Genel

HÜDA-PAR’I KÜÇÜMSEMEK BÜYÜK HATA OLUR

Dr. Mustafa PEKÖZ

 

HÜDA-PAR’I KÜÇÜMSEMEK BÜYÜK HATA OLUR

Hüda Par, kuruluşundan bu yana ilk kez seçimlerde ciddi bir başarı elde etti. Bunu anlık geçici bir başarı olarak mı görmeliyiz yoksa alt yapısı olan ve gelecek için önemli politik sonuçlar doğuracak bir hamle olarak mı değerlendirmeliyiz? Hüda-Par’ın almış olduğu sonuç, Kürt coğrafyasındaki politik dengeleri ve ilişkileri etkileyecektir. Devlet, önümüzdeki süreçte, Kürt sorununa ilişkin yeni ‘muhataplar’ ararken Hüda-Par’ın ismini çok bilinçli olarak ön plana çıkartacaktır.

Hizbullah”tan HÜDA-PAR’a evrilme

Aralık 2012 yılında kurulan Hüda-Par’ın politik pozisyonunu anlayabilmek için Türkiye’deki Hizbullah ile olan bağlarını iyi anlamak ve görmek gerekir. Hizbullah 1990’lı yıllarda PKK ile açık bir çatışmaya girdi. Onlarca Kürdün katledilmesinde rolü olan Hizbullah aynı zamanda devletin açık bir desteğini almıştı. 1990’lı yıllarda Kürt bölgesinde, devletin illegal bir örgütlenmesi olarak faaliyet yürüten Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Grup Komutanlığı( JİTEM) örgütünün kurucularından Ahmet Cem Ersever, Milli Güvenlik Kuruluna sunulmak üzere hazırlamış olduğu bir raporda “PKK’ye karşı Hizbullah’ın desteklenmesi ve önünün açılması gerektiğini” belirtiyordu. Aynı şekilde dönemin Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Tümgeneral Teoman Koman kendisine Hizbullah’ı soran gazetecilere şu yanıtı verir: “Hangi Hizbullah? Bir İran’daki Hizbullah vardır bir de PKK’nın baskılarına karşı kendini koruyan, dini inançları kuvvetli vatandaşlar.” Bu süreçten sonra bölgede aktifleşen Hizbullah, halk tarafından daha çok Hizbi-Kontra olarak tanımlandı. Kendisinden olmayan ya da kendisine rakip olabilecek bir kısım Kürt İslamcı grubun temsilcilerini de silahlı güç kullanarak hatta işkence ederek tasfiyeye yöneldi.

Devletin desteğiyle bir güç haline gelen Hizbullah, bir süre sonra devletle çatışmaya girmeye başladı. En önemli eylemlerden biri, Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın öldürülmesiydi. Devlet, Hizbullah lideri olarak bilinen Hüseyin Velidedeoğlu’nun kaldığı villaya bir operasyon yaptı. İstanbul’un Beykoz ilçesindeki operasyonda ilginç olan ise sadece Hüseyin Velidedeoğlu öldürüldü ama villada bulunan Hizbullah’ın diğer yöneticileri canlı olarak yakalandı. Bu süreçten sonra Hizbulah’ın devletin bilgisi ve onayı ile yaptığı birçok eylem deşifre edildi ve işkence yöntemleri ile öldürülen birçok insanın cenazeleri ortaya çıkartıldı.

Mustazaf-Derneği ve AKP ile aralarındaki derin bağ

Güç kaybeden Hizbullah bir süre sonra legal çalışmalara yöneldi. Özellikle medya ve dernek faaliyetleri ön plana çıktı. Bu amaçla Mustazaflar ile Dayanışma Derneği (Mustazaf-Der), 2004 yılında kuruldu. Ancak Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesi “Hizbullah’ın amacı doğrultusunda faaliyet göstermediği” gerekçesiyle kapatılmasına hükmedilmiş ve bu karar yargıtay tarafından onanmıştı. Aradan 8 yıl geçtikten sonra Dernek aynı isimle tekrar açıldı ve kısa bir süre içinde Kürt illerinin önemli bir kısmında şubelerini açarak faaliyetlerine başladı. Bir bakıma Hüda-Par’ın temelleri Mustazaf Derneğiyle atıldı.

Hizbullah’ın bir çok kadrosunun ve tabanının önemli bir kesiminin yer aldığı Mustazaf-Der ile AKP arasındaki ilk resmi ittifak, Anayasa referandumu sırasında netleşti. Dernek Anayasa referandumuna ‘evet’ çağrısı yaptı: “Eksiklik ve yetersizliğine rağmen, halkımızın oylamaya katılmasını ve ‘evet’ demelerini uygun buluyoruz.” Politik olarak Hizbullah’ın fikirlerini savunan Dernek Yönetim Kurulu, referandum sürecini desteklerken şu açıklamayı yapıyordu: “Bununla birlikte, değiştirilecek maddeler ile belki ceberrut devlet anlayışı, statüko ve oligarşik devlet yapısının değişmesine ve vesayetlerin son bulmasına katkı sağlayabilecektir. Böylece hak ve özgürlüklerin önündeki bazı engeller aşılabilecektir. Bunun da halkımızın faydasına olacağını düşünüyoruz. Yeni düzenleme, eski halinden her halükarda daha iyidir ve desteklenmelidir… Bu nedenlerle eksikliğine ve yetersizliğine rağmen, halkımızın oylamaya katılmasını ve ‘evet’ demelerini uygun buluyoruz.” Geçmişte AKP Batman Milletvekili olup bugün DEVA’nın önemli ve etkili yöneticilerinden M. Emin Ekmen, Mustazaf-Der’in ‘Yetmez Ama Evet’ açıklamasından sonra Dernek yöneticilerine teşekkürlerini sunarken şunları söylüyor, “Katılım oranında Mustazaf-Der Genel Başkanının yapmış olduğu ‘Yetmez Ama Evet’ açıklamasının ciddi katkısı olmuştur. Bu açıklama; sadece dernek mensuplarının ve sevenlerinin değil, sandığa gitmek isteyen tüm kesimler için teşvik edici ve güven artırıcı olmuştur… Bundan dolayı kendilerine teşekkür ediyorum.” Dünkü Mustazaf-Derneği, bugünkü Hüda-Par ile AKP iktidarı arasındaki ilişki düşünülenden daha kapsamlıdır.

HÜDA-PAR, Hizbullah’ın bir devamı mıdır?

Hüda-Par’ın örgütsel olarak Hizbullah ile doğrudan bir bağ içinde olduğunu söylemek zor. Ancak, kendilerinin de kabul ettiği gibi ideolojik ve politik olarak Hizbullah’ın görüşlerini esasen savunmaktadırlar. Zaman zaman Hizbullah’a yönelik bazı eleştiriler yaparak, örgütsel bir bağının olmadığına dair bir mesajını veriyor. Örneğin Hüda-Par, özellikle PKK ile girilen çatışma dönemlerinde ‘PKK’nin de, Hizbullah’ın da bazı hatalarının olduğunu’ söylüyor, PKK’nin ve Hizbullah’ın terörist olmadığını açıktan ifade ediyorlar.

HÜDA-PAR ile AKP arasında yapılan anlaşma

Hizbullah belli bir güç kaybına uğradı. Kitlesel tabanın muhafaza etse de yönetici kadrolarının çok önemli bir kısmı tutuklandı. Hizbullah, politik olarak AKP’yi bütün seçimlerde aktif olarak destekledi. Hiç şüphesiz ki bunun tek taraflı bir destek olmayacağı açıktı. Bu ilişkinin arka planı: Cezaevinde olan kadrolarının tahliyesine yönelik bir kısım çalışmaların yapılması olarak karşımıza çıktı.

31 Mart 2019 yerel seçimleri öncesinde, Hizbullah davasında hükümü kesinleşmiş olan ‘Mehmet Veysi Özel, Rıfat Demir, Şeyhmus Kınay, Mehmet Varol, Mehmet Garip Özer, Yusuf Begiç, Mehmet Beşir Acar, Abdulkerim Kaya, Mehmet Tahir Ak, Mahmut Demir, Yunus Avcı, Mehmet Feysel Bozkuş’ AİHM ve AİHS kriterleri ile yargılamanın yenilenmesi gerekçesiyle serbest bırakıldılar. 2 Mayıs 2023 tarihinde yani seçimlerden 12 gün önce ağırlaştırılmış müebbet hapis almış olan Mehmet Emin Alpsoy’un cezası da ‘kocama hali gerekçesiyle’ Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kaldırıldı. Hizbullah militanlarının erbest bırakılmalarının seçimlerin ön gününde olması da bir tesadüf olmayıp arka plan anlaşmasının bir sonucu olduğu açıktır.

Devletin HÜDA-PAR stratejisi nedir?

Devlet nasıl ki PKK’ya karşı Hizbullah’ı desteklemiş ve onun güçlenmesine izin vermişse aynı şekilde bugün de HDP’ye karşı Hüda-Par’ı destekleme ve ön plana çıkartma kararı aldığı anlaşılıyor. Yani devlet, legal Kürt politik hareketini parçalama ve karşısında alternatif güç oluşturma taktiğini devreye koydu. Bugün Hüda-Par’ın AKP listeslerinde parlamentoya girmiş olması, Hüda-Par ile devlet arasında yapılan bir anlaşmanın sonucudur.

AK Parti’nin MHP ve BBP gibi milliyetçi ve ırkçı iki önemli ittifak gücü var. Özellikle Devlet Bahçeli, Kürtlerin en önemli politik gücü olan HDP’nin ‘bölücü ve terörist’ olduğu iddiasıyla kapatılması için Anayasa Mahkemesine açık bir şekilde baskı yaparken, tersten Hüda-Par ile ittifak yapabiliyor. Peki, Devlet Bahçeli, neden Hüda Par ile aynı ittifak içerisinde yer alıyor? Bu sorunun cevabı: Hüda-Par ile devlet arasındaki arka plan ilişkilerine ve anlaşmalarına dayanıyor.

Soylu açık bir şekilde Hüda-Par’ın AKP ittifakına dahil edilmesinin gerekçelerini sıralarken aynı zamanda devlettin uygulamaya koyduğu politik planı deşifre etti. Bir başka ifadeyle Hüda Par’ın önümüzdeki süreçte Kürtlerin temsilcisi olarak devlet tarafından kabul edilebileceğinin mesajını verdi.

HDP ya da Yeşil Sol Parti yerine HÜDA PAR’ı koymak

Devletin öncelikli planı, Hüda-Par’ı politik olarak güçlendirmektir. Bu planın yaşam bulması son derece zor. Ancak devlet legal Kürt siyasetini tasfiye etmek, Kürt toplumu içerisindeki etkisini kırmak için bütün olanakları kullanıyor. HDP’nin kapatılması davası Anayasa Mahkemesinde olup yakın bir zamanda sonuçlandırılacak. Buna karşılık Hüda-Par’ın önü açılacak ve aktif bir destek verilecek. Hüda Par’ın Kürtlerin dini ve maneviyat değerlerini ön plana çıktarak etkili olacağı, devletin ekonomik ve politik desteğiyle de bu etkinin arttırılacağı düşünülüyor.. Kısacası devlet; Hüda-Par’ı HDP’ye veya Yeşil Sol Parti’ye karışık konumlandırmak istiyor.

Kürt Politik Hareketinin sosyolojik tabanı oldukça geniş, sağlam ve deneyim sahibi olmasına rağmen 14 Mayıs 2023 seçim sonuçlarının da hiç bir şekilde küçümsenmemesi gerekir.

HÜDA-PAR’ın AKP listelerinde seçime girmesi

Hüda-Par’ın AKP listelerinde seçime girmesi çok bilinçli, planlı ve başarılı bir taktik hamledir. Burada hedeflenen bir kaç temel nokta var: Birincisi, AKP’ye oy vermiş ancak izlediği politika nedeniyle tepkili ve kopuş sürecinde olan muhafazakar Kürt seçmenini yeniden ‘Cumhur İttifak’ içerisinde tutmaktı. Bu plan nispeten başarılı oldu. İkincisi, HDP’ye oy veren ama muhafazakar kimliği oldukça ön planda olan önemli bir seçmen kitlesi var. Bunların ciddiye alınabilecek bir kısmının HDP’nin Sol ve LGBT eksenli politikalarından rahatsız oldukları biliniyor. Hüda-Par, öncelikli olarak bu seçmen kitlesini kazanmayı hedefledi. Üçünçüsü, AKP listelerinde seçime girerek milletvekili kazanma şanslarının artması özellikle Hüda-Par’a oy veren seçmeni çok daha aktifleştirdi ve psikolojik bir üstünlük sağladı.

Hüda-Par, Kürt illeri içerisinde en çok örgütlü olduğu Batman’da milletvekili çıkardı. Mersin’de HDP’nin üç milletvekili potansiyeli bulunmasına rağmen iki tane çıkarabildi buna karşılık Hüda-Par da bir milletvekili çıkardı. Gaziantep, Kürt nüfusunun çok yoğun olduğu bir il ve yine 3 milletvekili potansiyeli olmasına rağmen bir milletvekili çikartabildi Hüda-Par da bir milletvekili çıkarttı. İstanbul’da Kürt seçmeninin en yoğun olduğu 3.bölgedir. HDP, burada iki milletvekili kaybetti ama tersten Hüda-Par da bir milletvekili çıkarttı. Bu tablonun üzerinden çok ciddi bir şekilde düşünülmesi ve asla göz ardı edilmemesi gereken bir durum.

Hüda-Par bu süreçten sonra çok daha görünür ve aktif olacak. Önümüzdeki süreçte parlamentoda Kürtlerin politik, toplumsal ve kültürel taleplerini çok daha fazla gündeme getirerek Kürt toplumunu etkilemeye çalışacaktır. Hatta devletin veya iktidarın desteğiyle bir kısım taleplerin gerçekleştirmesini sağlayabilir. Böylelikle Hüda-Par’ın Kürtlerin genel politik taleplerini çok daha fazla önemsediği algısı oluşturulacaktır.

Mart 2024’teki Yerel Seçimlerde bazı ilçelerde belediye başkanlıklarını kazanmak için AKP ile ortak adımlar atacak. Bunun planlaması şimdiden yapılıyor. Hüda-Par elde ettiği bu fırsatları çok iyi değerlendirmeye çalışacaktır. Yeni politik hedefi, yerel seçimlerde bir kaç belediye başkanlığını kazanıp etki alanını artırmak olacaktır.

HÜDA-PAR ‘terörist’ bir parti olarak görülür mü?

Hüda Par, ideolojik ve politik olarak şeriatı savunan İslamcı bir partidir. Demokrasi ve demokratik değerleri açıktan karşıdır. Kadın hakları konusunda oldukça gerici ve katı bir partidir. Uluslararası radikal İslamcı partilerden niteliksel olarak farkı değildir. Hüda-Par’ı İslamcı, şeriatçı düzeni savunan bir parti olarak değerlendirebiliriz ama hiçbir şekilde ‘terörist’ bir örgüt/parti olarak tanımlanamaz. Bir partinin görüşlerinin çağdaşı ve yanlış olması ayrıdır, terörist olarak görülmesi ayrıdır. Hüda Par’ın başta Kürt coğrafyası olmak üzere sosyolojik dinamikleri ve belirli kitlesel gücü olan bir partidir. Örgütlendiği topraklarda sosyolojik dinamlikleri olan bir örgüt veya parti, ‘terörist’ olarak görülemez. Sadece politik şiddeti savunduğu için bir parti veya örgüt ‘terörist’ olarak değerlendirilmez. Bu bakımdan, Hüda-Par’ın çağdışı olan bütün görüşlerine karşı çıkılır ama kesinlikle ‘terörist’ olarak görülemez.

HÜDA-PAR, iktidarla değil HDP ile bir bağ kurmalıdır

Hüda-Par’ın parti programında Kürt sorun çözümüne ilişkin önemli görüşler ve talepler var. Aynı şekilde HDP ya da Yeşil Sol Parti de, Kürt sorununun demokratik siyaset içerisinde, devletle diyalog halinde çözümü konusunda ortaya koyduğu bir irade beyanı var. İkisinin de iddiası: Türkiye’de çözüm bekleyen bir Kürt sorunu var. Devletin bu sorunu çözümesi için ortak bir idare ortaya koyabilirler. Aralarında çok önemli görüş ayrılıkları olmasına rağmen Kürt sorunun çözümünde asgari ortak buluşma noktası oluşturabilirler ve iktidara politik baskı yapabilirler.

Devlet bugüne kadar çok sayıda legal Kürt Partisini kapattı. HDP’nin kazandığı belediyelere kayyumlar atandı. Belediye Başkanları ve milletvekilleri tutuklandı. Hüda-Par, bugüne kadar kamuoyuna ciddiye alınabilir bir açıklama yapmadı. Demirtaş’ın tutuklanmasına dair tek bir açıklaması yok. Peki Hüda-Par’ın sessiz kalması veya bir tepki koymamasının nedeni ne olabilir? Kürtler ve özellikle Hüda-Par seçmeni bunu düşünmelidir.

Hüda-Par devletle derin ilişkiler kurarak, HDP’den doğabilecek olası politik bir boşluğu doldurmayı düşünüyorsa bu ciddi bir yanılgı olur ve kendisi kaybeder.

Hüda Par, kuruluşundan bu yana ilk kez seçimlerde ciddi bir başarı elde etti. Bunu anlık geçici bir başarı olarak mı görmeliyiz yoksa alt yapısı olan ve gelecek için önemli politik sonuçlar doğuracak bir hamle olarak mı değerlendirmeliyiz? Hüda-Par’ın almış olduğu sonuç, Kürt coğrafyasındaki politik dengeleri ve ilişkileri etkileyecektir. Devlet, önümüzdeki süreçte, Kürt sorununa ilişkin yeni ‘muhataplar’ ararken Hüda-Par’ın ismini çok bilinçli olarak ön plana çıkartacaktır.

Hizbullah”tan HÜDA-PAR’a evrilme

Aralık 2012 yılında kurulan Hüda-Par’ın politik pozisyonunu anlayabilmek için Türkiye’deki Hizbullah ile olan bağlarını iyi anlamak ve görmek gerekir. Hizbullah 1990’lı yıllarda PKK ile açık bir çatışmaya girdi. Onlarca Kürdün katledilmesinde rolü olan Hizbullah aynı zamanda devletin açık bir desteğini almıştı. 1990’lı yıllarda Kürt bölgesinde, devletin illegal bir örgütlenmesi olarak faaliyet yürüten Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Grup Komutanlığı( JİTEM) örgütünün kurucularından Ahmet Cem Ersever, Milli Güvenlik Kuruluna sunulmak üzere hazırlamış olduğu bir raporda “PKK’ye karşı Hizbullah’ın desteklenmesi ve önünün açılması gerektiğini” belirtiyordu. Aynı şekilde dönemin Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Tümgeneral Teoman Koman kendisine Hizbullah’ı soran gazetecilere şu yanıtı verir: “Hangi Hizbullah? Bir İran’daki Hizbullah vardır bir de PKK’nın baskılarına karşı kendini koruyan, dini inançları kuvvetli vatandaşlar.” Bu süreçten sonra bölgede aktifleşen Hizbullah, halk tarafından daha çok Hizbi-Kontra olarak tanımlandı. Kendisinden olmayan ya da kendisine rakip olabilecek bir kısım Kürt İslamcı grubun temsilcilerini de silahlı güç kullanarak hatta işkence ederek tasfiyeye yöneldi.

Devletin desteğiyle bir güç haline gelen Hizbullah, bir süre sonra devletle çatışmaya girmeye başladı. En önemli eylemlerden biri, Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın öldürülmesiydi. Devlet, Hizbullah lideri olarak bilinen Hüseyin Velidedeoğlu’nun kaldığı villaya bir operasyon yaptı. İstanbul’un Beykoz ilçesindeki operasyonda ilginç olan ise sadece Hüseyin Velidedeoğlu öldürüldü ama villada bulunan Hizbullah’ın diğer yöneticileri canlı olarak yakalandı. Bu süreçten sonra Hizbulah’ın devletin bilgisi ve onayı ile yaptığı birçok eylem deşifre edildi ve işkence yöntemleri ile öldürülen birçok insanın cenazeleri ortaya çıkartıldı.

Mustazaf-Derneği ve AKP ile aralarındaki derin bağ

Güç kaybeden Hizbullah bir süre sonra legal çalışmalara yöneldi. Özellikle medya ve dernek faaliyetleri ön plana çıktı. Bu amaçla Mustazaflar ile Dayanışma Derneği (Mustazaf-Der), 2004 yılında kuruldu. Ancak Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesi “Hizbullah’ın amacı doğrultusunda faaliyet göstermediği” gerekçesiyle kapatılmasına hükmedilmiş ve bu karar yargıtay tarafından onanmıştı. Aradan 8 yıl geçtikten sonra Dernek aynı isimle tekrar açıldı ve kısa bir süre içinde Kürt illerinin önemli bir kısmında şubelerini açarak faaliyetlerine başladı. Bir bakıma Hüda-Par’ın temelleri Mustazaf Derneğiyle atıldı.

Hizbullah’ın bir çok kadrosunun ve tabanının önemli bir kesiminin yer aldığı Mustazaf-Der ile AKP arasındaki ilk resmi ittifak, Anayasa referandumu sırasında netleşti. Dernek Anayasa referandumuna ‘evet’ çağrısı yaptı: “Eksiklik ve yetersizliğine rağmen, halkımızın oylamaya katılmasını ve ‘evet’ demelerini uygun buluyoruz.” Politik olarak Hizbullah’ın fikirlerini savunan Dernek Yönetim Kurulu, referandum sürecini desteklerken şu açıklamayı yapıyordu: “Bununla birlikte, değiştirilecek maddeler ile belki ceberrut devlet anlayışı, statüko ve oligarşik devlet yapısının değişmesine ve vesayetlerin son bulmasına katkı sağlayabilecektir. Böylece hak ve özgürlüklerin önündeki bazı engeller aşılabilecektir. Bunun da halkımızın faydasına olacağını düşünüyoruz. Yeni düzenleme, eski halinden her halükarda daha iyidir ve desteklenmelidir… Bu nedenlerle eksikliğine ve yetersizliğine rağmen, halkımızın oylamaya katılmasını ve ‘evet’ demelerini uygun buluyoruz.” Geçmişte AKP Batman Milletvekili olup bugün DEVA’nın önemli ve etkili yöneticilerinden M. Emin Ekmen, Mustazaf-Der’in ‘Yetmez Ama Evet’ açıklamasından sonra Dernek yöneticilerine teşekkürlerini sunarken şunları söylüyor, “Katılım oranında Mustazaf-Der Genel Başkanının yapmış olduğu ‘Yetmez Ama Evet’ açıklamasının ciddi katkısı olmuştur. Bu açıklama; sadece dernek mensuplarının ve sevenlerinin değil, sandığa gitmek isteyen tüm kesimler için teşvik edici ve güven artırıcı olmuştur… Bundan dolayı kendilerine teşekkür ediyorum.” Dünkü Mustazaf-Derneği, bugünkü Hüda-Par ile AKP iktidarı arasındaki ilişki düşünülenden daha kapsamlıdır.

HÜDA-PAR, Hizbullah’ın bir devamı mıdır?

Hüda-Par’ın örgütsel olarak Hizbullah ile doğrudan bir bağ içinde olduğunu söylemek zor. Ancak, kendilerinin de kabul ettiği gibi ideolojik ve politik olarak Hizbullah’ın görüşlerini esasen savunmaktadırlar. Zaman zaman Hizbullah’a yönelik bazı eleştiriler yaparak, örgütsel bir bağının olmadığına dair bir mesajını veriyor. Örneğin Hüda-Par, özellikle PKK ile girilen çatışma dönemlerinde ‘PKK’nin de, Hizbullah’ın da bazı hatalarının olduğunu’ söylüyor, PKK’nin ve Hizbullah’ın terörist olmadığını açıktan ifade ediyorlar.

HÜDA-PAR ile AKP arasında yapılan anlaşma

Hizbullah belli bir güç kaybına uğradı. Kitlesel tabanın muhafaza etse de yönetici kadrolarının çok önemli bir kısmı tutuklandı. Hizbullah, politik olarak AKP’yi bütün seçimlerde aktif olarak destekledi. Hiç şüphesiz ki bunun tek taraflı bir destek olmayacağı açıktı. Bu ilişkinin arka planı: Cezaevinde olan kadrolarının tahliyesine yönelik bir kısım çalışmaların yapılması olarak karşımıza çıktı.

31 Mart 2019 yerel seçimleri öncesinde, Hizbullah davasında hükümü kesinleşmiş olan ‘Mehmet Veysi Özel, Rıfat Demir, Şeyhmus Kınay, Mehmet Varol, Mehmet Garip Özer, Yusuf Begiç, Mehmet Beşir Acar, Abdulkerim Kaya, Mehmet Tahir Ak, Mahmut Demir, Yunus Avcı, Mehmet Feysel Bozkuş’ AİHM ve AİHS kriterleri ile yargılamanın yenilenmesi gerekçesiyle serbest bırakıldılar. 2 Mayıs 2023 tarihinde yani seçimlerden 12 gün önce ağırlaştırılmış müebbet hapis almış olan Mehmet Emin Alpsoy’un cezası da ‘kocama hali gerekçesiyle’ Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kaldırıldı. Hizbullah militanlarının erbest bırakılmalarının seçimlerin ön gününde olması da bir tesadüf olmayıp arka plan anlaşmasının bir sonucu olduğu açıktır.

Devletin HÜDA-PAR stratejisi nedir?

Devlet nasıl ki PKK’ya karşı Hizbullah’ı desteklemiş ve onun güçlenmesine izin vermişse aynı şekilde bugün de HDP’ye karşı Hüda-Par’ı destekleme ve ön plana çıkartma kararı aldığı anlaşılıyor. Yani devlet, legal Kürt politik hareketini parçalama ve karşısında alternatif güç oluşturma taktiğini devreye koydu. Bugün Hüda-Par’ın AKP listeslerinde parlamentoya girmiş olması, Hüda-Par ile devlet arasında yapılan bir anlaşmanın sonucudur.

AK Parti’nin MHP ve BBP gibi milliyetçi ve ırkçı iki önemli ittifak gücü var. Özellikle Devlet Bahçeli, Kürtlerin en önemli politik gücü olan HDP’nin ‘bölücü ve terörist’ olduğu iddiasıyla kapatılması için Anayasa Mahkemesine açık bir şekilde baskı yaparken, tersten Hüda-Par ile ittifak yapabiliyor. Peki, Devlet Bahçeli, neden Hüda Par ile aynı ittifak içerisinde yer alıyor? Bu sorunun cevabı: Hüda-Par ile devlet arasındaki arka plan ilişkilerine ve anlaşmalarına dayanıyor.

Soylu açık bir şekilde Hüda-Par’ın AKP ittifakına dahil edilmesinin gerekçelerini sıralarken aynı zamanda devlettin uygulamaya koyduğu politik planı deşifre etti. Bir başka ifadeyle Hüda Par’ın önümüzdeki süreçte Kürtlerin temsilcisi olarak devlet tarafından kabul edilebileceğinin mesajını verdi.

HDP ya da Yeşil Sol Parti yerine HÜDA PAR’ı koymak

Devletin öncelikli planı, Hüda-Par’ı politik olarak güçlendirmektir. Bu planın yaşam bulması son derece zor. Ancak devlet legal Kürt siyasetini tasfiye etmek, Kürt toplumu içerisindeki etkisini kırmak için bütün olanakları kullanıyor. HDP’nin kapatılması davası Anayasa Mahkemesinde olup yakın bir zamanda sonuçlandırılacak. Buna karşılık Hüda-Par’ın önü açılacak ve aktif bir destek verilecek. Hüda Par’ın Kürtlerin dini ve maneviyat değerlerini ön plana çıktarak etkili olacağı, devletin ekonomik ve politik desteğiyle de bu etkinin arttırılacağı düşünülüyor.. Kısacası devlet; Hüda-Par’ı HDP’ye veya Yeşil Sol Parti’ye karışık konumlandırmak istiyor.

Kürt Politik Hareketinin sosyolojik tabanı oldukça geniş, sağlam ve deneyim sahibi olmasına rağmen 14 Mayıs 2023’te ortaya çıkan seçim sonuçlarının da hiç bir şekilde gözardı edilmemesi gerekir.

HÜDA-PAR’ın AKP listelerinde seçime girmesi

Hüda-Par’ın AKP listelerinde seçime girmesi çok bilinçli, planlı ve başarılı bir taktik hamledir. Burada hedeflenen bir kaç temel nokta var: Birincisi, AKP’ye oy vermiş ancak izlediği politika nedeniyle tepkili ve kopuş sürecinde olan muhafazakar Kürt seçmenini yeniden ‘Cumhur İttifak’ içerisinde tutmaktı. Bu plan nispeten başarılı oldu. İkincisi, HDP’ye oy veren ama muhafazakar kimliği oldukça ön planda olan önemli bir seçmen kitlesi var. Bunların ciddiye alınabilecek bir kısmının HDP’nin Sol ve LGBT eksenli politikalarından rahatsız oldukları biliniyor. Hüda-Par, öncelikli olarak bu seçmen kitlesini kazanmayı hedefledi. Üçünçüsü, AKP listelerinde seçime girerek milletvekili kazanma şanslarının artması özellikle Hüda-Par’a oy veren seçmeni çok daha aktifleştirdi ve psikolojik bir üstünlük sağladı.

Hüda-Par, Kürt illeri içerisinde en çok örgütlü olduğu Batman’da milletvekili çıkardı. Mersin’de HDP’nin üç milletvekili potansiyeli bulunmasına rağmen iki tane çıkarabildi buna karşılık Hüda-Par da bir milletvekili çıkardı. Gaziantep, Kürt nüfusunun çok yoğun olduğu bir il ve yine 3 milletvekili potansiyeli olmasına rağmen bir milletvekili çikartabildi Hüda-Par da bir milletvekili çıkarttı. İstanbul’da Kürt seçmeninin en yoğun olduğu 3.bölgedir. HDP, burada iki milletvekili kaybetti ama tersten Hüda-Par da bir milletvekili çıkarttı. Bu tablonun üzerinden çok ciddi bir şekilde düşünülmesi ve asla göz ardı edilmemesi gereken bir durum.

Hüda-Par bu süreçten sonra çok daha görünür ve aktif olacak. Önümüzdeki süreçte parlamentoda Kürtlerin politik, toplumsal ve kültürel taleplerini çok daha fazla gündeme getirerek Kürt toplumunu etkilemeye çalışacaktır. Hatta devletin veya iktidarın desteğiyle bir kısım taleplerin gerçekleştirmesini sağlayabilir. Böylelikle Hüda-Par’ın Kürtlerin genel politik taleplerini çok daha fazla önemsediği algısı oluşturulacaktır.

Mart 2024’teki Yerel Seçimlerde bazı ilçelerde belediye başkanlıklarını kazanmak için AKP ile ortak adımlar atacak. Bunun planlaması şimdiden yapılıyor. Hüda-Par elde ettiği bu fırsatları çok iyi değerlendirmeye çalışacaktır. Yeni politik hedefi, yerel seçimlerde bir kaç belediye başkanlığını kazanıp etki alanını artırmak olacaktır.

HÜDA-PAR ‘terörist’ bir parti olarak görülür mü?

Hüda Par, ideolojik ve politik olarak şeriatı savunan İslamcı bir partidir. Demokrasi ve demokratik değerleri açıktan karşıdır. Kadın hakları konusunda oldukça gerici ve katı bir partidir. Uluslararası radikal İslamcı partilerden niteliksel olarak farkı değildir. Hüda-Par’ı İslamcı, şeriatçı düzeni savunan bir parti olarak değerlendirebiliriz ama hiçbir şekilde ‘terörist’ bir örgüt/parti olarak tanımlanamaz. Bir partinin görüşlerinin çağdaşı ve yanlış olması ayrıdır, terörist olarak görülmesi ayrıdır. Hüda Par’ın başta Kürt coğrafyası olmak üzere sosyolojik dinamikleri ve belirli kitlesel gücü olan bir partidir. Örgütlendiği topraklarda sosyolojik dinamlikleri olan bir örgüt veya parti, ‘terörist’ olarak görülemez. Sadece politik şiddeti savunduğu için bir parti veya örgüt ‘terörist’ olarak değerlendirilmez. Bu bakımdan, Hüda-Par’ın çağdışı olan bütün görüşlerine karşı çıkılır ama kesinlikle ‘terörist’ olarak görülemez.

HÜDA-PAR, iktidarla değil HDP ile bir bağ kurmalıdır

Hüda-Par’ın parti programında Kürt sorun çözümüne ilişkin önemli görüşler ve talepler var. Aynı şekilde HDP ya da Yeşil Sol Parti de, Kürt sorununun demokratik siyaset içerisinde, devletle diyalog halinde çözümü konusunda ortaya koyduğu bir irade beyanı var. İkisinin de iddiası: Türkiye’de çözüm bekleyen bir Kürt sorunu var. Devletin bu sorunu çözümesi için ortak bir idare ortaya koyabilirler. Aralarında çok önemli görüş ayrılıkları olmasına rağmen Kürt sorunun çözümünde asgari ortak buluşma noktası oluşturabilirler ve iktidara politik baskı yapabilirler.

Devlet bugüne kadar çok sayıda legal Kürt Partisini kapattı. HDP’nin kazandığı belediyelere kayyumlar atandı. Belediye Başkanları ve milletvekilleri tutuklandı. Hüda-Par, bugüne kadar kamuoyuna ciddiye alınabilir bir açıklama yapmadı. Demirtaş’ın tutuklanmasına dair tek bir açıklaması yok. Peki Hüda-Par’ın sessiz kalması veya bir tepki koymamasının nedeni ne olabilir? Kürtler ve özellikle Hüda-Par seçmeni bunu düşünmelidir.

Hüda-Par devletle derin ilişkiler kurarak, HDP’den doğabilecek olası politik bir boşluğu doldurmayı düşünüyorsa bu ciddi bir yanılgı olur ve kendisi kaybeder.

Hüda Par, kuruluşundan bu yana ilk kez seçimlerde ciddi bir başarı elde etti. Bunu anlık geçici bir başarı olarak mı görmeliyiz yoksa alt yapısı olan ve gelecek için önemli politik sonuçlar doğuracak bir hamle olarak mı değerlendirmeliyiz? Hüda-Par’ın almış olduğu sonuç, Kürt coğrafyasındaki politik dengeleri ve ilişkileri etkileyecektir. Devlet, önümüzdeki süreçte, Kürt sorununa ilişkin yeni ‘muhataplar’ ararken Hüda-Par’ın ismini çok bilinçli olarak ön plana çıkartacaktır.

Hizbullah”tan HÜDA-PAR’a evrilme

Aralık 2012 yılında kurulan Hüda-Par’ın politik pozisyonunu anlayabilmek için Türkiye’deki Hizbullah ile olan bağlarını iyi anlamak ve görmek gerekir. Hizbullah 1990’lı yıllarda PKK ile açık bir çatışmaya girdi. Onlarca Kürdün katledilmesinde rolü olan Hizbullah aynı zamanda devletin açık bir desteğini almıştı. 1990’lı yıllarda Kürt bölgesinde, devletin illegal bir örgütlenmesi olarak faaliyet yürüten Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Grup Komutanlığı( JİTEM) örgütünün kurucularından Ahmet Cem Ersever, Milli Güvenlik Kuruluna sunulmak üzere hazırlamış olduğu bir raporda “PKK’ye karşı Hizbullah’ın desteklenmesi ve önünün açılması gerektiğini” belirtiyordu. Aynı şekilde dönemin Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Tümgeneral Teoman Koman kendisine Hizbullah’ı soran gazetecilere şu yanıtı verir: “Hangi Hizbullah? Bir İran’daki Hizbullah vardır bir de PKK’nın baskılarına karşı kendini koruyan, dini inançları kuvvetli vatandaşlar.” Bu süreçten sonra bölgede aktifleşen Hizbullah, halk tarafından daha çok Hizbi-Kontra olarak tanımlandı. Kendisinden olmayan ya da kendisine rakip olabilecek bir kısım Kürt İslamcı grubun temsilcilerini de silahlı güç kullanarak hatta işkence ederek tasfiyeye yöneldi.

Devletin desteğiyle bir güç haline gelen Hizbullah, bir süre sonra devletle çatışmaya girmeye başladı. En önemli eylemlerden biri, Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın öldürülmesiydi. Devlet, Hizbullah lideri olarak bilinen Hüseyin Velidedeoğlu’nun kaldığı villaya bir operasyon yaptı. İstanbul’un Beykoz ilçesindeki operasyonda ilginç olan ise sadece Hüseyin Velidedeoğlu öldürüldü ama villada bulunan Hizbullah’ın diğer yöneticileri canlı olarak yakalandı. Bu süreçten sonra Hizbulah’ın devletin bilgisi ve onayı ile yaptığı birçok eylem deşifre edildi ve işkence yöntemleri ile öldürülen birçok insanın cenazeleri ortaya çıkartıldı.

Mustazaf-Derneği ve AKP ile aralarındaki derin bağ

Güç kaybeden Hizbullah bir süre sonra legal çalışmalara yöneldi. Özellikle medya ve dernek faaliyetleri ön plana çıktı. Bu amaçla Mustazaflar ile Dayanışma Derneği (Mustazaf-Der), 2004 yılında kuruldu. Ancak Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesi “Hizbullah’ın amacı doğrultusunda faaliyet göstermediği” gerekçesiyle kapatılmasına hükmedilmiş ve bu karar yargıtay tarafından onanmıştı. Aradan 8 yıl geçtikten sonra Dernek aynı isimle tekrar açıldı ve kısa bir süre içinde Kürt illerinin önemli bir kısmında şubelerini açarak faaliyetlerine başladı. Bir bakıma Hüda-Par’ın temelleri Mustazaf Derneğiyle atıldı.

Hizbullah’ın bir çok kadrosunun ve tabanının önemli bir kesiminin yer aldığı Mustazaf-Der ile AKP arasındaki ilk resmi ittifak, Anayasa referandumu sırasında netleşti. Dernek Anayasa referandumuna ‘evet’ çağrısı yaptı: “Eksiklik ve yetersizliğine rağmen, halkımızın oylamaya katılmasını ve ‘evet’ demelerini uygun buluyoruz.” Politik olarak Hizbullah’ın fikirlerini savunan Dernek Yönetim Kurulu, referandum sürecini desteklerken şu açıklamayı yapıyordu: “Bununla birlikte, değiştirilecek maddeler ile belki ceberrut devlet anlayışı, statüko ve oligarşik devlet yapısının değişmesine ve vesayetlerin son bulmasına katkı sağlayabilecektir. Böylece hak ve özgürlüklerin önündeki bazı engeller aşılabilecektir. Bunun da halkımızın faydasına olacağını düşünüyoruz. Yeni düzenleme, eski halinden her halükarda daha iyidir ve desteklenmelidir… Bu nedenlerle eksikliğine ve yetersizliğine rağmen, halkımızın oylamaya katılmasını ve ‘evet’ demelerini uygun buluyoruz.” Geçmişte AKP Batman Milletvekili olup bugün DEVA’nın önemli ve etkili yöneticilerinden M. Emin Ekmen, Mustazaf-Der’in ‘Yetmez Ama Evet’ açıklamasından sonra Dernek yöneticilerine teşekkürlerini sunarken şunları söylüyor, “Katılım oranında Mustazaf-Der Genel Başkanının yapmış olduğu ‘Yetmez Ama Evet’ açıklamasının ciddi katkısı olmuştur. Bu açıklama; sadece dernek mensuplarının ve sevenlerinin değil, sandığa gitmek isteyen tüm kesimler için teşvik edici ve güven artırıcı olmuştur… Bundan dolayı kendilerine teşekkür ediyorum.” Dünkü Mustazaf-Derneği, bugünkü Hüda-Par ile AKP iktidarı arasındaki ilişki düşünülenden daha kapsamlıdır.

HÜDA-PAR, Hizbullah’ın bir devamı mıdır?

Hüda-Par’ın örgütsel olarak Hizbullah ile doğrudan bir bağ içinde olduğunu söylemek zor. Ancak, kendilerinin de kabul ettiği gibi ideolojik ve politik olarak Hizbullah’ın görüşlerini esasen savunmaktadırlar. Zaman zaman Hizbullah’a yönelik bazı eleştiriler yaparak, örgütsel bir bağının olmadığına dair bir mesajını veriyor. Örneğin Hüda-Par, özellikle PKK ile girilen çatışma dönemlerinde ‘PKK’nin de, Hizbullah’ın da bazı hatalarının olduğunu’ söylüyor, PKK’nin ve Hizbullah’ın terörist olmadığını açıktan ifade ediyorlar.

HÜDA-PAR ile AKP arasında yapılan anlaşma

Hizbullah belli bir güç kaybına uğradı. Kitlesel tabanın muhafaza etse de yönetici kadrolarının çok önemli bir kısmı tutuklandı. Hizbullah, politik olarak AKP’yi bütün seçimlerde aktif olarak destekledi. Hiç şüphesiz ki bunun tek taraflı bir destek olmayacağı açıktı. Bu ilişkinin arka planı: Cezaevinde olan kadrolarının tahliyesine yönelik bir kısım çalışmaların yapılması olarak karşımıza çıktı.

31 Mart 2019 yerel seçimleri öncesinde, Hizbullah davasında hükümü kesinleşmiş olan ‘Mehmet Veysi Özel, Rıfat Demir, Şeyhmus Kınay, Mehmet Varol, Mehmet Garip Özer, Yusuf Begiç, Mehmet Beşir Acar, Abdulkerim Kaya, Mehmet Tahir Ak, Mahmut Demir, Yunus Avcı, Mehmet Feysel Bozkuş’ AİHM ve AİHS kriterleri ile yargılamanın yenilenmesi gerekçesiyle serbest bırakıldılar. 2 Mayıs 2023 tarihinde yani seçimlerden 12 gün önce ağırlaştırılmış müebbet hapis almış olan Mehmet Emin Alpsoy’un cezası da ‘kocama hali gerekçesiyle’ Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kaldırıldı. Hizbullah militanlarının erbest bırakılmalarının seçimlerin ön gününde olması da bir tesadüf olmayıp arka plan anlaşmasının bir sonucu olduğu açıktır.

Devletin HÜDA-PAR stratejisi nedir?

Devlet nasıl ki PKK’ya karşı Hizbullah’ı desteklemiş ve onun güçlenmesine izin vermişse aynı şekilde bugün de HDP’ye karşı Hüda-Par’ı destekleme ve ön plana çıkartma kararı aldığı anlaşılıyor. Yani devlet, legal Kürt politik hareketini parçalama ve karşısında alternatif güç oluşturma taktiğini devreye koydu. Bugün Hüda-Par’ın AKP listeslerinde parlamentoya girmiş olması, Hüda-Par ile devlet arasında yapılan bir anlaşmanın sonucudur.

AK Parti’nin MHP ve BBP gibi milliyetçi ve ırkçı iki önemli ittifak gücü var. Özellikle Devlet Bahçeli, Kürtlerin en önemli politik gücü olan HDP’nin ‘bölücü ve terörist’ olduğu iddiasıyla kapatılması için Anayasa Mahkemesine açık bir şekilde baskı yaparken, tersten Hüda-Par ile ittifak yapabiliyor. Peki, Devlet Bahçeli, neden Hüda Par ile aynı ittifak içerisinde yer alıyor? Bu sorunun cevabı: Hüda-Par ile devlet arasındaki arka plan ilişkilerine ve anlaşmalarına dayanıyor.

Soylu açık bir şekilde Hüda-Par’ın AKP ittifakına dahil edilmesinin gerekçelerini sıralarken aynı zamanda devlettin uygulamaya koyduğu politik planı deşifre etti. Bir başka ifadeyle Hüda Par’ın önümüzdeki süreçte Kürtlerin temsilcisi olarak devlet tarafından kabul edilebileceğinin mesajını verdi.

HDP ya da Yeşil Sol Parti yerine HÜDA PAR’ı koymak

Devletin öncelikli planı, Hüda-Par’ı politik olarak güçlendirmektir. Bu planın yaşam bulması son derece zor. Ancak devlet legal Kürt siyasetini tasfiye etmek, Kürt toplumu içerisindeki etkisini kırmak için bütün olanakları kullanıyor. HDP’nin kapatılması davası Anayasa Mahkemesinde olup yakın bir zamanda sonuçlandırılacak. Buna karşılık Hüda-Par’ın önü açılacak ve aktif bir destek verilecek. Hüda Par’ın Kürtlerin dini ve maneviyat değerlerini ön plana çıktarak etkili olacağı, devletin ekonomik ve politik desteğiyle de bu etkinin arttırılacağı düşünülüyor.. Kısacası devlet; Hüda-Par’ı HDP’ye veya Yeşil Sol Parti’ye karışık konumlandırmak istiyor.

Kürt Politik Hareketinin sosyolojik tabanı oldukça geniş, sağlam ve deneyim sahibi olmasına rağmen 14 Mayıs 2023’te ortaya çıkan seçim sonuçlarının da hiç bir şekilde gözardı edilmemesi gerekir.

HÜDA-PAR’ın AKP listelerinde seçime girmesi

Hüda-Par’ın AKP listelerinde seçime girmesi çok bilinçli, planlı ve başarılı bir taktik hamledir. Burada hedeflenen bir kaç temel nokta var: Birincisi, AKP’ye oy vermiş ancak izlediği politika nedeniyle tepkili ve kopuş sürecinde olan muhafazakar Kürt seçmenini yeniden ‘Cumhur İttifak’ içerisinde tutmaktı. Bu plan nispeten başarılı oldu. İkincisi, HDP’ye oy veren ama muhafazakar kimliği oldukça ön planda olan önemli bir seçmen kitlesi var. Bunların ciddiye alınabilecek bir kısmının HDP’nin Sol ve LGBT eksenli politikalarından rahatsız oldukları biliniyor. Hüda-Par, öncelikli olarak bu seçmen kitlesini kazanmayı hedefledi. Üçünçüsü, AKP listelerinde seçime girerek milletvekili kazanma şanslarının artması özellikle Hüda-Par’a oy veren seçmeni çok daha aktifleştirdi ve psikolojik bir üstünlük sağladı.

Hüda-Par, Kürt illeri içerisinde en çok örgütlü olduğu Batman’da milletvekili çıkardı. Mersin’de HDP’nin üç milletvekili potansiyeli bulunmasına rağmen iki tane çıkarabildi buna karşılık Hüda-Par da bir milletvekili çıkardı. Gaziantep, Kürt nüfusunun çok yoğun olduğu bir il ve yine 3 milletvekili potansiyeli olmasına rağmen bir milletvekili çikartabildi Hüda-Par da bir milletvekili çıkarttı. İstanbul’da Kürt seçmeninin en yoğun olduğu 3.bölgedir. HDP, burada iki milletvekili kaybetti ama tersten Hüda-Par da bir milletvekili çıkarttı. Bu tablonun üzerinden çok ciddi bir şekilde düşünülmesi ve asla göz ardı edilmemesi gereken bir durum.

Hüda-Par bu süreçten sonra çok daha görünür ve aktif olacak. Önümüzdeki süreçte parlamentoda Kürtlerin politik, toplumsal ve kültürel taleplerini çok daha fazla gündeme getirerek Kürt toplumunu etkilemeye çalışacaktır. Hatta devletin veya iktidarın desteğiyle bir kısım taleplerin gerçekleştirmesini sağlayabilir. Böylelikle Hüda-Par’ın Kürtlerin genel politik taleplerini çok daha fazla önemsediği algısı oluşturulacaktır.

Mart 2024’teki Yerel Seçimlerde bazı ilçelerde belediye başkanlıklarını kazanmak için AKP ile ortak adımlar atacak. Bunun planlaması şimdiden yapılıyor. Hüda-Par elde ettiği bu fırsatları çok iyi değerlendirmeye çalışacaktır. Yeni politik hedefi, yerel seçimlerde bir kaç belediye başkanlığını kazanıp etki alanını artırmak olacaktır.

HÜDA-PAR ‘terörist’ bir parti olarak görülür mü?

Hüda Par, ideolojik ve politik olarak şeriatı savunan İslamcı bir partidir. Demokrasi ve demokratik değerleri açıktan karşıdır. Kadın hakları konusunda oldukça gerici ve katı bir partidir. Uluslararası radikal İslamcı partilerden niteliksel olarak farkı değildir. Hüda-Par’ı İslamcı, şeriatçı düzeni savunan bir parti olarak değerlendirebiliriz ama hiçbir şekilde ‘terörist’ bir örgüt/parti olarak tanımlanamaz. Bir partinin görüşlerinin çağdaşı ve yanlış olması ayrıdır, terörist olarak görülmesi ayrıdır. Hüda Par’ın başta Kürt coğrafyası olmak üzere sosyolojik dinamikleri ve belirli kitlesel gücü olan bir partidir. Örgütlendiği topraklarda sosyolojik dinamlikleri olan bir örgüt veya parti, ‘terörist’ olarak görülemez. Sadece politik şiddeti savunduğu için bir parti veya örgüt ‘terörist’ olarak değerlendirilmez. Bu bakımdan, Hüda-Par’ın çağdışı olan bütün görüşlerine karşı çıkılır ama kesinlikle ‘terörist’ olarak görülemez.

HÜDA-PAR, iktidarla değil HDP ile bir bağ kurmalıdır

Hüda-Par’ın parti programında Kürt sorun çözümüne ilişkin önemli görüşler ve talepler var. Aynı şekilde HDP ya da Yeşil Sol Parti de, Kürt sorununun demokratik siyaset içerisinde, devletle diyalog halinde çözümü konusunda ortaya koyduğu bir irade beyanı var. İkisinin de iddiası: Türkiye’de çözüm bekleyen bir Kürt sorunu var. Devletin bu sorunu çözümesi için ortak bir idare ortaya koyabilirler. Aralarında çok önemli görüş ayrılıkları olmasına rağmen Kürt sorunun çözümünde asgari ortak buluşma noktası oluşturabilirler ve iktidara politik baskı yapabilirler.

Devlet bugüne kadar çok sayıda legal Kürt Partisini kapattı. HDP’nin kazandığı belediyelere kayyumlar atandı. Belediye Başkanları ve milletvekilleri tutuklandı. Hüda-Par, bugüne kadar kamuoyuna ciddiye alınabilir bir açıklama yapmadı. Demirtaş’ın tutuklanmasına dair tek bir açıklaması yok. Peki Hüda-Par’ın sessiz kalması veya bir tepki koymamasının nedeni ne olabilir? Kürtler ve özellikle Hüda-Par seçmeni bunu düşünmelidir.

Hüda-Par devletle derin ilişkiler kurarak, HDP’den doğabilecek olası politik bir boşluğu doldurmayı düşünüyorsa bu ciddi bir yanılgı olur ve kendisi kaybeder.

Dr. Mustafa PEKÖZ

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu