Gündem

“UYUTMAK” Yalnızca Yasa Değildir; Uyutulmak İstenen Gerçekte Biziz! Mehmet Yeşiltepe

Kötülüğün kaynağı ve büyüklüğü

Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,

Akar suyun

Meyve çağında ağacın,

Serip gelişen hayatın düşmanı.

Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına…

Sana düşman, bana düşman,

Düşünen insana düşman.”

(Nazım Hikmet)

 

Kötülüğün kaynağı ve büyüklüğü

Piyasa kuralları/iklimi, insanlığın bugüne dek biriktirdiği tüm değerlerin antitezi, güzelliğin çirkinlikle, yapıcılığın yıkıcılıkla yer değiştirdiği bir yok oluş trendidir.

Nazım, yıllar öncesinde yukarıdaki tanımları yapmıştı. Kötülüğün mimarları, taammüden üreticileri, bugün artık bu listeyi, bu tanımları da aşmış, bütün bir gezegeni ateş çemberinin içine almış durumdalar.

Marx, Kapital’in birinci cildinde, ekonomik etkinliğin yaşamın temel amacı haline gelmesiyle beraber insanın doğal yaşamdan ve ahlaki değerlerden uzaklaşacağına dikkat çeker. Eğer bunun koşulu kapitalizmse, sermaye egemenliği ve iktidarı ise bugün zirve yaptığını, insana ve değerler üretimine dair ne varsa boy hedefi haline getirildiğini söyleyebiliriz.

Sermaye iktidarları, kapitalizmin neoliberal evresinde artık sömürecek, yağmalayacak alanların daralması oranında, dün yasak sayılan, dokunulmaz kabul edilip korunan alanları da piyasa denilen canavarın önüne atmış durumda. Bunun imkanlarının oluşturulması, meşru gösterilmesi için, işbirlikçi bir aparata dönüştürülmüş medyadan, bilim alanları ve insanlarının araçsallaştırılmasına kadar her yola başvurulmaktadır. İşte aklın teslim alındığı, her şeyin metalaştırıldığı bu pazar ortamında, ormanı yakmak da toprağı zehirlemek de doğadaki dostlarımızı düşman göstermek de ülkenin stratejik önemdeki değerlerini satmak da mümkün hale gelmiştir.

Karşımızda sadece “güvenlikle” anılan kurumlar, kişi ve yasalar değil, ünvanını, bilimi, ortak kabul gören değerleri tersyüz etmeye hazır, iliştirilmiş (embedded) unsurlar da var. Adının önüne “Zoolog Dr.” veya “Prof. Dr.” yazan bu unsurlar bilimle de aklımızla da dalga geçercesine “İster şehirde olsun, ister doğada, başıboş kediler her zaman için ekosistemde bir sıkıntıya, dengesizliğe neden olabilir.” demekte, “Doğada Evcil Hayvanların Dolaşması ve Avlanması En Büyük Çevre Sorunlarından Birisidir!” gibi değerlendirmeler yapmakta ve bu yönlendirilmiş maksatlı “imalatlarını” bilim diye sosyal medyada yaymayı kendilerine vazife edinmektedir.

 

Ne/nasıl yapmalı?

Şaşkınlıktan ve kendi kendine öfkelenip söylenme çaresizliğinden anlama, rol alma ve tavır koyma aşamasına geçmek durumundayız. Bu konuda geç bile kalındığını söylemek mümkün. Genç arkadaşlarımız alınganlık yapmasın ama bu işler, sosyal medyada kızgınlık veya şaşırma emojileri paylaşarak çözülecek türden sorunlar değildir. Sosyal medya tabii ki bir mücadele alanıdır; dolayısıyla da bu alanı yok saymayacağız. Ancak dünya ölçeğinde küreselleşmiş, nükleer ve kimyasal olanı dahil her silahı kullanmaya hazır güçler ve yerel izdüşümleri karşısında sosyal medya, enstrümanlarımızdan sadece biri olarak görülmeli, onunla yetinmemeli, sorunun büyüklüğü ve ciddiyeti oranında araç ve yöntem geliştirmeliyiz.

Bugün hiç olmadığı denli bütünlüklü bir bakışa ve en geniş anlamda ezilenlerin güç ve imkanlarını bir araya getirecek birleşik bir mücadeleye ihtiyaç vardır. Büyüklüğü ve bizim durduğumuz yerden aciliyeti ikilem konusu yapılmadan, her şeyi kasabın kurbana bakışı ölçülerinde ele alan sermaye düzeni (pazar piyasa düzeni) karşısında tüm mücadele konuları/başlıkları bir programın bileşeni olarak görülmeli, böyle bir program ve mücadele birliği için acilen adım atılmalıdır.

Unutmamak gerekir ki böyle bir birleşik zeminde yan yana durup mücadele etmek için her konuda aynı şeyleri düşünmek, savunmak gerekmiyor. “Onlar”ın en iyi bildiği ve yaptığı, muhalif güçleri bölüp, parçalayıp yönetmektir. Böylece gerçekte kendilerinden çok daha büyük güçleri yönetebilmekte, haklarını gasp edip yoksulluğa, yokluğa, acılara mahkum edebilmektedir.

Can Atalay‘ın AYM kararına rağmen vekillik hakkının gasp edilmesini, bu konudaki meşru talebin Meclis’te (başıboş vekiller öncülüğünde) şiddet kullanılarak bastırılmasını, ormanların yakılmasını veya bir kararname ile yakılan boyutlara yakın ormanlık alanın orman sınırları dışına çıkarılmasını, ülke topraklarının satılmasını veya siyanürle zehirlenmesini, hemen tüm çalışma alanlarında ülkenin sermaye için bir emek cenneti; emekçiler için ise cehennem haline getirilmesini, tarım emekçilerini traktörlerle yol kesecek noktaya getirmiş olan sorunlarını, alanının uzmanı birçok bilim insanı ve kurumun karşı olmasına rağmen sokak köpekleri/kedileri için katliam yasası çıkarmayı, birbirinden bağımsız konular olarak görür; her sorunu en dar bağlamdaki muhataplarına yani çevre sorununu çevrecilere, emek sorununu sendikalara, orman sorununu orman köylülerine, Gazze’yi Gazzelilere, Kürt sorununu Kürtlere vb. bırakırsak en büyük hatayı yapmış oluruz. Bir diğer hata da bugün örneğin “sokak köpekleri yasası” karşısında dahi çevreci (hayvansever) yapıların, kişi ve kesimlerin birbiri ile anlaşamaması, farklarını büyütüp ayrışmasıdır.

Hemen herkesin görebileceği gibi artık, tüm sorunların dışında kalınabilecek, sorunsuz/steril bir ortam yok. Bu aynı zamanda imkan meselesi değil ahlak (değerler, iç tutarlılık, insani sorumluluk vb.) meselesidir. Mutluluk, iç huzur veya kafa dinginliği; sorunlara kulak tıkayarak veya kafayı kuma gömerek değil sorun çözerek ulaşılan bir iklim, bir ruhsal durumdur.

Dünyada ve ülkede her gün bizleri ilgilendiren bir yığın karar alınıyor. Elbette ki hepsini takip edemeyebiliriz. İnsanlığın doğadaki en eski dostu köpeklerin katledilmesine imkan veren yasanın çıkması için uydurulan yalanlar kafamızı karıştırabilir. Ama iktidarın aklı teslim alan, ruhu zehirleyen ve değerleri çürüten ikliminin dışında kalmış samimi kaynaklar var. Onlardan bilgi alabiliriz. Onlarla beraber hareket edebilir, iktidarlaşmış kötülük tarafından yönetilmeyi hak etmediğimizi gösterebilir, imkanlarımız ölçüsünde örgütlü veya birey olarak aynı safta bir araya gelebiliriz.

Son sözüm, solda duran, soldan nefes alan, solda yaşayan herkesedir. Eğer çözümü AKP ile normalleşen (gerçekte aynılaşan) CHP’den beklemiyorsak; adımızın, yönümüzün ve değerlerimizin hakkını vermek üzere bir araya gelelim. Bu, denenmemiş bir yöntem de değildir. Solun birikim ve hafızasında, onur verici pratikler, deneyim ve başarılar vardır.  Milyonları bir araya getirmek, kendi sözünü söyleyerek kaderini eline almak mümkün. Bunun için ayrıştırıcı azami programlara değil ortaklaştırıcı acil bir programa ihtiyaç vardır. İstersek, imkanlarımızı, birleşik gücümüzü hafife almazsak başarabiliriz; çünkü haklıyız…

Erdoğan Ateşin

Profilinizi oluşturmak için, biraz hayat hikayenizi anlatın. Bu alan, herkesçe görünebilir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu