluk değil. Ama bu önemsiz de değil. Bunun karşısına “Bayrağı sorgulama , ezanı tartışma” gibi öneriler getirmek ise ancak dünyadan ve tabii ki Marksizmden bihaber olmakla mümkün…
*EC: “Muhalefet bana gelirse yanlış kapıya gelmiş olurdu. Çünkü benim önerim parlamento değil devrim.
İsteyen istediği yeri ile gülsün devrimden başka çıkar yolu yok onun dışında bunların hepsi işte birbirimizi idare ederiz ondan sonra goygoy yaparız birbirimize gaz veririz.”
-A. H K : Zannedersiniz ki devrimi savunan yapılar “devrim değil parlamento” demiş de Celasun’un önerisi “Parlamento değil devrim”miş…Devrim dışında geriye sadece birbirini idare etme ve goy goy kalıyormuş…Kimse onun deyimiyle bir tarafı ile gülecek değil ama insan bu ucuzluğa üzülüyor.
*EC: “Devlet komünistlere, Kürtlere vb. saldırı konusunda çok mahir” dedikten sonra:
“Sosyal devlet konusunda (…)bilmiyor bunu bu işleri bilmiyor, burnunu tutamaz (kahkaha)
şimdi böyle beceriksiz devlet…”
-A. H K : Dünyada “sosyal devlet” olgusunun ne olduğu ve bugün artık özellikle bizimki gibi ülkelerde neden bundan bahsedilemeyeceği, nasıl tasfiye edildiği, her şeyin nasıl piyasalaştırıldığı vb. dururken bunu “bilmemekle, beceriksizlikle” açıklamak! İnanılır gibi değil. Tersine çok iyi bildikleri için, yaklaşık 50 yıldır sosyal olan her olgu, her kazanım boy hedefi yapıldı ve adım adım emperyalist veya işbirlikçi tekellere servis edildi.
Söyleşide üzerinde durulabilecek, yanılgıdan veya öznel yorumdan ibaret başka noktalar da var. Ama bu kadarı yeterli; 20 dakikalık bir söyleşiye bu kadar yanlışı sığdırmak da bir beceridir.
Ahmet HULİSİ KIRIM

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu