Genel

İŞÇİ SINIFI VE SENDİKAL ÖRGÜTLENME!

İşçi Sınıfı Mücadelesinde 55 Yıl

Can Özcan

Türkiye işçi sınıfının siyasal örgütlenme ve önderlikten yoksun olduğu çok sık yinelediğimiz bir gerçektir.  Pekiy işçi sınıfının ekonomik sendikal örgütlenmesi ve örgütleri açısından durum çok mu farklıdır?

Kuşkusuz siyasal örgütlenme ile sendikal örğütlenmenin içerikleri de işlevleri de farklı.  Bütün kapitalist ülkelerde olduğu gibi Türkiyede de milyonlarca işçinin üye olduğu sendikalar var çalışıyorlar.

1982 Faşist Anayasa’sının çizdiği dar çerçeveye rağmen toplu sözleşme, grev ve benzeri sendikal haklar kısmi olarak uygulanmaya çalışıyordu. Ancak AKP MHP iktidarı her türlü direnişi ve grevleri ortadan kaldırmıştır. Ama hem Türkiye de hem de dünyada ekonomik mücadele ve sendikalar da dar bir geçitten geçiyorlar.

”Sendikalar, özellikle kapitalist gelişmenin başlanğıç dönemlerinde, işçilerin dağınıklık ve çaresizlikten sınıf örgütlerinin ilk biçimlerine geçişini anlatan dev bir adımdı.” (Lenin)

Tarihsel süreç içinde sendikaların rol ve işlevleri de değişti.  İşçi sınıfının devrimci Komünist partisinin ortaya çıkması,  sınıf savaşımın birçok ülkede iktidar için savaşım biçimini alması,  dünya kapitalist sisteminin iç gelişmeleri,  Ekim devrimi ve Sosyalist Blok’un oluşması vb, etkenler sendikal hareketinin farklı sendikal anlayışlar temelinde ayrışmasına neden oldu.

Batı Avrupa ülkelerindeki İngiliz tipi tradeuniyonculukla,  Alman Sosyal Demokrat Parti’sinin geliştirdiği reformcu sınıf sendikacılığı anlayışları işçi sınıfının ekonomik koşullarının iyileştirilmesinde yadsınmaz bir rol oynadıkları gibi,  sosyal demokrat  siyasetlere kitle tabanı sağlamaktada üzerine düşeni yaptılar.

Zamanla  sınıf özelliklerinden de uzaklaşarak bürokratik bir kastlaşmaya ve bozulmaya uğrayan sendikalar emperyalist kapitalist düzenin vazgeçilmez unsurları oldular.  Aynı dönemde, Batı Avrupa tipi sendikal örgütlenme ve hareket geleneği olmayan emperyalizme bağımlı ülkelere ise partiler üstü etiketiyle Amerikan tipi gangester sarı sendikacılık ihraç edildi.  Türk-İş Amerikalıların öneri ve desteğiyle kurulan bu tipte bir sendikadır.

II.Enternasyonal kökenli  sendikacılık hareketi.  Evrimleşerek sosyalizmden kesin bir kopuş yaşayan sosyal demokrat partilerin kontrolünde üyelerinin mesleki kesimsel çıkarlarını,  kendilerinin de bir parçası haline geldikleri tekellerin yönetim katlarında ve tekelci karların sağladığı olanaklar ölçüsünde kollayan bir sendikacılığa dönüştü. Avrupa Sendikalar Konfederasyonun bu sendikal hareketin üst örgütlenmesi olduğu söylenebilir.

II. Enternasyonal partileri ise sosyalist ülkelerdeki sendikaların da içinde yer aldığı yeni türden bir sendikacılık anlayışı geliştirmeye koyuldular.  Dünya Sendikacılık Konfederasyonu (DSF)  varan süreç böyle başladı.  Kapitalist ülkelerde Fransa, İtalya,  ve kısmen Portekiz de komünist partilerinin yönetiminde ve tabanında etkin olduğu sendikalar sosyalizm hedefini ve sınıf partisinin önderliğini yadsımıyan sendikal örgütlenme örnekleriydiler. Bu sendikacılık ekolünün de dünyadaki çeşitli sendikalar üzerinde etkisi oldu. 1970’li yılların DİSK’i, DSF çizgisinde bir sendikaydı ve DSF den destek ve güç alıyordu.

Bu onucu sendikacılık ekolü Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa ülkelerinde sosyalizmin çözülüşünden sonra etkisini önemli ölçülerde yitirdi.

Görüldüğü gibi, artık sendikal hareketin de yaşanmış bir tarihi var. Bu tarih, sendikaların da kuruldukları günden bugüne başkalaşım geçirdiklerini gösteriyor. Ama ne olursa olsun, sendikalar ekonomik savaşımda vazgeçilmeyecek işçi örgütleridir.

Bu nedenle, sendikalar sınıf savaşımı ve gelişmesi açısından her zaman önemlidir ve Türkiye sendikacılık hareketinin içinden geçmekte olduğu sürecin somut çözümlemesini yapmak gerekirlidir.

Türkiye’de sendikal hareketin bugün karşı karşıya olduğu birçok sorun var. Bunların en kritik ve ötekilerin de kaynağı olanlarını çekip çıkarmak, onlar üzerinde yoğunlaşmak gerekiyor.

12 Eylül sonrasının belirgin özelliklerinden biri işçi sınıfının sendikasızlaştırılmasıdır. 12 Eylül den önce Türkiye, sendikalaşma oranının dünya standartlarına göre de oldukça yüksek olduğu ülkelerden biriydi.

1980’de Türkiye’de 733 sendikaya bağlı 5 milyon 721 bin 74 üye işçi olduğu hesaplanıyordu. 1983’de sendikaların sayısı 90’a,  sendikalı işçi sayısı ise 1 milyon 422bin 271’e düştü.

Son dönemlerde ise sendikalı işçi sayısı 1,5 milyonun altında gözüküyor. 1980’den sonrası AKP iktidarı döneminde  düşüşler hızla  artmaktadır.

Günümüzde ise, sendikalar işlevsizleştirilerek üye sayısını gün geçtikce kayıp etmiş  durumdadır.

İşverenler işçileri işe alırken işyerinde kadrolu yapmamakta taşeron işverenler yaratarak ordan işçi alımını yapmakta diğer tarafdan da herhangi bir hak talep etmemesi içinde boş kağıda imza atrırarak hiç bir hakkının olmadığını altına imza atmak şartıyla işe almaktalar.

Ayrıca üç ayda bir giriş çıkış yaptırarak işçinin  o iş yerine yeni girmiş gibi göstererek asgari ücretten anlaşmayı devam ettirmekteler böylece Pandemi ve Corona dönemi bahane edilerek işveren istediği gibi  zaman işten atabilmekte ve ücreti izin  vererek işten atmaktadır. Böylece ülke ucuz işgücü cenneti ve ücretli köleler yaratılmıştır.

Sendikalı işçi sayısındaki düşmenin önemli nedenlerinden biri 12  Eylül askeri faşist rejiminin DİSK ve bağlı sendikalarını kapatmasıdır. Ancak burjuvazi yanlız kapatma ve yasaklama yoluyla değil. AKP döneminde bir çok önlemle kapsamlı bir sendikasızlaştırma programı uygulamaktadır. Sendikasızlaştırma siyasetinin en önemli araçlarından biri toplu işten çıkarmalardır. 

Bunun dışında taşeron eliyle işçi çalıştırma sendika kapsamı dışındaki personel sayısının ve sözleşmeli personel sayısının büyük miktarlarda artırılması, yeni işçi alımında sendika üyesi olmamayı koşul koyma vb. Bütün çalışanları sarmaya başlayan sendikalaşma eğilimin önünü kesmek istiyorlar. 

Bugün bu yönetem Türkiye’ye özgü bir yöntem değil  Avrupa ve dünyanın çeşitli ülkelerinde durum aşağı yukarı aynıdır.  Kapitalizm artı-değer olduğuna göre nerede ucuz işgücü görürse üretimi o ülkede sürdürmektedir.

Sendikalar işçi sınıfının ekonomik- demokratik çıkarların savunması, çalışma koşullarını iyileştirme savaşımı vermesi gereken örgütlerdir.  Sermaye ile emeğin karşılıklı ilişkilerinin savaşım-uzlaşma çerçevesinde düzenlenmesinde emek cephesini temsil eden,  legal kitlesel kuruluşlardır.  Sendikalar işçilerin ekonomik savaşım aracı olduğu için sınıf örgütleridir, bu savaşımı düzenin kuralları içinde ve sonunda uzlaşmaya yürütmek zorunda oldukları için düzeniçi örgütlerdir.

”Sendikalar yanlız sermayeye karşı acil mücadeleye dikkat çevirmemeli,  işçi sınıfının genel siyasal ve toplumsal hareketlerinden uzak kalmamalıdır.  Dar amaçlar gütmemeli,  fakat milyonlarca ezilen işçinin kurtuluşu için mücedele etmelidirler.  Üstelik,  tarihi tecrübe,  siyasal özgürlüklerin  yokluğunun veya proletaryanın haklarının kısıtlamasının proleteryaya,  zorunlu olarak siyasal mücadeleyi daima ön plana koydurtuğunu göstermektedir”(.Lenin)

Türkiye de sendikalar hiç bir görevini yerine getirememektedir.  İster Türk-iş,  ister Hak-iş olsun normal toplu sözleşme görevlerini dahi yapmamaktalar. AKP MHP iktidarı Asgari ücreti dahi işçi ve emkçilere çok görmektedir. Sendikaların  birini birine alternatif gösteremezsin,  DİSK’e bağlı  sendikalar dönem dönem dirensede yeterli olmamaktadır.

AKP MHP iktidarı  dönemi ise, ucuz işgücü cenneti oldu ne hak ne hukuk işlemektedir. Son OHAL ve KHK sendikaları tamamen işlevsiz hale soktular Grev, direniş ve her türlü işçi eylemleri yasaklanmaktadır. İşyerlerinde hergün işçi cinayetleri işlenmeye devam etmekte madenlerde, inşaatlarda,diğer iş yerlerinde sağlıksız,çalışma koşullarına uygun ve iş güvencesi olmadığından işçi ölümlerine sebep olurken AKP iş yeri cinayetlerine fıtratlarında var diyerek ölümler de devam ederek artmaktadır.

Küresel kapitalizmin krizi her gün derinleşmekte işyerleri, fabrikalar hızla kapanırken. İşsizler sayısı hızla yüselerek her yıl beklenin   üstünde seyir etmektedir.  Bu rakamlar dahada hızla yükselecektir.

Alternatif  sendikalar yoksa ne yapmalıyız bekleyecekmiyiz? Tabiki hayır devrimci sosyalistler olarak en gerici sendikalarda en gerici işyerlerinde içerisine girerek işçileri ve sendikaları devrimcileştirmeye örgütlemeye çalışmalıyız. O alanları burjuvaziye ve gericilere teslim etmemeliyiz.Taşeron çalışan işçileri örgütlü güç haline getirmeliyiz.

”O halde işçiler bu dayanılmaz durumdan kurtulmaya,  toplumda kendilerine  daha iyi daha insanca bir yer sağlamaya çalışmalıdırlar.  Bunu da ancak kendilerini sömüren burjuvazinin  çıkarlarına saldırarak yapabilirler.”  (Engels, sendikalar üzerine)

Bu durumda emek cephesi ne yapması gereklidir.  Başta işyerlerinde çalışan devrimci işçiler sendikasız çalışan arkadaşlarını sendikalı olma yönünde örgütlemelidir.  Ayrıca diger işkolarında çalışan sosyalist işçilerle birlikte komiteler oluşturarak, sendika yöneticilerine karşı  muhalefeti örgütlü bir biçimde sürdürerek sendika yönetimlerini ele geçirmek,  yerel yönetimler den  ilişkiye geçip konfederasyona doğru örgütlü mücadeleyi geliştirmek olmalıdır. Bu her devrimci, sosyalist sınıf bilinçli işçinin yapma zorunluluğu görevi olmalıdır.

Sendikal savaşımda genel ve tüm sınıfı kapsayan hedeflerin öne çıkarılması gerekiyor,  her iş kolunun,  hatta her işyerinin kendine özgü sorunları olabilir ve vardır.  Toplu sözleşme ve savaşımda tabanın söz ve karar sahibi olması, tam katılımlı ilkeleri çerçevesinde yerel ve özel istemlerde gündeme getirirler.  Bu gelişme sınıf sendikacılığınının da, işyeri  sendikacılığından,  işçi sınıfının işkolu ve ulusal düzeydeki istemlerini formüle eden onlar için mücadele eden bir sendikacılık anlayışına geçmesini gerektiriyor.

”Kitle hareketinin gerisinde kalıyorsak,  hala yeterince geniş,  çarpıcı ve çabuk bir biçimde,   tüm utanılacak haksızlıkları açığa vurmayı örgütleyememiş olduğumuz için kendimizi suçlamalıyız.” (Lenin,  sendikalar üzerine)   Üreten biziz yönetende biz olacağız.

Örgütsüz sınıf köle sınıftır ücretli köleliğe son diyerek üreten biziz yöneten biz olacağız diyerek iktidar için   mücadele etmeliyiz.

12.1.2021

Can Özcan

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu