Genel

TÜRKİYE YENİEMPERYALİST/ALTEMPERYALİST Mİ?

Ahmet Hulusi KIRIM

Yirmibirinci yüzyıl başlarında emperyalist ülkelerde muazzam boyutlara ulaşan atıl sıcak para,
önemli ölçüde geri kalmış ve gelişmekte olan emperyalizme bağımlı ülkelere aktı. Bu, bütün bağımlı ülkelerde kapitalizmin daha hızlı gelişmesini sağladı. Birçok bağımlı ülkede yabancı sermaye ile ortak yerli tekeller ortaya çıktı. Bu gelişme, dünyada güç dengesinin değişmesi ve dünyanın emperyalist güçler arasında yeniden paylaşılması kavgasında, bir dizi ülkede burjuvazinin bağımsız tavır alma ve kendi yayılmacı emellerini de ortaya çıkardı. Ancak, emperyal emellerini ilan etmek, onları yeni emperyalist güç haline getirmedi. Çünkü niyet ve yapabilme aynı şey değildir. Örneğin AKP iktidarı da Bayram namazını altı ay içinde Emevi Camii’nde kılmak istedi ama hayal gerçekleşmedi.


Emperyalizme bağımlı ülkelerde kapitalizm, emperyalizme bağımlı bir ülkenin belli bir süreçte
emperyalist bir güce dönüşmesi aşamasına kadar gelişebilir. Kayda değer bir sermaye ihracı varsa, ülkenin ekonomik potansiyeli yüksekse, milli burjuvazisi varsa bu mümkündür. Ancak bu istisnai bir durumdur ve zordur. Zira emperyalistler kendilerine rakip olacak yeni rakip bir emperyalist gücün oluşmasını istemez ve bunu engellemeye çalışırlar.


Yirmibirinci yüzyılda emperyalizm nicel birtakım değişiklikler geçirse de nitel olarak
değişmemiştir. Bu nedenle, Lenin’in formüle ettiği 5 kritikten yola çıkarak kapitalist bir ülkenin
emperyalist bir ülkeye dönüşüp dönüşmediğini değerlendirebiliriz.


1-Üretimin ve sermayenin yoğunlaşması tekelleri yaratacak kadar yüksek seviyeye ulaşmalıdır.
2-Banka sermayesi sanayi sermayesi ile iç içe geçmiş olmalıdır.

3-Sermaye ihracı özel bir önem kazanmış olmalıdır.
4-Dünyayı aralarında paylaşan uluslar arası tekelci kapitalist birlikler oluşmuş olmalıdır.
5-Kapitalist büyük güçler tarafından dünyanın paylaşımı tamamlanmış olmalıdır.

Bu 5 kriter değerlendirilirken, bu kriterlerin bütün olarak ele alınması, yani ekonomide tekellerin belirleyici rolünün olup olmadığı, bağımlı ülkelerde banka sermayesi ile sanayi sermayesinin kaynaşmasında yabancı sermayenin oynadığı rol, sermaye ihracı bağlamında sermaye ithalinin durumu,ülkenin tekelci sermayesinin kapitalist birlikler içinde ağırlığı ve yeri,dünyanın yeniden paylaşımında ülkenin bağımsız olarak oynadığı rol ve anda ne olduğu sorularına cevap verilmelidir.


TC. YENİ-EMPERYALİST/ALTEMPERYALİST Mİ?
Bir süredir, Türkiye’nin yeni emperyalist güç /alt emperyalist olup olmadığı yoğun olarak
tartışılıyor. Bunu temellendirmek içinde, Türkiye’nin tekellerinin doğrudan sermaye ihraç etmesi,
yayılmacılığı, askeri gücü öne sürülüyor. Öncelikle, Türkiye’nin sermaye ihraç etmediği 1974’de
Kıbrıs’ın bir bölümünü işgal ettiğini vurgulamak gerekiyor. Türkiye, Ortadoğu’da süren emperyalistler arasında süren ganimet savaşlarında, Suriye’nin yeniden şekillendirilmesinde kendisi için azami faydayı elde edebilmek için savaşın içindedir. Keza, G.Kürdistan ve Suriye’de kendisine karşı “terörist savaş” yürüten PKK’ye karşı “Toprak bütünlüğünü “korumak gerekçesiyle savaş yürütüyor.


Bu iki örnek Türkiye’nin “yeni-emperyalist” olduğunu göstermez. Bütün bölgesel güçler/bölgesel
devletler için, onların bölgedeki etkinliklerini güvenceye almak ve genişletmek esastır. Bunun için
mutlaka “yeni-emperyalist” olmak gerekmez. Kapitalist/ milliyetçi/ şovenist olmak yeterlidir. Amacı gerçekleştirmek için yeterli askeri güç varsa, elverişli uluslararası şartlarda bu amacı gerçekleştirebilir.


TÜRKİYE’NİN TEKELLERİ
Amerikan Fortuna global 500/2017 listesinde en büyük 500 sıralamasında Koç Holding 23.566
milyar dolar cirosu ile 463. sırada tek firma olarak yer aldı. İlk 2000 içinde ise 10 tekel var.
(Garantibank, İşbank, Koç Holding, Akbank, Sabancı Holding, Halkbank, Vakıfbank, THY, Erdemir, FordOtosan). Sıralamada birinci sırada bulunan WalMart’ın 485,873 milyar dolar cirosu karşısında devede kulak bir ciro. Keza ciro, kar, mülk değeri, pazar değerinde de Türk tekelleri aynı durumda. Bizim tekellerin uluslararası kapitalist birlikler içinde hiçbir ağırlığı ve yeri yok.


Türkiye’de tekelleşme olgusu inkar edilemez ama bunu söylerken sermaye yapısına da bakmak
gerekir. Buna baktığımızda, özel olanlar da emperyalist yabancı sermayenin önemli ölçüde yer
aldığını, ortak olduğunu görürüz. Koç Holding, Sabancı Holding en büyük sermaye tekelleridir. Bunlar uluslararası mali sermaye ile ayrılmaz biçimde iç içe geçmiştir. Yani bu “Türk” firmaları bir yanı ile emperyalist ülkelerdeki büyük yabancı tekellerin uzantısıdır.


SERMAYE İHRACI

Sermaye ihracı emperyalizmin en önemli kriterlerinden biridir. Hangi biçimde olursa olsun
sermaye ihracı olmayan bir ülke emperyalist olarak değerlendirilemez. Lenin’e göre, emperyalizm
çağında meta ihracından farklı olarak sermaye ihracı birinci planda özel önem kazanmıştır.


Türkiye’nin 2015 yılında gerçekleştirdiği Yurtdışı Doğrudan Yatırım (YDY) ihracı toplam değeri
4,778 milyon dolardır. Bunun gelişmekte olan ekonomiler içinde payı 1,26, dünya çapında ise
%0,32’dir. 2015 yılında YDY ihraç stoku, 44,656 milyar dolar ile dünya ihraç stoku içindeki payı
%0,18’dir. Bu bize, Türk burjuvazisinin de yurdışında doğrudan yatırım yaptığını ve fakat dünya
çapında önem taşımadığını gösterir. Evet, Türk tekelleri sermaye ihracını da gerçekleştiriyor ve bu her sene artıyor ama bu durum Türkiye’yi “yeni emperyalist ülke”ye dönüştürmüyor.


Türkiye’nin emperyalist bir güç haline geldiğini sermaye ihraç rakamlarını vererek söylemek
yetmez. Sermaye ihracı ile birlikte sermaye ithaline de bakmak gerekir. Bunu yaptığımızda, Türkiye’ye YDY biçiminde giren yabancı sermayenin, Türkiye’den yurtdışına YDY şeklinden çıkan sermayeden hep daha yüksek olduğunu görürüz. 2015 yılında yurtdışına çıkan YDY değeri 4,778 milyon dolarken giren yabancı sermaye değeri 16,508 milyar dolardı. Türkiye hala net sermaye ithal eden bir ülkedir. Bu rakamlar Türkiye’nin yabancı yatırımcılar için karlı bir ülke olduğunu ortaya koymaktadır. Bu rakamlar diğer yandan, Türkiye’nin her sene dışarıya artan ölçüde sermaye ihracında bulunduğu halde, sermaye ihracı/sermaye ithali bağlamında bağımlı bir ekonomi olduğunu da gösteriyor.


TÜRKİYE’NİN TİCARET HACMİ
Dış ticarette Türkiye, ithalat ve ihracatta ilk kez 2000’li yılların başında 100 milyar dolar sınırını
aştı. Yani dış ticaret ve dolayısıyla emperyalist dünya pazarına entegrasyon 1970’li yılların başında
bu yana çok hızlı bir gelişme yaşadı. Ancak dış ticaret rakamları, sermaye ihracı rakamları ile
karşılaştırılmayacak kadar büyüktür. Lenin’in emperyalizmin ölçütü olarak getirdiği, ”sermaye
ihracının birinci planda önem kazanmış”
olduğu konusunda Türkiye’nin durumu budur. Bu gerçek Türkiye’nin mali sermaye açığını, ticaret artısı ile dengeleme olanağı olmadığına işaret eder.


Türkiye dış ticaret dengesi açısından da ele alındığında,1930-1946 arası bir dönem dışında dış
ticaret bilançosu hep negatif olan bir ülkedir.2022 senesinde Türkiye 254,2 milyar dolar ihracat, 364,4 milyar dolar ithalat yapmış ve dış ticaret 110,2 milyar dolar açık vermiştir. Bu açık 1996’dan itibaren en büyük açıktır. İhracatın ithalatı karşılama oranı da gerileyerek % 70 oranına inmiştir.

Bu rakamlar açık bir şekilde Türkiye ekonomisinin emperyalizme bağımlılık zincirini bütünüyle kıracak durumda olmadığını gösteriyor.


Yeni-emperyalist ülke olabilmek için yüksel teknolojili ürünlerin üretimini de kapsayan bağımsız
sanayi üretimi için bir temel yaratılmış olması gerekir. Bu, bu alanda emperyalizme bağımlılıktan
kurtulmak için zorunludur. Türkiye’nin 2017 yılında yurtdışına sattığı sanayi ürünleri içinde ileri
teknoloji ürünlerinin payı % 3 civarındadır. Buna karşılık ithal edilen ürünler içinde yüksel teknoloji
ürünlerin payı ise % 16’dır. Türkiye’nin bu haliyle dış ticaretinde denge tutturması, dengenin ihracat lehine pozitife dönüştürülmesi ufukta görülmemektedir.


ASKERİ GÜÇ
Türkiye’nin “yeni-emperyalist” bir ülke olduğu gerekçelendirmek için getirilen argümanlardan biri de askeri gücüdür. Bir ordunun gerçek askeri gücü, profesyonel askeri kadro, silahlanmasının niteliği ve donanımı tarafından belirlenir. Bu kıstaslar temelinde yaklaştığımızda Türk ordusunun gücünün, yüksek asker sayının gösterdiği kadar büyük olmadığını görürüz. Türkiye Ortadoğu’da önemli bir askeri güçtür. Fakat özellikle ileri teknoloji ürünü askeri araç-gereç, silah bakımından hala emperyalist silah üreticisi tekellere bağımlıdır. Türk burjuvazisi bu bağımlılığı kırmak için önüne hedefler koysa da kıt kaynaklar nedeniyle bunu aşması kolay olmayacaktır.


Yukarıda izah etmeye çalıştığımız, ortaya koyduğumuz tablo bize, böyle bir ekonomik yapıya
sahip olan Türkiye’nin, orta derecede gelişmiş olan, fakat hala emperyalizme bağımlı kapitalist bir
ülke olduğunu gösteriyor. Günümüzde tekelci kapitalizmin hüküm sürdüğü ülkeler grubu içinde,
dünya çapında bağımsız bir siyaset izleyebilen, gerek mali ve gerekse askeri bakımdan küresel bir güç olan devletler ancak “emperyalist devlet” olarak nitelenebilir. Bu, Türk burjuvazisinin emperyalist hedefleri, emperyalist rüyaları olmasının, dünyanın yeniden paylaşılması için yürüyen savaşta imkan ölçüsünde karışmasına engel teşkil etmez. 30.01.2023


K A Y N A K Ç A
Lenin-Emperyalizm.
Stefan Engel-Yeni emperyalist ülkeler.
H.Yeşil-Emperyalist Güçler Gerçeği.
David Harvey-Yeni Emperyalizm.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu