Genel

KÜRD MİLLET POLİTİKASI PROBLEMLİDİR – 5

Hasan H. Yıldırım & Hussein Erkan

 

KÜRD MİLLET POLİTİKASI PROBLEMLİDİR – 5
BAĞIMSIZLIK DEKLERASYONU ŞARTTIR
Kürdler Orta Doğu’nun en eski otonum halkıdır. Fakat ne yazık ki Kürd tarihi Kürdler tarafından yazılmadı. Kürdler tarihi düşmanlarının yazdığı biçimiyle öğrendi. Bu büyük bir felakettir. Kürdlerin tarihi kayıptır. Yazılmamıştır. Yazılanlarda Kürdlere kapalıdır. Ya İngiliz ve batılı devletlerin müzelerinde ya Vatikan’da bodrumlarda ya da dünya sermayedarların kasalarında kilit altındadır. Yeryüzüne çıkmasına izin verilmemektedir. Kürdlerin tarihte oynadığı rolün bilinmesi istenmemektedir. Dünyada ilk devlet kuran, dünya medeniyetini yaratan ve öncüleri Kürdlerin ataları olduğunun bilinmesi istenmemektedir.
Yapılan son araştırmalara göre dünyada ilk aşiret devleti kuran halk bugünkü Kürdlerin atalarıdır. İlk medeniyeti yaratan ve dünyaya yayanda onlardır. Yapılan araştırmaların çıkardığı bir sonuçtur, bu. Zengin bir dil ve kültüre sahip bir halktır. Bu özeliklerinden dolayı yüzyıllardır yabancı güçlerin egemenliğinden kalmalarına rağmen kimse onları bu kimlikten soyutlayamamıştır. Tüm baskılara rağmen Kürdler dilini, kültürünü ve milli karakterini korumuştur. Kimse onları milletçe asimile edememiştir
“Bir Millet İçin En Büyük Felaket Tarihinin Düşmanları Tarafından Yazılmasıdır.“ (Arnold Toynbee)
Kürdlerin tarihi başkaları ve özelikle de düşmanları tarafından yazılmıştır. Kürd şahsiyetleri tarafından yazılanlar, kaleme alınan yazılı belgeler düşmanlarımız tarafından ele geçirilerek yok edilmiştir. Kürdlere ait yazılı bir belge bırakmamaya çok itina gösterilmiştir. Bu nedenle, Kürd şahsiyetleri tarafından yazılanların çok azı ancak bugüne ulaşmıştır. Evet, Kürd yazılı tarihi düşmanlarımız tarafından yok edilmiştir. Kürd eliyle yaratılan değerlerin, Kürd gözüyle bugüne aktarılmak istenen değerlerin, Kürdlere ulaşması engellenmiştir. Değerli Kürd şahsiyetleri ve onların yarattığı değerler, Kürd millet düşmanları tarafından sahiplenilmiştir. Kürd şahsiyetlerin Kürd değil, kendi insanları olduğu, yarattığı eserlerin de kendi milletlerinin ürünü olduğunu iddia etmişlerdir. Bunun nedeni, Kürdlerin kendi büyük şahsiyetlerini tanımalarını, kendi tarih ve kültürlerini bilmelerini istememeleridir. Çünkü, biliyorlar ki; eğer, Kürdler atalarının dünya medeniyetinde oynadıkları rolün farkına varırlarsa, pek tabii ki, kendi milli davalarına daha da çok sarılacaklardır. İşte bundan korktukları için bu yönteme baş vurmuşlardır.
Kürt milli bilincinin oluşmasının önünü kesmek için, büyük Kürd şahsiyetlerini, Kürd tarihi ve kültürünü ya yok saymış ya da kendilerine mal etmişlerdir. Bunun en bariz örnekleri şunlardır: Zerdeşt, Manî, Mazdek, Dînawerî, Suhrewerdî Kürd olmalarına rağmen Fars gösterilir. Tıpkı Hallac-ı Mansur gibi. Selahattin i Eyubi, Mevlana, Ebu Wefa, Molla Gürani ve Akşemseddin gibi Kürd büyük şahsiyetlerin Türk olduğunu iddia etmeleri gibi. Yine Zemahşeri, Şarezori, İbn-i Teymiyye, İbn-i Salah ve İbn-i Esir gibi sayısız Kürd büyük şahsiyetin Arap olarak görülmeleri gibi. Hatta bu Kürd şahsiyetlerin çoğuna bu üç ceberut toplum birden sahiplenmişlerdir.
Bir ülke, bir millet, bir halk; coğrafya, ekonomi, kültür, örf, adet, gelenek, görenek, insanı ve tüm değerleriyle yok edilmeye çalışıldı. Bu, Kürd insanında bilinç kırılmasına yol açtı. Kendine yabancılaştırıldı. Kendini kendi kimliğiyle değil, başkalarıyla ilişkilendirmeye sevk etti. Alt-üst kimlik, küçük kardeş-büyük abı ve giderek bu ortaklarla başlayan ve biten bir kültüre everildi. “Ortak vatan, “birlikte yaşam“ “kardeşiz“ “dostuz“ “müttefikiz“ edebiyatı bunun üzerine inşa edildi.
Bu neye yol açtı? Kürd insanını kendi milli davasından uzaklaştırdı. Bağımsızlık talebinin rafa kaldırılmasına yol açtı. Bunun değişmesi gerekir. Ne biz küçük kardeşiz ne de bir başkası büyük abimizdir. Biz egemenliği gasp edilen, onlar gasp edenlerdir. Onlarla ne ortak bir vatanımız var ne de onlarla ortak yaşam diye bir mantık sahibiyiz. Biz Kürd milletiyiz. Ülkemiz Küdistandır. Bugün parçalanmış olsa da egemenliğimiz gasp edilmiş olsa da çabamız birliğimizi sağlamak olmalıdır. Kendi egemenliğimizi elimize almaya çalışmalıyız. Ancak bu mantıkla kurtulabiliriz. Çağdaş milletler dünyasından yerimizi alabiliriz. Çabamız bu olmalıdır.
Her şeyden önce Kürdlerin bir bağımsızlık deklarasyonuna ihtiyacı vardır. Bu da ancak milli bir ruha sahip olmakla mümkün olabilir. BM dahil birçok çevre bunu biz Kürdlere empozede etmektedir. “Kürdler Birleşin“
demektedirler. Fakat bizim inadımız inat bundan özelikle kaçınırız. BM sözcüsünün son dönemlerde dile getirdiği, “biz Kürdlerin birliğini istiyoruz ama onlar bunu yerine getirmiyor. Bu da Kürdlere çok zarar veriyor“ dediğini bile kaale almıyoruz. Ondan öte Kürd siyasal güçleri birbirini düşmanlaştırmayı politika edinmeyi marifet biliyor. Kürd birliğinin aksine kendilerini düşmanlarımızla ilişkilendiriyor. Bu da Kürd milli davasını boşa çıkarıyor.
Şu bilinmelidir: Maddem bir milletiz, her millet gibi bağımsızlık hakkımız var, o zaman bundan diretmeliyiz. Bu ne günah ne ayıptır. Bu nedenle döne döne bağımsızlığı dilendirmeliyiz. Her platformda bunu dile getirmeliyiz. Bilinen şudur ki; toplumlarda her zaman doğrular değil, ihtiyaca cevap verenler yankısını bulur. Elbette sadece doğruları papağan gibi servis etmekle istenen kitleye ulaşılamayabilinir. O zaman yapılması gereken doğru bildikleriniz üzerinde küçük değişiklikler yaparak vermeye çalışmak bir yöntem olarak kullanılması doğru olandır. Bu, Kürdistan’ı egemenliğinde bulunduran sömürgeci güçlerin sürekli kullandığı bir yöntemdir. Bu konu da çok yol ve yönteme baş vuruluyor. Bununla Kürd millet bireyi rehin alınıyor. Kendine yabancılaştırılıyor. Bunu kırmak gerekiyor.
O zaman bizler de millet olmamızdan doğan bağımsızlık hakkımızı sürekli dile getirmeliyiz. Bunu sık sık yapmak gerekir. Hedef kitleyi bir nevi rehin almak gerekir. Bunu sürekli hedef kitleye anlatmak gerekir. Öyle bir an gelir ki; onu rehin alırsınız. Burada sorun sizin iddia ettiklerinizin doğru olup olmaması değildir. Ki; iddiamız yanlış ta değildir. Eğer bir millet isek, bağımsızlık hakkımız ana sütü gibi helaldir. Ki; Kürd milletinin kavuşmak istediği hedefte budur. Bu nedenle, bağımsızlık fikrini sürekli canlı tutmalıyız. Israrla, devamlı olarak bu noktaya vurgu yapmalıyız. Bu yolla belli bir kitleyi etkileyebilirsek, gerisi gelir. Etkilediğimiz kitle bizim adımıza yeni kitleleri etkiler ve fikirlerimiz dal budak salarak, toplumda bir karşılık bulur ve bir müddet sonra maddi bir güç haline gelir.
Haydi Kürdler! Her gün her yemekten sonra, en az üç kez “Hedef Bağımsız Kürdistan!“ deyin. Bunu bir amentü haline getirin. Ulaştığınız her Kürd’e bunu anlatın. Onları ikna edin. Bir müddet sonra göreceksiniz ki; toplum olarak aynı hedefte buluşmuşuz. Bu, milletçe bizi kurtuluşa götürür. Burada kişisel çaba elbette önemlidir. Fakat bu, tek başına yetmez. Kürd millet idealini gerçekleştirmek için Kürdler adına mücadele eden Kürdistani siyasi güçlerin, aydınların, akademisyenlerin, kanat önderlerin, sanatçıların, iş adamların ortak çabasıyla olursa bağımsızlık fikri ete-kemiğe bürünür. Bunun için zaman yitirilmeden bu saydığımız çevreler ortak bir Kürd deklarasyonunu ortaya koymalıdır. Kürd milletini bunun etrafından bir araya getirmenin çabasını vermelidir. Milletçe, toplumca bunun etrafından kenetlenmeliyiz. Bunu başarırsak devletleşmemek için hiçbir neden kalmaz.
Kürd millet politikası bu mantık üzerine inşa edilmelidir. Bu yapılmaz toplumda karşılığı olmayan hedefler politika edinilirse Kürdler kaybeden olur. Bugüne kadar kaybettikleri gibi. Genelde Kürd millet politikası doğru tespit edilmediğinden bunun yansıması legal Kürd siyasetine de yansıyor. Bu da mevcut Kürd potansiyelinin tasfiyesine yol açıyor. Sömürgeci sistemlerin kanatlarının birer taşeronu olunuyor. Geçmiş bir yana bunu 14-30 Mayıs 2023 seçimlerinde gördük.
Hani sık sık tekrarlanan bir anekdot var. Ceketinizi iliklerken ilk iliklemeyi yanlış yaparsanız diğer iliklemelerde yanlış olur. Kürdlerin TBMM’ne girmesi ve o ırk yeminini etmesiyle ilk yanlış ilikleme yapılmış demektir. Artık diğer yanlışlıklar peş peşe gelir. Neydi bu yanlışlıklar? Vekilliğin kabulü için edinilen o ırk yemini ile başladı. Önce nasıl bir metin ona bakalım: “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa’ya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine and içerim.“
Kürdistan yurtseveriyim, Kürd milliyetçisiyim diyen bir Kürd bu metni okumaz. Okursa ne olur? Bu metni okumakla o vekil Türk devletine teminat vermiştir. Kürdlerin millet olmasından kaynaklı haklarından ferekat etmiştir. Kürd, Kürdistan adına milli mücadele etmeyeceğini kendisi tescil etmiştir. O artık Türkiyecidir. O günden sonrada Selahattin Demirtaş’ın dediği gibi; “Ortak paydamız demokratik cumhuriyettir, ortak evimiz Türkiye’dir, ortak devletimiz Türkiye Cumhuriyeti Devletidir.“
Bunu yapan hem kendini hem milletini hem ülkesini inkar eder. Yapılan budur. Bunun savunulacak bir tarafıda yoktur. Hele “Ne yapsınlar, legal mücadele veriyorlar, bu sahada ancak bu kadar konuşulabilir“ savunusunun hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Konuyu doğru anlamanız ve yanlışlığını görmeniz için bizim gibi aynı kaderi paylaşan iki milletin -Bask ve İrlanda- tecrübelerini kısaca aktaralım. Basklılarda, İrlandalılarda silahlı mücadelenin yanı sıra legal alandada mücadele ettiler. Basklılar Henri Batusuna, İrlandalılar Sinn Fein partileri ile yerel ve genel seçimlere katıldılar. Vekilde çıkardılar ama ne Henri Batusuna İspanya, ne Sinn Fein İngiltere meclisine katılmadılar. Çünkü oradada vekilliklerinin kabulu için bir yemin okumak mecburiyetleri vardı. Bask ve İrlanda vekilleri bu metni okumayı ret ettiler. Çünkü bu yemini etmekle kendilerini inkar edeceklerini ve milletlerine ihanet edeceklerini söylediler. Metni okumamak için meclise gitmediler. Ne kendilerine inkar ettiler ne de milletleri ve ülkelerine ihanet ettiler. Yurtseverlik budur.
Peki bizimkiler ne yapıyor? Vekil seçildikten sonra TBMM’ne koşa koşa gidiyorlar ve o ırk yeminini ediyorlar. Hem kendilerini hem milletini hem ülkelerini inkar ediyorlar. Olay budur. Bunu hazmeden bir Kürd varsa ki vardır. Bunlara bir sıfat bulmayıda okuyucuya bırakıyoruz.
Hasan H. Yıldırım & Hussein Erkan
Devam Edecek..!

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu