Genel

DEMİRTAŞ’IN AÇIKLAMALARINDA ÖCALAN VE HDP GERÇEĞİ

Dr. MUSTAFA PEKÖZ

Demirtaş, Son bir kaç haftadır Türkiye’nin gündemini sarsan önemli açıklamalar yapıyor. Bu açıklamalarla sadece geçmiş ilişkilerin ne olduğunu değil aynı zamanda bugün ve yakın gelecekte nelerin yapılması gerektiğine dair bir kısım mesajlar içeriyor. Doğrudan veya dolaylı olarak yapılan değerlendirmelerin merkezinde ise Öcalan, Demirtaş ve HDP bulunuyor. Bu bakımdan yapılan açıklamaların doğru analiz edilmesi son derece önem arz ediyor.

Demirtaş, SEGBİS sistemi üzerinden Öcalan ile görüşmek istiyor

Demirtaş’ın kamuoyuna yansıyan dilekçesinde: “Bilindiği üzere Abdullah Öcalan, Bakanlığınıza bağlı İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde yirmi üç yıla yakındır tek kişilik hücrede ve tecrit koşullarında tutulmaktadır. Kendisi, yirmi ayı aşkın süredir ailesi ve avukatları ile hukuka aykırı şekilde, görüş hakkından mahrum bırakılmıştır. Oysa geçmiş yıllarda, kendisinin dışarıyla temas kurabildiği dönemlerde Türkiye’de toplumsal barış ve demokratik çözüm umutları her seferinde büyümüş ve toplum nefes alabilmiştir.

Şu anda ülkede derin bir yoksulluk, ekonomik kriz ve sosyal bunalımlar yaşanırken hükümetin içeride ve dışarıda sürdürdüğü çatışma ve gerilim politikası büyük kayıplara, acılara yol açmaktadır. Halkın en büyük beklentisi bu hatalı politikalardan bir an önce vazgeçilmesi; yoksulluğun, işsizliğin son bulacağı bir barış ve huzur ortamının sağlanmasıdır.

Ancak birçok hatalı politikanın yanında İmralı Cezaevi’nde Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit de bu kaotik ortamı beslemekte, gerilimi giderek tırmandırmaktadır.

Bakanlığınızın zaten hukuka aykırı olan bu uygulamayı sonlandırmasının tüm Türkiye için daha hayırlı olacağına inanıyorum. Ülkenin her bir evladı paha biçilmez kıymetteyken göz göre göre feda edilmelerine sessiz veya izleyici kalmak, demokratik siyasete ve barışa inanan hiç kimse için ahlaklı bir tavır olmaz, olamaz.

İmralı Cezaevi’nde uygulanan politikalara kalıcı şekilde son verilmesi için avukat ve siyasetçi kimliğimle, bulunduğum Edirne F Tipi Cezaevi’nden, SEGBİS marifetiyle Abdullah Öcalan ile görüşmeyi, sonrasında da kendisinin, ailesi ve avukatları ile düzenli görüşebilmesinin sağlanmasını talep ediyorum»       

Demirtaş’ın Adalet Bakanlığına göndermiş olduğu dilekçesinde verdiği mesaj nedir ya da neyi amaçlıyor?

Birincisi, Öcalan üzerindeki tecrit hukuka ve insanlar hakları evrensel değerlere aykırıdır. Hiç bir gerekçe gösterilmeden kaldırılmalıdır, öncelikli olarak ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmelidir.

İkincisi,  Denenen ve aslında başarılı bir örnek olarak gösterilebilecek ‘çözüm sürecinde’ Öcalan’ın rolü ve etkisi çok net olarak görüldü.  Dolmabahçe görüşmelerine kadar yani çözüme ramak kala masanın devrilmesiyle sekteye uğrayan süreç önemli deneyimlerle doludur. B9günkü politik dengeler ve topl9msal ilişkiler içerisinde yeni bir sürecin önü açılabilinir.

Üçüncüsü. Demirtaş, olanaklar yaratıldığında Öcalan’ın toplumsal barışa  katkı sunacağını belirtiyor. Geçmiş süreçte bunun çok net olarak görüldüğüne dikkat çekiyor. Silahların susması, demokratik siyasetin önünün açılması, bugünkü gerilimli ortamın aşılması için Öcalan’a m9tlak ihtiyaç olduğunu belirtiyor. Denenmiş ama iktidar tarafından rafa kaldırılan ‘çözüm süreci’ döneminde İmralı heyeti içerisinde yer alması nedeniyle birçok kez Öcalan ile yüz yüze görüşüp tartışmış biri olarak Öcalan’ın da sorunların demokratik siyaset içerisinde çözülmesinden yana olduğunu belirtiyor.

Dördüncüsü, Demirtaş, bu gerekçelerle Türkiye’nin stratejik sorunlarına kalıcı bir çözüm bulmak ve yeni bir kanal açmak için hem bir siyasetçi hem de eski HDP Eş Başkanı olarak  Öcalan ile görüşme talebini Adalet Bakanlığına  iletmesi, ciddi bir sorumluluktur. Türkiye’nin ekonomik, politik ve toplumsal olarak gerilimin en üst boyutta olduğu bir ortamında böyle önemli bir inisiyatif alması ciddiyetle takip edilmesi ve desteklenmesi gereken bir adımdır.

Beşincisi, Demirtaş, Öcalan olmaksızın, mevcut sorunların çözülemeyeceğini çok iyi bilen bir lider. Öcalan’ın oynayacağı ve alacağı bir kısım stratejik kararlar Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünü açacağına inanıyor. Bu nedenle Öcalan ile görüşmek için Adalet Bakanlığına  yapmış olduğu başvuru, hukuk mevzuatından çok daha önemli ve ciddiyetle üzerinden durulması gereken bir konudur.

Demirtaş, neden MİT Müsteşarı ile görüşmeyi kabul etmedi

Demirtaş’ın Kobani davasında yapmış olduğu değerlendirmede,  MİT Başkanı Hakan Fidan’ın kendisiyle görüşmek istediğini, kendisinin de bunu reddettiğini’ açıklaması, Türkiye’nin önemli bir gündem maddesi haline geldi. Halbuki gazeteci Ahmed Dicle, ‘Oslo Görüşmelerini’ ele alan kitabından ve bu konuyu incelemiş. Ancak bunun birinci dereceden muhatabı tarafından açıklamasıyla yeniden politik gündeme oturdu. 

Demirtaş, MİT Başkanı Fidan ile görüşme talebini “bu girişim, çözüm sürecini sabote etmekten başka hiçbir işe yaramazdı ve görüştüğünüz muhataplarınıza karşı samimiyetsizlik, iki yüzlülük anlamına gelirdi.” Bu değerlendirme Demirtaş’ın aslında oynanmak istenen bir oyunu boşa çıkartmasının ön görüsü olarak da değerlendirebiliriz.

Demirtaş, Halk TV Ankara Temsilcisi Özlem Akarsu Çelik’in, sorusuna vermiş olduğu cevap, meseleye açıklık getiriyor: “2014 Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında İmralı heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder aracılığıyla bana iletilmişti. Hatırlarsanız o dönem çözüm süreciyle ve İmralı heyeti, hükümet yetkilileri ve MİT müsteşarıyla sık sık bir araya geliyordu. Siyaseten de ahlaken de uygunsuz bir teklifti.  Dolayısıyla zaten Öcalan ile açık bir görüşme trafiği sürerken beni öne çıkarma anlamına gelebilecek böylesi bir girişimi hiç düşünmeden reddettim. Bu girişim, Çözüm Sürecini sabote etmekten başka hiçbir işe yaramazdı ve görüştüğünüz muhataplarınıza karşı samimiyetsizlik, iki yüzlülük anlamına gelirdi. Benim böyle bir oyunun parçası olmam mümkün değildi.”

Demirtaş kendisine yapılan teklifi reddederek:

Birincisi, Devletin ısrarla yaratmak istediği Öcalan-Demirtaş rekabeti biçimindeki bir algıyı boş çıkartmış. Devletin, bu yöneliminin esasen Öcalan’a alternatif bir lider yaratma ve bunu yapay olarak piyasaya sürmesinin esasen Kürt toplumunu bölme amacı taşıdığını görüyor.

İkincisi, Görüşmenin merkezinin İmralı olduğu ve devletin Öcalan ile görüştüğü, buna paralel ikinci bir görüşmenin yapılmasını hem ilkesel olarak yanlış görüyor hem de etik olmadığını belirtiyor. Devletin bu hamlesinin çözüm sürecini geliştirme ve sonuca varma olarak değil tersine paralel çıkışlarla içten sabote etmeyi  hedeflediğini açıklıyor. Böylelikle çözüm sürecinin bir bakıma çözümsüzlüğe dönüştürmek için bir planın yapıldığını fark ediyor.

Üçüncüsü, Demirtaş’ın belirttiği gibi, PKK liderliği teklifinden söz etmiyorum elbette, bu çok absürt olurdu tabii ki. Çözüm Sürecinde, muhataplık açısından Öcalan’ın yerine rol almaktan söz ediyorum. Yoksa benim silahlı bir örgütün liderliğini, yöneticiliğini yapmam teklifi değildi.” Demirtaş, kurulan oyunu güzel okuyor ve aynı zamanda bozuyor.

Dördüncüsü, Demirtaş’ın tutumu esasen Öcalan yerine kendisinin muhatap alınması ve böylelikle Öcalan’dan rol çalması gibi basit bir politik anlayışa sahip olmadığını gösterir. Sistemin psikolojik savaş aygıtlarının geliştirdiği ‘Demirtaş, Öcalan’ın yerini almak istiyor ya da kendisini alternatif lider görüyor’ gibi propaganda yöntemlerinin  Kürt Politik Hareketi içerisinde kuşkulara yol açtığını ve bunun da Demirtaş’a karşı dolaylı bir reaksiyona yol açtığını söyleyebiliriz. Asıl olan ise ‘muhataplık açısından Öcalan’ın yerine rol alma’ önerisinin Demirtaş tarafından kesin bir dille reddedilmesidir.

Gazeteci İsmail Saymaz, yeterli bilgiye sahip olmadan, büyük yorumlar yapıyor

Kendisini araştırmacı  gazeteci olarak gören Saymaz;  “Bunun üzerine İmralı heyeti Abdullah Öcalan ile görüşmeye gidiyor. Benim duyduğum kadarıyla Öcalan, Demirtaş’ın MİT ile görüşmemesine kızıyor, öfkeleniyor. Bu yüzden bu sürecin sonunda Demirtaş İmralı görüşme heyetinden çıkarılıyor ve bir daha görüşmeye gidemiyor diye biliyorum” diyor ama yanlış biliyor.  Çünkü Demirtaş’ın heyetin önemli bir parçasıydı. Demirtaş’ın Hakan Fidan’ın “teklifini reddetmesi üzerine Öcalan’ı kendisine karşı doldurduklarını düşünüyor”  diyor. Peki, Demirtaş, böyle bir açıklama yaptı mı? Yapmadı. Böyle bir durum var mı? Yok. MİT temsilcisinin vermiş olduğu bilgiye karşılık HDP heyetinin de Öcalan’ı bilgilendirmesinden sonra Öcalan, Demirtaş’ın tutumunu olumluyor. B9 kon9 ‘İmralı Görüşme T9kanakları’ isimli kitapta old9ğ9 gibi aktarılmış.   Saymaz, sanki yeni bir bilgi gibi piyasaya sürüyor.

Saymaz çok bilinçli olarak hem Öcalan’ın MİT’in etkisinde kaldığı mesajını veriyor hem de Öcalan ile Demirtaş arasında önemli bir sorun varmış gibi bir algı oluşturmaya çalışıyor. Böylelikle Kürt Politik Hareketini kendi içerisinde bir iç rekabete yönlendirmeyi arzuluyor.  Demirtaş, MİT hatta devlet adına Hakan Fidan’ın önerisini Çözüm Sürecinde, muhataplık açısından Öcalan’ın yerine rol almak” biçiminde tanımlıyor. Saymaz ise aslında Demirtaş’ın Öcalan’ın yerini almadığı için bir bakıma üzülüyor. 

 HDP’nin İsim Önerisi Öcalan’a ait ama HDP’yi Halk Kurdu

Çözüm sürecinde Öcalan ile görüşmeler belirli periyotlarla ama düzenli olarak gerçekleşiyordu. Bu süreçte Türkiye’nin politik geleceğinde daha aktif olmak ve toplumun ezilen kesimleriyle daha güçlü bir şekilde bütünleşmek için Hakların Demokratik Kongresi gibi bir oluşumun kurulmasına bir bakıma öncülük etti. Tabi süreç tek başına ilerlemedi hem demokratik sivil toplum kurumlarının hem de politik güçlerin önemli bir etkisi ve katkısıyla HDK kuruldu. Öcalan HDK’nın kurulmasının gecikmesi veya geciktirilmesine karşı ciddi eleştiri ve uyarılar yaptı. HDP de bu sürecin bir ürünü olarak ortaya çıktı ve Türkiye kamuoyunun bilgisi dahilinde tartışıldı ve olgunlaştı. Demirtaş’ın HDP’nin Eş Genel Başkanı olması da süreci pozitif olarak etkiledi. Sisteme muhalif toplumsal dinamiklerin çok önemli bir kesimi kendisini HDP’de buldu.  HDP’nin çok kısa sürede ülkenin politik  sürecini etkileyecek bir güce dönüşmesinin temel dinamiği halkın kendisidir. HDP’yi var eden, güçlü kılan, ayakta kalmasına sağlayan milyonlarla ifade edilen toplumsal gücüdür yani halktır.  Bu nedenle İsmail Saymaz gibi gazetecilerin yaratmaya çalıştığı manipülasyonun hiçbir etkisi olmaz. Saymaz:  “Dönemin arka planı şöyle; 2014 yılı MİT ile Öcalan arasında görüşmeler sıklaşmış, tutanaklar var. Arada bir heyet var; İmralı heyeti; Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan, İdris Baluken, Selahattin Demirtaş, Aysel Tuğluk. O kadar iç içe geçmiş ki süreç Öcalan-MİT görüşmesi o kadar iç içe geçmiş ki HDP o görüşme sürecinde kuruluyor. MİT görevlisinin de bulunduğu masada HDP kuruluyor, HDP’nin adını Öcalan veriyor. Adaylar yerel seçimde bulunuyor, MİT görevlisi de masada o da ‘iyi olmuş’ falan diyor. Hiçbir şeyden haberimiz yoktu diyenler duysun bunu. HDP’nin ismi konulurken MİT görevlisi de o masadaydı.” Saymaz’ın ‘görmeyen duysun’daki mesajı HDP’nin MİT tarafından veya onayı alınarak kurulmuş algısını bilinçli olarak yayıyor. HDP’nin kurulmasına ilişkin, Heyet ile Öcalan arasındaki tartışmalar, bilgi alış verişleri, dışarıda gelen öneriler, görüşme notlarıyla kamuoyu ile paylaşıyordu. Saymaz “…Öcalan-MİT görüşmesi o kadar iç içe geçmiş ki HDP o görüşme sürecinde kuruluyor” iddiasıyla hiçbir yoruma yer vermeden  ‘HDP, MİT’in bilgisi ve onayıyla Öcalan tarafından kuruldu’  diyor. Burada yine esas hedef Öcalan’dır. Saymaz, HDP’nin bugünkü politik gerçeğini ve oluşturduğu toplumsal dinamiği de çok iyi görüyor. HDP’nin sistemin değişmesinden ve yeniden yapılandırılmasından oynayacağı mutlak rolün farkındadır. Vermek istediği mesaj da: HDP güvenilmezdir. Ancak, HDP’nin topl9msal tabanı bazı eleştiriler yapsa da partisine güveniyor.

Yeni Senaryo Devlet Demirtaş ile Görüşüyor:

Demirtaş, babasının rahatsızlanması nedeniyle Adalet Bakanlığına başvuru yaparak ziyaret talebinde bulunmuş. Adalet Bakanlığı da baş vurusunu olumlu görüyor. Kamuoyuna yansıdığı üzere, Demirtaş, özel bir jetle Diyarbakır’a götürülürken üst düzeyde güvenlik protokolü uygulanmış. Akla gelen ise soru da ‘gökyüzünde yani uçakta kimler vardı ve neler konuşuldu.” Demirtaş’ın açıklamalarında anlaşıldığı üzere sadece insanı bir talebin karşılanması olup arka planında hiçbir politik talep veya yönlendirme bulunmuyor. Demirtaş;  ‘Cezaevinde olduğum ilk günden bugüne kadar hiçbir devlet yetkilisiyle doğrudan veya dolaylı hiçbir temasım, mesajlaşmam ya da iletişimim olmadı. Bunu kesin ve net olarak herkesin bilmesi lazım.” Demirtaş’ın beyanı esastır. Bugüne kadar devlet ile Demirtaş arasında doğrudan/dolaylı  gizli ve açık bir görüşme olduğuna tek bir veri ortaya konulmadı.

Sonuç: Devletin Öcalan ve  Demirtaş ile görüşmesi olasılığını nasıl görmek gerekir. Yoruma yer bırakmayacak şekilde cevap verilmesi gerekirse; Silahlı çatışma sürecinin durdurulması, demokratik siyasetinin önünün açılması ve Türkiye’nin gerçekten demokratikleştirilmesi için görüşmelerin yapılması doğrudur, meşrudur. Hatta gerektiğinde Öcalan ve Demirtaş, mevcut politik ilişkiler ve dengeler içerisinde yeni bir çözüm sürecine nesnel bir zemin olduğuna inanıyorlarsa devletle görüşmeyi talep edebilirler. Mesele ‘üzümü yemek bağcıyı dövmek’ değil. İlginç olan ise devlet muhalefeti ve onun medya gücü, ısrarla çatışmalı sürecin devamını istedikleri anlaşılıyor. Bu nedenle İmralı’nın denklemin dışında olması için yoğun bir çaba içerisinde oldukları görülüyor. Demirtaş ise objektif ve gerçekçi bir lider olarak, İmralı olmadan demokratik siyasetinin önünün açılamayacağını görüyor ve Öcalan ile görüşmeyi talep ediyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu