Gündem

Hakkari’de halkın iradesinin gasp edilmesinin nedenleri

AKP-MHP merkezli devletin, Hakkâri’de halkın iradesini gasp eden yeni kayyum politikası düşündüğümüzden çok da kapsamlıdır.

 

 

 

Dr. Mustafa PEKÖZ

 

AKP-MHP merkezli devletin, Hakkâri’de halkın iradesini gasp eden yeni kayyum politikası düşündüğümüzden çok da kapsamlıdır.

İlk görünen ve herkesin üzerinde hem fikir olduğu  nokta: Kayyum atanması AKP ile MHP arasındaki iktidar dengesini yansıtan bir durum. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın MHP lideri Devlet Bahçeli ile yaptığı görüşmede. Karşılıklı tavizlerle ittifakın devam ettirilmesine karar verdiği görülüyor. MHP’nin Sinan ATEŞ cinayeti nedeniyle çok ciddi olarak zorlandığı ve Ülkü Ocakları üst düzey yöneticilerinin Sinan ATEŞ cinayetinde rol aldıklarına dair çok sayıda bilgi ve belge kamuoyuna yansıdı. Aynı şekilde İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan operasyonların bir ucunun MHP ve İçişleri eski Bakanı Soylu’ya doğru kayıyor. Özellikle operasyonlar konusunda Yerlikaya’nın hem bir taviz verdiği hem de MHP’nin en çok istediği Kürtlerin tasfiyesi konusunda adım atılması şartını kabul ettiği görülüyor. Hiç şüphesiz ki Yerlikaya’nın yaptığı uzlaşma, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bilgisi ve onayı ile gerçekleşmiştir. Bu anlaşma aynı zamanda MHP’nin devlet içerisindeki gücünün tasfiyesinin öyle kolay olmadığı anlamına gelir.

Ancak Hakkari’de halkın iradesinin gasp edilmesine yönelik kayyum atanması devletin izlediği Kürtlerin çok yönlü tasfiye politikası ile doğrudan ilişkilidir. Bu karar Milli Güvenlik Kurulu(MGK) toplantısında alındı.

Türkiye’nin özellikle Irak Kürdistan Bölge Yönetimi(IKBY) sınırları içerisinde PKK’ye yönelik kapsamlı bir kara operasyonu yapma kararı aldığı buna yönelik hazırlıkların yapıldığı biliniyor. Ankara böyle bir operasyona hazırlanırken Bağdat-Hewler-Süleymaniye dengesini kurmaya çalıştığı 3 merkezden de destek almak istiyor.. Desteğin sınırları ve düzeyi konusunda henüz bir uzlaşma sağlanmaması nedeniyle ‘kapsamlı’ kara operasyonuna başlanmış değil. Ancak bölgede çatışmalar  devam ediyor.

Ankara olası bir kara operasyonu için hazırlık yaparken sınır bölgelerindeki illeri bütünüyle kontrol altında tutmak istiyor. 31 Mart 2024 günü Van’da halkın iradesine karşı Belediye Başkanı görevden alınması için yapılan hile, halkın güçlü iradesiyle boşa çıktı. Devletin bu konuda aceleci davrandığı, görevde almanın birkaç ay sonra yapılması gerektiği ve bu nedenle taktik bir hata yaptıklarını kabul ediyorlar. Hakkâri Belediye Başkanı’nın görevden alınarak kayyum atanmış olması bölgedeki savaş süreciyle doğrudan ilişkilidir. Önümüzdeki süreçte Mardin yine Van, Ağrı, Ceylanpınar ve ayrıca Diyarbakır’da halkın iradesinin yeniden gasp edilerek belediyelerine devlet memuru yani kayyum atanmasına dair bir hazırlığın yapıldığı kamuoyuna yansımaya başladı.

Diğer bir önemli husus ise 11 Haziran 2024’de Kuzeydoğu Suriye’de yapılacak olan yerel seçimlerdir. Bilindiği üzere bölgede sadece Türkiye, bu seçimlere karşı açık bir tutum aldı ve yapılmasını engellemek için askeri politik ve diplomatik bütün gücünü kullanıyor. Yerel seçimler olmakla birlikte, Türkiye buradaki katılımın fiilen bir referandum niteliğinde olacağını düşünüyor ve bu nedenle Kuzeydoğu Suriye’deki seçimleri, devletin için bir güvenlik sorunu olarak görüyor. Ankara hem Kuzeydoğu Suriye’deki hem de Türkiye’deki Kürt politik temsilcilerine şu mesajı veriyor: Eğer Kuzeydoğu Suriye’de yapılmak istenilen yerel seçimler ertelenmezse ben de Türkiye’de belediyelere kayyum atarım. Yani bir bakımıyla kısasa kısas hamlesini devreye soktu. Böylelikle Kuzeydoğu Suriye’deki süreci durdurmak istiyor. Halbuki Kuzeydoğu Suriye, Suriye devletinin bir parçasıdır. Sadece Şam ile yürütülecek diplomatik ve politik müzakereler üzerinden karar verilir. Ankara’yı ilgilendiren bir durum olmamasına rağmen kendi iç dinamiklerindeki politik kaygıları ve korkuları nedeniyle Suriye’de seçimi erteletmek istiyor. Tehdit mesajını da Kürt illerindeki belediyelere kayyum atayarak veriyor.

AKP-MHP merkezli devletin, bugünkü kötü ekonomik koşulları içerisinde savaş dahil her türlü aracı kullanarak Kürtlerin politika iradesini kırma yönünde bir çabası olduğu toplumun bütün kesimlerinin  gördüğü, bildiği ve anladığı bir realiteyi oluşturuyor.

AKP-MHP ittifakına dayanan Cumhur ittifakı, Kürt illerinin tamamında toplumsal dinamiğini bütünüyle kaybetmiş bulunuyor. AKP içerisindeki Kürt siyasetçilerinin de hiçleştirildiği bir döneme girildi.. Eğer bugün sadece Kürt illerinde dahi yerel seçimler yenilense, DEM Parti’nin bölgede mutlak hakim bir güç haline geleceğini devlet görüyor. Seçimler yenilense AK Parti, Kürt illerinde kazandığı belediyelerin %90’ınını kaybedecektir. Bunun en somut örneği Hilvan’dır 31 Mart 2024 tarihinde, DEM Parti, Hilvan Belediyesini yaklaşık 500 oy farkla kazanmıştı ve seçimlerin yeniden yapılmasına karar verildi. DEM Parti, 2 Haziran’da 3.500 oy farkla seçimi kazandı. Bu durum devletin bütün baskılarına ve tehditlerine rağmen bölge halkının toplumsal tepkisini gösteriyor.

MHP’nin Kürt illerinde sadece bölgedeki askerlerden oy alarak %2’yi geçmediği, AK Parti’nin de devletin bütün olanaklarına rağmen başarılı olamadığı bir başka ifadeyle Kürt illerinde devletin sosyolojik ve politik dinamiklerinin artık olmadığı tescillenmiş durumda. Bu sorunun Hakkari’de ve Van’da olduğu gibi kayyum atanarak çözülemeyeceğinin askeri müdahalelerle bir sonuç alınamayacağının görülmesi anlaşılması gerekir. Bütün bu reel duruma rağmen Kürt politik temsilcilerinin sorunu demokratik siyaset içerisinde çözümünde ısrar ettikleri, savaşın yerine barışı istedikleri artık kamuoyu tarafından görülüyor

31 Mart Yerel Seçimlerinde ortaya çıkan politik tablonun özellikle iktidar tarafında doğru okunmadığını, Kürt illerinde kayyum politikalarının başarısız olduğunu halkın her türlü zorluğa ve baskıya rağmen kendi iradesini yeniden tescil ettirdiğini birilerinin özellikle AKP’ye anlatması gerekir. Gerçeği kabul etmeyen ve buna uygun bir siyaset geliştirmek istemeyen AKP stratejik olarak kaybedecektir.

Ana muhalefet partisi CHP başta olmak üzere parlamentoda temsiliyeti bulunan ve bulunmayan bütün partilerin Cumhur İttifakı’nın kayyum politikasına karşı çok daha güçlü açık bir tutum alması gerekir. CHP’nin Van örneğinde olduğu gibi en üst düzeyde bir reaksiyon ortaya koyması, aynı zamanda CHP’nin hükümet olma sürecini de hızlandıracaktır.

Dem Parti’nin kayyumlara karşı demokratik normlar içerisinde tepkisini kalıcı sürekli bir şekilde ortaya koyması halkın iradesine sahip çıkması için gerekli duyarlılığın en üst düzeyde göstermesi gerekiyor. Politik duyarlılığının ve eylemlerin süreklileştirilmesi ve yaygınlaştırılması önemlidir. Hakkari’de geri adım attırmak, devletin planını bozar ve başka belediyelere kayyum atanmasını engeller.

Erdoğan Ateşin

Profilinizi oluşturmak için, biraz hayat hikayenizi anlatın. Bu alan, herkesçe görünebilir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu