Gündem

Erdoğan ATEŞİN – BÜTÜN ÜLKELERİN İŞÇİLERİ BİRLEŞİN ! (170 yıllık bir şiar)

Erdoğan ATEŞİN

 

Fotoğraf açıklaması yok.  Erdoğan ATEŞİN

BÜTÜN ÜLKELERİN İŞÇİLERİ BİRLEŞİN !

(170 yıllık bir şiar)

Emperyalizme- Kapitalizme ve her türden gericiliğe karşı bütün Dünya emekçileri birleşin !
Başlıktan da anlaşılacağı gibi, bu çağırı komünistlerin bütün dünya işçi sınıfına dönemin çağırısıdır. Bu gün bu çıtayı biraz daha yükseltiyoruz, genişletiyoruz ve emek üreten bütün emekçilerin, bütün insanlığın birliğini savunan, ”Bütün ülkelerin emekçileri birleşin” diyoruz. Bu enternasyonale çağırıdır. 1848 de dünyada gelişmekte olan devrimci yükselişe ”Komünist Manifesto” da bu şiarla dünya işçi sınıfına birleşin çağırısı yapılıyordu ve bu çağırı hala günceldir ve komünistlerin nihai hedefe ulaşıncaya kadar çağırısı olmaya devam edecektir. Bu bir çığlık, salt teorik bir çağırı değil, stratejik bir yönelim, bütün dünya özgürleşene kadar güncelliğini koruyacak olan bir devrimci çağırıdır, devrime çağırıdır. Her geçen gün daha çok yaklaşmakta olduğumuz sömürüsüz bir dünya çağırısıdır.
1847-1852 tarihleri arasında dünya işçi sınıfına bir tüzükle yapılan bu çağırı, çağırıyı yapanlar tarafından çokta bilince çıkarılmamış, bu süreç komünist parti bilincinden yoksunluğu nedeniyle bir süre sonra ”komünistlerin Birliği” kapatılmıştır. Çünkü dönemin Marksistleri henüz devrimci bir örgütlenmenin, devrimci bir partiyle mümkün olacağı bilincinde değillerdi ve bu gereklilik devrimci bir teorik anlam kazanmamış, komünizmin nihai hedefiyle, devrimci bir parti yada örgüt bilinç ve faaliyetinin devamlılığı arasındaki zorunlu bağ kurulamamıştır.
Marksistlerin hakim olduğu ilk enternasyonal olan ” Komünistlerin Birliği” dönemin Blankistler’inin bir kısmının dönüştürülmesinden ortaya çıkmıştı. Marx ve yoldaşlarının da içinde yer aldığı ”Devrimci Komünistlerin Evrensel Derneği”çalışmasında Blankistler direk rol oynamıştır.
Derneğin tüzüğünde ”Derneğin amacı bütün ayrıcalıklı sınıfları devirmek, insan ailesinin son örgütleniş biçimi olması komünizmin gerçekleşmesine kadar devrimi sürekli kılarak, bu sınıfları proletarya diktatörlüğünün baskısına tabi tutmaktır” (Aktaran P. Frank Komünist Enternasyonalin Tarih, Editions La Breche, Paris 1987, cilt 1. sayfa 18…
Dernek bu çağırısına rağmen, hiç bir varlık gösterememiş ve hayatı kısa süre sonra sonlanmıştır. Ancak bu çağırı hala dünya genelinde en güçlü çağırı olarak ve her geçen gün büyüyerek dünya emekçilerinin talebi olmaya devam etmektedir.
1864’te kurulan 1. Enternasyonal kendi içinde homojen değil çok farklı düşüncelerin çatıştığı heterojen ve gevşek bir örgütlenmedir. Bu süreçte 1871 Paris komünü, dünyada devrimlerin ilk basamağı olarak, proletaryanın iktidara yürüyen ilk biçimi olarak pratikte hayat bularak, enternasyonal çağırının teorik olarak hayat bulmasının ilk biçimi olarak gerçekleşiyordu. Enternasyonal marşı bu barikatlarda bestelenmiştir. 1871 Paris Komünü, 1 Enternasyonalin bayrağı altında Blankistler önderliğinde kazanıldı ve kısa bir süre sonra, bütün işçi önderleri katledilerek tasfiye edildi ve komün savaşarak yenildi. Teslim olmadı, savaşarak yenildi. Komünün içinde az da olsa Marksistler de vardı. Bu süreçle birlikte yenilginin yarattığı psikoloji ve Komünistlerin Birliği’nin yenilgi sonrası dağılması, 1.Enternasyonalin ve Blankistler’in sonu oldu.
1. Enternasyonalin dağılmasından 17 yıl sonra Marx hayatını kaybetti. 2. Enternasyonalin kuruluşu Engels tarafından gerçekleşti.
Engels, 2. Enternasyonalin kuruluş bildirisinde şu sözleriyle dünya emekçilerine sesleniyordu.
”Evet Enternasyonal sadece 9 yıl yaşadı. Ama Enternasyonal’in bütün ülkelerin proleterleri arasında yaptığı birlik hala yaşıyor, hem de her zamankinden daha güçlü olarak. Bugünden daha güçlü, daha iyi tanık olamaz buna. Çünkü bugün ben bu satırları yazarken, Avrupa ve Amerika proletaryası, ilk kez bir ordu halinde, tek bir bayrak altında, tek bir acil hedef uğrunda, Enternasyonal’in 1886 Cenevre Kongresinde ve 1889 Paris İşçi Kongresinde ilan edildiği gibi sekiz saatlik iş gününün yasallaşması için seferber olmuş, savaş kuvvetlerini denetliyor” ( Manifesto’nun üçüncü Almanca baskısına önsöz. 1890)
Bu çağırı yenilgi sonrası dönemin en güçlü çağırısıdır. Kararlılık ve bilimsel tutarlılık içermektedir. Birlik ve örgütlü çağırı, anarşizan başıbozukluğa da güçlü bir yanıttı. Enternasyonal çağırı, Avrupa’da güçlü sendika ve güçlü işçi örgütleri içinde hayat buluyor ve işçi hareketlerinin büyük ivme kazanmasına kılavuzluk ediyordu. 1. Paylaşım savaşıyla birlikte, 2. Enternasyonal ağır bir yenilgi alarak, proletarya kendi burjuvazisi saflarında cephelerde savaşıyordu.
2. Enternasyonal homojen değil çok farklı düşünce akımını içinde barındıran heterojen bir yapıdır. Savaşın hemen bitiminden sonra Lenin sürece ilişkin şöyle diyor. ” Oportünizm ve şövenizmin Avrupa’nın en büyük partilerinde geçici olarak da olsa, zafere ulaşmasıyla 2’nci Enternasyonal yaşamını sona erdirmiştir. Yeni bir enternasyonal yerini alacaktır.” ( Enternasyonal ve ulusal savunma. 12 Aralık 1914)
İkinci Enternasyonalin dönekliği ve tasfiyesi, o süreçte yönetimde bulunan dönekler tarafından ilan edilmedi ve İkinci Enternasyonal emperyalistlerin kirli emellerine alet olarak onların hizmetine geçti. Bu sürece en güçlü müdahale Bolşeviklerden gelmiştir.
Zimmerwald Çıkışı,
Lenin, ” Oportünizme yenik düşen İkinci Enternasyonal ölmüştür. Kahrolsun oportünizm; yalnız hainlerden değil, oportünizmden de arındırılmış Üçüncü Enternasyonal yaşasın! Kapitalist hükumetlere karşı devrimci saldırıya geçebilmek, siyasal iktidarın ele geçirilmesi ve sosyalizmin zaferi için, bütün ülkelerin burjuvazisine karşı iç savaş başlatabilmek üzere proletaryanın güçlerini örgütlemek görevi de Üçüncü Enternasyonale düşüyor.” diyordu.
Komünist Enternasyonal Ekim Devrimiyle birlikte ve devrime önderlik eden Bolşevikler tarafından inşa ediliyordu. Üçüncü Enternasyonale giden süreçte 1915 Zimmerwald,1916 Kienthal,1917 Stokholm konferansları devrimci bir enternasyonalin kurulması için yeterli bir irade ortaya çıkaramamış, sürece direnen ve enternasyonalin kurulmasına karşı ikircikli tavır takınanlar hep çoğunlukta olmuştur.
Lenin, savaş sonrası ”Eğer savaş 1915’te sona ererse, aklı başında sosyalistler arasında işçi partilerini oportünistlerle birlikte yeniden toparlamak isteyenler 1916’da hala olacak mı? Hem de bunların ilk bunalım karşısında sınıf kininden ve sınıf mücadelesinden bahsedilmesini bile yasaklamak için muhakkak bir gerekçe bulacaklarını ve son fertlerine kadar burjuvazinin saflarında saf tutacaklarını tecrübeyle bile bile.” diyordu. Savaş 1918’de biter.
Lenin, o süreçte sanki bugünü anlatıyor. Daha da vahimi ve hazin olanı bugün hala bu hainlerin güçlü bir biçimde işçi hareketini kuşatmış olmalarıdır.
Dünyayı kurtarmak için insanlık savaşıyor. Emperyalizm, insanlığı yeniden bir genel savaşla tehdit ediyor. Büyük sivil insan kayıpları, insanlığın bilinçlerini felç etmek amaçlıdır. Ortadoğu, Afrika ve daha bir çok ülkede toplu insan katliamları bu amaçla yapılmaktadır.
Öncelikle yenilgi psikolojisinden ve “hiç bir şey değişmez, böyle gelmiş böyle gider” ters diyalektik mantıktan kurtulmak gerekiyor…Teknoloji, bir üst aşaması olan kendisini de programlayabilen yeni ve daha İleri Yapay Zeka sürecine girmiş, büyük insan çabasıyla birlikte kapitalizmin sonunu getirecektir…. Bugün içinden geçmekte olduğumuz süreç, küresel olağanüstü bir süreçtir.
Dijital dönüşüm, Finansal büyük küresel kriz ve kapitalizmin küresel çöküşü yeni bir sürecin, yeni bir dünyanın, yeni bir ekonomik ve sosyal yapının da giderek ortaya çıkacağını gösteriyor.
Yani emek dünyasıyla, kapitalist- emperyalist dünya köylü savaşları da dahil üç yüz yıldır aralıksız savaşıyor. 1900’ler ve sonrasına ise ‘ yüz yılın savaşı ‘ diyebiliriz…Klasik eski tipten devrimler, yerini daha kitlesel toplumsal direnişlere bıraktı ve bu bir meşru savunma ve saldırı şeklinde gelişmektedir…Dünya hiç bir kör noktası kalmayacak şekilde Olağanüstü bir süreçten geçiyor.
İnsanlık hayatta kalmak için savaşıyor.
Büyük kalkışma, büyük isyan dalgası adım adım geliyor… İnsanlık kendi tarihine müdahale ediyor. Emperyalist savaşlara devrimlerle karşı koymak için, dünya genelinde büyük bir öfke birikiyor… İnsanlık, büyük bir nükleer savaş tehlikesiyle karşı karşıya ve bütün bilimsel araştırmalar bu yöndedir. Savaş konseptlerini inceleyen bütün akımların tespit ve tahminleri bu doğrultudadır… Önümüzdeki günlerde bu süreci daha sıcak yaşayacağız… İnsanlık hayatta kalmak için savaşıyor…
Yıllardır emperyalist bir savaşın giderek yaklaştığını yazıyoruz. Ancak, liberal, sahte sol, “artık emperyalist savaşlar çağı bitmiştir ” diyerek doğrulara cepheden saldırdılar…Bilim ve teknoloji geliştikçe kapitalist rekabet ölümcül bir sona doğru gidiyor.
İnsanlar artık biyolojik sınırları aşma potansiyeline sahip teknolojiler geliştiriyorlar. Örneğin, genetik mühendislik, yapay zeka, nöroteknoloji ve biyonikler gibi alanlardaki ilerlemeler, insanların biyolojik sınırlarını genişletmelerine ve iyileştirmeler yapmalarına olanak tanıyor.
Örneğin, CRISPR gibi genetik düzenleme teknikleri, genetik hastalıkları düzeltebilir veya insanların genetik özelliklerini geliştirmelerine yardımcı olabilir. Yapay zeka, tıbbi teşhis ve tedavi konusunda önemli bir rol oynayabilir. Nöroteknoloji, beyin-bilgisayar arayüzleri aracılığıyla insan zihni ve sinir sistemi üzerinde etkili olma potansiyeline sahiptir.
Bu gelişmeler, biyolojik insan sınırlarını aşmaya ve insan vücudu ve zihni üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmaya olanak tanır. . Bu nedenle, insanlık bu teknolojileri nasıl kullanacağına dair önemli etik ve hukuki sorularla karşı karşıyadır”. Yapay zeka kapitalist tekellerin ölümcül rekabetiyle sınıfsız toplumun hizmetindedir…
Yeni bir süreç, yeni insan, yeni insan ilişkiler ve yeni bir ekonomik formasyon mayalanıyor. İnsana ve doğaya bakış açısında toplumsal düzlemde büyük bir değişim sürecindeyiz. Yeni fikirler, yeni teknolojiler, yeni insan örgütlenmeleri ve bütün bu alanlarda ki çeşitlilik, zaman ve karmaşıklık, kendisini daha bir duyumsatan nedensellik. vs.
Bütün bunlarla birlikte insanlık kendi tarihine devrimlerle fizik bilim, toplum bilim ve diğer bilimleri bir araya getirerek yeni ve daha üst devrimlere hazırlanıyor. İnsanlık ekonomik, politik ve sosyal alanlardan etkilenirken, buralardan çıkardıklarını kendi düşün ve aksiyon dünyasında daha büyük yeni üretimlere dönüştürerek kendi tarihini etkilemeye devam ediyor.
İçinden geçmekte olduğumuz sürecin toplumsal çalkantıların, insan kararsızlıkları ve karmaşalar, karamsarlıklar, toptan bilim dünyasını da derinden etkileyerek, kaotik süreçler üretiyor ve kaos bütün insanlığın dünyasına adeta hakim olmuştur.
”Sosyal devrimler” teorisi, mutlak bir devrimci durum üzerine kurulmuştu ve objektif koşullar bu süreci üretecekti . Yönetenler eskisi gibi yönetemeyeceklerdi, yönetilenler eskisi gibi yönetilmeyi kabul etmeyerek statükoya itiraz edeceklerdi.
Bu durum kendi tarihsel süreci içinde subjektif koşullar ( parti ) yaratarak devrime ve düzene dönüşecekti… Ancak bu süreç batıda değil doğuda kırdı işçi sınıfının bileğindeki zinciri…Şimdi bu coğrafyanın tamımı yeniden kapitalist-emperyalist merkezlere entegre oldu ve bütün geçmişin devrimleri yenildi… Bu süreç mücadeleyi daha ileri mevzilere taşıyarak, kapitalizmin genel dayanaklarını yıkan büyük bir devrimci kalkışma olarak gelişmektedir. İşçiler lağvedilen sendikalarını geri istiyorlar. Devrimci sınıf sendikacılığı her geçen gün daha bir ihtiyaç haline geliyor.
Bizi bizden daha iyi anlayabilecek yok!. Öyle bir gün gelecek ki, etimize, kemiğimize saplanmış bu yaratıklar, bir başlangıcın yeni bir başlangıcı olacağına tanıklık ederek yok olup gidecekler ve yine bu toprağın üzerinde, büyük halaylar eşliğinde ellerini yıldızlara dokunduracak büyük bir ihtişamla insanlık…
İktidar oyunlarıyla, büyük savaş hileleriyle yerküremize bu denli musallat olmuş, insan hayatına kıyan krallara, prenslere rağmen insanlığın bir arada yaşama isteği ve cesareti her geçen gün büyüyerek devam ediyor…Biz hem gökyüzünün, hem de yeryüzünün çocuklarıyız. Bu anakara üzerindeki varlığımız boyunca büyük ve tehlikeli evrimsel yükler sırtladık. Çok defalar yok olmanın eşiğine geldik ve her defasında yeniden ayağa kalkarak yürüdük. Bu yük torbasının içinde bugüne kadar geçirdiğimiz bütün evrimsel süreçlerimizin kalıntıları hala canlı duruyor o torbanın içinde…
İnsanın yük çıkını, (töreler, gelenek ve görenekler, boyun eğme, itaat, ”yabancı” düşmanlığı, kalıtsal davranışlar, emek sömürüsü) oldukça kirli ve bir o kadar da zengin deneyimlerle dolu ağzına kadar. Tarihten öğreniyoruz, bu süreç giderek zeka ve yeteneklerimize bir şeyler katarak bizi daha bir bilinçli kılıyor. Hayatta kalmak için, refahımızı sürdürebilmek ve daha iyisini yaratabilmek için çabalıyoruz .
Risk Büyüyerek Devam ediyor.
İsrail-Filistin-Gazze savaşı, bölgesel çatışmaların yayılma risk oranını, çevre ülkeleri etkileme potansiyeli, daha evvel ki çalışmalarımızda da belirttiğimiz gibi yüksek bir olasılık. Jeopolitik fay hatları ve reel politik durum, bu tür çatışmaların bölgesel istikrarsızlığa neden olabileceğini gösteriyor. Savaş coğrafyasındaki komşu ülkelerin bu süreçten etkilenmemesi savaşın doğasına ve savaş stratejilerine aykırıdır. Ayrıca bu tür çatışmaların bölgede nüfuz etkinliği olan uluslararası güçler arasında da büyük gerilimlere yol açma potansiyeli vardır. Bu nedenle bölgesel çatışmanın sadece doğrudan taraflarını değil, aynı zamanda komşu ülkeleri ve uluslararası toplumu da etkileyebilecek bir yayılma riski bulunmaktadır. Diplomatik çıkışlar genellikle bu tür durumlarda çıkar ilişkileri üzerinden yürütülmektedir.. İsrail’in diplomatik atakları, küresel güç odakları kontrolünde ve küresel savaşın hizmetindedir…Diplomasi, bir yemek sofrasıdır, çok çeşitlendirilmiş menüsüyle.
2024’ün insanlık için daha zor bir yıl olacağı bilincindeyiz. Emperyalist tekeller dünyayı yeniden paylaşmak istiyorlar ve savaş hala esas akım olmaya devam ediyor.
Erdoğan ATEŞİN
30.12.2023

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu