Gündem

Tarihin basamaklarında güzelliğin tırmanışı ve yeni insan

Yaşamının en önemli deneyimini Nazi kamplarında yaşamış ve buna bağlı birikim oluşturmuş olan Doktor Viktor Frankl, insanın acıya, uykusuzluğa, açlığa nasıl dayandığını görür ve bir doktor olarak kitapların yalan söylediğini not eder.

Mehmet Yeşiltepe

İnsanlar diyalektiğinden vurulmuş gibi
Düşünceler de toplumlar da parçalanıyor.
Herkes nedenlerle değil sonuçlarla ilgileniyor.
Düne de yarına da rağbet yok.
Biriken her değer anında tüketiliyor.
Bırakalım ortak şarkılarla birbirini çağırmayı
Devrimlere sembol olmuş karanfilden bile suyu esirgeniyor.
Ama tüm bunlar, ama tüm bunlar
Karanfilimizin kayayı delip geleceğe gülümsemesini önleyemiyor.

 

Yıldız ve pusula

Yaşamının en önemli deneyimini Nazi kamplarında yaşamış ve buna bağlı birikim oluşturmuş olan Doktor Viktor Frankl, insanın acıya, uykusuzluğa, açlığa nasıl dayandığını görür ve bir doktor olarak kitapların yalan söylediğini not eder.

“Kitaplar yalan söylüyor! İnsanın, şu kadar saat uyumaksızın yaşayamayacağı söylenirdi. Kesinlikle yanlış!” der. Benzer bir tanım hapishaneyi “Ölüler Evi” olarak adlandıran Dostoyevski’de var. Dostoyevski insanı her şeye alışabilen bir varlık olarak tanımlar. Bunun ayırdına varmak, iliklerine kadar işleyen acılara, gurbetin en koyusu olan tutsaklığa alışabilmek/dayanabilmek zordur ama öğreticiliği büyüktür. Aslında pek çok örnekle bu anlatılmak isteneni çoğaltmak mümkün; işkenceciyi kendi ininde yenmek, zindanda özgür tutsak olabilmek; acıyı bal eylemek, ödenen bedelleri bir kayıp olmaktan çıkarmak ve hatta kazanca/anlama dönüştürmek gibi.

İşte bu gerçekliğin bilincinde olan, Cibran‘ın “Derin ıstıraplar güçlü karakterler yaratır” tespitinden haberli olan, soluksuz bırakıldığında düşsel penceresinden soluk alan, yönsüz kaldığında saklısındaki yıldızı anımsayan, en karmaşık labirentlerde bile bir pusulaya sahip olan devrimciler, gündelik yaşamda da kavgada da sevdada da boşluğa düşmezler. Tersine onlar, varoluşsal boşluktan çıkışın YOL’unu çizerler.

Bu YOL, yürüyüşçülerini, Sabahattin Ali‘nin 1940 Türkiye’sinde yazdığı İçimizdeki Şeytan’da “İnsan dünyaya sadece yemek, içmek, koynuna birini alıp yatmak için gelmiş olamazdı. Daha büyük ve insanca bir sebep lazımdı.” diyerek işaret ettiği o büyük ve insanca nedene götürür.

Bu YOL; Marks ve Engels‘in 1844’te “sosyalizm” demeden yaptıkları, “İnsan, bütün bilgisini, algıları vb. duyularıyla ve dünyada elde edilen deneylerle kazandığına göre, dünya öylesine düzenlenmeli ki insan gerçekten insanca olan her şeyi öğrenip benimsemeli, kendisini insan olarak duymalıdır.” (Marx, Engels, Kutsal Aile) biçimindeki sosyalizm tarifidir.

Bu YOL, “Bugün yarına dünden beslenerek yol alır” diyen Brecht‘in de gösterdiği gibi insanın üç zamanlı yaşayan canlı olduğunun bilincinde olarak, unutmamayı, anı feda etmemeyi ve geleceği hem düşlemeyi hem de tasarlamayı gerektirir.

Oscar Wilde, Sosyalizm ve İnsan Ruhu adlı kitabında sosyalizmi estetik blr hayatın yolunu açacak bir sistem olarak görür. Hatta Wilde, sosyalizmi insanın kendini özgürce geliştirebilmesi için gerekli zeminin hazırlanması olarak da tanımlar.

Wilde, dünyada herkesin bir sanatçı ve yaratıcı olmasına imkan verecek bir toplumsal sistemin kurulmasından yanaydı. Estetiği ve farklılığı yaşamın her alanında önceliklendiren ünlü yazar olarak bilinir. “İnsanın kendisi mucizevi bir şey olacak” der. De Profundis (derinliklerden gelen) adlı eserinde Wilde, insanı gündelik hayatın sığlığının ötesine geçmeye çağırır. Bunu yapabilmek için de gücünü sevgiden alan sanatı önerir.

Aktardığımız bu birikim ve değerlendirmeler, bir belirsizliğin değil, geleceğe dönük tanımlar için ne çok şey biriktiğinin ifadesidir.

Lefebvre “Özgürlük ve mutluluk gibi eylemleri taahhüt eden fikirler ütopik unsurlar içermek zorundadır. Bu, böylesi ideallerin çürütülmesi demek değil, tersine hayatı değiştirecek bir projenin zorunlu koşuludur.” der. Gerçekte bu, belirsizliğin, hayalciliğin veya devrimcilerin tanımlı ölçülerinin olmadığının değil, derinliğin ve zenginliğin ifadesidir.

 

Devrimcilerin alet çantası da temel kavramları da vardır

Devrimcilerin, ölçüleri, sınırları, red ve kabulleri vardır. Sınıflar mücadelesinin biriktirdikleri ve devrettikleri üzerinden değer kayıtları vardır. Güncelleme ve yeniden üretim ne belirsizliğin ne de geçmişle kopmanın ifadesidir. Devrimciliğin kendi dili, yolu, üslubu, kimyası vardır; devrimcilik bir yaşam biçimidir.

Geçmişte, sınıf karşıtına öykünmek yanlıştı hatta ayıptı, bugün de ayıp. Geçmişte NATO’yu savunmak ayıptı, bugün de ayıp. Geçmişte, “ben”i “biz”in yerine koymak da dar grup çıkarı da ayıptı, bugün de ayıp. Devrimcilerin alet çantası ve temel kavramları gibi bu “ayıptır” diyerek sözünü ettiğimiz, yaşamın hemen her kesitinde işlev kazanan normları/ölçüleri vardı; bugün de var. Yeter ki kişi kendini kandırmasın ve sınıf karşıtına öykünerek doğru-yanlış cetvelini şaşırmasın.

Devrimcilik, araçla değil amaçla tanımlanır. Araç fetişizmi amaca yabancılaşmanın ifadesidir. Devrimcilikte ezber yoktur, donmuş/şablonlaşmış her koşula uygun pratikler yoktur; geçmiş tekrar edilmez, geçmişten öğrenilir ve ders çıkarılır. Sosyalizme giden basamaklar, halkların kardeşleşmesinden geçer. Sömürü, istismar, yarış, rekabet, bencillik vb. nitelikler kapitalizmin ürünüdür; bugünün sosyalizmi olan devrimcilik, bu niteliklerin aşılmasını gerektirir.

YOL’un uzun ve zorlu olduğunu bilen devrimciler, aynı anda tüm tuşlara basmaz. Kısa, orta ve uzun programları, stratejik hedefleri gibi taktik hedefleri de vardır.

 

Çernişevski’den izleklerle yeni insana çağrı

Kapitalizm artık bir çeşit kafestir; her insan şu veya bu oranda tutsaktır; görünür, görünmez gardiyanlarla muhataptır. Devrimcilik, bu kafesin dışına, kapıyı kırarak veya açarak çıkmak, onun dışında varlık gösteren bir dünyanın insanı olmaktır. Buna yeni insan, alternatif yaşam vb. de denilebilir.

Çernişevski’nin, “Gününden önce doğan roman” olarak tanımlanan “Nasıl Yapmalı?” adlı eserinde yeni insan için çağrısı güncel ve öğretici: “Hadi dostlarım, derinlerinde debelenip durduğunuz yedi kat çamurun içinden doğrulup kalkın! Evet; hadi kalkın, bu o kadar zor bir şey değil! Mutlu bir yaşam sürmek için ışıklı, aydınlık dünyaya çıkın; buraya uzanan yol bakın nasıl da göz alıcı, gönül çelici ve nasıl da kolay; gelişme, bu yolun adı gelişme, gelişme.. Çevrenize bakın, izleyin, düşünün, yaşamın tertemiz tatlarını, insanın iyi ve mutlu olabileceğini anlatan yazarlar var, onların kitaplarını okuyun. Evet, okuyun bu kitapları, çünkü bu kitaplar insanın yüreğini sevinçle doldurur.”

Bu çağrının değer izlerinden devam edersek: Baktın ki güneş batıyor; ufkun tadını çıkar. İlle de güneşi geri çevirmen gerekecekse bunu düşsel enerjinle yap.

Ağır hasta değilsin, son günlerden söz edecek kadar yaşlı değilsin. Tutsak değilsin. O halde, daha büyük bir enerjiyi ortaya çıkarmak üzere, hasta-yaşlı ve tutsakmışçasına her anın, her ortamın, her hareket serbestisinin değerini bil ve gereğini yap.

Sen doğamıyorsan güneşi doğur, sen doğuyorsan buna şafak kızıllığı eşlik etsin.

Madem kapitalizm artık bir çeşit kafestir; o halde dışına çıkmanın her santimini özgürlükle, yaşamın anlamıyla ölç.

İnsan büyüdükçe kahkahası azalırmış; içindeki çocuk ya susar, ya az konuşur, ya da ölür. Sen onu koru; olmuyorsa yeniden doğur. Her sabah bir doğum, her doğum, içindeki çocuğun doğumu olsun. Aşk yaşlanmaya karşı panzehirdir; kapitalizme karşı devrimcidir; yabancılaşmaya karşı özgürleşmedir. Ama AŞK böyledir; imitasyon aşklar, neoliberal alışverişler, al-sat, yap-boz ilişkiler değil.

Salıncaklarını çözme, meraklarını yitirme; mutlaka lazım olur; sen büyüsen de bir yanın hep çocuk kalır. Geçmişle bağını kesme, mutlaka lazım olur.

Sosyalizmin izlerini elbette tarihin tüm özgürleşme basamaklarında ara. Ama doğanın diyalektiğinden de öğren. Şimdi kötülüğün zirvede olmasına aldanma. Zirvenin altı yokuş, kayma başladı mı devamı gelir. Bunun için sebep çok, saflaşma zemini de; Gazze’de çocuğa, sokakta hayvana kıyanlar aynı taraftalar. Silahları, iktidarları, koruyucu yasaları ve emperyalistleri olabilir. Ama çok kirlendiler, çok çürüdüler ve çok suç işlediler. Tarihin sahnesinden mutlaka silinecekler; tabii kendiliğinden değil. Bu nedenle yeni insanın gerekleri eskinin reddinde değil, egemen olanın reddinde aranmalı, sınıfa karşı sınıf bilinciyle bugünden, “aşkla” yeni bir yaşam örülmelidir.

 

Erdoğan Ateşin

Profilinizi oluşturmak için, biraz hayat hikayenizi anlatın. Bu alan, herkesçe görünebilir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu