Genel

UKRAYNA, BÜYÜK GÜÇLER MÜCADELESİNİN SON KURBANI

Salih Zeki Tombak / 25.02.2022

1. Hasmın Savaşma Azim ve Kararlılığını Yok etmek

@tombak_salih

24 Şubat 2022 sabahı, Rusya Federasyonu silahlı kuvvetleri karadan Donetsk ve Luhansk bölgelerine girerken, hava kuvvetleri kara güçlerine destek vermenin yanı sıra, Ukrayna’nın çeşitli şehirlerindeki askeri yığınakları, silah mühimmat depolarını, hava alanlarını vurmaya başladı. Aynı zamanda Rusya özel kuvvetleri Ukrayna’da son yıllarda güçlenen ve çok sayıda cinayet ve sivil katliamları geçekleştiren ırkçı, faşist Neo Nazi gruplarının önde gelen isimlerini yakalayıp Rusya’ya götürmek üzere Ukrayna’nın çeşitli şehirlerinde operasyonlar gerçekleştirdi. Bu faaliyetler devam ediyor.

Rusya Ukrayna’nın askeri alt yapısına saldırarak, savaşma azim ve kararlığını yok ediyor. Bundan sonrası, yenilmiş olanın, galibin koşullarını kabul etmesidir. Bu genellikle muzafferin ayağına giderek; gittiğinde kapıda bekletilerek gerçekleşir.

Tıpkı 27 Şubat 2020’de İdlib’de, Rusya savaş uçaklarının, Türkiye’nin bir mekanize taburuna, saat 17:00’de, gündüz gözüyle, göstere göstere saldırması ve en az 33 evladımızın ölümü ve pek çoğunun yaralanmasıyla sonuçlanan bu saldırı düzenlemesinde olduğu gibi. Saldırıdan sonra NATO olağanüstü toplandı, Türkiye’nin çok kıymetli bir müttefik ülke olduğunu not ederek, üzüntülerini bildirme kararı aldı.

Ne kadar tanıdık, değil mi?

Sonra Erdoğan başkanlığındaki Türkiye heyeti Moskova yolunu tuttu. Kremlin’de nasıl ayakta bekletildiklerine dair görüntüler dünya basınına Rusya tarafından servis edildi. Ve İdlib’deki TSK’ya ait kontrol noktaları, “kırmızıçizgimizdir, asla yapmayız” denilen yapılarak, M4 karayolunun kuzeyine çekildi. vb vb.

2. NATO’nun Doğu’ya ve Dünya’ya Doğru Genişlemesi

1991 yılında Sovyetler Birliği’nin çözülmesini takip eden yıllarda, başını ABD’nin çektiği Batılı emperyalistlerin askeri ittifakı NATO, Avrupa’nın doğusunda hızla genişledi. 12 Ülkenin kurduğu ittifak bu yıllarda 30 üyeye ulaştı. Bu genişleme NATO ile farklı üyelik ve ilişkilenme biçimleriyle, Gürcistan Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan, Avusturalya, vb, vb ülkeleri de kapsayarak dünya çapında bir askeri ittifak inşa etme atılımına dönüştü.

Halen Bosna, Ukrayna ve Gürcistan resmi aday ülkeler.

Rusya Federasyonu 2008’de Abhazya ve Güney Osetya’nın, NATO üyeliğine aday olan Gürcistan’dan koparak bağımsızlıklarını ilan etmelerini tanıdı ve bağımsızlık girişimlerine karşı şiddete başvuran Gürcistan’a askeri müdahale ile, bu ülkenin NATO üyeliğinin gerçekleşme sürecini durdurdu.

Rusya Federasyonu 2014’de de, Ukrayna’nın NATO üyeliği doğrultusunda attığı adımlara Kırım’ı ilhak ederek cevap verdi.

O tarihten itibaren Kırım’ın ilhakı bir dizi ekonomik yaptırımla beraber, uluslararası ilişkilerin önde gelen başlıklarından oldu.

Rusya NATO’nun kendi sınırlarına daha fazla yaklaşmasına izin vermeyeceğini her fırsatta tekrarladı.

Ukrayna’nın NATO’ya üyesi olup olamayacağı konusu 8 yıldır, “Normandiya formatı”, “Minsk süreci” gibi bir dizi müzakere sürecinin konusu olurken; bu müzakerelerin, özellikle İngiltere ve ABD’nin olumsuz gayretleri yüzünden sonuç vermemesi nedeniyle gerilim giderek yükseldi. Ve nihayet 22 Şubat 2022’de Rusya Federasyonu Ukrayna’dan bağımsızlıklarını ilan eden Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetleri’ni tanıdığını duyurdu. İki gün sonra da bu yeni devletçiklerin güvenliğini sağlama gerekçesiyle savaşı ve işgali başlattı..

(Rus ordusunun saldırısı sonucu sığınakta Ukraynalı çocuklar-editör)

Dolayısıyla Ukrayna’nın işgali, Rusya ile Ukrayna arasındaki gerilimden değil; NATO’nun genişleme politikası yüzünden ABD-İngiltere öncülüğündeki NATO ile Rusya arasındaki gerilimden kaynaklanmıştır.

Geçmişte Gürcistan’ın başına gelenler gibi, bu defa da Ukrayna büyük güçler arasındaki gerilimin savaş alanı olmuştur.

Uluslararası Hukuk: Gücü Güce Yetene!

Rusya’nın başlattığı askeri harekat, net olarak bağımsız bir devlete yönelik işgal hareketidir. Ukrayna’nın askeri gücünün Rusya’nınkinin yanında esamesi bile okunmayacağına göre, Ukrayna’dan gelen bir savaş tehdidini bertaraf etmek maksadıyla savaşın başlatıldığı şeklinde bir açıklama akıl dışı olur.

Savaş ve işgal hiçbir koşulda kabul edilemez.

                                                                         (“Ukrayna’da savaşı durdurun”)

ABD ve İngiltere başta olmak üzere batılı devletler ve AKP-MHP rejimi de Rusya’yı bu nedenle eleştirmektedirler. Eleştiri doğrudur, İşgal uluslararası hukukun açık ihlalidir.

Rusya ise gerçek dışı olduğu açığa çıkmış sahte tehdit iddialarıyla yakın geçmişte Irak’ın, Afganistan’ın ve Libya’nın batılı güçler tarafından işgalini örnek göstererek, işgal girişimini meşrulaştırma çabasındadır.

Sui misal misal olmaz. Bir dizi hukuk dışı örnek, başka bir hukuk dışılığı meşrulaştıramaz.

“Türkiye ise Rusya’yın işgal girişimini eleştirirken, kendisinin 1974’ten bu yana Kıbrıs’ta aynı uluslararası hukuk ihlali eleştirisinin muhatabı olduğunu unutmaktadır. Keza Suriye’nin kuzeyinde geniş bir bölgeyi askeri birlikleriyle kontrolü altında tutmakta; Irak’ın Kuzeyinde, Kürdistan topraklarında çok sayıda askeri üs inşa etmekte ve bu iki ülkenin değişik bölgelerine, sadece kendisinin “terörist” ilan ettiği unsurların varlığını gerekçe göstererek saldırılar düzenlemekte ve dahası bütün dünyanın terörist kabul ettiği DAİŞ ve El Nusra/El Kaide unsurlarını Suriye topraklarında himaye etmektedir. Türkiye’deki rejimin bu tür girişimlerinin bir diğer örneği ise Libya’daki faaliyetleridir.” (1)

       (Rusya’nın Ukrayna istilasını protesto gösterisinden bir kare“Bir Rus’um ve bunun için üzgünüm”-editör)

“Dolayısıyla dünyanın hegemonik emperyal güçleri veya bölgesinde güçlü olan ülkeler uluslararası hukuku alenen ihlal konusunda birbiriyle adeta yarış halindedirler. Hukukun yerine hukuksuzluk, barışın yerini savaş, müzakerenin ve diplomasinin yerini nükleer silah kullanma ve Dünya savaşı çıkarma gibi el yükseltmelerle, gezegenimizdeki hayatın bütününü ve Dünya halklarının varlığını tehdit eden tutumlar almıştır.”(2)

Ukrayna’nın Zelenski hükümeti, bütün bu süreç boyunca Batılıların kışkırtmalarıyla gerilimi tırmandırmak ve emperyalistlere güvenerek ülkesini ateşe atmak gibi vahim bir yola girmiştir. Daha önce Gürcistan’da Saakaşvili iktidarının ağır hatalarını tekrar ederek, halkının çıkarlarını değil kendi iktidarını öncelemiş; halkına güvenmek yerine emperyalistlerin kendisini savaş durumunda yalnız bırakmayacağına inanmıştır. Ancak NATO müttefikleri, Türkiye dahil, kendisine silah sistemleri vermekle birlikte, Rusya’nın saldırısı karşısında kınamalar ve etkisiz ekonomik yaptırımlarla yetinmiştir. Esasen aksini yapacakları ve Ukrayna topraklarında Rusya ile savaşa girişeceklerine inanmak için hiçbir neden yoktur. NATO veya doğrudan ABD-İngiltere Rusya’ya bitişik topraklarda Rusya ile savaşamaz. Rusya Irak değildir.

Maalesef, Zelenski iktidarının yanlışlarının bedelini Ukrayna halkı ödemek zorunda kalmış bulunuyor.

                                                                                  (“Savaş istemiyoruz”)

Ukrayna Bedel Öderken…

Elbette sürekli tehdit edilen, köşeye sıkıştırılan, müzakere süreçleri tıkanarak, uluslararası medya kampanyalarıyla siyasi ve ahlaki olarak mahkum edilmeye çalışılan ve NATO’nun Ukrayna’yı da içine alarak genişlemesinden geri adım atmak yerine, “Rusya Ukrayna’yı Chrismas’tan önce, hayır sonra, hayır Pekin Kış Olimpiyatları bitince vb vb işgal edecek”, diye kışkırtılan Rusya’nın bugün attığı adımı öngörmemek mümkün değildi. Öyleyse ABD ve müttefikleri bu durumu öngöremediler mi?

ABD ve İngiltere ikilisi açısından öngörülen kazanımlar şunlardır:

Bu sürecin sonunda Rusya ile Ukrayna arasında kalıcı bir sorun yaratılmıştır. Bu yara gelecekte de, sürekli kaşınacak ve sık sık kanatılacaktır.

Rusya’nın doğal gazını başta Almanya olmak üzere AB içlerine taşıyacak Kuzey Akımı adlı boru hattı, uzun süredir ABD ile AB arasında gerilim konusu idi. ABD bu alışverişin Rusya ile AB, özellikle Almanya arasında ekonomik ilişkileri güçlendireceği; çatışmacı politikaların yerini, sorunları müzakereler ve işbirliği imkanlarını geliştirerek çözme anlayışının gelişmesine yol açacağı endişesiyle hareket etmekteydi.

Bu endişe büsbütün temelsiz değildir: Eski Almanya Şansölyesi Gerhard Schröder yakın zamanda Gazprom yönetim Kurulu üyesi oldu. Keza Kuzey Akımı projesinin %50 ortağı İtalya. Almanya ile Rusya arasında sanayi, teknoloji ve enerji alanında ciddi büyüklükte ortaklıklar bulunuyor.

Avrupa’nın enerji ihtiyacının karşılanması, bekleneceği üzere, dev enerji şirketleri bakımından stratejik bir rekabet konusudur. Dolayısıyla bir yandan Almanya’ya alternatif doğal gaz sağlama vaadleri yapılmakta; bir yandan Rusya ile ilişkilerin bozulması yönünde müdahaleler geliştirilmekteydi. Nitekim Almanya Donesk ve Luhansk Halk Cumhuriyetleri’nin bağımsızlıklarının Rusya tarafından tanınması üzerine, sesini fazla yüksek tutmamaya özen göstererek, Kuzey Akımı için lisans verilmeyeceğini ilan etmek zorunda kalmıştır.

Fransa ise uzun süredir AB’nin, ABD ve İngiltere’nin etkisinden uzaklaşmasını, siyasi kimliğini geliştirmesini; bunun için bir AB ordusunun kurulmasını önermekteydi. Bu inisiyatif de bu aşamada, elbette yeniden gündeme gelmek üzere ertelenmiş, rafa kaldırılmış görünüyor..

Karadeniz: Patlamaya Hazır Barut Fıçısı

Çok önemli bir diğer gelişme ise Karadeniz konusundadır.

Sovyetler Birliği döneminde Karadeniz’de sadece SSCB ve Türkiye kıyıdaş idi. Dolayısıyla Montrö anlaşmasının Türkiye’ye tanıdığı, Karadeniz’de kıyısı olmayan devletlerin bulundurabileceği deniz gücünü sınırlayan hükümlerine dayanarak Karadeniz’i bir çatışma alanı olmaktan uzak tutma inisiyatifi çok önemliydi.

Erdoğan rejimi Montrö anlaşmasını hiçbir zaman imzalamamış ABD’nin Karadeniz’de daha büyük güç bulundurma isteğini karşılayarak, kendi iktidarına emperyalizmin desteğini daha güçlü alma hesapları yapıyor. Bu çerçevede Çanakkale’den başlayarak “Kanalistanbul’ ve onu tamamlayan kanal sistemleriyle Karadeniz’i bir çatışma alanı yapacak adımlar atıyor.

Bununla birlikte Romanya ve Bulgaristan NATO üyesi oldukları ve Ukrayna ABD ve İngiltere ile ittifak ilişkileri geliştirdiği için, Karadeniz’de NATO deniz gücünde ciddi bir genişleme söz konusudur. ABD, Bulgaristan ve Romanya donanmalarını, savaş gemisi satışı veya hibe yoluyla güçlendirerek Karadeniz’de dengeleri değiştirme yolunda önemli adımları zaten atmıştı. Bunu gelecekte imkan bulduğu taktirde Ukrayna ve Gürcistan üzerinden atacağı yeni adımlarla sürdürecektir. Ve elbette Montrö anlaşmasının geçersizleşmesinden memnuniyet duyacaktır.

Osmanlı Devletinin 1. Dünya Savaşına, Almanya’nın müttefiki olarak katılmasının, Osmanlı bayrağı çekilmiş Goben ve Breslav adlı Alman savaş gemilerinin Boğazlardan geçerek Sivastopol’u bombalaması ile başladığını hatırlıyoruz. Boğazdan veya “kanal”dan geçirdiğin geminin sorumlusu olur, kendini savaşın ortasında bulur ve başına gelecek kötü şeylerden sonra, NATO’nun yeni bir “üzüntü” mesajını okursun. İktidarı bu amaçla Montrö konusunda uyaran amiralleri hapse atmakla sorunlar sadece büyür: Çünkü savaşa giden yolların taşlarını döşediğinde “coğrafya kaderindir” ve “Coğrafya savaşmak içindir.”

Döşenen taşlardan biri de Karadeniz’de Türkiye’nin de içinde yer aldığı büyük NATO Deniz gücü tatbikatlarının sıklıkla yapılması, İngiliz savaş gemilerinin Kırım kıyılarında medyaya da yansıyan provokasyonlara girişmesidir. Yangın çıktığında İngiltere gider, Türkiye kendi coğrafyasının sonuçlarıyla karşı karşıya kalır.

Özetle, Karadeniz’de geçmişteki güç dengeleri artık geçerli değildir. Bu yüzden Rusya yakın zamanda Baltık ve Hint Okyanusu donanmalarından önemli bir deniz gücünü Boğazlar’dan geçirerek Karadeniz donanmasını güçlendirdi. Karadeniz, şu sıralar dünyada askeri gerilimin en hızlı tırmanışta olduğu saha durumundadır.

(Boğazlar su yolunun 1936’da imzalanan Montreux anlaşmasıyla güvence altına alınması, uluslarası hukukun sürekli ihlal edildiği günümüzde Karadeniz’i yeniden tartışmaların merkezine oturttu. Fotoğrafta boğazlar su yolunu kullanarak Karadeniz’e açılan bir savaş gemisi-editör)

Erdoğan rejimi tıpkı Saakaşvili ve Zelenski gibi, emperyalistler arasındaki gerilime oynamak gibi bir yanlışın içindedir.

Rejim, Rusya ile başta enerji olmak üzere son derece karmaşık askeri, sınai, turizm, tarım ürünü ithalat ve ihracatı gibi ilişkiler geliştirdi. Aynı zamanda İdlib’de ve Libya’da askeri olarak karşı karşıya konumlandı. İdlib’de Rusya’nın savaş uçağını düşürme, uçaktan atlayan pilotun öldürülmesi, Rusya Büyükelçisine suikast ve İdlib’de yukarıda işaret ettiğim büyük asker kaybına yol açan hava saldırısı bu konumlanışların sonucudur. Rusya bu gerilimlerin bir parçası olarak turizm boykotu, ithalat sınırlamaları gibi ekonomik bedelleri iktidarın önüne koyarken; Erdoğan’ın Kırım’ın ilhakı üzerine sert açıklamalar yapması nedeniyle “biz de Türkiye’nin etnik sorunlarıyla daha yakından ilgilenebiliriz” şeklinde uyarılar dile getirdi.

Şimdi ABD ve İngiltere’nin yanında, Zelenski hükümetini destekleme tutumu da ticaret, turizm ve enerji alanlarında yeni sorunlara yol açabilir. Enerji krizi yaşanacağı gibi, buğday, arpa gibi tahılların yanı sıra hayvan yemi bitkisi fiğ konusunda da Rusya’ya büyük ölçüde bağımlı olmanın sonucu, ciddi açlık sorunları yaşanabilir. Ve başta İdlib olmak üzere Türkiye ağır askeri sorunlarla tekrar karşı karşıya kalabilir. Rusya artık sadece Kuzeyde değil, Suriye’de de komşumuz.

Esasen işgalin başladığı andan itibaren Türkiye’nin İHA-SİHA satma ve başta tank motoru konusu olmak üzere Ukrayna ile geliştirdiği savaş sanayi işbirlikleri sona ermiştir.

Ukrayna’da yaşanan savaş ve işgalin ilk kaybedeni Ukrayna halkıdır.

                                      (Rus istilası sonrası Harkov metrosuna sığınan Ukraynalılar-editör)

Bu halkın maruz kaldığı trajedi karşısında, sosyal medyada hızla yayılan iğrençliklerin hepimizi utandırması gerekir.

Savaşa ve işgale karşı çıkıyoruz. Ukrayna halkının yanında, barış ve dayanışmadan yana saf tutuyoruz.

                            (Savaş karşıtı gösteri- Pankart “Ukrayna’da insanların hayatını kurtarın”-editör)

Hiçbir emperyalist suç, bir başka emperyalistin savaş politikalarının gerekçesi ve meşrulaştırıcısı olamaz.

Savaş ve işgalin ikinci kaybedeni Zelenski iktidarıdır; varlığının temeli halklar arasına nefret ve düşmanlık tohumları ekmek olan, emperyalizmin beslemesi ırkçı, faşist neonazilerdir.

Putin’in “SSCB’yi ihya etmeye çalıştığı iddiası” bir hezeyandır. Putin sosyalist bir rejimin temsilcisi değil, emperyalist bir devletin başındaki diktatördür.

AB, kendisini yeniden ABD-İngiltere hegemonyasının altına sokarak siyasi etkisizliğini derinleştirmiştir.

Erdoğan rejimi bu gerilimden aradığı faydayı bulamayacaktır. Bununla birlikte rejimin hataları Türkiye halklarına yeni bedeller olarak dönecektir.

Erdoğan rejimine karşı, demokrasi, barış, adalet için verdiğimiz mücadeleyi, uluslararası planda da halklar arasında dayanışma ve barış mücadelesiyle tamamlamalıyız. Emperyalizme ve bölgedeki işbirlikçilerine karşı mücadele halkların barış ve özgürlük mücadelesinin ortak zeminidir.

(1) Halkların Demokratik Kongresi’nin konuyla ilgili, 25 Şubat 2022 tarihli basın açıklaması.

(2) A.g. açıklama

Rus tenisçi Andrey Rublev maç sonrası kameraya “Savaşa Hayır” yazdı.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu