Gündem

31 Mart seçimlerinin ardından

Nereye, nasıl bakmalı?

Nereye, nasıl bakmalı?

31 Mart yerel seçimlerinde ortaya çıkan sonuçlar çeşitli açılardan değerlendirmeyi gerektiriyor. Bu sonuçları, 31 Mart akşamı Saraçhane’den yansıyan tablodan okuduğunuzda varacağınız sonuç ile seçim sonucu ne olursa olsun varlığını koruyacak olan ve düzene rengini veren sınıf ilişki ve çelişmeleri açısından okuduğunuzda varacağınız sonuç aynı olmayacaktır.

Bu nedenle; duygusal, psikolojik ve öznel değil, sınıf gerçekliğini dikkate alan bir pencereden yapılacak değerlendirmeye bugün özellikle ihtiyaç vardır. Bu konuda mantık yürütmek ve yanılgı olasılığını azaltmak açısından 2023 Mayıs seçimleri sürecinde yaptığımız değerlendirmeler anımsanabilir.

Kısaca özetleyecek olursak o süreçte; “seçimler bir eşiktir ve önemsiz değildir; ancak AKP kaybetse dahi daha iyi, daha özgür, daha yaşanılır bir süreç kendiliğinden gelmeyecek, bu kez de mücadeleyi yeni rol üstlenen düzen kadrolarına karşı yürütmek gerekecek” demiştik. Mücadelenin sürekliliğine dair bu ihtiyaç, aynı zamanda seçimlerin tek başına ülkeyi düzlüğe çıkaracak bir araç olmadığının da göstergesidir.

Evet 31 Mart seçimlerinde AKP, yerelleri de kazanarak yağmanın/soygunun her biçimini daha boyutlu hale getirme çabasında başarısız olmuş, mevcut sandık sonuçlarıyla geriletilmiştir. Sözünü ettiğimiz eşik aşılırken, süreç yeni bir tablo ortaya çıkarmıştır. Yakın vadede yeni bir seçim olasılığını ve bunun muhtemel sonuçlarını konuşmak henüz erken olur. Ama bugün mevcut sonuçta pozitif rol oynayan ve güç biriktiren İmamoğlu figürünün gelişen süreçte (sermayenin ihtiyaçlarına bağlı olarak üstlenebileceği roller bağlamında) farklılaşma potansiyeli  bir kenara not edilmelidir.

 

Resmi büyüterek söylersek

Mücadele, sanıldığının aksine parça-bütün, dünya-ülke ve temel-tali diyalektiğini hiç olmadığı denli ihtiyaç haline getirmiştir. Siz, istediğiniz kadar küresel ekonomi politik beni ilgilendirmiyor, bana sandık sonucu yeter deyin; sınıflar mücadelesi gerçekliği her an karşınıza Gazze’yi, Moskova katliamını, Türkiye’nin ABD yönetmenliğindeki Irak senaryolarını veya Somali’deki aktif taşeronluğunu çıkaracaktır.

Niyet ne olursa olsun, tek yol seçim, tek mücadele biçimi aday yarışıdır, hatta bu zemindeki pazarlama teknikleridir vb. dediğinizde kafayı seçim kumuna sokmuş, tali olanı temel olanın yerine koymakla kalmamış, sınıfsal karşıtınızı alternatif iddialı zeminde yeniden üretmiş oluyorsunuz.

Mücadelenin seçimlerden ibaret görülemeyeceğini, konjonktürün veya ünlü/popüler bir aday üzerinden elde edilen sonucun kalıcı olamayacağını bu seçimler gösterdi. Özellikle Hatay’daki Gökhan Zan vakası salt adayın kişisel niteliğinin bıraktığı negatif tablo ile açıklanamaz. Benzer şekilde, Devrimci, komünist vb. kimliklerle yola çıkıp sırf oy artırmak için burjuva partilerin rakamsal oyunlarını çağrıştıracak şekilde asılsız anket sonuçları açıklamak, yarış ve rekabetin yakışıksız biçimlerine ihtiyaç duymak, tarihe “ne yapmalının” değil “ne yapmamalının” örneği olarak geçecektir. Benzer şekilde, birleşik mücadelenin gerekleri yerine kendi dar grup hesapları ile hareket eden devrimci sol yapıların seçimden hemen sonra yaptığı “birleşik mücadele çağrıları” sözde kaldığı sürece bir anlam ifade etmeyecektir.

Kısaca özetlediğimiz sorunlar, önümüzdeki dönemin tartışma konuları olmayı sürdürecektir. Ancak inanıyoruz ki sürecin niteliği, kimi yapıların tüm öznel dirençlerine rağmen sınıflar mücadelesinde üzerine düşeni samimi olarak yapmayı amaçlayanları bir araya getirecek, gerçeklik sanal hesapların ve dar grup çıkarlarının önüne geçecektir.

 

31 Mart bir zafer veya milat değil bir eşiktir

AKP’nin oy kaybını bir zafer olarak görüp buradan nitelik belirleyici gelişmeler beklemek muhtemel saldırılara hazırlıksız yakalanmayı beraberinde getirir. Gerçekte sermaye güçleri hazırlıklarını seçim sonuçlarına göre yapmadı. Çünkü o hesaplar bu türden sonuçlarla değişmez. Bu bağlamda AKP’nin halkın sesine kulak verip değişim yoluna gitmesini, sermayenin planlanmış saldırılarından vazgeçmesini vb. beklemek sınıfsal saflık olur.

Nitelik değişimi, örgütlü ve ısrarlı bir mücadeleyi gerektiriyor. 31 Mart seçimlerinde AKP’nin geriletilebileceğini görmüş olmak emekçiler için elbette önemlidir. Ancak bugün aşılan eşik kesintisiz bir mücadeleyle tamamlanmadığında emekçi halkların yaşamında bir şey değişmeyecektir.

Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Abdullah Zeydan aleyhine başlatılan hukuk oyunu, AKP’nin bu kez kayyum yoluna başvurmayacağı beklentisi içinde olanlara ders notu niteliğindedir.

Mevcut tablo, sürece burjuva muhalefetten de burjuva muhalefeti taklit eden sol yapılardan da farklı bakan devrimci-sol yapıların sorumluluklarını artırıyor. Bakış açısı da değerlendirme yöntemi de bundan sonrasının yol haritası da salt sandıkların lokal veya genel olarak ortaya koydukları üzerinden değerlendirilemez. Çünkü mücadele, oy davranışından da tek rauntluk kavgalardan da ibaret değildir. Örneğin Soma’da veya Adıyaman’da ortaya çıkan sonucun bırakacağı olumlu izlenim; Maraş’ta veya İliç’te çıkan sonuçlarla beraber değerlendirilmeli, “ya hep ya hiç” yorumundan kaçınılmalı ve mücadelenin tüm zeminlerinde uzun, ısrarlı ve kesintisiz bir mücadele sürecinin geliştirilmesi gerektiği gözden kaçırılmamalıdır.

Bu sürecin yaratabileceği en sakıncalı/sıkıntılı sonuç, “zafer” algısıyla rehavete kapılmaktır. Örneğin “Yok bu işin sağı solu, aklın yolu İmamoğlu” sloganı seçim sürecinde AKP adayına karşı olumlu çağrışım yapmış olabilir. Ancak bizler biliyoruz ki bu, aynı zamanda bütün toplumsal kesimleri sermayenin bir başka temsilcisi tarafından düzen kulvarı içinde bir hizaya sokmaktır.

Bu nedenle bugün yerel seçimler eşiği aşıldıktan sonra yapılması gereken, bir an önce seçimlerin koşulladığı (sol içi yarış ve rekabet dahil) saflaşmanın dışına çıkıp emek-sermaye, ezen-ezilen, oligarşi-halk sınıfsal ayrışmasının gerekleri dahilinde; mümkün olan en geniş kesimlerle birleşik mücadeleyi yükseltmektir. Bu YOL’da “Tek Yol Devrim+Direniş Komiteleri” diyen geleneğin de Marksizmin genel kabullerinin de Gezi’nin öğrettiklerine de sentezine ihtiyaç vardır. Bu sentez, ezilenler safındaki farkları bir ayrışma değil bir zenginlik olarak okuyan kapsayıcı bir bakışa ve birleşik mücadeleye işaret eder. Böyle bir bakışın ve duruşun gerekleri için ilk sınav yeri 1 Mayıs olacaktır; bu aynı zamanda bir sorumluluk çağrısıdır.

Devrimci Hareket 

Erdoğan Ateşin

Profilinizi oluşturmak için, biraz hayat hikayenizi anlatın. Bu alan, herkesçe görünebilir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu