GenelGündem

İç Kaos ve Çatışma -2-

Yirmibirinci yüzyıla damgasını vuran ucube devlet biçimleri ortaya çıktı. Seçimlerle işbaşına gelen işbirlikçiler tiranlaşmaya başlamakla kalmadılar; koltuklarını ve çaldıkları servetleri korumak için sistemi bütün kurumlarıyla birlikte kontrol altına aldılar, onun burjuva eğemen hukukunu da... Hanedanlıklar kurarak, faşist despotik yönetimlere dönüştüler...20. ve 21. yüzyılda Faşist rejimler, führerler, duçeler, plebisit diktatörler, popülist cahiller, eski monarşileri, bonapartist yönetimleri aratmıyorlar.

Erdoğan ATEŞİNFotoğraf açıklaması yok.
YENİ TİRANLAR…
Yirmibirinci yüzyıla damgasını vuran ucube devlet biçimleri ortaya çıktı. Seçimlerle işbaşına gelen işbirlikçiler tiranlaşmaya başlamakla kalmadılar; koltuklarını ve çaldıkları servetleri korumak için sistemi bütün kurumlarıyla birlikte kontrol altına aldılar, onun burjuva eğemen hukukunu da… Hanedanlıklar kurarak, faşist despotik yönetimlere dönüştüler…20. ve 21. yüzyılda Faşist rejimler, führerler, duçeler, plebisit diktatörler, popülist cahiller, eski monarşileri, bonapartist yönetimleri aratmıyorlar.
İşbirlikçi hanedanlar Yasama, yürütme ve yargının egemen üstünlüğünü denetleyecek, kriminal yetki gasplarını ve siyasi-hukuki sapkınlıkları “anayasal düzenlemeler” adı altında halklar, emekçiler için cehenem ülkeler yarattılar…”Devlet benim, her şey benden sorulur, sorumlusu benim” diyen cehalet ülkeyi kontrol ettikçe, derin bir kriz, büyük açlık ve işsizlik ve tarifsiz bir ahlaki ve kültürel çöküş de kaçınılmaz oldu.
Türkiye örneğinde,
Yasama-yürütme-yargı erkini elinde toplayan Hitler vari yetkilerle, padişah yetkilerini aşarak ve yargıyı kolonize ederek, yasamayı güdümlü hale getirdiler ve yürütmeyi tek adamın kanun hükmündeki kaprislerine, emirnamelerine ve merhametsizliğine bırakan, “beni tahtımdan-sarayımdan ancak Tanrı alabilir” diyen bir saray entrikası ile bütün insanlık için bir utanç vesilesi oldular…
Burjuva Devlet kısmi demokratik bütün eski kurallar ve kurumlarıyla tahrip edilerek, evrensel bütü uluslararası normlar ihlal edildi ve seçimlerin güvenliği ve güvenirliği şaibe altında, sunni olmayan halklar ve azınlıklar ve bütün muhalefet hakları gaspedilerek, ” Anayasayı tanınmıyorum” diyerek, kısmi de olsa demokrasinin bütün kırıntılarının bilinçli bir yöntemle felç edilerek, yurttaşlık hakkı adeta rafa kaldırıldı… Faşist ve oligarşik kadrosu ile tabandaki amorf, ne olduğu belli olmayan kitleler arasındaki hastalıklı güven ilişkisi, herkesin bireysel kaderine razı geldiği işlevsiz hale getirildi toplum…
“Vatana ihanet” suçu da dahil yürütmeyi frenleyecek ve yaptırım uygulayacak her hangi bir emniyet sübapı kalmadı. Bu dokunulmazlık zırhı Cumhurbaşkanını/ Cumhurbaşkanlarını dokunulmazlık ve cezai sorumsuzluk hükümleriyle adeta otoriter ve totaliter uygulamalara teşvik etmiştir. Cumhurbaşkanının hukuki-siyasi suçlarını yargılamak şöyle dursun, toplumda rüşvet, komisyonculuk, simsarlık, haksız iktisap gibi fiilleri kovuşturacak mekanizmalar da yok edilmiştir. Bu süreç beraberinde büyük ve içinden çıkılmaz kaoslar üretir…
İç kaos ve çatışma bir ülkede genellikle bir dizi sosyo-politik, ekonomik ve kültürel faktörün bir araya gelmesiyle ortaya çıkar. Bu tür durumlar belirli koşullarda daha olası hale gelir. Türkiye bu süreçtedir…
Bu boşluk ve yönetemezlik başka güçler tarafından doldurulur. Bu durum, çeşitli grupların güç mücadelesine girmesine ve çatışmaların artmasına neden olur. Yüksek işsizlik oranları, yoksulluk, gelir dağılımında adaletsizlik ve temel ihtiyaçlara erişimde zorluklar, toplumda huzursuzluk yaratır. Ekonomik kaynaklara erişimin adaletsiz dağılımı, sosyal gerilimleri artırarak, iç kaosu tetikler…
Bu süreç etnik, dini veya mezhepsel farklılıklar, ayrımcılık ve ötekileştirme sonucunda toplumsal çatışmalara dönüşebilir. Bu tür ayrışmalar, topluluklar arasında güvensizlik yaratarak şiddete yol açar…
“Hukuk” sisteminin işlememesi, “adaletin” sağlanamaması, insanların haklarını koruyamamaları durumunda, bireyler ve gruplar kendi adaletlerini sağlamaya başlar ve bu durum da kaos ve çatışmaya yol açar… İnsan haklarının ihlal edilmesi, baskıcı rejimlerin varlığı ve ifade özgürlüğünün kısıtlanması, toplumda huzursuzluk yaratarak direnişe, protestolara ve çatışmalara yol açar..
Kamu kurumlarında yaygın yolsuzluk, halkın devlete olan güvenini zedeleyerek bu durum, suç örgütlerin güç kazanmasına yol açarak düzeni temelinden sarsar ve emperyalist ve dış güç ve grupların iç işlere müdahalesi, mevcut gerilimleri artırarak iç çatışmaları tetikleyebilir. Bu, özellikle zayıf devletlerde sıkça görülür.
Bu koşulların bir veya birkaçının varlığı, bir ülkede iç kaos ve çatışmanın ortaya çıkma olasılığını artırabilir. Ancak, her ülkenin toplumsal ve tarihsel dinamikleri farklı olduğundan, bu faktörlerin etkisi de ülkeye/ülkelere göre değişkenlikler gösterebilir.

Erdoğan Ateşin

Profilinizi oluşturmak için, biraz hayat hikayenizi anlatın. Bu alan, herkesçe görünebilir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu