Genel

KUREYŞ VE MANSUR

Seyfi CENGİZ

Kureyş ve Mansur, Dersim geleneklerinde önemli bir yer işgal eden figürlerdir. Önde gelen iki Alevi ocağının isim babalarıdır. Fakat sözlü gelenekte bu isimleri tespitte yardımcı olabilecek anlamlı verilerden yoksunuz. Örneğin Kureyş şeceresi olduğu söylenen şecere (Şarik Şeceresi) gerçekte Rıfailiğin kurucusu Ahmet Rıfai’nin şeceresidir.

Tek farkı, Rıfai şeceresinin iskeletine bir noktadan sonra bazı farklı isimlerin monte edilmiş olmasıdır.Mahmut Hayrani de eski çalışmalarımda vurguladığım gibi bir Rıfai dervişidir ve Mahmut el-Rıfai olarak da bilinmektedir.

Yaklaşık yirmi yıl kadar önce Dersim geleneklerindeki Kureyş ve Mansur isimlerini araştırırken bir iki satırdan ibaret altı boş bir alıntıda bunların Ukayli Kureyş (Kureyş b. Bedran) ve Mezyedi Mansur (Mansur b. Dübeys) olduklarını okumuştum.Orijinal kaynağını ve dayanaklarını bilmediğim bu görüş test edilmeye değer göründüğü için Ukaylileri ve Mezyedileri yeniden ve daha ayrıntılı olarak incelemiştim. Sonuçta verilen isimler birebir örtüşmese bile, Kureyş ve Mansur ile Ukayliler ve Mezyediler arasında kurulan bağlantının doğruluğuna kanaat getirmiş, “Dersim ve Zaza Tarihi: Sözlü Gelenek ve Tarihsel Gerçek” (2003) başlıklı çalışmamda ve başka yazılarımda bu görüşün altını doldurmaya çalışmıştım.

Geçen zaman zarfında bu konudaki düşüncem değişmedi. Bugün de gelenekteki Kureyş’in bir Ukayli, Mansur’un ise bir Mezyedi olduğunu düşünüyorum. Bu düşüncemin dayanakları aşağıdaki özette görülebilir diye düşünüyorum.

Ukayliler (Banu Ukayl), Selçuk istilası öncesinde Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’de hakimiyet kurmuş “Şii” bir Arap hanedanlıktır (990-1096).Ukayliler’in en ünlü emiri Kureyş bin Bedran’dır (1010-1061)Kureyş b. Bedran, 1052-1061 tarihleri arasında Ukayl-Oğulları hanedanlığının Musul ve Halep yöneticisidir.“Kureyş”, O’nun aşiretinin (Ukayl) değil, kendisinin kişisel adıdır.Sivrilen kişisel adların zamanla aşiret adlarına dönüştüğünün örnekleri çoktur.

Ukayli Kureyş, kroniklere göre 1045/1046’da Selçuklu Tuğrul’u bugün Dersim sınırları içinde bulunan Bağin’e (Haraniye) kadar kovalamıştır. (Bkz. Matthew of Edessa, Chronicle)Fakat Tuğrul Irak’taki Büveyhi (Deylemi) yönetimini yıkıp Bağdat’a girdikten sonra Musul Emiri Kureyş’i haraca bağlayıp Haraniye’ye dönmüştür. (Bkz. İbnü’l Ezrak El-Farıki, Meyyafarkin ve Amed Tarihi)Burda bahsi geçen Bağin ve/veya Haraniye bugün Dersim’e dahil topraklardır.Haraniye (Bağin) başka, Harran başkadır.(Okuyucu burda sözlü geleneğin Bağin’de geçtiğini söylediği olayları hatırlamalıdır.)

Kureyş, 1055’te Bağdat’a giren Selçuklu Tuğrul’un müttefikleri arasındadır.1057’de taraf değişerek Bağdat Valisi Besasiri ve Mezyedi Dübeys ile birlikte Tuğrul’a karşı savaşır.1058 yılı sonunda Fatımi yanlısı Besasiri ile birlikte Bağdat’a girer. Abbasi Halifesi El-Kaim, bu sırada Kureyş b. Bedran’a sığınmış, onun koruması altına girmiştir.1061’de vefat eden Kureyş’in üç oğlunun adları şöyle veriliyor:Müslim ibn Kureyş (1041-1085), Ali bin Kureyş ve İbrahim ibn Kureyş.1061-1085 tarihleri arasında Musul ve Halep yöneticisi Müslim ibn Kureyş’tir.Harran da onun yönetimi altındadır.

Müslim, 1064 yılında Selçuklu Alparslan’ın bacısıyla evlenmiş, Malazgirt Savaşı’nda (1071) Alparslan’ın müttefikleri arasında yeralmıştır.Konjonktüre göre Kahire merkezli İsmaili Fatımiler’le işbirliği yaptığı olmuştur.

Müslim b. Kureyş, 1085’te kendisine komşu Antakya’yı zapteden ve haracını ödemeyi reddeden Anadolu Selçuklularının başı Süleyman bin Kutalmış ile yaptığı savaşta yaşamını yitirmiştir.

Musul ve Halep, yani Kuzey Irak ve Kuzey Suriye, 1093’ten 1096’ya kadar Ali ibn Müslim’in yönetiminde kalmış, bu tarihten sonra bölgedeki Ukayli varlığına ilkin Selçuklular, sonra da Zengiler tarafından son verilmiştir (1169)Zengiler ve Eyyübiler döneminin ayrıntıları bu konuya daha fazla açıklık getirebilir diye düşünüyorum.

Masalın bakış açısını bırakıp tarihsel bir zemine yaslanmak zorundayız.Ukaylilerle Kureyşanlılar arasında bağlantı kurmayı mümkün kılan bulunduğumuz coğrafyada yaşanan ve kayıtlara geçmiş bulunan bu olaylardır.

Mezyedilere (Banu Esed/Mazid) gelince.Bunlar da “Şii” Arap’tır.997-1163 tarihleri arasında Güney Irak’taki Hille (Hillah) başkentli bölgenin egemenleridir.

Başlangııçta Büveyhilerin (Deylemilerin) vasallarıdır.Orduları Arap, Türk, Kürt ve Deylemli unsurlardan oluşuyordu.

Ukayliler’den Kureyş b. Bedran da, Mezyediler’den Mansur bin Dübeys (ölm. 1086) ve oğlu Sadaka bin Mansur da (ölm. 1108) kendi zamanlarında Arap aristokrasisinin ideal tipleri/temsilcileri olarak görülmüşlerdir.

Mezyediler’de Mansur ismi yaygındır.Dersim’deki Baba Mansur ocağının isim babası Mezyedi Mansur b. Dübeys, oğlu Sadaka b. Mansur veya ondan sonraki bir isim olabilir.Mansur b. Dübeys, uzun yaşamamış.

Yönetimi kısa sürmüş (1082-1086)Fakat onun oğlu Sadaka b. Mansur zamanında (1086-1108) Mezyediler nüfuzlarını tüm Irak sathında yaymışlardır. Sadaka b. Mansur, Melik el-Arap ünvanıyla da bilinmiş, Arap tarihçileri ve şairleri tarafından övülen bir şahsiyet olmuştur.

Mezyediler’in nüfuz alanındaki Tikrit Kalesi, 1095-1106 tarihleri arasındaki 12 yıl boyunca Alamut merkezli Nizarilerin (Hasan Sabbah’çılardan Keykubat b. Hezaresp el-Deylemi’nin) ) elinde kalmış, sonunda Selçuklular’ın eline geçmesin diye geri Mezyedi Sadaka b. Mansur’a bırakılmıştır.

Sadaka b. Mansur, 59 yaşında Hille’deki bir savaşta Selçuk askerinin oklarıyla öldürülmüştür.Oğullarından birkaçının isimleri Dübeys, Mansur ve Bedran olarak veriliyor.

Mezyediler’le Artuklular yakın müttefiklerdir. Bu ittifak Artuk’un (Artuk Aslan Elmansur Nasıruddin) oğlu İlgazi’nin Büyük Selçuklular’ın Bağdat Askeri Valisi olduğu dönemde (1101-1105) başlamış görünüyor. Artuklu İlgazi’nin eşlerinden biri Mezyediler’den Humar Hatun b. Dübeys’tir. Mezyedi Dübeys II ibn Sadaka ise, 1119-1120’de Artuklu İlgazi’nin kızı Gühar (Kumar) Hatun ile evlenmiştir (Bkz. Enc. Of Islam’ın İlgazi Md.)Böylece aralarında akrabalık da kurulmuştur.

Ermeni kronikçi Urfalı Mathew, Artuklu İlgazi’nin damadı dediği Dübeys II’nin veya onun oğlu Sadaka II İbn Dubeys’in bir “heretik” (rafızi) olduğunu, 1120-1121’de Artuklu İlgazi’nin çağrısı üzerine 10 bin askeriyle Malatya’nın “Karmian” bölgesine gelerek İlgazi’nin Gürcistan üzerine seferine katıldığını kayddediyor.

Doğan Avcıoğlu, Güney Irak’taki Hille’den Malatya’ya bu gelişi bir sığınma olayı olarak tanımlıyor.

Saltuklular’ın da katıldığı Gürcistan seferi ağır bir yenilgiyle sonuçlanmış. Bazı kaynaklara göre İlgazi’nin adı geçen Mezyedi damadı bu seferde Tiflis’te “şehit” düşmüştür. Artuklu İlgazi’nin (1062-1122) kendisi de bu seferden sonra Meyyafarkin’de (Silvan) vefat etmiş ve orada toprağa verilmiştir. Bazı kaynaklar Artuk’tan “Seyyid Artuk Bey”, onun oğlu Artuklu İlgazi’den de “Şeyh” olarak söz ediyor.

Bana öyle geliyor ki, Artuk, Mengücek, Danişmend gibi dinsel bir bayrak altında yürütülen fetihlerde (Haçlılara karşı savaşlar da dahil) öne çıkmış isimler hangi soydan olursa olsun “seyit” veya “veli” gibi ünvanlarla onore edilmişlerdir. Artuklu İlgazi’nin bir dönem Alamut’un Kuzey Suriye’deki gizli İsmaili/Nizari kolunun başındaki Bahram’ı desteklediği de söylenir. Sadaka II ibn Dübeys’ten (ölm. 1138) sonraki Mezyedi yönetici kendi kardeşi Muhammed el-Hilli’dir (1138-1146)Son Mezyedi emiri Ali II ibn Dübeys (1146-1149) döneminde Hille bölgesindeki Mezyedi hakimiyetine Selçuklular tarafından son veriliyor. Halife el-Müstandid’in ordusunun 1162-1163’te bu bölgede binlerce Mezyedi’yi kırımdam geçirmesi üzerine arta kalanlar başka bölgelere sığınıyor.

Mezyedilerin Dersim’e özellikle Artuklular’la kurdukları ittifak ve akrabalık ilişkileri üzerinden geldikleri anlaşılıyor. Artuklular’ın en önemli isimleri Artuk, onun iki oğlu İlgazi ve Sokman ve torunu Balak’tırlar. Haçlılara karşı savaşlarda öne çıkmış isimlerdir bunlar

İlgazi öldükten sonra onun Artuklu mirası oğulları ve yeğenleri arasında bölüşülür. Eskiden Suruç emiri olan İlgazi’nin yeğeni Balak, Artukluların Harput kolunun (Dersim’i de içeren) yöneticisine dönüşür. Haçlılar’la savaşlarda ünlenen Balak, 1124 yılında Menbiç’te öldürülmüştür.

Konu Mansur ismi olduğunda Şerefname’nin Eğil veya Mirdasi Beyliği bahsinde anılan “Pir Mansur” hakkında da birkaç söz etmek gerekir. Şerefname’ye göre Hakkari taraflarından (bundan Irak anlaşılabilir) gelerek Eğil civarındaki Piran’a (modern Dicle) yerleşen Pir Mansur, bir ocak kurup burdaki Mirdasi vd aşiretlerden geniş bir mürit kitlesi edinmiş, zamanla onun torunu Pir Bedir Eğil Beyliği’nin yönetimini de ele geçirmiştir.

Yani bu anlatıma göre Pir Bedir’le birlikte Eğil Beyliği Pir Mansur evinin yönetimine girmiş oluyor. Fakat bir süre sonra Selçuk baskısı nedeniye Silvan’a sığınmak zorunda kalan Pir Bedir, Artukluların bu kenti işgali sırasında öldürülüyor. Onun ölümü beyliğin el değiştirmesi anlamına gelecektir. Rivayete göre çok geçmeden Pir Bedir’in hamile eşi Artuklu sarayında bir çocuk doğuruyor ve aranan halef bulunduğu için, bu çocuğa “Bulduk” ismi konuluyor. Böylece beyliğin yönetimi “Bulduk”a geçiyor.

Ancak Bulduk’un kimliği net değil. Bulduk’la birlikte çizgide bir kırılma yaşandığı söylenebilir. Nitekim kimi kaynaklar Bulduk’u Artuklu emirleri arasında sayıyor. “Pir Mansur”un da Artuklular’la ilişki içindeki Mezyedi bir isim olması mümkündür.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu