Genel

KAMUCULUK, KAMULAŞTIRMA, DEVLET MÜLKİYETİ!

Umut İLERİ

Kamuculuk, Kamulaştırma kavramları sol kesimde sık sık, özellikle özelleştirmelere karşı oluşturulan söylem içerisinde kullanılan kavramlardır.

Aslında Kamu sözcük olarak tüm Toplumu kapsasa da, Kamu Mülkiyeti Sınıfların ve Devletin olduğu toplumlarda, Devlet Mülkiyeti anlamına gelir.
Ne yazık ki bu kavramlar kullanılırken, içerisinde yaşanılan üretim biçim ve ilişkilerinden, buna bağlı olarak Devletin, hangi sınıfın egemenlik aygıtı olduğundan bağımsız ele alınmaktadır.
Bura da önemli olan, bu mülkiyet bağlamında Devletin hangi sınıfın elinde olduğudur.

Özelleştirmeler, Kapitalizmin birikim ve gelişim evresine uygun olarak, Devlet Kapitalizminden, bir sonraki birikim ve gelişim evresine geçiş için gerekli uygulamalardır.
Burjuvazinin ideolojik öncülüğünde gerçekleşen 23 sonrası, Kapitalizmi geliştirmek, fiili bir Burjuva Sınıfı yaratmak için, bir takım külfetli yatırımları Devlete yükleyerek, o dönemin koşullarına uygun Devlet Kapitalizmi uygulanmıştır.

Devletin atıl yapısı, Devlet bürokrasinin bu işletmelerde ortaya koyduğu hantallık ve Kapitalist gelişmeye ayak bağı olması, tüm dünyada Sermayenin Ulusal Sınırların ötesine geçmesi, özelleştirmeleri Kapitalizmin gelişimi için gerekli kılmıştır.

12 Elül Faşist Diktatörlüğü ve Özalla birlikte, bu işletmeler teker teker özelleştirilmiş, Burjuvaziye teslim edilmiştir.
Ortaya konan, Devletin elinde ki Fabrikaların, Sanayi Tesislerinin, bizzat sınıfsal iktidardaki sınıfa teslimidir.

Bu işletmeler, bu tesisler hiç bir zaman HALKIN olmamıştır, çünkü bunlar Devlet Mülkiyetinde ki kurumlar ve işletmelerdir.
Aksini savunmak Devleti Halkın Devleti olarak görmek, onu sınıfsal bağlamından kopartmaktır.
Devlet Egemenlerin, sınıfsal iktidarı elinde tutan sınıfın Devletidir, HALKIN değil.

Toplumun genelinde Devlet, tüm toplumu kucaklayan bir BABA görüntüsüne sahiptir.
Burjuvazi zihinsel üretim araçlarını kullanarak, yığınların geri bilincine bu İmajı işler.
Bazı sol kesimlerin içine düştüğü yanlış, Kamuculuk adı altında, niyetlerinden bağımsız da olsa, Devletin bu BABA imajını, bilinçlerde daha da pekiştirmek olmaktadır.

Sınıfsal İktidar, Üretim Araçlarını elinde tutan sınıfa aitse, bu işletme ve tesisler Sermayenin, İşçi sınıfı ve Emekçiler üzerindeki tahakkümünü sağlayan Üretim Araçları ise ve bu tahakkümden sömürü ortaya çıkıyorsa, bu işletmelerin, Devletin ya da Sermayenin elinde olmasının pek bir farkı yoktur.
Devlet, SERMAYE DEVLETİ ise, mülkiyetin Devletin yada egemen sınıfın elinde olması bir şeyi değiştirmez.

Böyle de olsa Özelleştirmeler, işçi sınıfının yakından ilgilenmesi gereken bir konudur.
Ama bu ilgi, özelleştirmelerin sonucu işçi sınıfının işini kaybedip, kaybetmemesi ile, elde ettiği sosyal hakların ellerinde alınıp, alınmaması ile, sendikalar içerisinde ki örgütlülüğünün bundan zarar görüp, görmemesi ile ilgili olmalıdır.
İşçi Sınıfının Patronunun Devlet ya da Özel Bir Şirket olması, işçi sınıfının emeğini gasp edenin, Devlet ya da Burjuvazi olması, bir şeyi değiştirmemektedir.

Eğer Özelleştirmelere karşı duracaksak, bu tavrımızı doğru bir zemine oturtmak zorundayız.
Özelleştirmelere karşı savunmamız gereken, bu özelleştirmeler sonucu yitireceğimiz kazanımlarımız ve iş yerinde ki örgütlülüğümüz olmalıdır.
veda

« Son Düzenleme: 20 Kasım 2020, 13:56:41 Gönderen: veda » KayıtlıYeryüzüne tohum gibi saçmışım ölülerimi, kimi odesada yatar, kimi prag\’da, istanbul\’da kimi.
En sevdiğim memleket yeryüzüdür, sıram gelince yeryüzüyle örtün üzerimi…NAZIM HİKMET

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu