BölgeDünya

KANIT İSTİYENLERE İŞTE KANIT

Hasan H. Yıldırım & Hussein Erkan

“Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım.” (Giordano Bruno)…

Evet, İsmail Beşikçi için Türk egemenlik sisteminin bir projesi, Kürd milli hareketi içine sızdırdığı bir Truva atı dedik. Sistemin bir fedaisi olduğunuda. Kürd siyasal hareketlerini birbirine düşürmek için kendisine bir misyon yüklendiğini söyledik. Bu dediklerimizin arkasındayız.

Buna tepki gösterenler oldu. Bunu ispatlayamazsınız denildi. “Hani bunun kanıtı?“ denildi. Onlara göre bir insanın proje, sistemin bir Truva atı olması için cebinde MİT kimliğini bulmak veya MİT’ten aldığı maaş bordrosunu sunmak gerekirmiş. Sorunu bu kadar basitleştirdiler. Bu kanıtlarla bir insanın niteliğine elbette ulaşılabilir ama bu kanıtlara ulaşmak her zaman bunun ortamı doğmaz. Çoğu zaman bu yılları da alabilir. Bu kanıtlara ulaşmanın yolu, ya o kişi bunu kendisi itiraf eder ki, çoğu kişi o kadar topluma dayatılmış ki, toplum buna inanmak istemez. Buna gerekçelerde bulur. Emeğinden, fedakarlığından bahseder. Diğer bir boyutu o kişinin bağlı olduğu kurumun bunu açıklaması gerekir. Bu da sistemin bekası için çoğu zaman mümkün olmaz. Efendi açıklasa bile buna inanmayanlar olur. Manipülasyondur der ortaya çıkar. Önümüzde bunun sayısız örneği var. Proje olan, sistem adına devrim mücadelesi içine monte edilen kişi kimliğiyle çoğu zaman öyle açıkça açığa çıkmaz. Kimi o kişinin oynadığı role işaret etse de çok çevre tarafından tepki ile karşılanır. Haklı iken haksız duruma düşer. Tıpkı şu an tartışılan İsmail Beşikçi örneğinde olduğu gibi.

Bir kişinin durduğu yeri belirlemek için oynadığı role bakmak gerekir. Eğer oynadığı rol mücadeleye zarar veriyorsa ve sistemin işine geliyorsa mercek altına almayı gerektirir. Bizim yaptığımızda budur. O zaman Beşikçi’nin oynadığı role bakmak gerekir.

İsmail Beşikçi, Kürd hareketine paraşütle indirildiği andan itibaren Kürd siyasal hareketleri arasında provakatör bir rol üstlenmiştir. Rızgariden, Apoculara ve oradan Irak-PDK’ye yamandığı tüm süreçlerde bu rolü oynamıştır. Kürd siyasal hareketlerini birbiriyle çatıştırmak için çok kötü bir rol oynamıştır. Apoculara yanaştıktan sonra onu diğer hareketlere saldırtmak için karşıt güçleri adres göstermiştir. Sonra Irak-PDK kapısına şeltesini serdikten sonrada onu YNK, GORRAN Hareketi ve PKK’ye saldırtmayı kendine görev bilmiştir. Yazdıkları ortadadır. Birileri bunun anlamını kavramıyorsa suç bizim mi? Bizim sorumuz açık ve nettir. Bu rolü kim oynar sorgulamak gerekmez mi? Bir Kürd hareketin bir başka Kürd hareketine saldırması kimin işine gelir? Biri bunun çabasını veriyorsa oynadığı role ne demesi gerekir? Öyle heybeden “Beşikçi yalnız değildir, kimseye yedirmeyiz“ denmeden önce onun söyledikleri sorgulanmaz mı?

Sözde “Kürd dostu“ İsmail Beşikçi gerçekten Kürd dostu ise Kürdler arasında bir iç savaş çıkarayı niye kendine görev biliyor? Eğer gerçekten Kürd dostu olsaydı Kürdlerin yoğun olarak gündemde tutup birlik çağrıları yaptığı her dönemde bu adam niye Kürd siyasal hareketleri birbiriyle çatıştırmaya çalıştı ve hala buna çalışıyor? Bu rolü kim oynar? Bu rolü başta sömürgecilerimiz, ikincisi sömürgecilerin oltasına takılmış birey ve çevrelerin işidir. İşte İsmail Beşikçi de onlardan biridir. Bu onun durduğu yere işaret etmez mi? O yer neresi meselesini sizlere bırakıyoruz.

İsmail Beşikçi’ye ilişkin ilk yazımızdan sonra Kürdler arasında bir ayrışma yaşandı. Kimi savundu, kimi onu mercek altına aldı. Onu savunanlara bakıldığında Türk egemenlik sistemi ve onun “stratejik müttefiği“ olan Irak-PDK ve Barzanilerin kapısında ikbal arayan cenah olduğu görüldü. Kimi de meseleyi anlamadan duygusal bir temelde ele aldı. Ya ismini işitmiş, ya bir kitap ve makalesini okumuş, veya bir etkinlikte onunla bir resim karesinden bulunmuş kişiler olduğu görüldü. Bu kesime diyeceğimiz bir şey yok. Zamanla dönüşeceklerine inanıyoruz. Fakat çifte maaşlılara diyeceğimiz çok şey var. Tartışmalar devam ediyor ve uzun bir süre devam edeceği kesin. Bunların maskelerini indireceğiz. Çünkü sorunun peşini bırakmayacağız.

İsmail Beşikçi konusunu anlayabilmek için Türk siyasetçi ve aydınlarının duruşuna bakmak gerekir. Nazım Hikmet, Mihri Belli, Yalçın Küçük, Doğu Perinçek, Ertuğrul Kürkçü, Sırrı Süreya Önder, Vedat Türkali vs. liste uzar gider. Bu zat-ı muhteremler zaman zaman Kürdler hakkında çok olumlu cümlelerde kurmuşlardır ama söyledikleri on cümlenin içinde bir cümle kullanırlar ki, diğer tüm cümleleri çöpe atarlar. Biz sadece bir örnek vermekle yetineceğiz. Çoğu çevre tarafından “sosyalist“ olarak yaftalanan Vedat Türkali’nin şu dediklerine bakalım. MED TV’ye çıktığı bir programda Kürdlere ne kadar zulüm edildiğini, işkence edildiğini, zindana atıldığını, sürgüne gönderildiğini vs. söyledikten sonra şu cümleyi kurdu: “Sınırları tartışmayın, sabrımızı taşırmayın“ dedi. Kurduğu bu cümleyle beyaz Türk profilini çizdi. Bu zatı-muhteremin kurduğu bu cümleleri Türk egemenlik sistemin her yetkilisi kullanır ve de kullanmıştır. Şimdi biz bu Vedat Türkali denilen zat-ı muhteremi bu cümleyi kurmadan önce kullandığı olumlu cümlelerle mi, yoksa kullandığı “sınrları tartışmayın, sabrımızı taşırmayın“ cümlesiyle mi değerlendireceğiz? Biz o dönem bunu tartışma konusu yaptık. Kendine Türk diyenlerin tamamı, bir kesim Kürd kesim ne dedi biliyor musunuz? “Vedat hocaya haksızlık ediyorsunuz. O bir sosyalist. Onu çok seviyoruz“ dediler. Atatürk’ün, Recep Tayyip Erdoğan’ın vs. unsurların alıcı bulduğu bir ortamda Vedat Türkali’de alıcı bulur.

İsmail Beşikçi’de bu temelde ele alınmalıdır. Kuşkusuz İsmail Beşikçi, Kürdler hakkında çok olumlu şeyler söylemiş ve yazmıştır. Bu inkara gelmez ama çok olumsuz bir tavırda sergilemiştir. İşte gündeme taşıdığımız bu olumsuz tavırları ve daha ötesi bunun altında yatan niyetin neye, kime hizmet ettiğinin sorgulanmasıdır.

Bakınız! Duygusallığı bir yana bırakalım. İsmail Beşikçi’nin oynamak istediği rolü kavramaya çalışalım. Ezberleri bir yana bırakalım, sorgılayıcı olalım. İşte o zaman Kürdler arasında düşmanlığı derinleştirmek için inceden inceye bir teori oluşturduğunu göreceksiniz. Teorisinin içine serpiştirdiği bağımsızlık kavramı ile kimi Kürdlerin safiyane duygularına hitap ettiğinide. Onlar da buradan onun şahsında “Kürd dostluğunu“ keşfediyor. İşte yanıldıkları mesele de budur. Bu birey ve çevreler şunu görmüyorlar veya görmek işlerine gelmiyor. Beşikçi, daha evvel PKK’yi, Irak-PDK’ye saldırtmak isterken şimdi de Irak-PDK ve Barzanileri PKK, GORRAN, YNK ve Talabanilere saldırtmak için büyük bir çaba sarfediyor. Bunu görmek çok mu zor? Bu tutum nasıl savunulabilir? Buna sahiplenmek kimin işine gelir? Herkesten çok Türk devletinin işine gelir. Bunu savunmak Kürd yurtseverlerin işi olamaz. Ancak Türk devletinin çıkarını savunanların işi olabilir.

Nasıl mı? İşte şöyle; İsmail Beşikçi “Kürdistan Yurtseverliği“ makalesinde “Kürtler soykırım yaşamış bir halktır. Halepçe’de Kürt soykırımı ne zaman gerçekleşti? Halepçe, soykırım, Enfal nasıl unutuldu? Bugün müze olarak kullanılan Süleymaniye Merkez Güvenlik Karargâhı neler anlatıyor? Bütün bunlara rağmen bir kısım Talabani’lerin, hâlâ Irak’ın birliğinden söz etmelerini nasıl değerlendirmek gerekir? Bütün bunlar yetmeyip, bağımsızlıkçı Kürtlere saldırmanın, düşmanın yanında durup bağımsızlıkçı Kürtlere karşı cephe almanın, Irak ordusunu müdahale etmesi için Erbil’e davet etmenin, mantığı nedir? Bütün bunların Antropolojinin yöntemleriyle incelenmesi önemli olmalıdır. Kürtlerin ‘bir daha asla’ dememeleri şaşırtıcı değil midir? Talabaniler’in bu kısmı, Irak’ın gündeme getirebileceği yeni bir Enfal’in, yeni bir soykırımın, sadece Barzanileri hedef alacağını düşünüyor herhalde. Elbette yanılıyor. Elbette, kendi öz halkına karşı, düşmanın yanında durup, halkına düşman kadar düşman olanlara, hiçbir yönetim güvenemez.

“ YNK ve Talabanileri hedef tahtasına koyan İsmail Beşikçi’nin saydığı gerekçelere bakın. Hangi Talabani söz konusu iddialarda bulunmuş? Bunun kanıtı nedir? Beşikçi, bunu nereden çıkarıyor? Bu yönlü iddialarını ispatlayamaz. Eğer bu iddiaları onun kulağına Barzaniler ve kapıkulları fısıldamışsa ve Beşikçi, bunu araştırmadan olduğu gibi alıp servis ediyorsa düşünmek gerekmiyor mu? Ama kimi aklı evvellere bakılırsa Beşikçi’yi baş tacı edecekmişiz. Onun Kürdler arasındaki bir savaşın çıkması için ateş yakmasını destekleyecekmişiz. Niye? Hazret buna gerekçede oluşturmuş:

“80 yaşını aşmış sayın Beşikçi ile hesapları nedir? Ne istiyorlar?“ Bizlerin, kimseden istediğimiz bir şey yok. Sadece şunu kendisine hatırlatıyoruz. Kürdler arasında fitnelik yapmayın diyoruz. Maddem 80 yaşını aşmış bu zat-ı muhterem fitneliği niye yapıyorsun deme hakkımız yok mu? Fakat Türk egemenlik sistemin kapısında şelte sermişlerin, Süleyman soylu gibi bir katil ile aynı karede yer alanların bunu anlayacak mecalleri yoksa şimdi suç bizim mi?

İsmail Beşikçi, bir Kürd örgütü veya partisine üye olabilir, miltanıda. Türk veya başka bir millet bireyi olması buna engelde değildir. Dünyada ister sosyal, ister milli kurtuluş mücadelelerinde bunun sayısız örneği var. O günden sonra üyesi ve militanlığını yaptığı örgüt ve partinin politikasının gereğini yapmak zorundadır. Ama İsmail Beşikçi’nin durumu bu mudur? Bir Kürd örgütün ve partinin üyesi ve militanı değil, ama Kürd siyasal güçleri arasındaki sorunlarda siyasi komiser rolünü oynuyor. Kürd siyasal güçlerini birbirine kırdırtmak için provakatör bir rol oynuyor. İşte o günden sonra o kişinin tarafsızlığı ortadan kalkar. Mücadele pratiği bunun kanıtıdır. Bu yaklaşımdan sonra hiç kimse bunu Kürd milletinin çıkarınadır sonucunu çıkaramaz.

Kerkük kaygsını taşıyanlar şunu görmeli. Barzaniler, Kerkük’ün güneye katılmasını istemez. Çünkü Kerkük güneye katılırsa Irak-PDK yönetimini kaybeder. 2017 yılından bu yana Arap ve Türkmen valilerle yönetilen Kerkük’te eğer Irak-PDK YNK ile anlaşırsa valiyi seçen delegelerin çoğunluğu Kürdlerde olduğundan valilik Kürdlere geçer. Irak-PDK idari olarak YNK Kerkük’ü yönetmesin diye Arap ve Türkmenlerin vali olmasına göz yumuyor. Toplantılara katılmayarak bunu sağlıyor. Bu da Kerkük halkının asimile edilmesine ve göçe zorlanmasına yol açıyor. İsmail Beşikçi “Kürd dostu“ ise bunu görmüyor mu? Çok iyi görüyor. Onun amacı farklı. Onun savunanların anlamadığı da budur.

Barzaniler, tarihleri boyunca kendisine biat etmeyen tüm Kürd partilerini hain görüyor ve sömürgecilerle birlikte onlara saldırıyor. Bunun milli birliği dinamitlediğini ve bunu yapan Barzanilerin Kürd milli birliğinin önündeki en büyük engel olduğunu, bunu kimlerin desteğiyle yaptığını ve bu durumun kime hizmet ettiğini Beşikçi bilmiyor mu?

Bilindiği üzere 22-23 Ağustos 2020 tarihlerinde, halk maaşları ödenmiyor diye Halepçe’de Kürdistan Hükümeti aleyhtarı gösterilerde bulundu. Kamu binaları ateşe verildi. İsmail Beşikçi, sanki gazeteciymiş gibi işi olmayan bu işte kendine görev çıkardı. Şunları yazdı; “Halepçe, Süleymaniye gibi alanlarda sık sık KDP büroları benzer operasyonlarla karşı karşıya kalıyor. Bu konuyu biraz daha yakından değerlendirmek gerekir, kanısındayım.

“ Bunu yazan İsmail Beşikçi, Behdinan alanındaki GORRAN Hareketi parti bürolarının Irak-PDK-Parastın ve taraftarları tarafından defalarca basıldığı, yakıldığı dönemlerde her ne hikmetse oralı olmadı. Barzaniler, Behdinan’da GORRAN Hareketi’nin çalışmalarına müsaade etmiyorlar. Bunu sıradan bir güneyliye sorsa Beşikçi de öğrenebilir. Üstelik bilmediğini kim inkar edebilir? Ama her ne hikmetse Beşikçi bu konuda ketumdur. Maddem Kürdler arasındaki ilişkiyi kendine dert ediniyor Beşikçi‘nin bu konuda susması Irak-PDK tarafından işlenen suça ortak olmuyor mu? Evet, Beşikçi’ye güzellemede bulunan rantçılar hani kanıt istiyorsunuz ya, oynanan bu rol neyin nesi? Oynanan bu rol üslenilen misyon sonucudur.

“PKK güneyden çıksın, çıkmasa gereken yapılsın“ diyen Beşikçi, kontra bir örgüt olan Hüda-Par’ın Hewler’de büro açması ve güneyde Türkiye adına yoğun bir örgütlenme yaparken niye gıkı çıkmaz? Sadece o da değil, onu ve onun üzerinde Barzanilere güzellemelerde bulunan kuzeyli bireyler, çevreler, örgütler ve partiler Barzanilere; “Bu ne iştir?“ diye bir soru sordular mı? soramazlar. Çünkü it itin kuyruğuna basmaz, yoksa yemleri kesilir. Bunu neye yorumlamak gerek? Daha ötesi Irak-PDK heyetin Kürd millet katili Qasım Süleymani için “kesinlikle şehittir“ dediğinde niye sesleri çıkmaz? Çıkmaz o katilin taziyesine katılan Irak-PDK heyeti, “Rahmetli Hacı Qasım Süleymani’nin ruhuna el fatiha“ okumuştu. Beşikçi ve ona sahiplenenler bu tılsımı hiç bozar mı? Bu, bir yerde Qasım Süleymani’ye sahiplenmedir. Bu sahiplenme de kimleri aynı karede görmedik ki. Molla rejimi, Irak-PDK, Hüda-Par ve Doğu Perinçek aynı karede yer aldı. Hepsine göre o katil “şehittir“(!) Her olaya maydanoz olan İsmail Beşikçi ve ona sahiplenenler, bu olayda da sessizliğini korudular. Neden, niçin?

Kulağımıza geldi. Bizde buradan soralım. Bu arada sessizliğinin nedeni İsmail Beşikçi Vakfı başındaki çetelerin “İsmail Beşikçi’yi izole ettik“ demelerinden kaynaklanmasın? Ne demek bu izole etmek? Bir nevi gözhapsı mi bu izole? Neden? Sebebi Barzanilerden aldıkları kimine göre 500 bin, kimine göre 1 milyon, kimine göre 5 milyon doları paylaşamamaları mı? Kokusu çıktı. Cin şişeden çıktı. İki kişinin birdiği sır olmadığına göre ortaklardan biri mutlaka bunu kamuoyuyla parlaşır. Fazla bekletmeyin.

İsmail Beşikçi, Kürdistan’ın güneyinde maaş sorununu değerlendirirken şunları yazıyor; “Birkaç ayda bir bu konu tekrar gündeme gelmektedir. Bağdat’ın maaşı ve bütçeyi göndermediğinden yakınılmaktadır. Bu Kürdistan Bölgesel Yönetimi için büyük bir sakıncadır. Özerk yapıyı aşındıran, özerk yapıda gedikler açan bir durumdur. Bunun için, Kürdistan Bölgesel Yönetimi, kendi ekonomisini oluşturma, düzenleme yoluna bakmalıdır. Kürd petrolünü Bağdat’a teslim etmemek, petrol ihracatını bizzat sürdürmek çok önemlidir. Maaş ve bütçe konularını Bağdat’ın sürüncemede bırakmasının, bilinçli bir tutum olduğunu, esas amacın da özerk yapıyı aşındırmak, sürekli olarak Kürdleri Bağdat’a el açmak durumunda bırakmak, Kürdleri, Bağdat’a mecbur kılmak olduğunu düşünüyorum.

“ Beşikçi, bunu yazarken Irak ve Kürdistan arasındaki ilişkiyi ya bilmemektedir ki, biz böyle düşünmüyor, bal gibi biliyor diyoruz. Ama Beşikçi, işi tersinden sunuyor. Irak anayasasını kuşkusuz okumuştur. Irak ve Kürdistan’ın gelir-gider hakları orada belirtilmiştir. Gelir konusunda çok net açıklanmıştır orada. Buna uymayan Irak-PDK veya Barzanilerdir. Irak’ın hilafına petrolü satmaktadır. Türkiye başta olmak üzere birçok ülke ile anlaşmalar yapmaktadırlar. Bunun en bariz örneği Türkiye ile yaptığı petrol anlaşmasıdır. Bu anlaşmadan Kürdistan parlamentosu başta olmak üzere var olan hiçbir partinin anlaşmanın yükümlülüklerinden haberi yoktur. Gelir giderler federal hükümetin kasasına değil, Barzanilerin kasasına yatmaktadır. Veya Türk bankalarına yatırılmaktadır. Durum bu olunca maaş ödenmemektedir. Şimdi bunun nedeni Bağdat hükümeti mi oluyor? Hayır beyler, bunun tek sorumlusu Hewler yönetimidir ve de orayı işgal eden Barzanilerdir. Hani “PKK petrol boru hatını havaya uçurmuş“tu. Hewler hükümet sorumlusu hemen bir açıklama yapmıştı. “O borudan akan petrol karşılığı günde 10 milyon dolar kazancımız vardı“ dedi. Bu ayda yapar 300 milyon dolar. Gümrük ve başka kalemlerde gelen gelirde var. Memurların, peşmergelerin, dul ve yetimin maaşı ödenmediğine göre peki bu paralar kimin kasasına giriyor? Maddem Beşikçi, güneydeki maaş sorununu kendine dert edinmişken Barzanilere bu para nereye gitti diye bir soru niye sormaz? Beşikçi’ye güzellemede bulunanlar bu konuda bir fikriniz var mı?

Bağdat hükümetinin dediği nettir. “Anayasanın hükmü gereği petrolü biz satacağız ve Irak gelirlerinden %17 payınızı vereceğiz“ diyorlar. Ama Barzaniler buna yanaşmıyor. Irak da para vermiyor. Durum budur. Ama Beşikçi, bunu bilmez mi, bilir ama O, Barzanilerin bunu devam ettirmesini teşvik ediyor. Nedeni sizce ne olabilir? Çünkü Türkiye bundan çok kazanç sağlıyor. Beşikçi bu yaklaşımı ile buna hizmet ediyor.

Bu durum yani petrol, maaş, bütçe vs. konular Kürdistan parlamentosunda çok tartışldı. Özelikle rahmetli Nawşırvan sağken GORRAN Hareketi bunun öncülüğünü yaptı. Barzaniler ne yaptı? GORRAN Hareketi’ni parlamentoya sokmadı ve hatta GORRAN Hareketi parlamenterlerini Hewler’e girişini yasakladı. Beşikçi, o dönem tek bir laf etmedi. Ama Barzanileri Türkiye’ye yönelmenin teorisini yapmaktan da kendini alamadı. Bu bir algı operasyonuydu. Bunu ancak bir misyon yükleyen biri/leri yapar. Birçok Kürd ve özelikle rantçı olanlar bunun üzerine atladı. Beşikçi, üslendiği bu misyonunu yerine getirirken Kürdlerin ağzına bir parmak bal sürerek asıl amacını örtülemektedir. Burada kimi birey ve çevrelerin desteğini de almaktadır. Bu oltaya takılacak o kadar Kürd var ki düşman başına. Bunu sorgulamak gerekmiyor mu? Kimse yapmasada yurtseverliğimiz gereği biz yapıyoruz. “Resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef” (Giordano Bruno) olsakta şunu çok iyi biliyoruz. Bu ateşten bir güçlektir. Kimse bunu giymeyi göze almasa da biz giymeye devam edeceğiz.

Beşikçi Kürdistan’ın güneyindeki ekonomik krizin nedeninin Barzanilerin izlediği ekonomik politikanın sebep olduğunu bilmez mi? 1992 yılından bu yana Hewler’de fiilen iktidar olan Barzaniler, o günden bugüne bir kez bile olsa bütçeyi açıkladılar mı? Ülkeye giren ve çıkan paranın nereye gittiğini Barzanilerin dışında bilen yok. Beşikçi maddem güneydeki maaşları kendine dert ediniyor, bu konuda niye tek bir cümle kurmaz?

İsmail Beşikçi, “Bir kısım Talabaniler’den “Erbil’e müdahale yapması için Irak ordusunu Erbil’e davet ediyorum. Bunun için, Bağdat’ta el Maliki ile ve öteki Arap yetkililerle görüşmeler yapıyorum…” diyenlerin, “‘Süleymaniye’yi ve Kerkük’ü Irak’a bağlamak için. Bağdat’ta, el Maliki ile ve öteki Arap yetkililerle görüşmeler yapıyorum…” diyenlerin, “Maaşların ödenmesi için açlık grevine başlayacağız, yine de ödenmezse Süleymaniye’yi Irak’a bağlaması için Irak’a başvuracağız…” diyenlerin, düşman güçler Kerkük’e saldırdığı zaman Kerkük’ü savunmak yerine düşmana kapıyı açıp cepheden kaçanların…” diye devam eden Beşikçi, bunu neye dayandırmaktadır?

Hangi Talabani, bunu ne zaman, nerede dile getirmiştir diye sorsak Beşikçi bunun cevabını verebilir mi? Barzaniler ve kapıkullarının kulağına fısıldadıkları masa başında oluşturdukları yalanları dışında Beşikçi’nin elinde ne var? Güney Kürdistan zaten Irak Federasyonu‘na bağlıdır. Anayasa hükmü gereği. Kürdistan Federe Devleti ise Irak Fedrasyonun içindedir. Sadece sınırları henüz belirlenmemiştir. Hergün bu sınırlar değişmektedir. Ki, giderek Kürdistan toprakları hergün Irak’a bırakılmaktadır. Bunu sağlayanın da Irak-PDK ve Barzaniler olduğunu bilmeyen mi var? En son Şengal satıldı.

Daha evvel yani 22 Temmuz 2016 yılında Irak Savunma Bakanı ve Peşmerge Bakanı arasında yapılan 8 maddelik bir anlaşma var. Anlaşmanın gözlemcisi ABD’dir. O anlaşma imzalanırken masada ABD Hazine Bakanlığın temsilcisi kadın da var. Mesud Barzani ayakta imza törenini seyretmektedir. Anlaşma metni Irak Savunma Bakalığı sitesinde yayınlandı. Barzanilerde de mevcuttur. İsmail Beşikçi, Talabanileri töhmet altında bırakarak ve Barzanileri temize çıkararak masa başında bu iddiaları ileri sürmeden Barzanilerden bu anlaşma metnini isteyebilirdi. O anlaşma gereği Kürdler 2014 sınırına çekilecek, petrol kuyuları ve gümrük kapılarını Irak’a bırakacak. ABD de peşmerge maaşı olarak 415 milyon doları güney hükümetine bırakacaktı. ABD parayı verdi ve hala veriyor.

Fakat Hewler hükümeti anlaşmaya uymadı ve 2014 sınırına çekilmediği gibi petrol kuyuları ve gümrük kapıları Irak’a teslim etmedi. Bu arada ABD, AB ve BM’lerin karşı olmalarına karşın Barzaniler, bir Türk projesi olan “Bağımsızlık Referandumu“nu yaptı. Bu bardağı taşıran son damla oldu. ABD, Irak’ın önünü açtı. Başta Kerkük olmak üzere “Tartışmalı Bölgeleri“ ele geçirebilmesinin yolunu açtı. İki ordu harekete geçti. Biri Soran, biri Behdinan bölgesine saldırdı. Bu orduların başındaki komutanlardan biri ABD generali, diğeri Hollandalı bir generaldi. Saldırı parolası şuydu: “Türk hedeflerine saldırıyorsunuz!“ Çünkü o dönem Türkiye, Behdinan’dan sonra Kerkük’e girmeye çalışıyordu. Kerkük petrolünü ele geçirmeyi planlamıştı. Bu operasyon bunu engelleme operasyonu idi. Olay budur. Beşikçi de bunu bilir. Bu operasyonda Kürdlerin yanı sıra Türkler de kaybettiler. İşte Beşikçi buna yanıyor. Bunun faturasını da Talabanilere kesiyor. Sanki başta Kerkük olmak üzere “Tartışmalı Bölgeleri“ Talabaniler Irak’a teslim etmiş gibi koca bir yalana sarılıyor. Kimi “Bu Beşikçi’ye yakışmıyor“ diyebilir ama biz demiyoruz. Cuk diye oturmuş diyoruz.

Bu tartışmalar sürerken başta YNK Eşbaşkan Şex Lahor Cengi iki kez Kürdistan parlamentosuna iki mektup yazdı. Bu olay parlamentoda tartışılsın, kim suçlu ise hesap sorulsun demesine karşın Irak-PDK ve Barzaniler bunu engelledi. Aynı şekilde YNK’nin diğer Eşbaşkanı Pawel Talabani‘de bu yönlü açıklamalarda bulundu. “Buyrun soruşturma açın, kim suçlu ise hesap sorulsun“ dedi. Irak-PDK ve Barzaniler yine oralı olmadı.

Ayrıca Irak ordusu Kerkük ve “Tartışmalı Bölgeleri“ işgal etmeden birgün önce Mesud Barzani ve tüm Irak-PDK yetkilileri olmak üzere Hero İbrahim Ahmed ve tüm YNK kurmayları birlikte Dukan’da bir toplantı yaptılar. Qasım Süleymani ve Irak Cumhurbaşkanı Fuat Masum da oradaydılar. Ortaklaşa şu karara vardılar. Irak ordusu saldırdığında direnilmeyecek ve geri çekilecek kararına vardılar.

Bu konuda o dönem Kürdistan Federe Devlet Başkanı Mesud Barzani’nin açıklaması ortada: “Kan dökülmemesi için geri çekildik“ dedi. Hatta Irak-PDK Sekreteri Fazıl Mirani, o dönem bir Arap radyosuna verdiği bir röportajda; “Geri çekilmemizin nedeni 22 Temmuz 2016 anlaşması gereğiydi“ dedi.

Tüm bu gelişmelere karşın Beşikçi kalkıyor diyor ki: “Düşman güçler Kerkük’e saldırdığı zaman Kerkük’ü savunmak yerine düşmana kapıyı açıp cepheden kaçanların…” diyerek Talabanileri hedef gösteriyor. Beşikçi eğer misyon sahibi değilse bu yalanları niye püskürtüyor diye sorduğumuzda; “Vay Beşikçi hocaya saldırılıyor, o yalnız değildir, onu kimseye yedirmeyiz, bu ahlaki değil, günahtır, ayıptır“ vs. vs. sıralayıp duruyorlar. Bunu diyenlerin ezici çoğunluğu Barzanilerin kapısında nemalanlar olduğunu biliyoruz. Geri kalan kısmı ise durumu anlamayacak kadar cahil kesimdir.

Hele bir durun. Derin bir nefes alın. Biz yamyam değiliz. Kimseyi yemiyoruz. Benzin içmediğimiz gibi, insan da yemeyiz. Beşikçi’yi alın başınıza çalın, yiyin yiyebildiğiniz kadar. Ama bizler maskelerinizi indirmeye ve sığındığınız tabuları rahat bırakmayacağız.

16 Ocak 2021

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu