Genel

AVRUPA PARLAMENTOSU 2022 TÜRKİYE RAPORU NE DİYOR

DR. MUSTAFA PEKÖZ

 

AVRUPA PARLAMENTOSU 2022 TÜRKİYE RAPORU NE DİYOR

 

Avrupa Parlamentosu’nun ‘2022 Türkiye Raporu’ yayınlandı. Raportör Nacho Sanchez Amor tarafından hazırlanan rapor, AP Genel Kurulunda yapılan oylamada 152 milletvekili çekimser, 18 milletvekili karşı oy kullandı ve 434 milletvekilinin oyuyla kabul edildi.  Rapor 140 sayfadan 6 ana başlık ve 33 alt başlıktan oluşuyor. Rapor oldukça kapsamlı hazırlanmış. Türkiye’nin politik, hukuki, temel haklar, sosyal, kültürel ve hatta ekonomik sorunlarını ele alıp önemli değerlendirmeler yapıyor.

 

Raporun Demokrasi bölümünde “Türkiye’nin demokratik kurumlarının işleyişi ciddi biçimde engellenmeye devam edildi. Raporun hazırlandığı döneminde demokratik gerileme ve derin siyasi kutuplaşma devam etti. Başkanlık sistemindeki yapısal sorunlar devam etti. Olağanüstü Hal,  Temmuz 2018’de kaldırılmasına rağmen, hükümet yetkililerine olağanüstü yetkiler veren ve olağanüstü halin bazı kısıtlayıcı unsurlarını koruyan çeşitli yasal hükümler yürürlükte kaldı. Ayrıca diğer mevzuatları devam ettirmek için Olağanüstü Hal uygulamalarına,  Kanun Hükmünde Kararnamelerle devam edildi. Olağanüstü Hal İnceleme Komisyonu, Olağanüstü Hal Döneminde, Kanun Hükmünde Kararnamelerle ihraç edilen kamu görevlilerine ilişkin soruşturmalar henüz tamamlanmış değil. Temmuz 2021’de TBMM, olağanüstü halin bazı kısıtlayıcı unsurlarının süresini bir yıl daha uzatan bir yasa tasarısını kabul etti.”

 

Seçimlere ilişkin yapılan değerlendirmede: “Raporlama döneminde herhangi bir seçim yapılmadı. Nisan 2022’de TBMM, parlamento seçimlerinde yasal değişiklik AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi) ve MHP (Milliyetçi Hareket Partisi) ortak teklifini kabul etti. Kanun, özellikle seçim barajını %10’dan %7’ye düşürdü ve parlamentodaki sandalye dağılımını hesaplamaya yönelik formülü değiştirdi. Kanun aynı zamanda seçim kurullarının başkan ve üyelerinin seçimine ilişkin prosedürler de değiştirildi.

Seçim kanunu değiştirilirken muhalefet partileriyle ve sivil toplum kurumlarıyla kapsayıcı bir istişare süreci yapılmadı. Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu ve AGİT Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Bürosu (ODIHR) Haziran ayında yayınlanan ortak bir görüşte: Bu düzenlemelerin aceleyle kabul edilmesini eleştirdi. Ortak görüşte, genel seçimlerde Türkiye genelinde kullanılan geçerli oyların barajının yüzde 10’dan yüzde 7’ye düşürülmesinin olumlu bir gelişme olduğu belirtilirken, barajın halen yüksek kalması siyasi temsili engellediğinin altı çizildi.”

Parlamento bölümünde; “Sert, kışkırtıcı ve ayrımcı söylemler ile bazı muhalefet partilerinin destekçilerine yönelik sindirme ve tacizin yanı sıra iktidar partilerinin muhalefeti terörizmle ilişkilendirmesi süreci baltalamaktadır.”

 

“Doğu ve güneydoğudaki duruma ilişkin yapılan değerlendirmede: PKK lideri Öcalan’ın ailesi ve avukatlarıyla görüşmesine izin verilmedi. Aralık 2021’de Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, aralarında PKK lideri Öcalan’ın da bulunduğu davalara ilişkin bir karar yayınladı. Genel tedbirlerin alınması konusunda yetkililere bir çağrı yapılarak; Eylül 2022 sonuna kadar bu tedbirlerin alınmasında kaydedilen ilerlemeye ilişkin bilgi sunmaya davet edildi. Anayasa Mahkemesi, Şubat 2022’de İmralı Cezaevi’nde tutulan Öcalan’ın müvekkilleriyle görüşmek isteyen avukatlarının başvurusunu reddetti. Bu karar AİHM’de temyiz edildi. Diyarbakır’ın Sur Belediyesi’ne bağlı 6  mahallede sokağa çıkma yasağı kaldırıldı. Ancak valilikler bazı kırsal yerleşim yerlerinde mükerrer askeri güvenlik bölgeleri ilan etti…

Terörle mücadelenin geniş yorumlanması, gazetecilerin, siyasi muhaliflerin, baroların ve Kürt meselesiyle ilgili çalışan insan hakları savunucularının haklarına uygulanan adli ve idari zorluklar devam ediyor ve bunlar endişelere yol açıyor.

Dernekler, Kürtçe yayın yapan medya kuruluşları ve kültürel haklar kurumları çoğunlukla kapalı kaldı. Haziran 2022’de, 20 Kürt gazeteci hakkında yasal işlem başlatılırken, 16’sı Diyarbakır’da tutuklandı…

HDP’nin kapatılması davası Anayasa Mahkemesi’nde devam etti. HDP’li 108 üye ve yöneticisinin (20’si cezaevinde) yargılandığı ‘Kobane davası’ olarak bilinen davaya devam edildi. Türkiye’nin doğusunda ve güneydoğusunda yüzlerce yeni seçilmiş temsilci ve belediye başkanı, belediye meclis üyesi ve belediye yöneticisi terörle bağlantılı suçlamalarla gözaltına alındı ve tutuklandı. Savcılığın HDP’li milletvekillerinin tamamına yakınının dokunulmazlığının kaldırılması yönünde Meclis’e yaptığı talepler ise  halen beklemede. HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, AİHM’nin derhal tahliyesine ilişkin son iki kararına rağmen cezaevinde kaldı. Anayasa Mahkemesi’nin Sayın Demirtaş’ın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin Haziran 2020 tarihli kararı da uygulanmadı. Nisan 2022’de Sayın Demirtaş hakkında, dokuz yıl önce yayınladığı bazı sosyal medya mesajları nedeniyle yeni bir iddianame açıldı.

Nisan 2022 itibarıyla HDP’nin 2019 yerel seçimlerinde kazandığı 65 belediyeden seçilmiş belediye başkanları görevden alındı ve devlet yerine kayyımlar atandı. Ayrıca seçilmiş altı belediye başkanı görevden alınarak yerine ise AK Partililer belediye başkanı olarak atandı. Haziran 2019’daki ilk kayyım atamasından bu yana 83 belediye eşbaşkanı gözaltına alındı, 39 belediye başkanı tutuklandı. Şu anda 8 HDP’li belediye eşbaşkanı cezaevinde.  AİHM, Şubat 2022’de HDP’li 40 eski milletvekili (eski eşbaşkan Demirtaş dahil) hakkında, dokunulmazlıklarının kaldırılmasının Türk Anayasasına aykırı olduğu ve ifade özgürlüklerinin ihlal edildiği yönünde bir karar yayınladı…”

Rapor, Demirtaş ve Kavala Kararları uygulanmadır“Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarıyla uyumlu hale getirilmesi gerekmektedir. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, Türkiye’nin insan haklarına, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne saygısını izlemeye devam etti. Türkiye’nin, özellikle Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala davalarında olmak üzere belirli AİHM kararlarını uygulamayı reddetmesi, yargının uluslararası ve Avrupa standartlarına bağlılığı ve Türkiye’nin hukukun üstünlüğünü ve temel haklara saygıyı teşvik etme taahhüdü konusunda ciddi endişe kaynağıdır. Avrupa Konseyi’nin Kavala davasında kararın uygulanmaması nedeniyle Şubat 2022’de Türkiye aleyhine başlattığı ihlal prosedürü, Türkiye’nin benimsediği insan hakları ve temel özgürlük standartlarından uzaklaşmasının bir başka göstergesi oldu.

2021’de kabul edilen insan hakları eylem planı uygulanmaya devam etti ancak bu, kritik konuları ele almıyor ve genel insan hakları durumunda bir iyileşmeye yol açmadı.”

Rapor’da ifade özgürlüğüne ilişkin şunlara yer verilmiş; “İfade özgürlüğü konusunda son yıllarda gözlenen gerilemeler ciddi oranda devam etti. Ulusal güvenlik ve terörle mücadeleye ilişkin ceza kanunlarının uygulanması, AİHS ve diğer uluslararası standartlara aykırı olmaya ve AİHM içtihadından sapmalar devam etti. Devlet kurumlarının uyguladığı kısıtlayıcı tedbirler ve adli ve idari yollarla artan baskılar, ifade özgürlüğünün kullanılmasına zarar vermeye devam etti. Gazeteciler, insan hakları savunucuları, avukatlar, yazarlar, muhalif politikacılar, öğrenciler, sanatçılar ve sosyal medya kullanıcıları aleyhine açılan ceza davaları ve mahkumiyetler devam etti.”

Göç ve mülteciler konusunda  raporda şunlar belirtilmiş:  “Türkiye, yaklaşık 3,6 milyon geçici koruma altındaki Suriyeli ve 330.000’den fazla Suriyeli olmayan kişiyle dünya çapında en büyük mülteci nüfusundan birine ev sahipliği yapma konusunda kayda değer çabalarını sürdürdü.  AB’nin oluşturduğu Türkiye’deki Mülteciler için Mali Yardım Programı ile bu çalışmayı destekledi ve  belirlenen 6 milyar Avro’luk operasyonel bütçesinin 4,7 milyar Avro’dan fazlası Haziran 2022 itibarıyla ödenmiş oldu. Komisyon, 2020-2023 dönemini kapsayan 3,5 milyar Avro tutarında ek bir paket tahsis etti. Bugüne kadar temel ihtiyaçlar gibi kilit alanlarda devam eden, sağlık, eğitim, koruma  gibi sosyo-ekonomik destekler devam ediyor.”

 

Raporda Ankara’daki hükümet için şunlar belirtilmiş: “AB’ye katılım konusunda defalarca taahhütte bulunmasına rağmen reformla ilgili olumsuz eğilimi tersine çevirmedi. AB’nin demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel haklar ve yargı bağımsızlığının giderek kötüleşmesine ilişkin ciddi endişeleri giderilmedi. Birçok alanda daha fazla gerileme yaşandı. Ekonomik yönetim ve piyasa ekonomisinin iyi işleyişine ilişkin endişeler arttı.”

 

Raporda, finans, enerji, gümrük birliği gibi alanlarda Türkiye’nin olumlu gelişmeler kaydettiğini ve orta düzeyde bir güvenirliğe sahip olduğu belirtilirken özellikle bölgesel ve uluslararası ilişkilerde Türkiye’nin politikalarının yarattığı istikrarsızlığa vurgu yapılıyor.

 

Ankara’dan rapora farklı tepkiler:

 

Fidan, Jeo Politik çıkarlar diyor, Avrupa Parlamentosu ise Demokratik Kriterler diyor

Bölgesel ve uluslararası ilişkilerde önemli bir tecrübeye sahip olan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Türkiye-AB ilişkilerini demokratik değerleri, hukukun üstünlüğü gibi temel sorunlardan çok jeo-stratejik ilişkiler üzerinden yürütülmesi gerektiğini belirtiyor. Bir bakıma, Türkiye’nin jeo politik konumunun AB için ne kadar önemli olduğuna vurguluyor. AB yöneticileriyle yaptığı bütün görüşmelerde buna dikkat çekiyor.

 

Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor ise, adeta Fidan’a cevap olacak şekilde: “Türkiye’nin AB üyeliği, jeopolitik pazarlıklar sonucu değil, Türk yetkilileri ülkedeki temel özgürlükler ve hukukun üstünlüğündeki gerilemeye son verilmesi için gerçek bir çaba içine girdiğinde gerçekleşecektir.” Böylelikle Brüksel-Ankara ilişkilerindeki ilerleme şartı: ‘temel özgürlükler ve hukukun üstünlüğü’  olacaktır.  Brüksel, Ankara’nın jeo-stratejik konumunu elbet ki önemsiyor ve kendileri için son derece değerli olduğunu biliyor. Ancak, Ankara’nın jeo stratejik konumunun önemi nedeniyle, ‘demokratik normlar göz ardı edilerek, müzakerelere başlanılmaz’ mesajı da veriliyor.

 

Türkiye Dışişleri Bakanlığı raporu: Türkiye karıştı grupların dezenformasyonu olarak değerlendirdi.

 

Bakanlıktan yapılan açıklamada, “Türkiye karşıtı çevrelerin dezenformasyonuna dayalı haksız itham ve önyargılarla dolu bu rapor, AP’nin gerek ülkemizle ilişkiler gerek AB’nin geleceğine ilişkin her zamanki sığ ve vizyonsuz yaklaşımının bir yansımasıdır” ifadeleriyle tepki gösterdi… Bu rapor, maalesef AP üyelerinin gündelik popülist siyasetin esiri olduklarını, hem AB’ye hem bölgemize yönelik doğru stratejik yaklaşım geliştirmekten ne kadar uzak kaldıklarını da göstermektedir.”  Bu değerlendirme Brüksel-Ankara ilişkilerinin sadece ‘stratejik çıkarlara’ göre ele alınması  gerektiğini ifade ediyor. Bir bakıma Dışişlerinin genel yaklaşımıyla uyumlu bir açıklama olarak değerlendirebiliriz. Ancak, Rapor farklı bir değerlendirme yapmış ve hukukun üstünlüğü ilkesini ön plana çıkartmış.

 

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’a göre, rapor; marjinal grupların propagandası

 

Bakan Tunç ilk tepkisini ortaya koyarken, Raporun “bir takım marjinal grupların propagandasını ihtiva ettiğini”  belirtti. Ayrıca “Hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı anlamındaki eleştirileri kabul etmemiz mümkün değil. Bu raporun bizde bir değeri yoktur” açıklamasıyla tepkisini ortaya koydu. Burada ilginç olan ‘marjinal grupların propagandası’ olarak görüldüğünde, demek ki Brüksel’de Türkiye’nin diplomatik gücünün ve etkisinin olmadığını tersine ‘marjinal grupların’ diplomatik ve politik olarak çok daha etkili olduğunu gösteriyor. Adalet Bakanı tepkisini ortaya koyarken, esasen Ankara’nın diplomatik-politik etki gücünün ne kadar zayıf ve etkisiz kaldığını da kabul etmiş oldu.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Gerekirse AB ile yolları ayırabiliriz

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “AB Türkiye’den kopmanın gayreti içerisinde, Gerekirse AB ile yolları ayırabiliriz”  açıklamasıyla bir bakıma rest çekmiş oldu. Peki, Ankara gerçekten AB ile yollarını ayırabilir mi? Yoksa her zaman olduğu gibi en uçta açıklamalar yaparak, pazarlık masasında avantaj mı elde etmek istiyor? Ankara’nın Brüksel ile yollarını ayırması, sadece cumhurbaşkanının yaptığı bir açıklamayla pek mümkün olmadığını herkesin bildiği ve bilebileceği bir realitedir. Ankara’nın hem politik ve ekonomik hem de askeri bakımdan Brüksel’e bağlıdır. Gerçekçi olmayan bu tür anlık değerlendirmelerin politik ve diplomatik bir karşılığın olmayacağını en iyi bilecek kişi yine Fidan’dır. Bu nedenle Fidan’ın açıklamalarında daha sakin ve dikkatli olması da bir tesadüf değildir.

 

Ankara Ne Yapmalıdır?

140 sayfalık raporda iktidarın yapması gerekenler tek tek sıralanmış. Bir bakıma Ankara ile donmuş müzakerelerin yeniden başlaması için söz konusu ödevlerin yerine getirilmesi gerektiği açıktır.   AP tarafından kabul edilen rapor, tek başına bir bağlayıcılığı yok ama Brüksel bürokrasisi bakımından son derece önemseniyor. Rapor gelecek için Ankara ile ilişkilerin anahtarını veriyor.

 

Ankara’nın ‘yeni’ dönemde politika değişikliğine gittiğine, NATO ve AB çok daha fazla yaklaşacağına, bir bakıma fabrika ayarlarına döneceğine dair önemli bir kanaat oluşmuş durumda. Bu bakımdan Türkiye’nin jeo politik konumunu tek başına pazarlamaya çalışmasının gerekli etkiyi göstermeyeceği görülüyor. Özellikle Dışişleri Bakanı’nın AB ile politik-diplomatik süreci canlandırmak için daha objektif gerçekçi adımlar atması gerekiyor.

 

Türkiye’nin ekonomik krizi aşmasında, demokratikleşmenin son derece önemli olduğu biliniyor. AP raporu bu gerçeğe atıf yapıyor. Bu nedenle Dışişleri, Adalet ve Maliye Bakanlarının, Türkiye’nin demokratikleşmesi için belirtilen şartların yerine getirilmesi için açıktan inisiyatif almaları ve somut adımlar atılarak süreci başlatmaları ilişkilerde önemli bir rol oynar.

Bunun ilk adımı da, AİHM kararlarının acilen ve hiçbir gerekçe yaratmadan uygulanmasıdır.

DR. MUSTAFA PEKÖZ

 

KÜRESAM’dan.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu