Genel

ANTONİO NEGRİ VE DEĞER YASASINA İLİŞKİN YANILGILAR

Fikret Karavaz

Negri şöyle diyor:

” Marx, en içsel olanı, yani üretim gücünü açıklamak için dışsal bir unsura, yani kullanım değerine -ne kadar kalifiye olursa olsun- başvurur. Bu gerçek bir muammadır.”

Devrim Zamanı- s:41

Oysa, üretim gücü üretim sürecinden yalıtık içsel bir güç değil üretim sürecinin dolaşım sürecine dolayımlanmasıyla toplumsallaşarak dışsallamış bir içsel güçtür.Emek etkinliğinin üretim ilişkilerinin niteliğinden bağımsız olarak asli amacı kullanım değeri yaratmaktır.Genel olarak meta üretimi, özel olarak kapitalist üretim kullanım değerinin gerçekleşmesini değişim değerinin gerçekleşmesine tabi kılar. Dolayısıyla, kapitalist üretim ilişkilerinin kriz dinamikleri dahil bütün çelişkileri kullanım değeri ile değişim değeri arasındaki bu çatışmadan kaynaklanır.

Negri devam ediyor:

” Mübadele değerinin ölçüsü, dışarıdan, yani dolaysız olarak belirlenmiş kullanım değerine dayanan zamansal niceliklerle belirlenir.”

( age.s: 41)

Bu cümledeki ” dayanan” sözcüğü ” dayatılan” olarak değiştirilirse cümle doğru olacaktır. Negri’ nin bütün kafa karışıklığı da buradan kaynaklanmaktadır. Kapitalist üretim süreci bir dayatmadır. Kapitalist somut insan emeğinin kullanım değerini satın alır, fakat onun değişim değerini öder. Emek gücü metası kendi kullanım değerinden daha büyük bir değişim değeri yaratır. Sermayenin genişletilmiş yeniden üretimin dinamiği budur.Negri, kapitalist üretimde sermayenin emek gücünü tahakküm altına almasıyla sonuçlanan bu dayatmayı atlayarak sanki mübadele değerinin ölçüsünün keyfi olarak kullanım değerinin üretimine ilişkin zamansal niceliklerle belirlendiğine dair bir yanılsama içine düşüyor.Emek gücü metasının kendi kullanım değerinden daha büyük bir değişim değeri yaratabilmesinin sırrı üretim araçlarının tarihsel olarak belirlenmiş olan gelişmişlik düzeyindedir. Üretim araçları kapitalistlerin mülkiyetinde kaldığı sürece sermaye ile emek gücü arasındaki arasındaki üretim ilişkisi kullanım değerinin gerçekleşmesini değişim değerinin gerçekleşmesine tabi kılan bir dayatmadır.Kapitalist sistemin bütün üst yapısı ekonomik alt yapıdaki bu dayatmanın sürekliliğini sağlamak için örgütlenmiştir.Emek gücü metasının kullanım değeri ile değişim değeri arasındaki bu sihirli fark artı- değere karşılık gelir. Kapitalist üretim ilişkisinde kullanım değerinin yeniden üretimi değişim değerinin gerçekleşmesiyle dolayımlanmış ve her türlü insancıl nitelikten soyutlanmış zamansal bir niceliğe indirgenmeden emek gücü metasının eşdeğeri olan meta üretimi gerçekleştirilemez ve sermayenin genişletilmiş yeniden üretim süreci tamamlanamaz.Genel olarak meta üretiminde, özel olarak kapitalist üretim ilişkisinde zamansal moment emek gücünün her türlü insancıl nitelikten soyutlanarak metalaşmasının ve kendi eş değeri olan metaların mübadelesinin gerçekleşmesinin zorunlu birimini oluşturmaktadır.Eğer kullanım değerleri ilkel komünal toplumda olduğu gibi mübadele için değil kullanım için kullanım değeri olarak üretilmiş olsaydı yeniden üretim döngüsünün tamamlanması için için böyle bir zamansal momente de ihtiyaç olmayacaktıMeta üretimi yeniden üretim sürecinin ve sermayenin genişletilmiş yeniden üretiminin gerçekleşmesini dolaşım sürecinin, yani, mübadelenin gerçekleşmesiyle koşulandırdığı için zaman momentinin ”değer”in ölçütü olması tamamen sermaye ile emek-gücü arasındaki eşitsiz mübadele tarafından belirlenir..Burada zamansal momentin kendisi kapitalist üretim ilişkilerinde kullanım değerinin değişim değerine yabancılaşmasının uğrağını oluşturmaktadır.Kapitalist üretim ilişkisinde emekçi kendi emek ürününe yabancılaşmıştır.

Negri, devamla şöyle diyor:

” Demek ki burada zamanın emeği ölçtüğünü söylemek saf ve basit bir totolojiden ibarettir.”

( age. s:42)

Kapitalist ekonomi politiğin ölçü birimi olarak emek-zamanı meta olarak emek gücünün değerini ölçer. Burada, ücrete karşılık gelen gerekli emek – zamanı emek gücünün kullanım değerine, sermayeye katılan artı- emek zamanı mübadele değerine karşılık gelir.Emeğin bir eşdeğerler silsilesiyle mübadeleye girmeden önce emek olarak herhangibir ekonomi politik değeri yoktur. Bir değeri olan ve hem kendi eşdeğerlerini yaratan ve hem de onlarla mübadele ilişkisine giren özel bir meta olarak emek- gücü metasıdır.İşte, tam da burada sosyolojinin konusu olan insancıl değerlerle ekonomi politiğin değer ölçütü çatışır.Ama bu çatışmanın kendisi de tarihseldir, tarihten gelir ve yine tarih tarafından çözüme bağlanır.Bu çatışmanın çözülmesi için üretim araçlarının toplumsallaştırılması ve emek- gücünün meta olmaktan özgürleştirilmesi gerekir.

Emeğin hakiki değerinin belirlenimi bir demokratizm sorunudur.Bu demokratizmin çerçevesi de üretim araçlarının mülkiyet biçimiyle birlikte üretici güçlerin tarihsel olanakları tarafından belirlenir.Meta olarak emek-gücünün değeri onun sosyolojik değeri arasındaki çatışma sosyalizm koşullarında üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında emek- gücünün meta olmaktan özgürleştiridiği koşullarda ancak somut emeğin doğrudan gözlemine dayalı bir doğrudan demokratizmle çözüm yoluna konulablir.

Negri devam ediyor:

”O halde şu soruyu soralım: Zaman hangi biçimde toplumsal emeğin ölçüsü olabilir?Toplumsal emek bütün hayat sürecini kapsıyor ve onun bütün yönlerini kuşatıyorsa, zaman, içinde saklı olduğu tözel bütünlüğü nasıl ölçebilir?”

(age: s:46)

”Bu, Marx’ın değer ve zaman teorisini çürüğe çıkartmak gerektiği anlamına mı gelir? Yanıt, teorinin büyük bölümü için muhtemelen evettir, bu teorinin aporetik biçimi, göreceğimiz gibi kesinlikle çürüğe çıkarılmalıdır.”

(age: s:46)

Negri, zamanın emeği ölçtüğünü söylemenin saf ve basit bir totoloji olduğunu söylüyor.Burada, hemen düzeltmek gerekir ki zamanın ölçtüğü belirli bir üretim ilişkisinden soyutlanmış olan genel olarak emek değil meta biçiminde mübadele ilişkisine girmiş olan emek-gücüdür. Ve bu bir totoloji ise, bu, kapitalist ekonomi politiğin totolojisidir.Kapitalist ekonomi politikte kullanım değerinin gerçekleşmesi değişim değerinin gerçekleşmesine, somut emeğin gerçekleşmesi soyut emeğin gerçekleşmesine tabidir.Zaman, belirli bir üretim ilişkisinden bağımsız olarak kendi başına yararlı bir iş yapan somut emeğin değil, mübadele ilişkisine bir meta olarak girerek toplumsallaşmış olan soyut emeğin ölçütüdür.Somut emek niteliğe, soyut toplumsal emek niceliğe karşılık gelir.Kapitalist ekonomi politikte somut emek etkinliği bütün insanal içeriğinden, yani, her türlü, sosyolojik, ahlaki, etik içeriğinden soyutlanarak bir niceliğe indirgenmiştir. Bu indirgenme olmadan emekçiyle kapitalist arasındaki mübadele ilişkisinin sermayeyi yeniden üretimi gerçekleştirilemez.Çünkü, bu indirgenme olmadan meta olarak emek-gücü genel olarak bir eşdeğere, özel olarak paraya eşitlenemez.

Oysa, toplumların tarihinde tıpkı anne emeğinde olduğu gibi yaratıcı temel insanal töz olarak somut emeğe içkin olan ve sosyolojinin konusu olan değerleri de kapsayan insancıl nitelikler değişen toplum biçimlerinde ekonomi politiğin konusu olan ”değişim değeri”nin yanında ve onunla çatışma halinde salt birer kullanım değeri olarak yeniden üretilir.Komünizmin olanaklılığını sağlayan kapitalizmin kriz dinamikleri ve sürdürülemezliği yanında somut insan emeğine içkin bu insancıl kolektif niteliklerdir.Ve bu insancıl kolektif nitelikler komünizmin etiğinin ve kültürel dokusunun da nüvesi niteliğindedir.

Evet, bu bir totolojidir.Çünkü, yaratıcı insanal etkinliğin tözü olarak emeği emek-gücü metası biçiminde bütün insancıl niteliklerden soyutlanmış olarak zamansal bir moment uğrağında bir niceliğe indirgemekte ve böylelikle bir niceliği başka niceliklerle mübadele ilişki haline getiren bir totoloji yaratmaktadır. Ama, bu totoloji kapitalist ekonomi politiğin totolojisidir. Çünkü, kapitalist ekonomi politik yaratıcı bir töz olarak bir niteliği temsil eden somut emeği soyut toplumsal emek biçiminde bir niceliğe indirgemektedir.Kapitalist üretim ilişkilerinin sınırları içinde kalarak bu totoloji aşılamaz.Fakat,sosyalizm deneyimleri göstermiştir ki sosyalist ekonomi politiğin en önemli sorunlarından biri de budur.Sosyalizm deneyimleri, burjuva ekonomi politiği ve burjuva hukukunun kalıntılarının hangi dinamiklerle aşılabileceği sorununu da günceller.Bu dinamik, sosyalist demokratizmin kendisinden başka bir şey olamaz.

Üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti koşullarında da üretici güçlerin tarihsel olanaklarıyla sınırlandırılmış mübadele kolektif üretim ilişkilerinin zorunlu biçimi olduğu sürece, kullanım değerinin gerçekleşmesini değişim değerinin gerçekleşmesine, somut emeğin gerçekleşmesini soyut emeğin gerçekleşmesine tabi kılan bu tarihsel zorunluluk ancak somut emeği doğrudan gözleme dayalı bir doğrudan demokratizmle hukuklandırarak aşılabilir. Çünkü, genel olarak üretici güçlerin tarihsel olanaklarıyla sınırlandırılmış bir mübadele ilişkisinin , özel olarak burjuva ekonomi politiğinin üretim ilişkilerinin tarihsel olarak belirlenmiş zorunlu biçimi her türlü insancıl niteliklerden soyutlanarak bir niceliğe indirgenmiş olan bir eşdeğerler mübadelesidir.

Negri, emek yaratıcı bir töz olarak bir niteliktir ve nicelik olarak ölçülmesi totolojidir demeye getiriyor.Yaratıcı temel insanal etkinlik olan, töz olan somut emektir.Somut emek belirli bir mübadele ilişkisinde insanal niteliklerinden soyutlanarak bir niceliğe indirgenir. Başka bir söylemle, soyut toplumsal emek, yaratıcı töz olan somut emeğe yabancılaşır.Bu yabancılaşmayı yaratan genel olarak meta üretiminin, özel olarak kapitalist ekonomi politiğin doğasıdır.

Sosyalizm koşullarında da üretici güçlerin tarihsel olanaklarıyla sınırlandırılmış mübadele halen üretim ilişkilerinin zorunlu biçimi olduğu için kullanım değeri ile değişim değeri, somut emekle soyut emek arasındaki bu yabancılaşma yaratan karşıtlık ancak soyut toplumsal emeğin yanında somut emeği de hukuklandıran doğrudan gözleme dayalı bir doğrudan demokratizmle çözülebilir.Zamanın emek gücünün ölçütü olmasına iliişkin tarihsel zorunluluk ancak komünist toplumun ikinci evresinde üretici güçlerdeki muazzam gelişmenin olanakları ”herkese ihtiyacı kadar” şiarının gerçekleşmesine ve böylelikle tarihsel olarak sınırlandırılmış olan mübadelenin sınırlarının ortadan kalkmasıyla aşılabilir.Çünkü, ancak o zaman teorik olarak değil ama fiilen değer bir değersizliğe dönüşür.Bu, yaratıcı temel töz olarak emek-gücünün sınırları tarihsel olarak belirlenmiş bir alanda ve bu alanı belirleyen yasalarla hareket etme zorunluluğu ile sınırsız bir evrende hareket etmesi arasındaki fark gibi de düşünülebilir.Burjuva ekonomi politiği ve hukukunun tamamen aşıldığı yer de burasıdır.Zaman, farklı somut emek türlerinin tarihsel olarak sınırlandırılmış bir mübadele ilişkisi içinde soyut emek formunda toplumsallaşmasının ortak momentidir ve bu ortak moment ancak ” herkese ihtiyacı kadar” şiarının gerçekleştiği koşullarda, tarihsel olarak üretici güçlerin olanaklarıyla sınırlandırılmış mübadelenin sınırlarının aşıldığı yerde anlamını yitirir.Tıpkı, einstein!in E=m.c.c formülasyonuyla belirlenmiş olan görelilik yasasında olduğu gibi emek gücünün içinde hareket etttiği evren ışık hızının karesini temsil edebilecek bir yetkinlikte üretici güçlere sahip olduğunda zamansal moment de anlamını ve işlevini yitirir.Tabi ki bu bir teşbihtir. Biz bu teşbihi yaratıcı temel insanal töz olarak emek-gücünü kuşatan ve ona üretici güçlerin tarihsel olarak belirlenmiş hareket yasalarını dayatan tarihsel zorunluluğu ifade etmek için yapıyoruz.

Başka bir söylemle, değer ölçütü olarak zaman momenti, ancak, mübadele ilişkilerini sınırlayan tarihsel zorunlulukların aşıldığı koşullarda ortadan kalkabilir. Bu, bir şeyin ne kadar zamanda üretildiği ve eşdeğer olarak neye eşit olduğuna dair hesaplamaları gerektiren sınırlı mübadelenin tarihsel zorunlulukları ”herkese ihtiyacı kadar” şiarı tarafından ortadan kaldırıldığında değer ölçütü olarak zaman ölçütünün burjuva ekonomi politiği ve burjuva hukukunun bütün kalıntılarıyla birlikte aşılması anlamına gelir.

Kapitalizm koşullarında niteliğe karşılık gelen somut emekle niceliğe karşılık gelen soyut emek arasındaki karşıtlığın çözümü yoktur.Sosyalizm koşullarında ise somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlık her iş yeri aynı zamanda üst yapının işlevlerini üstlenen bir birime dönüştürülerek ve soyut emeğin yanında somut emek de doğrudan gözleme dayalı bir doğrudan demokratizmle hukuklandırılarak çözüm yoluna konulabilir.Böylelikle, zorunlu tüketim nesnelerine karşılık gelen tüketim esneleri soyut emek niceliğine göre paylaştırılırken sosyal haklar insancıl niteliklere (çalışkanlık, özveri, dürüstlük, feda ruhu vb. ) karşılık gelen somut emeğe göre paylaştırılabilir.Bu, aynı zamanda kültür devriminin sosyalizm koşullarında süreklileştirilmesinin biçimine karşılık gelen bir sosyalist demokratizmin güncellenmesi anlamına gelir ki sosyalizm deneyimlerinin yenilgilerine neden olan bürokratizm hastalığının panzehiri de kitlelerin öz denetimini etkin bir biçimde yaşama geçirecek olan böyle bir kolektif demokratizmdir.Böylelikle emek niceliğine karşılık gelen eşdeğerler paylaşımı, yani, burjuva hak sınırları içinde tarihsel olarak sınırlandırılmış zorunlu paylaşımın yanında, temel insanal yaratıcı töz olan somut emeğin insancıl niteliklerine karşılık gelen haklar sosyal hak biçiminde paylaştırılarak burjuva hukukuyla birlikte değer ölçütü olarak zaman momenti kısmen de olsa aşılabilir. Bu, kitlelerin öz denetimini yaşama geçiren bir kolektif demokratizm aracılığıyla burjuva ekonomi politiği ve burjuva hukukunun kalıntılarının kolektif üretici güçlerin olanakları ölçüsünde aşama aşama aşıllması anlamına gelir.

Emek niceliğine, yani, ölçüt olarak zaman momentine göre paylaşım burjuva hak’a karşılık gelir.Marx’ın komünist toplumun birinci evresi için emek niceliğine göre paylaşımdan, yani, burjuva hak’tan başka bir şey önermemiş olması, onun, burjuva ekonomi politiği ve burjuva hukukunun kalıntılarının üretrim araçlarının toplumsal mülkiyeti koşullarında bu derece sorun çıkarabileceğini öngörememesinden kaynaklanıyor. Marx, bunu öngöremezdi. Çünkü, örneğin, bürokratizm gibi bir hastalığın öngörülebilmesi için somut bir sosyalizm pratiğinin yaşanması gerekiyordu.

Lenin’in demokratizmin niteliği ile kolektivizmin ekonomi politiği arasında kurduğu ilişki de işaret ettiği gibi kolektivizmin ereklerini temsil eden bir demokratizm arayışında olmalıyız.

””Demokrasiyi sonuna dek geliştirmek, bu gelişmenin biçimlerini araştırmak, bu biçimleri pratiğin [sayfa 104] deneyinden geçirmek vb.: toplumsal devrim savaşımının en önemli görevlerinden biri de budur. Tek başına alındığı zaman, hangisi olursa olsun, hiçbir demokratizm sosyalizmi sağlamaz; ama gerçek yaşamda, demokratizm hiçbir zaman “tek başına” değil, “tümün içinde” alınacaktır; demokratizm bir yandan ekonomik gelişmenin etkisine uğrayacak, ama bir yandan da, dönüşümün uyardığı ekonomi üzerinde etkide bulunacaktır vb.. Yaşayan tarihin diyalektiği böyledir.”

Devlet Ve Devrim – Lenin

Bir sosyalist paradigmada kültür devrimleri aracılığıyla kolektivizmin etiğini güçlendirecek ve kitlelerin öz denetimini etkin bir biçimde yaşama geçirecek bir doğrudan demokratizm moral değerleri yükselterek kolektif üretici güçlerdeki gelişmeyi ivmelendirmek suretiyle sınıfsız toplum ereğini de berileyecektir.Lenin’ in işaret ettiği gibi demokratizmin niteliği ile ekonomi politik arasındaki ilişkinin diyalektiği buradadır.Bu anlamda, Maoizm kültür devrimlerinin bir sosyalist paradigma için önemine vurgu yapmaktaysa da süreklileştirimiş kültür devrimlerini bir doğrudan demokratizm aracılığıyla kolektif ekonomi politikle ilişkilendirmekte yetersiz kaldığı için burjuva hak yandaşları tarafından sabote edilerek yenilmiştir.Burada, emek niceliğine göre paylaşım burjuva hak’a, doğrudan demokratizm kolektif hak’a karşılık gelir ve kolektif üretici güçlerdeki gelişmeye bağlı olarak burjuva hak aşıldığı oranda kolektif hak “herkese ihtiyacı kadar” şiarına doğru genişleyecektir.

Yeni bir sosyalist paradigma için referansımız yine Marksizdir.Kullanım değeri ile değişim değeri, somut emekle soyut emek, burjuva hak’la kolektif hak, burjuva ekonomi politiğin kalıntılarıyla kolektif moral değerler arasındaki bu çatışma bir doğrudan demokratizmle süreklileştirilmiş kültür devrimleri aracılığıyla sınıfsız toplum ereğini berileyecek bir kaldıraç olarak anlaşılmalıdır. Çünkü her farklı üretim ilişkine niteliğini veren hak kavramının içeriği ancak gerçekleşebilirliiği toplumsal üretici güçlerin tarihsel olarak koşullandırılmış olanaklarına bağlı olan ” değer” kavramı ile doldurulabilir ve “herkese ihtiyacı kadar” şiarının gerçekleşmesi ekonomi politiğin ekonomi politik olarak mutlak bir yasa olan eşitsiz gelişme yasası hariç bütün yasalarıyla birlikte ortadan kalkması ve insanlığıın önündeki üretim ilişkilerinden kaynaklanan tarihsel zorunlulukların aşılması anlamına gelir.

Kapitalist toplumda sosyolojinin konusu olan moral değerlerle ekonomi politiğin konusu olan değer arasındaki bu düalizmin üstündeki mistik örtüyü

kaldırdığımızda onun nedeninin somut emeğin soyut emek formunda özneye yabancılaşması olduğunu görürüz. Üretim araçlarının toplumsallaştırılması

sosyalist inşa süreci için moral değerlerle ekonomi politiğin konusu olan değer arasındaki bu karşıtlığı esas olarak çözüm yoluna koysa da tamamen ortadan

kaldırmaz. Eski toplumun kültürel alışkanlıkları ve ekonomi politik kalıntıları varlığını sürdürdüğü sürece sosyalist inşa sürecinde de moral değerlerle ekonomi

politiğin konusu olan değer arasındaki karşıtlık güncelliğini korur ve burjuva hak’a dayanılarak sosyalizmden geriye dönüşlerin ideolojik zemini oluşturur. Bu anlamda, kültür devriminin sosyalist inşanın ekonomi politiği ile ilişkilendirilmesinde somut

emekle soyut emek arasındaki karşıtlığın çözüm yöntemi bir sosyalist inşa süreci için ayrı bir önem kazanmaktadır.

Marx Kapitalizmin ekonomi politiğini yalnızca analiz etmekle yetinmemiş, Kapital’in alt başlığında olduğu gibi çeşitli çalışmalarında ekonomi politiğin eleştirisini de yapmıştır. Bu anlamda Marx’tan şu pasaj temel yaratıcı insanal töz olarak somut emeğe içkin olan ve sosyolojinin konusu olan moral değerlerle ekonomi politiğin konusu olan ”değişim değeri” arasındaki çatışmayı ifade etmesiyle dikkate değerdir.

Marx’ın,

‘’ İnsanların başka bir şeye çevrilemez gözüyle baktıkları her şey değişime, alışverişe konu olmuş ve başka bir şeye çevrilebilir hale gelmiştir. Bu, o

zamana kadar iletilip aktarılan ama asla değişilmeyen; verilen ama asla satılmayan; edinilen ama asla satın alınmayan erdem, aşk, görüş, bilim, vicdan vs. gibi

şeylerin nihayet hep birden, ticaret alanına geçtiği zamandır. Bu, genel kokuşma zamanıdır, veye ekonomi politiğin terimleriyle söylersek her şeyin hak ettiği en

yüksek baha’yı bulmak için pazara taşındığı zamandır.’’ diye tarif ettiği kapitalizmin moral değerlerde yarattığı ahlaki çöküntüyü onarabilecek bir kültür devrimi

ve demokratizm bir sosyalist inşa sürecinin temel hedefi olmalıdır.

Bir dostunuzun paraya ihtiyacı olduğunda bu parayı ne kadar zamanda kazandığınızı hiç düşünmeden çıkarır ona verirsiniz.Bu, dostluk ilişkisinin etiğidir ve kapitalist üretim ilişkisinin ” değişim değeri” ne tahvil edilemez.Çünkü, bu davranış değişim değerinin yasaları tarafından değil sosyolojik bir değer olan vicdan mevhumu tarafından koşullanmaktadır.Bir sosyalist paradigmanın da kendisine temel alması gereken praksis bireyler arasındaki bu dayanışma pratiğinin toplumsallaştırılmasından başka bir şey değildir.Ne var ki bir sosyalist paradigma makro ölçekte bir ekonomi politik üzerinde yükseldiği için onun sınıfsız toplum ereğini berileyecek kolektif bir demokratizme ihtiyacı vardır.

Temel yaratıcı töz olarak insanal tözün insana dair bütüm öznelleşmiş nesnel nitelikleri içeren somut emek olduğu Marx’ın yukarıdaki belirlemesinde açıktır. Değişim değerine karşılık gelen soyut emek meta üretiminin nesnel koşullarını yaratan tarihsel zorunlulukların aşılmasıyla tarih olacaktır. Komünist toplumun ilerleyen evrelerinde kolektif üretici güçlerin olanakları geliştiği oranda somut insan emeği değişim değerinin yabancılaştırıcı tahakkümünden özgürleşerek insanal etkinliğin temel yaratıcı tözü haline gelecektir.Bu temel yaratıcı tözün hakiki değeri olarak somut emeğin değeri insanlığın bütün tarihsel birikimine karşılık gelir.Negri, ”değer” kavramının tüm diğer kavramlar gibi tarihsel olduğunu ve içrriğinin üretici güçlerin tarih tarafından belirlenen belirli bir gelişmişlik düzeyi tarafından koşullandırılan belirli üretim ilişkileri tarafından belirlendiği Marksist gerçeğini atlayarak ampirik bir ”değer” kavramı arayışı içinde boş aforizmalar üretiyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu