Gündem

Umrumda mı?

Dünya, “ekonomik kriz var,” ile çalkalanıyor. İflaz eden edene. Bu beni pek ırgalamıyor. Çünkü iflaz edecek bir şeyim yok. Sermayem yok. Taşınmaz malım yok. Binecek bir eşeğim bile yok. Bunlar bir yana, kimliğim yok. Ülkem var ama devletim yok.

Fotoğraf açıklaması yok.
Dünya, “ekonomik kriz var,” ile çalkalanıyor. İflaz eden edene. Bu beni pek ırgalamıyor. Çünkü iflaz edecek bir şeyim yok. Sermayem yok. Taşınmaz malım yok. Binecek bir eşeğim bile yok. Bunlar bir yana, kimliğim yok. Ülkem var ama devletim yok. Bu nedenle başıma gelmeyen kalmadı. Yaşam krizine gark edildim. İşkence, zindan ve nihayetinde ülkemden koparılıp atıldım. Krizi bir türlü atlatamadım. Dünyanın bundan haberi bile yok. Şimdi dünya bir kriz yaşıyor. Kendi kendine batsın bu dünya diyorum.
Umurumda mı sanki?
Bana yar olmayan dünyayı ne edeyim.  Benim gerçekliğim bir yana dünya krizsiz bir dönem mi yaşadı ki, bilinmiyor?
Bildiğim insanların krizlerle yaşayıp geldiğidir. İnsanların birbirlerine “öteki” olarak baktığı müddetçe krizler var olacaktır. Kriz sadece ekonomik alanla sınırlı değil ki. Siyasi boyutuda var. Aslında daha derin olanı ve çözümü zor olanda budur. En aşağı benim cephemde olan budur. İşgalcinin postalları ile kirlenmiş ülkemde ekonomik güç sahibi olsam da, bana mutluluk vermeyeceğini biliyorum. Sorunum ekonomik değil, siyasal ve kültürel krizimin aşılmasıdır. Yaşam standartı çok sonradan gelen bir sorundur. Kuru ekmek, kuru baş soğan ile yetinmek kabulümdür. Dünya bu sorun karşısında ilgisizdir. İlgisi çıkarına geldiği ile sınırlıdır.
Dünya ve bölge devlerinin kendi karşılarında biz Kürdlere el-pençe durma dayattığı sürece de siyasal krizlerde, kültürel krizde, ekonomik krizde var olacaktır. Egemenler, her kriz sonrası ülkemi kendi çıkarlarına uygun olarak dizayn ettiği müddetçe yeni krizler boy verecektir. Müdahale ediyorlar. Yeni düzenlemelere gidiyorlar. Fakat şimdiye dek tüm yapılan düzenlemeler, sorunun kökten çözümüne yeterli gelmiyor. Sadece güçlünün zayıfa boyun eğdirmesi ve terbiye etmesine yol açıyor. Kürdler, kendisini toparladığı zaman da, aha yine geldim deyip mevcut statükoya yöneliyor. Mevcut statükoyu değiştirecek güce sahip olup-olmaması önemli değildir, ama sahaya bir aktör olarak inmesi krizin derinleşmesine yol açıyor. Orta Doğu’nun istikrarsızlığa neden olan soruna dönüşüyor. Bu sorun çözülmedikçe de kriz varlığını sürdürecektir. Dönem dönem egemen aktörler mevcut statükoya balans ayarı verse de, bu; ancak geçici bir sessizlik ortamına yol açıyor. Fakat sorunun kendisinden kaynaklı krizi yok etmeye yetmiyor. Şu an Kürdlere kabul ettirilmek istenen mevcut durumun cilali şeklidir.
Bunun kabul edilmesi düşünülse bile ne zamana kadar?
Bunu herkes biliyor. Egemenlerin çıkarı bunun üzerine inşa edildiği ve işlerine öyle geldiği için böyle sürmesinde bir sakınca görmüyorlar. İşine gelmeyen Kürdlerin sessizliği ise, bunu değiştirecek gücü olmamasından ileri geliyor. Bu da, geçici bir durumdur. Bugüne dek Kürd milletinin mahkum edildiği bu politika iflas etmiştir. Kürdistan sorunu kendini dayatmıştır. Dikkat edilirse “Kürt sorunu” değil, Kürdistan sorunu diyoruz. Bu nedenle sorunu azınlık sorununa indirgeyip düşünülen “iyileştirmeler” krizi aşmadan öte daha da derinleştiriyor. Çünkü nüfuzu 40-50 milyon olarak ifade edilen Kürd milleti, hiçte eskisi gibi yaşamaya istekli görünmüyor.
Millet olarak ayaktadır. Dünya konjoktörü önlerine baraj diksede yürüyüşü devlet olarak tarih sahnesine çıkma üzerine kuruludur. Bu nedenle şu veya bu egemen gücün devlet başkanı şunu-bunu söyledi diye Kürdlerin geri çözümlere mahkum edilmesi çözümsüzlüğü besliyor. Bu söylenenleri boşa çıkaracak gücümüz olmasa da, denilene “sorunu çözmeye hizmet ediyor” diye kafa  saklamak da gerekmiyor. Bunu-şunu söyleyen egemen gücün devlet başkanının çıkarı zaten bunu gerektiriyor.
Geriye Kürd milletinin çıkarı hangi politıkada yatıyor, onu bilince çıkarmaktır. Onun arkasında olmaktır. Bu yapılmadan, düşmanın çıkarına olan çözüm biçimlerini seslendirmek Kürdlerin, hele Kürd önderlerin işi olmamalıdır. Fakat her ne hikmetse bugün yaşanan tam bunun tersidir. Kürd önderleri, düşmanın dile getirmek istediklerini onlardan önce seslendiriyorlar. Sözde onları kandıracaklarını sanıyorlar. Aslında kendi kendilerini kandırıyorlar. Dahası Kürd milletini esarete mahkum ediyorlar.
Adına konuştuğun bir millet midir?
Her çağdaş milletin hakkı olan niye adına konuştuğun millet için istenmesin?
Milletimin hakkı budur demek, suç mudur, ayıp mıdır?
Bunların hiçbirisi olmadığına göre zorun ne?
Gücün mü yetmiyor?
Olabilir! Zaten mücadele ediyorsun.
09 Nisan 2009
Kaynak: Newroz Com Arşivi

Erdoğan Ateşin

Profilinizi oluşturmak için, biraz hayat hikayenizi anlatın. Bu alan, herkesçe görünebilir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu