Genel

ERDOĞAN SİSTEMİ KURUMLAŞTI

Hasan H. Yıldırım & Hussein Erkan

2018 yılı seçimlerinden bu yana “Türkiye’de seçim olur veya olmaz ama her halükarda Erdoğan ve ekibinin kurduğu sistem devam eder” dedik. Siyasetçi, aydın veya yazar geçinen çoğu kişi ve çevreler, “Erdoğan ve iktidarı gitti ha gidecek” deyip durdu. Hala bu iddiada olanlar var. Kafayı anketlere takmışlar. Ona bakıp oy sayıp duruyorlar. Çıkan sonuca bakıp Erdoğan ve ekibini şutluyorlar(!) Ama yanılıyorlar. Erdoğan ve ekibinin bir yere gideceği yok. Kurduğu sistem daha da kalıcılaşacaktır. Bunu görmek o kadar zor değildir. Olan bitene bakmak yeterlidir.

Bir kere Recep Tayyip Erdoğan ve ekibi Türk devletinin tüm kurumlarını tasfiye etmiştir. Kurduğu sisteme göre yeniden dizayn etmiştir. Bilindiği üzere devletin temel organları yasama, yürütme ve yargıdan oluşmaktadır. Her ne kadar kağıt üstünde bu üç temel organın fonksiyon itibarıyla birbirinden ayrı ve bağımsız çalışır diye ifade edilse de üçü de uzun süreden beri Erdoğan ve ekibi tarafından ele geçirilmiştir. Kuvvetler ayrılığı hükmünü yitirmiş ve hatta denilebilir ki, bu üç kurum bağımsız olarak işlemez durumdadır. Üçü tek başına Erdoğan şahsında iş görmektedir.

Yürütme işlevsiz haldedir. Bir hükmü kalmamıştır. Her ne kadar meclis zaman zaman toplansa da, sorunları tartışsa da bir hükmü bulunmamaktadır. Erdoğan tarafından dile getirilen her istem yasa olarak kabul görmektedir. Tek adam rejimi kurumlaşmış bulunmaktadır. Çıplak bir diktatörlük ortaya çıkmış bulunmaktadır.

Türkiye’de yargı hükmünü yitirmiştir. Mahkemeler bağımsızlığını, tarafsızlığını yitirmiştir. Hakim ve savcılar devlet ve halkın çıkarını değil, iktidarda olan Erdoğan ve sisteminin çıkarı neyi gerektiriyorsa ona göre hüküm vermektedir. Bu durum özelikle 15 Temmuz 2016 askeri kalkışmadan sonra giderek olağan bir hal almıştır. Aslına bakılırsa yargı sistemi tasfiye edilmiştir. 15 Temmuz 2016 tarihinden sonra yargıda görev yapanların %70 tasfiye edildi. Onların yerine göstermelik bir imtihanla hukuk okumayan kişiler atandı. Bunların hepside Erdoğan sistemin bağnaz taraftarları olmaktadır. Önüne gelen dosyalarda Erdoğan ve sistemine en ufak bir eleştiri ceza almaya yetmektedir. Üst mahkemeler -Yargıtay, Danıştay, Sayıştay- önlerine gelen her dosyayı okumadan onaylamaktadır. Bu sistemle toplum susturulmuş bulunmaktadır.

Erdoğan ve ekibi sadece yasama, yürütme ve yargıyı değil, devletin diğer kurumlarınıda denetimlerine almıştır. Ordu, MİT, bürokrasi kurdukları sisteme göre sil baştan yeniden dizayn edildi. Yanı sıra yüzbinleri bulan cihatçı savaşçı devşirildi. Cami ellerinde. Bu kadar baskı ve soygun sistemine rağmen hala halkın %40’ının desteği arkalarında. Ekonomi ha keza. Devletin tüm parasal imkanlarını kurdukları sistem için kullanılmaktadırlar. Kimseyede hesap verilmemektedir. Gerçi ortada hesap soracak bir güçte bırakmadılar.

Ortada muhalefet diye geçinen güçlerde “devletin bekası” için olan bitene ses çıkarmamaktadır. Önüne gelen her yasa önerisini Erdoğan ve ekibinden öte bu sözde muhalefet destek vermektedir. Özelikle Kürdler konusundaki durum budur. Bu da Erdoğan ve ekibinin işini kolaylaştırmaktadır. Her ne kadar kimi çevrelerin “demokrasi güçleri” olarak tanımladıkları muhalefet güçleri aslında Erdoğan sisteminin yedek lastiği görevini yapmaktadır. Denilebilir ki, Türk egemenlik sisteminde muhalefet yok gibidir.

Bu koşullarda kim Erdoğan ve ekibinin gidici olduğunu iddia edebilir? İddia edenler varsa ki vardır, onlar hayal aleminde yaşıyorlar. Kim ne iddiada bulunursa bulunsun Erdoğan sistemi kalıcıdır. Gideceği yoktur. Hele Orta Doğu gibi bir bölgede islamist bir iktidarın seçim yoluyla gideceğini var saymak cehaletten başka bir şey değildir. Gitmesi için iki koşullun var olması şarttır. Biri içte bunu değiştirecek bir iç dinamik, ikincisi; uluslararası bir müdahale. Şu süreçte bu iki koşulda yoktur.

Kimi çevreler iç savaştan bahsediyor. Bunun koşulluda yok. Erdoğan’ın kurduğu sisteme karşı baş kaldıracak bir iç dinamik yok. Uluslararası bir müdahalede olmayacak. Bu koşullarda seçim olur veya olmaz her halükarda Erdoğan’ın kurduğu sistem devam eder. Bir kere iç dinamikler susturulmuş, üzerlerinde denetim tam olarak sağlanmıştır. Kimsenin baş kaldıracağı yok. Baş kaldıranında başı ezilir. İşte 15 Temmuz 2016 askeri kalkışma sonrası Fetullah Gülen’in, NATO’cu subayların, liberal demokratların başına gelenler ortada. Aynı akıbet bugün muhalefet olarak geçinenleri beklemektedir.

Ki, bunların ne menem güçler olduğunu 2018 tarihinde yapılan genel ve cumhurbaşkanı seçimlerinde gördük. Erdoğan seçimi kaybetmesine rağmen yeniden koltuğa oturdu. Seçim sonrası Muharrem İnce ve Meral Akşener’e bir telefon edilmesi her şeyi değiştirdi. Telefon sonrası bir hafta ortadan kayboldular. Aynı durum yapılmak istenen bu seçimde de olmayacağını kim yok diyebilir. Denilebilir ki, bu seçim farklı. Öyle değil işte. Erdoğan ve ekibi bunun önlemini çoktan almış bile. Muhalefete olan tahammülü seçime katıl, ama kazanacağım diye değil, sadece bana işte Türkiye’de seçim yapılıyor, demokrasi işliyor kozunu vermek için. Bu sınırı aşan muhalefeti Fetullah Gülen’in, NATO’cu subayların, liberal demokratların akibeti bekliyor. Durum bu mudur? Evet, budur.

7 Ocak 2022

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu