Genel

Hasan H. Yıldırım & Hussein Erkan – KÜRDLERİN AŞAMADIĞI HANDİKAP – 2

Hasan H. Yıldırım & Hussein Erkan

 

KÜRDLERİN AŞAMADIĞI HANDİKAP – 2
Musul İŞID’an temizlendi. Irak Merkezi Hükümeti rahatladı ve Hewler iktidarına gümrük kapılarını ve petrol kuyularını denetlenmesi için bölgeye asker göndereceğini söyledi. Bu, 22 Temmuz 2016 tarihli anlaşma gereğiydi, ama Hewler İktidarı, oralı olmadı. O kafayı “Bağımsızlık Referandumu” ile bozmuştu. Bunu bir koz olarak kullanabileceğini ve Irak Merkezi Hükümeti’ne geri adım attıracağını hesapladı ama bu hesap Ankara, Tahran ve Bağdat’an kendilerine kurşun olarak geri döndü.
Tüm dost çevrelerin yapmayın, etmeyin uyarılarına rağmen Hewler İktidarı daha doğrusu Irak-PDK/Barzaniler tarafından “Bağımsızlık Referandumu” 25 Ekim 2017 tarihinde yapıldı. Halk pek rağbet göstermedi. Halkın %60 sandık başına gitmedi. Giden %40’ında %7’si geçersin oy kullandı. Çünkü halk Irak-PDK/Barzanilere güvenmiyordu. Her neyse refrandum oldu. Sandık başına gidenlerin %93’i evet dedi.
Bu konu da çok kirli bir bilgi yayıldı. Hala bu kirli bilgiyi sürdürenler var. Sanki halkın ezici çoğunluğu sandığa girmiş ve ekseriyatı evet demiş gibi kirli bir bilgi. Yok böyle bir şey. Sandık başına giden ve gitmeyen belli. İşin gerçeği bu. Bu gerçekliğe rağmen Irak-PDK ve onun kapısında ikbal arayan kemik yalayıcılar bunu öve öve bitiremedi. Peki ne oldu? Maddem halk evet dedi, peki niye bağımsızlık ilan etmeyi göze almadın? Bırak bağımsızlığı ilan etmeyi ülkenin %50‘sini, petrol kuyularını ve bazı gümrük kapılarını Irak’a kaptırdın.
Bunun böyle olacağını bizler dahil, ABD defalarca Hewler İktidarı’nı uyarılmasına rağmen onlar inadım inat deyip dediklerinden şaşmadı. Çünkü onlar Ankara’ya güveniyorlardı. Ama sonuçta Ankara yaptığını yaptı. Önce “yürü kullum“ dedi ve sonra onları yarı yolda bıraktı. Bu konu da kendi itiraflarıda vardır. “Türkler bizi bu yola koydu ama bizi yarı yolda bıraktı” denildi ama son pişmanlık fayda etmedi.
Ben ve arkadaşlarım “Türk’ün ipiyle kör kuyuya iniyorsunuz. Yapmayın, etmeyin” deyip durduk. Bu konu da çok uyarıcı yazılar yazmamıza karşın bizler “Kürdistan ve bağımsızlığa düşmanlık yapmak”la suçlandık. Fakat sonuç ortada. Kimin Kürdistan ve bağımsızlığa ihanet ettiği ortaya çıktı.
“Bağımsızlık Referandumu” yeniden tartışılmalıdır. Kimin projesiydi? Hewler niye bu projeyi çok önemsedi? Bu konu tüm boyutlarıyla yeniden ama yeniden açığa çıkarılmalıdır. Bu konu açığa çıkarılmadan büyük bir trajediye yol açan 2017 Irak işgali ve son seçimde Kerkük niye kaybedildi anlaşılamaz.
ABD, referandum sonucunun Kürdlere çok ağır faturalar ödeteceğini biliyordu. Bu konu da Hewler İktidarı’nı defalarca uyardı. Çok yetkili Hewler‘e gitti. İkna edilmeye çalışıldı. Fakat ikna olacakları yoktu. En son 14 Eylül 2017 tarihinde Brett Mc Gurk, BM Irak Temsilcisi Jan Kubis, ABD Bağdat Büyük Elçisi Douglas Silliman ve İngiltere’nin Bağdat Büyük Elçisi Frank Baker, Mesud Barzani ile görüştü. Kendisine referandumun Irak seçimleri sonrasına ertelenmesi durumunda -ABD, İngiltere, Fransa ki bu üç devlet BM Güvenlik Konsey üyesidirler- Irak ile Bağımsızlık dahil tüm sorunların çözümünde yardımcı olacaklarını ve garantörlük teminatını verdi.
Bunun üzerine Mesud Barzani, “Yetkili organlarımızla konuşup size dönerim“ dedi ama dönmediği gibi bir gün sonra Amediye’deki mitingte; “Kimseyi dinlemeyeceğiz, halkımızın istemini yerine getireceğiz“ deyip referandumu ertelemedi. Bu arada “yetkili organlar“lada bir araya gelmedi. Ama konuştuğu bir adres oldu. Bizdeki bilgiye göre o adres Türkiye Hewler Konsolosu idi. Mesud Barzani, Konsolosa; “ABD bizi zorluyor. Referandumu yapmayın diyor. Zor durumdayız. Siz ne diyorsunuz?“ diye sordu. Konsolos size dönerim dedi. Önce Ankara ile sonra Mesud Barzani ile konuştu. “Ne pahasına olursa olsun referandum yapılacak“ dedi. Mesud Barzani’de Türkiye’yi dinleyip referandumu yaptı. Burada soru şudur: Mesud Barzani neyine güveniyordu?
O, Türkiye’ye güveniyordu. Sorun burada güvenden öte Mesud Barzani ve temsil ettiği partinin devlet istememesinden kaynaklanıyordu. Mevcut karmaşalık durum işlerine geliyordu. Devlet demek düzen demekti. Kurum demekti. Kurumlaşmak demekti. Bu da, işlerine gelmiyordu. Ne de olsa para geliyor ve kimse kontrol edemiyordu. Bu arada bağımsızlık gibi ulvi bir hedefin arkasına saklanarak “kahraman“ olacağını sanıyordu. Fakat beklediği olmadı. Beklemediği sonuçlarla karşılaştı. ABD, üzerini çizdi. Muhataplıktan çıkardı ve tehdit etti. “Başkanlığı bırak“ dedi. O da, başkanlıktan istifa etmek zorunda kaldı
ABD’nin 1.Körfez Savaşı ile Irak’a yeni bir düzen getirmeye çalıştı. Bunu Kürdler eliyle yapmak istedi. Fakat Kürd önderliği üstüne düşeni yapmadı. Devleti devlet yapan tek bir adım atmadı. Bir anayasa bile oluşturmadı. Milli siyaset ve milli birlikten uzak halkı ve ülkeyi bölerek düşmanlık yarattı. Orta Doğu’ya özgü aile hanedanlıkları inşa edildi. Aile orduları, istihbaratları kuruldu. Milli ordu, milli istihbarat dahil hiçbir kurumlaşmaya gidilmedi.
Bunun yanında Irak-PDK ve YNK anlaşarak kim daha fazla soygun yapabilir konusunda yarıştılar. Bunu yaparken sömürgecilerimizle iş tuttular. Kürd millet servetini onlarla paylaştıkları gibi onlar adına Kürdistan halkını denetime aldılar. İçte koyu bir baskı yöntemini uyguladılar. İtiraz eden olduğunda ya öldürdüler ya zindana attıldılar. Çoğuda yurtdışına kaçmak zorunda kaldı. Yanı sıra kendileri milyarder olurken halk açlıkla boğuşur hale getirildi.
İçte bu uygulamalar sürerken Batı sistemi ilede ters düştüler. Yanlış itifak anlayışına girdiler. Kendilerine iktidar yolunu açan ABD’den uzaklaştılar. ABD ile problemli olan İran, Türkiye ve Rusya’ya yanaştılar. Bugünde o safta yerini almış bulunmaktadırlar. Bununla ABD’nin Kürdlere ilişkin planını bozdular. Bunu derinleştirmek için Irak, İran ve Türkiye harekete geçti. Bu üçlü Türkiye vasıtasıyla Hewler Hükümeti’ni “Bağımsızlık Referandum”a yöneltti. Bu durum Hewler İktidarı’nında işine geliyordu. İçteki baskı ve ekonomik soygunu unutturmak için milliyetçilik ve bağımsızlık ipine sarıldılar. Fakat bu konu da samimi değildiler. Süreci idare etme politikasıydı. Halkın aklıyla oynadılar.
İkincisi, ABD; Kürdleri çok ileri mevzilere taşımıştı. Süreç içinde bağımsızlığa ulaşılacaktı. Bunun sakatlanması gerekiyordu. Erken doğum yapmak gerekiyordu. Bunun içinde Hewler İktidarı’nın kullanılması ve ona hata yaptırılması gerekiyordu. Bu da, “Bağımsızlık Referandumu” ile kendilerine yaptırıldı. ABD, bu konu da Hewler İktidarı’nı çok uyardı. Bunun zamanı değildir. Irak genel seçimlerini bekleyin dedi. Yaparsanız bunun bedeli ağır ödersiniz dedi. Bu konu da çok çabaladı ama Hewler İktidarı’nı ikna edemedi. Onlar Türkiye’nin ipiyle kör kuyuya indi. Sonuç ortadadır.
Milli siyasetin, milli birliğin, şeffaf ekonominin, milli ordu ve istihbaratın olmadığı, karadan dört sömürgeci devlet tarafından kuşatıldığı, hava sahasına sahip olmadığı, bunun ötesi uluslararası güvencenin alınmadığı bir zeminde nasıl bağımsızlık ilan edilecekti? Hewler İktidarı bunu bilmiyor muydu?
Bilmiyorlarsa aptaldırlar. Fakat aptal olmadıklarını biliyoruz. Bildiğimiz bir şey varsa Hewler İktidar sahiplerinin Kürd ve Kürdistan kaygılarının olmayışıdır. Onlar için aile çıkarları her şeyin üzerinde olduğudur. Bunu korumak içinde Türkiye ve İran ile anlaştıklarıdır. Bunun karşılığa şudur. Onların istemediği hiçbir adımı atmayacaklarıdır. Ki, sandık başına gidenler %40 idi ve bunların %93 referandumda bağımsızlık için evet demelerine karşın oralı bile olmamaları düşmana verilen bu güvencenin sonucudur. Sanki referandum yapılmamış gibi davranmalarıdır. Bağımsızlık ilan edeceğiz diyenler bu kez Ankara, Tahran ve özelikle Bağdat yolunu tuttular. Olacağı buydu. Evet, böyle olacağını biz demiştik.
Devam Edecek..!
Hasan H. Yıldırım & Hussein Erkan
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Gazetekök’ün editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu