Genel

Somut Emek / Soyut Emek, Kullanım Değeri ile Değişim Değeri Arasındaki Karşıtlık Ve Sosyalist İnşa İle İlişkisi


‘”Ekonomi politiğin tasarladığı biçimdeki zenginlik ve yoksulluk yerine, zengin insan ile zengin insanal gereksinmenin nasıl geçtiği görülüyor. Gerçekten
zengin insan, insanal belirtilerin bütünlügiine canatan, kendini tastamam gerçekleştirme gereksinmesini içsel bir zorunluluk olarak duyan insandır. Sadece
zenginlik değil ama yoksulluk da sosyalizmde insanal ve dolayısıyla toplumsal bir anlam kazanır. Yoksulluk sosyalizmde, gerçekte insana öteki insan için
duyduğu gereksinmenin onun en büyük zenginliğini oluşturduğunu duyurarak, onu öteki insana bağlayan bağ durumuna gelir.”
K.Marks 1844 Elyazmaları


” Metaın bu niteliği, metayı yaratmı ş olan eme ğin ikili niteliğ inden gelir. Meta içinde üreticinin maddeleşen emeği, bir yandan somut emek görünüşünde,
bir yandan da soyut emek görünüşünde kendini gösterir.Belirli amaçla, akla-uygun yararlı bir şekilde harcanmış olan emek somut emektir. İnsan “genel olarak”
çalışmı ş olmaz.Kunduracının işi, çiftçinin i şi, madencinin i şi, vb. gibi [belirli -ç.]bir iş yaptığ ı zaman çalışmış sayılır.İşin farklı şekilleri, nitelikleri, meslek
yöntemleri, aletleri,yararlanılan unsurları ve nihayet sonuçları, yani ürünlerin kullanım-değerleri bakımından birbirlerinden ayrılırlar. Somut emek, metanın
kullanım-değerini yaratır.Ama, işin farklı şekilleri yakından gözlendiğinde ortak bir çizgi bulunur ki, bu da, genel olarak insan emeğinin harcanmış olmasıdır.
Yani kasların, beynin, sinir ve benzeri unsurların harcanması. Somut şeklinden bağımsız emek, genellikle insana özgü iş gücünün harcanması olarak ele
alınan emek, soyut emektir. Metanın [değişim -ç]-değerini, soyut emek yaratır.Kullanım-değerinin yaratıcısı somut emek, her zaman varoldu ve her zaman
varolacaktır. Meta üretimi rejiminde varolduğu gibi, meta üretimi olmadığı zaman da varolur. Soyut emek ise, ancak meta üretimine bağlıdır. Somut emeğin
farklı şekilleri kadar, soyut emek de, genel olarak, farklı şekillere sokulabilir. Bu, meta üretiminin varolmasından, ürünün satış için üretilmiş olmasından ileri
gelir. Örneğin, üretici, bir çift bot yaparak pazara götürmüş olsun. Pazarda bunları nasıldeğişebilecek? Diyelim ki, bu değ iş im buğ day karş ılığında olsun.
Kullanım-değerleri bakımından bu ürünler, birbirleriyle kıyaslanamazlar. O halde bunlar, ancak [içerdikleri -ç.] emek miktarına göre birbirleriyle
kıyaslanabilecektir. E ğer kunduracı bu bir çift botu 100 kilo buğday karşılığında değiştirse, bu bi rçift bot için harcanan soyut emek miktarı, 100 kilo buğday için
harcanan soyut emek miktarının aynıdır demektir. E ğer kunduracı, bu botları böyle bir değişim için değil, kendi ailesi için yapsaydı, botlarda maddele şen
soyut emek miktarını belirtmeye hiç gerek olmayacaktı. Meta üretiminin ortadan kalkmasıyla, emeğin soyut türü, yani soyut emek de ortadan kalkacaktır.Meta
üretiminde, somut emekle soyut emek arasında,uzlaşmaz karş ıt bir çeliş ki vardır, ki bu çelişki, özel emek ile toplumsal emek arasında olan bir çelişki olarak
kendini gösterir.
Özel Emek ve Toplumsal Emek: Meta üretimi koşulları içinde, her üretici, belirli bir rneta tamamlar. İş , toplumda bölünmüş tür, işin toplumsal bölünmesi
arttıkça, üretim dalları çoğalır ve üreticileri birbirine bağlayan bağlar genişleyip kuvvetlendikçe, kendi aralarında birbirlerine karş ı bağımlılıkları da genişlemiş
olur. Hemen hemen bütün nesnelerin yapımına, farklı mesleklerden onlarca ve yüzlerce insan katılır. Bu demektir ki, her üreticinin emeği, toplumsal emeğin bir
parçasını oluşturur, toplumsal bir niteliğe bürünür.Ama üretim araçlarının özel mülkiyetinin hüküm sürdüğü bir toplumda, üreticiler,kendi işlerini ayrı ayrı
yönetirler aralarında birlik yoktur.
Bundan dolayıdır ki, esas olarak toplumsal bir emek olan kendi işleri, özel emek olarak görünür.Böylece, emeğin toplumsal niteliğ i gizlenmiştir. Bu
toplumsal nitelik, ancak pazarda değişim anında kendini gösterir.Üreticinin özel emeğinin, değişimde, metaların alım satımında,toplumda kaçınılmaz olan
toplumsal emeğin bir parçası olduğu açıkça meydana çıkar.Üreticinin özel emeğinin, toplumsal bir niteliğe bürünmesiyle basit meta ekonomisinin başlıca çeli
şkisinin,yani özel emek ile toplumsal emek arasındaki çelişkinin doğrulandığ ı görülür. Bu çelişki, değişim anında ortaya çıkar.Üreticiler pazara geldikleri
zaman, bazıları kendi metalarını satarlar, diğer bazıları satamazlar. İster talep yokluğundan olsun, ister metalarının çok pahalı bulunmasından olsun,metalarını
satamazlar. Eğer, üretici, kendi ürettiği metayı paraya çeviremiyorsa, bu, üreticinin özel emeğinin, toplum tarafından kabul edilmemiş olmasındandır; üretici
yıkıntıya uğrar, bu yıkıntılar yinelenirse, o mahvolur. Bundan dolayıdırki, özel emek ile toplumsal emek arasındaki çelişki, bazılarını yıkıma ve diğer bazılarını
da zenginleşmeye götürür.”
Nikitin-Ekonomipoitik
Soyut emek, değişim değerine, dolayısıyla bir niceliğe karşılık gelen toplumsal emektir. Somut emek kullanım değerine, yani, niteliğe karşılık gelir. Soyut
emek meta üretimine bağlı olarak varlığını sürdürürken somut emek meta üretiminden bağımsız olarak tüm zamanlarda var olmaya devam edecektir.Soyut
emek, somut emeğin mübadele ilişkisine girerek toplumsallaşmış formudur. Soyut emeğin birimi emek-zamanıdır. Somut emeğin birimi yoktur. Soyut emeğin
emek-zamanı biçiminde eşit dilimleri kolektivizmde birbirine eşittir.Kapitalizmde soyut toplumsal emek formundaki farklı bireylerin emek-gücü değerleri
arasındaki fark basit emekle birleşik emek arasındaki fark ve arz ve talep tarafından belirlenir. Farklı bireylere ait soyut toplumsal emeğin eşit dilimlerinin değeri
kolektivizmde birbirine eşittir. Buna karşılık kullanım değerine karşılık gelen somut emek kendisi ne ise odur.Farklı bireylere ait somut emeğin eşit dilimlerinin
değeri birbirine eşit değildir. Somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlık sosyalist inşa sürecinde kendisini yalnız arz/ talep çelişkisi üstünden değil emek
etkinliğinin kolektif nitelikleri ile bireysel yetenekler arasındaki çellişki üstünden de gösterir. Bireysel yetenekler, bireyler arasında eşitsiz gelişme yasasının bir
yansıması olan farklılıklarla toplumda ayrıştırıcı bir etki gösterirken, kolektif nitelikle yasa karşıtı gelişmiş nitelikler olarak birleştirici bir etkiye sahiptirler. Bu
nedenle, sosyalist devlet bireyden öncelikle emek etkinliğinin kolektif niteliklerini talep etmelidir. Bireysel nitelikler meta ekonomisinin sürdüğü koşullarda metalaşma eğilimindedir. Bu nitelikleri ile burjuva hak’kı yeniden üretirler. Kolektif nitelikler metalaşmaz; bunlar ,kolektif kültürü ve etiği geliştiren niteliklerdir.
Marks, Kapital’de somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlığa ilişkin olarak şunları söyler:
‘’ Buraya kadar geliştirilenlerden şu sonuç çıkar ki ‘’nesnelleşmiş emek’’ ve nesnelleşmiş emek olarak sermayenin canlı emeğe karşıtlığı ifadesi vahim
yanlış yorumlara açıktır. Şimdiye kadarki iktisatçıların hepsinde metanın ‘’emek’’ açısından çözümlenmesinin ikircil ve eksik olduğunu daha önce göstermiştim. Metanın ‘’emeğe’’ indirgenmesi yetmez, onu, emeğin, bir yandan somut emek olarak metaların kullanım değeri içinde kendini ortaya koyar, öte yandan
toplumsal olarak gerekli emek olarak mübadele değeri cinsinden hesaplanırken büründüğü ikili biçime indirgemek gerekir. Birinci açıdan bakıldığında her şey,
emeğin özel kullanım değerine, özgül karakterine bağlıdır ve kendisince yaratılmış kullanım değerine özgül damgasını vuran ve onu başkalarından farklı
olarak somut bir kullanım değeri haline, şu belirli madde haline getiren de budur. Buna karşılık, değer oluşturucu öğe olarak hesaplandığı, metada onun
nesnelleşmesi olarak hesaplandığı ölçüde emeğin özel yararlılığından , belirli niteliğinden ve tarzından tamamıyla soyutlanır. Bu haliyle o ayrımsız, toplumsal
olarak gerekli, genel emek olup her türlü özel içerik karşısında tamamen kayıtsızdır. Bundan dolayı, bağımsız ifadesi olan parada, fiyat olarak metada, bütün metalarda ortak bulunan ve yalnızca nitelikçe ayırt edilebilen bir ifadeye kavuşur. Birinci yönüyle emek, metanın belirli bir kullanım değerinde , bir şey olarak

belirli varoluşunda, ikinci yönüyle, ister para olarak ister salt hesap parası olarak metanın fiyatında olsun parada kendini ortaya koyar. Birinci yönde önemli
olan , emeğin sırf niteliği, ikinci yönde ise salt niceliğidir. Birinci yönde somut emeğin farklı iş bölümünde, ikincisinde ayrımsız para ifadesinde kendini ortaya
koyar.Şimdi bu fark üretim sürecinin içersinde karşımıza faal olarak çıkar, Artık onu yapan biz değilizdir; o, üretim sürecinin kendisi içinde yapılmaktadır.
Nesnelleşmiş ve canlı emek arasındaki fark gerçek emek süreci içinde belirir. Üretim araçlarının, örneğin pamuk ve masuraların vb.nin, belirli yararlı, somut
emeklerin, Makine yapımı, pamuk ekimi vb,nin, cisimleşmiş olduğu birer ürün, birer kullanım değeri olmasına karşılık iplik eğirme işi, süreç içinde, üretim
araçları içinde kapsanmış emeklerden özgül olarak değişik bir emek olarak görünmekle kalmaz, canlı emek, kendini ilk kez gerçekleştiren ve ürünü sürekli
olarak kendi dışına iten emek olarak, kendilerine özgü ürünler içinde daha önce nesnelleşmiş olan emeklerle de karşıtlık içinde görünür.Bu açıdan bakıldığında
da bir yanda sermayenin mevcut varoluşu ile işçinin öncelikle yaşamını harcayışı olarak canlı emek arasında bir karşıtlık kendini gösterir. Ayrıca emek süreci
içinde, nesnelleşmiş emek, canlı emeğin gerçekleşmesinin nesnel uğrağı, öğesi, olarak kendini ortaya koyar’’
K.Marks, Kapital 1, sf. 758-9, Yordam Kitap
Ancak, kapitalist üretim ilişkilerinde emek-gücünün bu nesnelleşme süreci yabancılaşmış bir nesnelleşmedir. İşçinin emek-gücü, onun karşısına sermaye
biçiminde kendisini köleleştiren yabancı bir güç olarak çıkar. İşçinin kendi emek etkinliğine yabancılaşması süreci üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında
da farklı biçimlere bürünerek süre gider. Eğer, emek etkinliğinin kolektif niteliklerini esas alan bir demokratizmle üretim süreci örgütlenmediği koşullarda bu
yabancılaşma üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında başlıca üç biçim altında ortaya çıkar. Birinci olarak, yabancılaşma, bireysel yeteneklerin kolektif
yeteneklerin gelişimi baskılaması biçimde, ikinci olarak, sosyalist inşaya bütün yeteneklerini seferber eden bireylerle seferber etmeyen, çalışmış olmak için
çalışan bireylerin emek etkinlikleri arasındaki farkın soyut toplumsal emek tarafından silinmesi biçiminde; ve üçüncü olarak, bürokratizm biçiminde kendini
gösterir.
Sosyalist inşa sürecinde emek etkinliğinin nesnelleşme sürecinin kapitalist ekonomi politik ve burjuva hukukunun kalıntılarının neden olduğu
yabancılaşmadan özgürleşebilmesi için emek etkinliğini kolektif nitelikleri olarak somut bir varoluşa sahip olan toplumsal nitekiklerin özgünlüklerini
hukuklandıran bir kolektif demokratizm zorunludur.
Yabancılaşma sorunu emek etkinliğinin kullanım değerinden ayrı olarak değişim değeri üretmeye başladığı yerde ortaya çıkmaktadır. Yabancılaşma emek
etkinliğinin kendisinin de metalaştığı kapitalist toplumda doruk noktasına varmaktadır. Kullanım değeri yaratan somut emekle değişim değeri yaratan soyut
toplumsal emek arasındaki çelişkinin çözülbilmesi için öncelikle emek etkinliğinin meta olmaktan özgürleştirilmesi gerekir. Emek etkinliğini meta olmaktan
özgürleştirecek ilk adım üretim araçlarının toplumsallaştırılmasıdır. Ancak, somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlık üretim araçlarının
toplumsallaştırılması ile çözüm yoluna girmesne rağmen tamamen ortadan kalkmaz. Üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında da meta üretimi ve değişim
ilişkileri sürdüğü için kullanım değerine karşılık gelen somut emekle değişim değerine karşılık gelen soyut emek arasındaki karşıtlık etkinliğini sürdürür.
Sosyalist inşa sürecinde kolektifin bireyinin kendi üretimine yabancılaşmaması için başka bireylerin üretiminden azami ölçüde yararlanması gerekir. Burjuva
hukukun bir kalıntısı olan ücret hukuku kolektifin bireylerinin toplam toplumsal üretimden azami ölçüde yaralanmasına engeldir.
Geçmiş sosyalizm deneyimleri ücret hukukunu aşamadıkları için yabancılaşma sorununun aşılmasında yetersiz kalmışlardır. Sosyalizm deneyimleri eşit işe
eşit ücret ilkesi ile işe koyulurken toplumsal harcamalar için gerekli olan fon ayrıldıktan sonra kolektifin bireyine çalışmasının karşılığı olan eşit bir pay verme
anlayışı ile hareket ederken emek etkinliğinin kolektif niteliklerini hukuksuz bırakmışlardır. Oysa, bir sosyalist inşanın sürdürülebilirliği öncelikle onun etiği olan
kolektif niteliklerin hukuklaşması ile mümkündür. Her ne kadar emek etkinliğinin kolektif nitelikleri yönetsel kademelerle payelendirilse de bu kez, yönetsel
kademer maddi üretimden ayrıştırılarak yabancılaşmanın bir başka biçimine, kafa emeği ile kol emeği arasındaki yabancılaşma çelişkisine düşülmüştür. Kafa
emeği ile kol emeği arasındaki bölünme ve yabancılaşmadan da bürokratizm eğilimi gelişmiştir.
Bütün üretim ilişkilerinde alt yapnın niteliği üst yapının niteliğini belirler. Bir sosyalist inşa girişiminde alt yapıda kapitalist ekonomipolitiğin ve burjuva
hukukunun kalıntıları belirleyici olduğu sürece üst yapının, yani, proletaryanın devletinin ve Komünist Partinin kendisini yeniden üretebilmesi ve sosyalist
inşayı komünizme doğru ilerletebilmesi mümkün değildir. Emek etkinliğinin kolektif niteliklerin, bir sosyalist inşa süreci için yeniden üretimi ,ancak, onların maddi karşılığının kolektif üretim ilişkilerinde hukuklaşması ile mümkündür. Dolayısıyla, bir sosyalist inşanın inşa hukuku, öncelikle, emek etkinliğinin kolktif
niteliklerini hukuklandırmalıdır. Emeğinin kolektif niteliği daha fazla gelişmiş olan birey, toplam toplumsal üretimde daha fazla kullanım değeri hakkına sahip
olmalıdır. Böylelikle, kolektifin bireyleri sosyalist kültürü ve etiği benimsemeye özendirilirken, kolektif üretici güçlerin geliştirilmesi için bir toplumsal dinamik
yaratmak da mümkün olabilecektir.
Emek etkinliğinin kolektif nitelikleri, birer kullanım değeri olarak somut emeğe karşılık gelirler. Somut emeğin, yani, kullanım değerinin niteliklerinin soyut
emeğe, yani, değişim değerine karşı hukuklaşması ve esas alınması somut emekle soyut emek, yani, kullanım değeri ile değişim değeri arasındaki karşıtlığı
emek etkinliğinin kullanım değeri lehine çözerken, yabancılaşmanın maddi zeminini de azami ölçüde ortadan kaldıracaktır. Çünkü, emeğin kendi üretimine
yabancılaşması, kullanım değeri üreten somut emeğin değişim değerine karşılık gelen soyut toplumsal emeğe dönüştüğü yerde, değişim ilişkisi içinde ortaya
çıkmaktadır.Somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlığın çözümü kapitalizm koşullarında üretim araçlarının özel mülkiyeti altında mümkün değildir. Ancak,
üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti, bize, soyut emekle somut emek arasındaki yabancılaşmayı ortadan kaldıracak maddi zemini yaratabilir.
Somut emekle soyut emek, kullanım değeri ile değişim değeri arasındaki karşıtlığın tamamen ortadan kalması komünist toplumda ”herkese ihtiyacı
kadar” şiarının gerçekleşmesine bağlıdır. ”Herkese ihtiyacı kadar ” verilen bir toplumda, tüm toplumsal üretim sahip olduğu değişim değerini yitirecek ve
toplumsal ürünlerin kullanım değeri varlığını sürdürürken, değişim değeriyle birlikte, ona karşılık gelen soyut emek ortadan kalkacağı için emek etkinliğinin
kendi üretimine yabancılaşma sorunu tamamen ortadan kalkacaktır. Bir sosyalist inşa sürecinde, somut emekle soyut emek, kullanım değeri ile değişim değeri
arasındaki karşıtlığın tamamen ortadan kaldırılması mümkün değildir; bu çelişki ile birlikte yabancılaşma sorunun çözümü ancak kısmen, kolektif üretici
güçlerin ve sosyalist demokrasinin olanakları ölçüsünde gerçekleştirilebilir.
Bir sosyalist inşa sürecinde yabancılaşma sorunun aşılması ,ekonomi politik bir sorun olduğu kadar, aynı zamanda, sosyalist demokrasinin niteliği ile ilgili
bir sorundur. Burjuva demokrasinin bir kalıntısı olan temsili demokrasi, yabancılaşma sorununun yönetsel mekanizmalarla toplum arasındaki ilişkide aldığı bir
biçimdir. Temsili demokrasi, yönetsel mekanizmaların topluma yabancılaşmasının nedenidir. Üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti koşullarında, kafa emeği ile
kol emeği arasındaki karşıtlığın bir uzlaşmaz karşıtlığa varmaması için temsili demokrasinin olanaklar ölçüsünde, azami ölçüde sınırlandırılması ile birlikte,
bireylerin yönetsel mekanizmalara azami ölçüde katılımını sağlayan doğrudan demokratik biçimlerin yaşama geçirilmesi gerekir; bu, zorunlu dikey
örgütlenmelere karşın, azami ölçüde, yatay örgütlenmelerin aktif hale getirilmesi ile mümkün olabilir.
Yabancılaşma sorununun, yönetsel mekanizmalar, yani ,sosyalist devlet ile toplum arasındaki ilişkilerde aldığı biçimi azami ölçüde minimalize etmek için
kafa emeği ile kol emeği arasındaki karşıtlığın çözüm yoluna koyulması ve sönme diyalktiği taşıyan bir sosyalist devlet ve komünist parti örgütlenmesi şarttır.
Bunun için yönetsel mekanizmalar emek etkinliğinin kolektif niteliklerine göre oluşturulurken kafa emeği ile kol emeği birbirinden ayrıştırılmamalı
,birleştirilmelidir. Yönetsel mekanizmalarda görev alan bireyler maddi üretimden ayrışmamalı, maddi üretimin içinden gelmeli ve içinde kalmalıdırlar. Bir
sosyalist inşa sürecinde, yönetsel mekanizmalarla toplum arasındaki yabancılaşma biçimini alan karşıtlık, devlet ve parti örgütlenmesi zorunlu olarak var
olduğu sürece tamamen ortadan kaldırılamaz; bu karşıtlık, ancak, temsili demokrasinin azami ölçüde sınırlandırılması ve doğrudan demokrasinin işyeri
komiteleri aracılığla etkinleştirilmesiyle birlikte ,kafa emeği ile kol emeğinin birleştirimesi suretiyle kısmen ortadamn kaldırılabilir. Yönetsel mekanizmalar,
sosyalist devlet ve komünist parti ile toplum arasındaki karşıtlık ve yabancılaşma sorunu, ancak, sınıfsız toplumda devletin ve kominist partinin sönmesi ile
tamamen ortadan kalkacaktır.
Özel emek ise, varlığını, biçim değiştirerek, toplumsal emeğin pazardan bağımsızlaşıp özgürleşmesi ile, toplumsal emekle arasındaki çelişki çözülerek
sürdürecektir.
Sosyalizm deneyimlerinde alt yapıda burjuva hukuku muhafaza edilirken, üst yapı parti tüzüğü bağlamında kolektif hukuk zemininde geliştirilmek
istenmişse de , üst yapı, alt yapıyla arasındaki çelişkiyi çözececek diyalektikten yoksun kaldığı için giderek bürokratik biçimlere bürünmüş ve süreç içinde de
altyapıdaki burjuvu hukukuna ve eşitsiz gelişme yasasının üretici güçlerin gelişme diyalektiği üstündeki dolaylı ya da dolaysız belirleyici etkisine teslim
olmuştur.Bu olguda, burjuva askeri-bürokratik aygıt için biçilmiş kaftan olan küçük burjuva entelektüelizminin, eski toplumdan getirdiği bürokratik eğilimler, alt
yapıda köylülük ve küçük burjuvazi gibi toplumsal tabakaların özel mülkiyet eğilimleri, hakim burjuva hukuku tarafından yeniden üretilme zemini bulan sınıf ve
tabakaların sınıfsal eğilimleri ile birleşerek, kolektif üretim ilişkilerini tahrip ederken ,üst yapı da bürokratizmden modern revizyonizme doğru bir yozlaşma
sürecine girmiştir.
“Herkesten yeteneği kadar herkese emeği kadar” ilkesi, özel emeği, emek faaliyetinin kollektif niteliklerine bağlı olarak kollektifleştirecek bir proleter hukuk
yaratmakta yetersiz kalmıştır.Yetersiz kalmıştır, çünkü, söz konusu ilke emek etkinliğini halen insanal niteliklerden soyutlanmış bir nicelik olarak
değerlendirmekte ve emek faaliyetinin kollektif niteliklerini maddi üretim ilişkilerinde karşılıksız bırakmaktadır.Komünist Parti tüzükleri, emek faaliyetinin kollektif
niteliklerine politik karşılıklar içerse de, bu politik karşılıklar, ekonomik alt yapıda yeniden örgütlenmediğinden ve bizzat alt yapının denetiminden yoksun
bırakıldığından, statiko ve dolayısıyla bürokrasi üretmekten öteye gidememiştir.Emek faaliyetinin kollektif niteliklerine karşılık dağıtılan rütbeler, bir zamanların
kahramanlarından yeni bürokratlar yaratmıştır.Emeğin özel niteliği ile toplumsal niteliği, ancak emek faaliyetinin kollektif nitelikleri aracılığı ile
uzlaşabilir.Burada, doğuştan ya da edinilmiş bireysel yetenek, eşitsiz gelişim yasasını temsil ederken, kollektif nitelikler yasa karşıtlığını temsil etmektedir
Emek etkinliğinin bireysel nitelikleri eşitsiz gelişme yasasının toplumsal ilişkilere yansımasının sonucu olarak şekillenirler. Kolektif nitelikler ise yasa karşıtı

olarak halk arasındaki dayanışma kültürünün taşıyıcısıdırlar.Böylelikle, emeğin özel niteliği ile toplumsal niteliğinin uzlaşabileceği yegane ekonomik
formasyon, proletaryanın öz kültüründen türetilmiş bir hukuk hakimiyetinde, proletarya dikdatörlüğü/demokrasisidir.Emeğin özel niteliği ile toplumsal niteliği
arasındaki çelişkinin çözülme derecesi, aynı zamanda proletaryanın bir sınıf olarak kendi iktidarı ve hukuku ile birlilkte sönme sürecini de belirleyerek, sınıfsız
topluma ilerlemenin bir göstergesi niteliğinde olacaktır.
Emek faaliyetinin kolektif niteliklerinin öznel olduğu, bu nedenle de ölçülemeyeceği eleştirileri ise, ancak, bir yöntem sorununu günceller.Emek faaliyetine
dair öznel/nesnel çelişkisi tamamen pratiğin alanında çözülebilecek bir çelişkidir.Çalışkanlık, özveri, feda ruhu gibi emek faaliyetinin eşitsiz gelişme yasasına
karşıt olan kolektif nitelikleri, birer öznel edim olmalarına rağmen pratiğe dönüştüklerinde, toplumsal yarar açısından nesnelleşirler.Bu nesnellik, örneğin,
gönüllü çalışmalara katılma, eğitim çalışmalarına katılma ve bu çalışmalardaki başarı derecesi olarak nesnel olarak doğrudan gözlem yöntemi ile ölçülebilir ve
doğrudan demokrasi yöntemi ile hukuklandırılabilir.Ayrıca, sosyalist inşa sürecinin kapitalizmden devralınan üretici güçlerle sürdürüldüğü ve eski toplumdan
kalma sınıf ve tabakalarla, bunların kültürel eğilimlerinin varlığını sürdürdüğü, komünizme ilerleyiş sürecinde bir geçiş aşaması olması itibari ile komünist
topluma doğru olan gelişmenin, üretici güçlerde teknik bir gelişme ile birlikte, sıradan emeğin devrimcileşmesine paralel bir kültürel gelişme sürecini de
kapsadığı unutulmamalıdır.Dolayısıyla, emek faaliyetinin kolektif nitelikleri, maddi üretim ilişkilerinde hiçleştirilerek yeniden üretilemez.Sosyalist inşa sürecinde,
kolektivizmle burjuva ekonomi politiği ve hukukunun kalıntıları, dolayısıyla, somut emekle soyut emek arasındaki çelişki, ancak, emek faaliyetinin kolektif
nitelikleri arasındaki göreliliği esas alan bir paylaşım hukuku ile çözülebilir.Kapitalist ekonomi politik, soyut emeği, yani, kullanım değerinden soyutlanmış olan
bir miktar insan emeği olarak soyut emeği esas alır.Çünkü, kapitalizm, kendisini değişim değeri üstünden yeniden üretir.Kapitalist ekonomi politikte, kullanım
değeri değişim değerine, somut emek soyut emeğe tabidir.Böyle olduğu için, herhangi bir sıradan emek faaliyetinde, emeğin insancıl nitelikleri, emek
yoğunluğu, emeğin devrimci nitelikleri yok sayılır.Sosyalist inşanın ise kapitalizmin ekonomipolitiğinin anti tezi olarak, emeğin insancıl niteliklerini, yani,
kullanım değerine karşılık gelen somut emeği esas alması gerekir.
Sosyalist inşada, insan emeği artık bir meta değil kolektifin bireyinin gönüllü eylemidir. Böylelikle, kolektif inşa, emeğin insancıl niteliklerine karşılık gelen
somut emek karşılığında, kolektifin bireyine, toplam toplumsal üründen, kolektif üretici güçlerin olanakları ölçüsünde, doğrudan demokratik bir gözlem yoluyla,
ürünlerin payına düşen kullanım hakkını vermelidir.Kullanım hakkı, değişim değerine karşılık gelen mülkiyet hakkından farklı olarak, herhangi bir kötüye
kullanım ya da istismar durumunda geri alınabilir olması ile kolektivizmin proleter niteliği ile uyumludur. Kullanım hakkı, örneğin, belirli bir süre içinde bireyin ne
kadar gönüllü kamusal çalışmaya katıldığı ve bu çalışmalardaki performansı ile ölçülebilir.Böylesi bir ölçülendirme maaş bodroları hesaplamaktan daha az
bürokratik ve özellikle kolektivizmin amacına uygun olarak, emeğin değişim değeri olarak, her türlüi insani nitelikten soyutlanmış emek- zamanını değil, yani, meta olarak emeği değil, bir insancıl faaliyet olarak emeği değerlendirmesi ile proleter kolektivizmn niteliği ile uyumlu, sosyalist inşayı bizzat kolektif üretim
ilişkilerinde örgütleyen doğrudan demokratik niteliği ile proletaryanın öz iktidarına karşılık gelir.Biz, bir sosyalist inşa sürecinde meta üretiminin varlığını
sürdürdüğü koşullarda emek niceliğine göre paylaşımın tamamen ortadan kaldırılabileceğini idea etmiyoruz. Meta ürtimi sürdüğü koşullarda, meta üretiminin
nesnel yasaları da etkin olacaktır. Ancak, değer yasası gibi nesnel yasalar, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında denetim altına alnabilir.Sosyalizm
deneyimleri, değer yasasını üretim alanında sınırlandırark bunun örneklerini vermişlerdir.Emek niceliğine göre paylaşımı zorunlu tüketim nesneleri için
sürdürülürken, sosyal kullanım nesneleri emek etkinliğinin kolektif nitelikleri ile hukuklandırılabilir. Bir sosyalist inşa süreci, burjuva hukuku ve burjuva
ekonomipolitiğini toplumsal yaşamın her alanında geriletecek bir kolektif perspektifle sürdürülmek zorundadır.
Somut emekle soyut emek, kullanım değerine karşılık gelen emekle değişim değerine karşılık gelen emek arasındaki çelişkiyi yaratan genel olarak
değişim değil, değişimin özel bir biçimi olarak meta değişimidir.Meta ekonomisinde somut emek, değişim sürecinde soyut emek biçimine dönüşürken bütün
insanal niteliklerinden soyutlanır ve bir niceliğe indirgenir. Somut emekle soyut emek, kullanım değeri üreten emekle değişim değeri üreten emek arasındaki
karşıtlık, emek etkinliğinin kendisine ilişkin olarak, emek etkinliğinin meta olmaktan özgürleşmesi ile ortadan kalkma eğilimine girer. Kuşkusuz, meta üretiminin
var olduğu koşullarda, somut emekle soyut emek arasındaki çelişki tamamen ortadan kalmaz; ama emek etkinliğinin meta olmaktan özgürleşmesi ile de
uzlaşmaz karşıtlığa dönüşmesi engellenmiş olur.
Bunu bir örnekle açıklamak gerekirse, şu örnek açıklayıcı olacaktır: Günümüzde Çin’de devlet memurları sınavla işe alınmakta ve devlet memurlarına
derecesine göre sıradan bir işçi ücretinin çok üstünde ücret ödenmektedir. Soyut emek, değişim sürecinde, emek etkinliğini insanal nitelikleren soyutlanmış bir
niceliğe indirgediği için kullanım değerine karşılık gelen somut emekten farklılaşır. Burada, işini özenle yapan sıradan bir işçinin emeği, işini savsaklayan bir
devlet memurunun emeğine değişim ilişkisi içinde eşitlenmiştir. işçinin emeğinin kolektif nitelikleri hiçleştirilirken emek etkinliği soyut emek biçiminde kapitalist
ekonomi politikte olduğu gibi bir meta haline getirilmiştir.
Emek etkinliği, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti koşullarında da ücret hukukuna tabi olduğu şartlarda meta olmaktan özgürleşmiş olmaz. Emek
etkinliğinin kolektif niteliklerinin hukuksuz kaldığı koşullarda, emek etkinliği, üretttiği nesnelerin değişim yasalarına tabi olmayı sürdürdüğü için, meta üretiminin
hüküm sürdüğü koşullarda meta ekonomisinin yasalarına tabi olacaktır. Bu nedenle, bir sosyalist inşa girişiminin değişim değerine, yani, niceliğe karşılık gelen
soyut emeği değil, kullanım değerine, yani, niteliğe karşılık gelen somut emeği esas alması gerekir. Çünkü, somut emek değişim sürecinde soyut emeğe
dönüşürken kullanım değeri ile birlikte bütün insanal niteliklerinden soyutlanır emek-zamanı biçiminde bir matematik niceliğe indirgenir. burjuva hak, değişim
sürecinde bu soyut emek formu üzerinden kendisini gösterir. Örneğin, bir tarım kooparatfinin üyesi olan bir küçük köylü, üretim araçları devlete ait olmak üzere
kooparatiften ürettiği ürünün meta olarak değerini alır. Burada, köylünün somut emeği soyut emek biçiminde bir değişim değerine dönüşmüştür. Burada,
köylünün emeğinin kolektif niteliklerinin olup olmadığının hiç bir önemi yoktur. Buna karşılık bir fabrikada çalışan işçi, emek-zamanı olarak emeğinin karşılığını
alır. Sosyalizm deneyimlerinde durum böyledir. İşçinin emek-zamanı olarak emeğinin karşılığı, köylünün meta olarak ürettiği ürünün değerinden düşük olabilir.
Bu durumda, köylü, işçiden daha fazla gelire sahip olacaktır. Ama işçi kolektif nitelikleri gelişmiş, sosyalist inşaya yalnız çalışarak değil politik olarak da hizmet
eden bir işçiyse, bu durumda ,işçinin emeğinin kolektif nitelikleri karşılıksız kaldığı için köylü işçiye göre daha fazla burjuva hak’ka sahip olacaktır. Sosyalist
inşada kolektif adalet ilkesini zedeleyen bu tür olumsuzlıkların olmaması için emek etkinliğinin değişim değerine karşılık gelen soyut emeğin değil, kullanım
değerine karşılık gelen somut emeğin esas alınması gerekir. ”Herkesten yeteneği kadar herkese emeğinin kolktif niteliklerine göre” ilkesi kolektif adaletin bir
zorunluluğudur.
Somut emek, doğrudan bir ihtiyacı gidermek için harcanan emektir. Soyut emek, ihtiyaçların değişim dolayımı ile giderilmesine karşılık gelir.Somut emek,
soyut toplumsal emek biçiminde bir değişim değerine dönüştüğü andan itibaren bütün insanal niteliğinden soyutlanır; nesneler dünyasının bir elemanı haline
gelir ve meta ekonomisinin nesnel yasalarına tabi olur. Emek etkinliğini meta ekonomisinin nesnel yasalarından özgürleştirecek toplumsal dinamik, öncelikle,
üretim araçlarının özel mülkiyetine son verecek bir toplumsal devrimdir. Emek etkinliğinin meta ekonomisinin yasalarından özgürleşmesi için üretim araçlarının
toplumsallaştırılması gerekli koşuldur; ama yeter koşul değildir. Emek etkinliğinin meta üretiminin nesnel yasalarından özgürleşmesi için onun kolektif
niteliklerinin hukuklaşması gerekir. Emek etkinliği, nesneler dünyasının yasalarından özgürleştiği ölçüde tarihin öznesi durumuna gelir.
Bir sosyalist inşa sürecinin, somut emekle soyut emek, yani, emek etkinliğinin kullanım değeri ile değişim değeri arasındaki karşıtlığa kolektif üretici
güçleri geliştirme yönünde çözümler üretmesi gerekir. Kuşkusuz, bu alanda geliştirilecek çözüm yöntemleri sosyalist demokrasinin niteliğine de ilişkin olacaktır.
Burjuva hak, değişim alanın da kendisini göstermekte ve değişim değerine karşılık gelen soyut toplumsal emek etkinliği üstünden kendisini göstermektedir.
Çünkü, soyut emek, emek etkinliğinin öznelleşmiş nesnel niteliklerini hiçleştirmekte ve emek etkinliğini bir nicelik değere eşitlemektedir. Dolayısıyla, sosyalist
inşanın, meta üretiminin sürdüğü koşullarda, değer yasasının işlediği şartlarda, soyut emeği değer yasasına bağlı olarak dikkate almakla birlikte, paylaşım
hukukunun somut emeği, yani, emek etkinliğinin kullanım değerini hukuklandırması gerekir. Bu, burjuva hukukunun ve burjuva hak’ın geriletilerek, kolektif
hukukun etkinliğini güçlendirmek için zorunlu bir önlem niteliğindedir.Üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında kolektif üretici güçlerdeki gelişmeye bağlı
olarak, soyut emeğin değişim değeri giderek minimalize olma eğilimindedir. ”Herkese ihtiyacı kadar” ilkesinin aşama aşama gerçekleşmesine bağlı olarak,
değişim değeri bir değersizliğe dönüşerek ortadan kalkar; geriye emek etkinliğinin kullanım değerinden başka bir şey kalmaz.
Bu doğrudan demokratik yöntem, aynı zamanda, toplumsallaşmış emeğin, proletarya iktidarının niteliğine uygun olarak kolektifleşmesi anlamına
gelir.Toplumsal emek, böylelikle, nicelik karşılığı olarak değil, ama insancıl niteliklerinin karşılığı olarak hukuklandırlmakla, kapitalizmin ruhsuz, inasancıl
doğadan mahrum emek- zamanını yerine, insanın doğasıyla uyumlu, proleter kolektivizmin niteliği ile çelişmeyen ve çalışma eyleminin insancıllaştıran bir
niteliğe bürünür.Emek faaliyetinin, bu yeni devriimci niteliği, temsil ettiği etik genlleştikçe sönme eğilimi taşıyan bir doğrudan demokrasiyi temsil etmesi ile de
sosyalist inşanın sınıfsız toplum ereğiyle çelişmeyen bir biçim oluşturmaktadır. Oysa , emeği meta katagorisinde tutan ve onun değişim değerini hukuklandıran
burjuva hukukunun, özel mülkiyeti korumak üzere şekillenmiş niteliği ile kendiliğinden sönme diyalektiği yoktur.Lenin’in, demokratizmin niteliğinin, ekonomik
ilişkiler tarafından belirlendiğine dair belirlemesinin de belirttiği ana fikre uygun olarak, proletarya demokratizmi, böylelikle, emek faaliyetini burjuva
ekonomipolitiğinden özgürleştirerek, sınıfsız toplum ereğne uygun bir niteliğe büründürebilir.
”Demokrasiyi sonuna dek geliştirmek, bu gelişmenin biçimlerini araştırmak, bu biçimleri pratiğin [sayfa 104] deneyinden geçirmek vb.: toplumsal devrim
savaşımının en önemli görevlerinden biri de budur. Tek başına alındığı zaman, hangisi olursa olsun, hiçbir demokratizm sosyalizmi sağlamaz; ama gerçek
yaşamda, demokratizm hiçbir zaman “tek başına” değil, “tümün içinde” alınacaktır; demokratizm bir yandan ekonomik gelişmenin etkisine uğrayacak, ama bir
yandan da, dönüşümün uyardığı ekonomi üzerinde etkide bulunacaktır vb.. Yaşayan tarihin diyalektiği böyledir.”
Devlet Ve Devrim-Lenin
Lenin, burada, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında kolektif ekonomi politikle proletaryanın demokratizmi arasında karşılıklı olarak birbirini
koşullayan ve birbirine etki eden bir ilişkiden bahsetmektedir. Sosyalist inşa, aynı zamanda, etik bir süreçtir. Dolayısıyla sosyalist inşanın demokratizminin de

etik bir nitelik taşıması gerekir.
Proletaryanın ekonomipolitiği ile demokratizmi arasında, karşılıklı olarak birbirini geliştiren, proletarya olarak giderek kendisini de yadsıyarak sınıfsız toplum
ereğini gerçekleştirecek bir diyalektik ilişki olması gerekir.Sosyalist inşanın ekonomipolitiği ile demokratizmi arasındaki ilişki ancak emek etkinliğinin kolektif
nitelikleri üstünden geliştirilebilir.
‘’Yabancılaşma, benim geçim araçlarıının bir başkasına
ilişkin ( ait) olmasında, benim İsteğim olan şeyin bir başkasının
erişilmez mülkiyetinde olmasında olduğu kadar, her şeyin
kendi kendinden başka olmasında, etkinliğimin başka şey olmasında,
son olarak -ve bu kapitalizm için de doğrudur – egemenlik sürenin eninde sonunda insanlık dışı erklik olmasında da görünür.’’
K.Marks, 1844 Elyazmaları
Marks, yabancılaşma sorununda ‘’ her şeyin kendinden başka olması’’ ve ‘’ emekçinin etkinliğinin başka şey olarak görülmesi’’ olgusunun kaynağını meta
değişiminde görür. Kapitalizmin emek-gücünü de metalaştırmasıyla bu sistemde yabancılaşma doruk yapar. Emek-gücünün bir meta olarak mübadele
sürecine girmesiyle, onun insancıl niteliklerinden soyutlanarak matematiksel bir niceliğe indirgenmesi at başı giden bir süreçtir.Böylece, emek-gücü insanal bir
etkinlik olmaktan farklı başka bir şeye, matematiksel bir nicelik olarak ifade edilen bir değişim değerine dönüşür.Değişim değerine karşılık gelen soyut emek,
emek-gücünün bu yabancılaşmış nesnelleşmesinin dolayımıdır. Sosyalist inşa süreci boyunca paylaşımın ‘’emeğe göre’’ yapılma zorunluluğu yabancılaşma
sorununun kısmen, üretim araçlarının toplumsallaştırılması aracılığıyla aşılmış bir biçim altında varlığını sürdürmesinin de koşullarını oluşturur. Komünist
toplumda kolektif üretici güçlerdeki muazzam gelişmeyle ‘’herkese ihtiyacı kadar’’ şiarının gerçekleşmesi ‘’emeğe göre’’ paylaşımın nesnel zorunluluklarını
ortadan kaldırarak paylaşımın öznel bireysel ihtiyaçlara göre gerçekleşmesinin koşullarını yaratarak yabancılaşma sorununun kaynaklandığı nesnel
zorunlulukları ortadan kaldırır.
Emek etkinliğinin kolektif niteliklerini esas alan, doğrudan gözlem ve doğrudan demokrasiye dayalı bir demokratizm, sosyalist inşanın üretim ilişkilerinin
niteliğini belirlerken, kolektivizmin üst yapısıyla alt yapısı arasında burjuva hukukunun kalıntılarının neden olduğu hukuksal ikileme de bir çözüm perspektifi
getirerek, üst yapıyla alt yapının giderek bir özdeşleşme zemininde gelişmesinin de koşullarını yaratacaktır.Sosyalist inşanın üst yapısıyla alt yapısının, yani,
sosyalist devletle kolektif üretim ilişkilerinin giderek özdeşleştirilmesi yönünde geliştirilmesi önemlidir. Çünkü, birinci olarak, sönme diyalektiği taşıyan bir
sosyalist devlet ancak böyle inşa edilebilir. İkinci olarak, politik özne ile kitleler arasındaki yabancılaşma sorununun nesnel zemini, üst yapıda politik öznenin
komünist hukuku ile alt yapıdaki burjuva ekonomipolitiği ve hukukunun kalıntıları arasındaki çelişkiden kaynaklanan hukuksal ikilemdedir.Politik özne, kitlelerle
arasındaki yabancılaşma sorununu, ancak, kendi mücadele hukukunu genel toplumsal etik haline getirerek ekonomi politikle ilişkisi içinde süreklileştirilmiş bir
kültür devrimi aracılığıyla çözebilir. Sosyalizmin üst yapısıyla alt yapısı arasındaki ilişkilerin özdeşleşme yönünde geliştirilmesi, üst yapının, yani, sosyalist
devletin işlevlerinin giderek doğrudan üretim ilşkilerinin işlevlerine dönüştürülmesi ile gerçekleşir; Bu da bürokrasiyi minimalize eden bir doğrudan demokratizmi
gerektirir.
Sosyalist inşanın demokratizminin başlıca amaçları şunlardır:
1) Kolektivizmi inşa etmek, emeğe göre paylaşımdan kalan burjuva hak’ı kapsayarak aşmak ve kolektif hakları geliştirmek,
2) Burjuva ekonomipolitiği ve hukukunun kalıntılarını geriletmek,
3) Bürokrasiyi minimalize ederek bürokratizm eğilimini geriletmek,
4) Politik özne ile kitle arasındaki karşılıklı yabancılaşma sorununa önlemler geliştirmek,
5) Emek-gücünün kullanım değeri ile değişim değeri, somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlığı gidererek emek-gücüne yitirdiği insanal nitelikleri
yeniden kazandırmak,
6)Proletaryayı tarihin nesnesi konumundan öznesi durumuna yükseltmek,
7) Mübadele ilişkisine proleter bir demokratizm getirerek kolektif üretici güçlerin özgürce gelişebileceği bir ekonomi politik zemin yaratmak,
8)Çalışma etkinliğine meta üretiminin ortadan kaldırdığı insanal niteliği yeniden kazandırmak,
9)Emek etkinliğini tarihsel kösteklerinden özgürleştirerek kolektif üretici güçlerde benzersiz bir gelişme ivmesi yaratmak.
10) Sosyalist devrimi proletarya dikdatörlüğü altında komünizme doğru sürdürmek,
11) Emek etkinliğinin kolektif niteliklerine dayandırılmış proleter demokratizm, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında proletarya dikdatörlüğü ile
burjuva eğilimler arasındaki iki çizgi mücadelesinin üretim ilişkilerinde aldığı politik biçimdir,
12) Proletaryanın demokratizmi kolektif etiği geliştirmenin yöntemidir,
13) Emek-gücünü yabancılaşma sorununun nesnel zeminlerinden biri olan iş bölümünün zorunluluklarından kolektif üretici güçlerin olanakları ölçüsünde
azami derecede özgürleştirmek ( Bu, kafa emeği ile kol emeğini azami düzeyde birleştirmek ve gönülllük temelinde çalışmayı yaygınlaştırmakla
gerçekleştirilir.),
14) Emek-gücünün kendi etkinliğine yabancılaşması sorununu minimalize etmek.
Üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında da olsa herhangi bir üretim ilişkisinde emek etkinliğinin değişim değerine karşılık gelen soyut emek biçiminde
insanal niteliklerden soyutlanmış bir niceliğe indirgenmesi, işçinin işiyle özdeşleşmesini engelleyerek yabancılaşma sorununun bir boyutunu oluşturur. Bir
sosyalist inşa sürecinin emek etkinliğini somut emek biçiminde insanal nitelikleri ile hukuklaştıracak bir kolektif demokratizmle sürdürülmesinin zorunluluğu
buradan gelir.
Sosyalist inşanın paylaşım hukukunun burjuva ekonomipolitiği ve burjuva hukukundan özgürleşebilmesi için üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında
emek-gücünün değişim değeri kullanım değerine tabi kılınmalıdır; bu, emek etkinliğinin kolektif niteliklerinin üretim ilişkilerinde hukuklaşması ile
gerçekleştirilebilir. Kapitalist ekonomi politikte emek-gücünün kullanım değeri değişim değerine tabidir.Herhangi bir ekonomi politik ilişkide değişim değeri
doğrudan kullanım değerine tabi kılınamaz. Bunun için kendiside kullanım değeri olan bir ortak ölçüt gerekir. Kolektivizm için anlamlı ortak ölçüt emek-gücünün
kolektif nitelikleridir.Kolektif niteliklerle ilkelendirilen bir doğrudan gözlem ve doğrudan demokratizmle emek-gücünün değişim değeri kullanım değerine tabi
kılınabilir. Bu, basit emek gücünden başka bir şeye sahip olmayan proletaryanın kendi iktidarı ve ekonomipolitiği için olmazsa olmaz şarttır.
Sosyalist inşa sürecinde burjuva hak’kın kaynaklandığı ekonomi politik zeminlerden biri de emek etkinliğinin karşılığının belirlenmesinde değişim değerine
karşılık gelen soyut emeğin esas alınmasıdır. Oysa, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında kolektif üretim ilişkileri esasta bir mübadele ilişkisi değil
emekçilerin bir ortaklaşmasını temsil eder. Mübadele, burada, bu ortaklaşmanın zorunlu biçimidir. Sosyalist inşanın bir doğrudan demokratizm aracılığıyla
sürdürülme zorunluluğu da mübadelenin emekçilerin ortaklaşmasının tarihsel olarak zorunlu biçimi olmasından kaynaklanmaktadır. Emek etkinliğini soyut
emek formunda bir niceliğe indirgemek sosyalist inşaya bütün yeteneklerini seferber eden bireylerle kaytaran bireyler arasındaki farkı ortadan kaldırarak
negatif anlamda burjuva hak’kın gelişmine zemin hazırlamaktadır.Yine, nitelikli iş gücüyle niteliksiz iş gücü arasındaki ücret farkları da burjuva hak’ın
kaynaklandığı zeminlerden biridir.
Yabancılaşma sorununun kaynağında kapitalist ekonomipolitiğin emek-gücünün kullanım değerini değişim değerine tabi kılması vardır.Üretim araçlarının
toplumsal mülkiyeti altında, kolektif nitelikleri esas alan bir paylaşım hukuku ve doğrudan demokratizmle emek-gücünün kullanım değeri ile değişim değeri
arasındaki karşıtlıktan doğan yabancılaşma sorunu çözüm yoluna konulurken, emek-gücü, kapitalist ekonomi politik tarafından bir niceliğe indirgenerek yitirdiği
insanal niteliği de yeniden kazanır.
Bir sosyalist inşa sürecinde burjuva hak’kın nerelerden doğduğu ve hangi toplumsal dinamiklerle geriletebileceğinin bütün yönleriyle açığa çıkarılması
önemlidir. Kapitalist ekonomi politik ve burjuva hukukunun kalıntılarından doğan burjuva hak, burjuva kültürel kalıntıları da yedekleyerek kolektivizmi içten içe
çürütmekte ve kapitalist restorasyonun nesnel zeminini oluşturmaktadır.

Kullanım değeri gereksinim gidermeye karşılık gelir. Genel olarak meta üretimi toplumlarında özel olarak kapitalist toplumda gereksinimlerin giderilmesi
değişim ilişkileri içinde değişim değerine tabi kılınmıştır. Kapitalist toplumda emek-gücünün değişim değeri, yani, ücret ile kullanım değeri arasındaki çelişkiden
doğan artı-değer kapitalistin karının kaynağını oluşturur.Kapitalist, emek-gücünün kullanım değerini satın alır ama değişim değerini öder. Emek gücünün
kullanım değeri, değişim değerinden daha büyük değer üretir.Emek-gücünün kullanım değeri ile değişim değeri arasındaki fark üretici güçlerdeki gelişmenin
derecesi tarafından belirlenir. Üretici güçler ne kadar gelişmişse emek- gücünün kullanım değerinin değişim değerine oranı o kadar büyüktür. Kapitalist
toplumda gereksinmelerin giderilmesi karın gerçekleşmesine tabi kılınmıştır.
Metanın ve meta üretiminin kendisine içkin olan temel karşıtlığın, kullanım değeri ile değişim değeri arasındaki karşıtlığın nihai çözümü komünist
toplumda ”herkese ihtiyacı kadar” şiarı altında değişim değerinin ortadan kalkarak metanın doğrudan bir gereksinim giderme nesnesine dönüşmesi ile
çözülebilir. Metanın ve meta üretiminin temel karşıtlığının çözüm yoluna girmesi için, öncelikle, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında emek-gücünün meta olmaktan özgürleştirilmesi gerekir. Emek gücünün meta olmaktan özgürleşmesi kolektivizm için tutarlı bir doğrudan demokratizm aracılığıyla
gerçekleşebilir.
Bir etkinlik olarak emek, emek-gücünü de kapsayan ama ondan daha fazla bir şeye, bütün yaşamsal etkinliğe karşılık gelir. Etkinlik olarak emek duygu,
etik, biçim, estetik, kolektif nitelikleri de kapsayan insanal bir varoluşa karşılık gelir. Emek gücü olarak soyut emeğin ölçütü emek- zamanı, yani, onun süresidir.
Yaşamsal bir faaliyet, insanal bir varoluş olarak emeğin ölçütü ise doğrudan değil ancak bir demokratizm aracılığı ile değerlendirilebilir. Tutarlı bir kolektivizmin,
yalnızca, bir ekonomik katagori olarak, değişim değerine karşılık gelen soyut emeğe değil bir bütün olarak yaşamsal bir etkinlik olan somut emek etkinliğine
dayandırılması gerekir. Üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında sosyalist inşa hukuku, emek etkinliğinin, emek-gücü biçimindeki birimi emek-zamanı olan
değişim değerini ödemeli ama kullanım değeri olarak somut emeği hukuklandırmalıdır.
Somut emek, soyut emek tarafından ekonomik ilişkilerden kovulur. Somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlık ancak somut emeğin bir mübadele
ilişkisine girerek soyut emeğe dönüşmesi ile çözülür. Ancak, somut emek , soyut emeğe dönüşürken insanal niteliklerini yitirir; matemetik bir niceliğe indirgenir.
Esasta, herhangi bir mübadele ilişkisi somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlığı çözemez. Çünkü, somut emek, bir kullanım değeri olarak, bir nitelik
olarak, soyut emeğe dönüştüğünde bir nitelik olmaktan bir nicelik olmaya doğru değişir.Üretim araçlarının özel mülkiyetine dayanan kapitalist ekonomi politik
somut emekle soyut emek arasındaki bu karşıtlığı çözemez.Çünkü, kapitalizmde emek-gücü soyut emek formunda bir metadır. Kapitalizm koşullarında somut
emek ve soyut emek karşılıklı olarak birbirini yadsır; bu, kapitalist ekonomipolitiğin neden olduğu yabancılaşma sorununun da bir boyutunu oluşturur.
Somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlık, örneğin, bir somut emek olarak anne emeği ile bir kurşun kalem fabrikasının otomatik tezgahındaki soyut
emek arasındaki insanal fark gibidir. Kapitalizm koşullarında sermaye, yani, ölü emek, canlı emeği değer yasası aracılığıyla insanal niteliklerinden soyarak
emek-zamanı biçiminde bir niceliğe indirger. Üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında, işçinin, emek süreçleri üzerinde insiyatif geliştirmesine olanak
tanıyan bir demokratizmle somut emekle soyut emek arasındaki bu karşıtlığın, tamamen ortadan kaldırılamasa da minimalize edilmesi mümkündür. Somut
emekle soyut emek arasındaki karşıtlığın tamamen ortadan kalkması, komünist toplumda ”herkese ihtiyacı kadar” şiarının gerçekleşerek, çalışmanın bir
zorunluluk olmaktan farklılaşarak bir yaşamsal gereksinime dönüşmesi ile çözülebilir.
Somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlık, ancak, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında, emek etkinliğinin kolektif niteliklerine dayandırılmış bir
demokratizm aracılığıyla çözülebilir. Çünkü, emek etkinliğinin kolektif nitelikleri somut emeğe karşılık gelen birer kullanım değeridirler. Emek etkinliğinin kolektif
niteliklerini esas alan demokratizm, somut emeğe, kapitalist ekonomi politikte kaybettiği hukuksal niteliği iade ederek soyut emekle somut emek arasındaki
karşıtlığı çözer. Çünkü, kapitalist ekonomi politikte mübadele ilişkilerinden dışlanmış olan somut emeğin hiç bir hukuksal içeriği yoktur. Böylece, üretim
araçlarının toplumsal mülkiyeti, özveri, dürüstlük, vefa, samimiyet gibi emek etkinliğinin insanal niteliklerini metalaşmaktan özgürleştirerek, kolektif bir
demokratizm zemininde özgürce gelişmelerine olanak tanır.
Bir sosyalist inşa sürecinin öncelikle emek etkinliğini tarihsel kösteklerinden özgürleştirmeyi hedeflemesi gerekir. Emek etkinliği tarihsel kösteklerinden
özgürleştiği oranda kolektif üretici güçlerdeki gelişme ivmesi yükselir.Kolektif üretici güçler ne kadar hızlı gelişirse komünist toplumun şiarı olan ”herkese
ihtiyacı kadar” ilkesinin gerçekleşmesi de tarihsel olarak o kadar berilenecektir.

Somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlığın üretim ilişkilerinde pratikte nasıl karşımıza çıktığına açıklık getirmek için bir örnek verelim: Örneğin, bir
öğretmenin öğrencileriyle kurduğu ilişki somut emek ilişkisidir. Öğretmenin emeği karşılığında devletten belirli bir ücret alması onun devletle kurduğu soyut
emek ilişkisidir. Bir öğretmen, öğrencilerin eğitimiyle özenle ilgileniyor ve bütün yeteneklerini yaptığı iişe seferber ediyorsa o öğretmen öğrencileriyle kurduğu
somut emek ilişkisini önemsiyor, emeğinin öncelikle kullanım değerine önem veriyor demektir. Fakat, bir öğretmen, çalışma sürecini yalnızca doldurdurmak için
çalışıyor, öğrencilerin eğitimine özen göstermiyorsa o öğretmen emeğinin kullanım değerini, yani, somut emeğini değil emeği karşılığında alacağı ücreti, yani,
emeğinin değişim değerini, soyut emeği önemsiyor demektir. Bir sosyalist inşa sürecinde emek etkinliğinin verimli kullanımı için somut emeğin esas
alınmasının zorunlululuğu bu örnekten de açıkça anlaşılabilir.


Üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti, emek etkinliğini bir meta olmaktan özgütrleştirmenin nesnel koşullarını yaratarak, somut emekle soyut emek
arasındaki karşıtlığın kolektif bir demokratizm aracılığıyla çözülmesine olanak tanır. Böylelikle, proletarya, kendi emeğinin bir niceliğe indirgenerek insanal
niteliklerini yitirmesini yadsır. kolektivizmin demokratizmi emek etkinliğini, yalnızca , emek-gücü biçiminde emek-zamanı olarak bir nicelik ölçüt olmaktan
yaşamsal bir etkinlik olmaya doğru değiştirerek, emek etkinliğine kapitalist ekonomi politiğin yitirdiği insanal niteliklerini yeniden kazandırır.
Sosyalist inşanın, aynı zamanda etik bir süreç olması onursal görevlerin değişim değerine karşılık gelen soyut emeğe göre değil kullanım değerine karşılık
gelen somut emeğe göre belirlenmesini gerektirir.Bir sosyalist inşa, soyut emeğin değişim değerine karşılık gelen emeğin , emek-gücünün emek-zamanı
olarak değerini ücretlendirirken, demokratizminde somut emek olarak, kullanım değerine karşılık gelen emek olarak, mübadelenin konusu olmayan, toplum
yararına olan emek etkinliğinin kolektif niteliklerini hukuklandırmalıdır. Çünkü, soyut emek meta üretimine bağlıdır; meta üretiminin aşılmasıyla, değişim değeri
ile birlikte ortadan kalkacaktır; geriye somut emekten başka bir şey kalmayacaktır. Sosyalist inşanın hukuku geçmişe değil geleceğe dönük olmalıdır.

Her mübadele ilişkisinde bir dayatma vardır. Mübadelede bir şey alır ve karşılığında bir şey verirsiniz. Kapitalist ekonomi politikte, emekçi, kapitaliste emek-
günü kiralar ve karşılığında kendi geçimi için ihtiyaç duyduğu nesnelerin değeri olarak bir ücret alır. Bu mübadelede emekçinin emek-zamanının büyük bölümü

sermaye biçiminde kendisini köleleştiren ve sefaletinin kaynağı olan, kendisine yabancı bir güce dönüşür.Bu, çalışmanın insanal niteliğini yitirmesinden başka
bir şey değildir. Kapitalist ekonomi politikteki mübadele, burjuvazinin, sermaye aracılığıyla emekçilere kendi egemenliğini dayatmasıdır.
Sosyalizmde, onursal görevler kişisel çıkar için değil komünizm mücadelesinin ihtiyaçları içindir. Bu görevlerin onursal niteliği buradan gelir. İşte, bir sosyalist
inşa demokratizminin hukuklandırması gereken nitelikler, mübadelenin konusu olmayan bu onursal niteliklerdir. Biz, bir sosyalist inşa sürecinde toplumsal
yaşam için zorunlu olan mübadeleyi ortadan kaldıramayacağımıza göre, onu, ancak, emek etkinliğinin ihtiyaçlarına uygun olarak demokratikleştirebiliriz. Bir
sosyalist ekonomipolitiğin bütün felsefesi, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında mübadele ilişkilerinin emek etkinliğinin ihtiyaçlarına göre
demokratikleştirilmesinden ibarettir. Sosyalist ekonomi politik, çalışma etkinliğine, kapitalist ekonomi politikte yitip giden insanal nitelikleri kazandırmalıdır.
Komünist emek, mübadelenin konusu olmayan, mübadele ilişkilerinden özgürleşmiş, toplum yararına komünizm mücadelesine sarfedilen somut emektir.Somut
komünist emeğin karşılığı onursaldır.
Emek-zamanı, mübadele ilişkisine girmiş olan soyut toplumsal emeğin, emek-gücünün bir ölçütüdür.Somut emeğin, bir nitelik olarak emeğin, kullanım
değeri olarak emeğin, insanal bir varoluş olarak emeğin ölçülendirilmesi ancak bir demokratizm dolayımı ile olabilir. Emeği bir yaşamsal etkinlik olarak
hukuklandıran emek etkinliğinin kolektif nitelikleri esasındaki paylaşım ilkesi, değişim değerine karşılık gelen soyut emeği değil somut emeği esas alması ile
emeğe göre paylaşımın burjuva hukuksal içeriğinin kısmen de olsa aşılmasını ifade eder.
Emek kitlesinin toplumsal yaşamın nesnesi konumundan öznesi durumuna yükseltilebilmesi ve mübadeleden doğan yabancılaşmanın aşılabilmesi için mübadelenin üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında kolektivizmin niteliğine uygun olarak demokratikleştirilmesi tarihsel bir zorunluluktur; ta ki kolektif
üretici güçlerdeki gelişme ”herkese ihtiyacı kadar” şiarını gerçekleştirecek bir gelişme düzeyine ulaşarak, somut emekle soyut emek, kullanım değerine karşılık
gelen emekle değişim değerine karşılık gelen emek arasındaki karşıtlık çözülene kadar.
Üretici güçlerle üretim ilişkilerinin zorunlu uygunluk yasası gereği proletaryanın demokratizmi üretim araçları üstündeki toplumsal mülkiyeti yansıtmalıdır.
Proletaryanın demkratizminin toplumsal mülkiyete karşılık gelmesi kolektif adalet ilkesinin gerçekleşmesi için bir zorunluluktur.
Emek niceliğine göre paylaşım prensibi, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında kapitalist ekonomipolitiğin bir kalıntısıdır.Emek niceliğine göre
paylaşım, emek-gücünün bireysel niteliklerinin, yani, nitelikli emeğin değişim değerini, niteliksiz emeğe göre daha yüksek belirler. Çünkü nitelikli emek,
niteliksiz emeğe göre birim zamanda daha fazla değer yaratır. Ama bu durum tamamen üretim araçlarının bir fonksiyonudur.Nitelikli iş gücü üretim araçlarının
kullanım bilgisini ifade eder. Değer yasasının emek-gücünün değerine kapitalizmde olduğu gibi aynen uygulanması bir burjuva hak olan bu hakkı kolektif
üretim ilişkilerine ikame eder. Sosyalizmde nitelikli iş gücünün eğitim giderleri toplum tarafından karşılandığı için bireylerin emek-güçlerinin niteliği üstünde
tasarruf hakları yoktur.
Sosyalist inşa sürecinde, örneğin, bir bürokratın ücreti bir işçinin ücretinin bir kaç katı ise bu durumda üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti değil üretim
araçları üstünde bürokratik bir tasarruf söz konusudur; bu durumda emek-gücünün sömürüsü bürokratik bir biçime büründürülmüştür. Burada kullanım değeri
ile değişim değeri, somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlıktan doğan bir adaletsizlik söz konusudur. Somut emekle soyut emek, kullanım değeri ile
değişim değeri arasındaki çelişki, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında ancak emek etkinliğinin değişim değerini kullanım değerine tabi kılan bir
doğrudan demokratizmle çözülebilir; bu doğrudan demokratizmin mihenk taşı da ancak emek etkinliğinin kolektif nitelikleri olabilir. Sosyalist inşa süreci aynı
zamanda etik bir süreçtir ve çalışma etkinliği bir onur meselesi haline getirilmelidir.Üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında çalışma, yalnızca, toplumsal
bir zorunluluk değil bireyin her yönüyle kendisini ifade edebileceği yaşamsal bir etkinlik haline getirilmelidir.
Kolektif niteliklere göre paylaşım ilkesi randımana göre paylaşım ilkesinden nitel olarak farklıdır. Randımana göre paylaşım yalnızca çalışma saatlerini

kapsarken kolektif niteliklere göre paylaşım tüm yaşamsal etkinliği kapsar.Kolektif nitelikler esasında paylaşım ilkesi sosyalist etiği bir yaşam biçimi haline
getirerek kolektivizmin geleceğini kitlelerin etkin katılımını gerçekleştiren bir demokratizmle güvence altına alır.
Sosyalizmde emek üretkenliği, emekçilerin maddi ve entelektüel ihtiyaçları kolektif üretici güçlerin olanakları ölçüsünde azami derecede karşılandığı ve
üretim süreci sermaye boyundurunduğundan özgürleştirildiği için kapitalizmle kıyaslanamayacak derece hızla artar. Emek üretkenliğindeki her artış ”herkese
ihtiyacı kadar” şiarının tarihsel olarak berilenmesi anlamına gelir. Ancak, emek üretkenliği, aynı zamanda, doğrudan demokratizm aracılığıyla bürokratik
kösteklerinden de özgürleştirilmelidir.Sosyalizmde emek üretkenliğini geliştirmenin iki biçimi vardır. Birincil olarak üretim tekniğindeki gelişmeler emek
üretkenliğini artırır; İkicil olarak gönüllü çalışmalarla başlatılan çalışma seferberlikleri emek üretkenliğine katkıda bulunur.
”Meta sisteminde somutlaşan burjuva hak’lar ve emeğe göre bölüşüm prensibi, bu yolla kapitalizmin ve burjuva unsurların ortaya çıktığı önemli bir
ekonomik temel sağlamaktadır.Bu sorunun derin özelliğini kavramak burjuvazi üzerinde her yönlü bir dikdatörlük uygulamada ısrar etmede ve devrimi
proletarya dikdatörlüğü altında sürdürmede önemli anlamlara sahiptir.”
J.Stalin- Sosyalizmin Sorunları
Stalin’in burada yaptığı uyarı sosyalizm deneyimlerinin revizyonizm marifeti ile yenilgiye sürüklenmesinden sonra ayrı bir önem kazanmıştır. Emeğe göre
bölüşümün ortaya çıkardığı meta sisteminde somutlaşan burjuva hak’ların geriletilmesi için bu hakların meta sisteminin hangi unsurlarından türediğinin tahlil
edilmesi gerekir. Biz, yukarıdaki tahlilimizde üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında burjuva hak’ın somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlığın ücret
farkları aracılığıyla bürokratik tasarrufa dönüşmesinden kaynaklandığını göstermeye çalıştık.Somut emekle soyut emek, kullanım değeri ile değişim değeri
arasındaki karşıtlıklardan türeyen burjuva hak’ların aşılabileceği bir kolektif ekonomipolitiğin ancak emek etkinliğinin kolektif niteliklerini esas alan bir
demokratizmle gerçekleştirilebileceğini göstermeye çalıştık.
Üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında somut emekle soyut emeğin uzlaşmaz bir karşıtlık oluşturmaması için emek etkinliğinin bireysel niteliklerinin
ücretlendirmede dikkate alınmaması gerekir.Çünkü, bu bireysel nitelikler, yani, vasıflı iş gücünün vasıfları ,sosyalizmde, kişiye toplum tarafından
kazandırılmıştır ve kişilerin bu vasıflar üstünde bir tasaruf hakkı yoktur.Buna karşılık, işin zorluk derecesi ve emek yoğunluğuyla birlikte, emek üretkenliğini
yansıtan performansa göre ücretlendirme dereceleri uygulanabilir.Çünkü, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında çalışkanlık da kolektif bir niteliğe
karşılık gelir.
Meta ekonomisinde somut emek, bir mübadele ilişkisinde soyut emeğe dönüşürken Artı-değer biçiminde kapitalistin tasarrufuna girer. Bu, emekçinin
kendi emeğine yabancılaşmasıdır.Üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında somut emekle soyut emeğin uzlaşmaz karşıtlık oluşturmaması için somut
emeğin mübadelede soyut emek biçiminde başkasının tasarrufuna tabi olmaması gerekir; emekçilerin ücretlerindeki abartılı farklılıklar, emek yoğunluğu ve
emek üretkenliğini yansıtmayan ücretlendirme uygulamaları bu türden sonuçlara yol açabilir. Sovyetlerde revizyonizmin uygulamalarında bürokrasinin ücretleri
ile emekçilerin ücretleri arasındaki büyük farklılıklar somut emeğin soyut emeğe dönüşüm sürecinde bürokratik tasarrufa tabi olmasına örnektir.
Üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında, özellikle, tarımda küçük meta üretiminden de burjuva hak’lar doğar. Bunun için sosyalist inşa sürecinde
tarımda küçük meta üreticisi köylülük tarım kooparatiflerinde biraraya getirilerek örgütlenir. Toprağın ve üretim araçlarının mülkiyeti sosyalist devlette olmak
üzere köylülere bunların kullanım hakkı verilir. Sovyet deneyiminde köylülüğe kişisel kullanımları için verilen toprak parçalarında küçük meta üretimi ve ticareti
aracılığıyla ortaya çıkan burjuva hak’lar söz konusudur.Burada da, yine, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında bir kullanım değerinin değişim değerine
dönüştürülmesi söz konusudur; kişisel kullanım için verilen toprak parçasındaki somut emek soyut emeğe dönüştürülmüştür.
Üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında somut emek, soyut emeğe ancak emek-zamanı biçiminde eş değer olarak dönüştürülebilir. Somut emek,
soyut toplumsal emeğe dönüşürken, yani, bir mübadele ilişkisine girerken mübadele değeri olarak bireysel nitelikler hesaba katılmaz; bu, basit emeğin ve
niteliksiz emek-gücünün kolektif haklarının nitelikli emek-gücüne karşı korunması ve kolektif adaletin gerçekleşmesi için değer yasasının dolaysız işleyişine
karşı zorunlu bir önlemdir .Emek-gücünün değeri, bireylerin emek-güçleri arasındaki bireysel nitelik farkları hesaba katılmadan mübadele değeri olarak
eşitlenmiştir. Yine, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında birer kullanım değeri olarak bireylere tahsis edilmiş şeyler değişim değerine dönüştürülemez
ve mübadele konusu olamaz.
Yeni bir sosyalist paradigmanın burjuva hak’lara karşı daha etkin önlemler geliştirmesi gerektiği düşüncesindeyiz. Üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti
altında da emeğe göre paylaşımın tarihsel zorunluluğunun devam etmesi ve meta üretiminin varlığını sürdürdüğü koşullarda sosyalist inşanın emek etkinliğinin
kolektif niteliklerini esas alan bir paylaşım hukuku ve demokratizmle sürdürülme zorunluluğunu öne çıkarmaktadır.
Ücretlendirmede emek etkinliğinin bireysel niteliklerini esas almak, somut emekle soyut emek arsındaki çelişkiyi uzlaşmaz karşıtlığa taşıyarak üretim
araçlarının toplumsal mülkiyetini ücret hukuku aracılığla burjuva hak’a tabi kılmak anlamına gelir. Sosyalizmde emek etkinliğinin değerinin belirlenmesinde
değer yasası kapitalist ekonomi politikteki biçimiyle uygulanamaz. Üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında emek etkinliği toplumsal emeğin bir parçasıdır
ve karşılığı toplam toplumsal üretimden kişi başına düşen kullanım değeri miktarı ile belirlenir.
Üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında emek-gücü artık bir meta değildir ve değeri onun değişim değeri tarafından belirlenmez. Emek etkinliğinin
karşılığı onun kullanım değerinin karşılığı olarak toplam toplumsal üretimden kişi başına düşen kullanım değeri miktarı ile belirlenir; bu miktarın hesaplanması
planlı ekonomi aracılığıyla oldukça kolaydır. Hatta, kişi başına düşen kullanım değerleri miktarı planlı ekonomi ile ihtiyaca göre düzenlenebilir.
Üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlık, yani, genel olarak yararlı bir iş yapmak anlamında emek
etkinliği ile değişim değeri üreten emek etkinliği arasındaki karşıtlık, ancak, kolektif bir demokratizmle çözülebilir.Çünkü, bu çelişki bağlamında emek
etkinliğinin karşılığının ne olduğu sorunu çözülmelidir. Emek etkinliğinin karşılığı her birey için eşit olarak belirlenemez; Çünkü, emek etkinlikleri eşit değildir.
Emek etkinliğinin karşılığı bireysel nitelikler arasındaki farka göre de belirlenemez; çünkü, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti koşullarında bireysel nitelikler
kişiye toplum tarafından kazandırılmıştır ve kişinin bu nitelikler üstünden bir tasaruf hakkı yoktur. Dolayısıyla, emek etkinliğinin karşılığı ancak bu etkinliğin
kolektif nitelikleri arasındaki farka göre toplam toplumsal ürünün kolektif üretici güçlerin olanakları ölçüsünde limitlendirilmiş belirli bir kullanım hakkının
verilmesiyle belirlenebilir. Kolektivizmin demokratizmi ile ekonomi politiğini birleştiren bağ buradadır.
Emek-gücünün karşılığının belirlenmesinde emek-zamanı olarak emek niceliği nesnel ölçüttür. Çünkü, toplam toplumsal üründe cisimleşen emek miktarı,
bireylerin tek tek emeklerinin aritmetik toplamı olmayan bir bileşimine karşılık gelir.Öznel ölçüt ise kolektif niteliklerdir. Kolektif nitelikler bireyden bireye farklılık
gösterdikleri biçimiyle öznel ölçüt olarak kabul edilebilir; ama kolektif nitelikler, aynı zamanda, nesnelliğin çelişkilerinden hareketle (burada, somut emekle
soyut emek arasındaki karşıtlıktan hareketle) nesnelliği değiştirmeye yönelmiş olmakla nesnel bir ölçüttür de.
Sosyalizmde çalışmak bir zorunluluk olduğuna göre emek-zamanı biçimindeki emek niceliği herkes için eşit nesnel ölçüttür. Ancak, emek etkinliğinin kolektif
nitelikleri bireyden bireye farklılık gösterir ve eşit değildir; bu eşitsizlik doğrudan gözlem ve doğrudan demokratizmle ölçülebilir.Böylelikle, sosyalizmin
demokratizmi, kolektif üretici güçleri emek etkinliğinin kolektif niteliklerine dayanarak geliştiren niteliği ile onun ekonomi politiğinin bir bileşeni haline gelir.
Üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti koşullarında emek etkinliği ile onun ürünleri arasındaki ilişki kullanım değerine karşılık kullanım değeri
biçimindedir.Oysa, kapitalizmde emek-gücü ile onun ürünleri arasındaki ilişki değişim değerine karşılık değişim değeri biçiminde dolayımlanmıştır.Böylelikle,
sosyalizmde mübadele ilişkileri ancak şeklen bir zorunluluk olarak vardır. Fakat, sosyalizm deneyimlerinde bu böyle olmamış, emeğin değişim değerine karşılık
ürünleri değişim değeri para aracılığıyla karşı karşıya getirilmiştir. Böyle bir uygulamada pratik süreçlerde emek etkinliğinin meta olmaktan özgürleştirilmesi mümkün değildir.
Sosyalist inşa süreci, öncelikle, emek etkinliğini tarihsel kösteklerinden özgürleştirme sürecidir. Üretici güçlerle üretim ilişkilerinin zorunlu uygunluk yasasının
gereği emek etkinliğini kapitalist ekonomipolitiğin ve burjuva hukukunun kalıntılarından özgürleştirilmesi zorunlu olarak kolektivizmin niteliğini temsil eden bir
demokratizmi şart koşar.Sosyalist inşanın demokratizmi ile ekonomi politiği arasında birebir bir ilişiki vardır. Bu nedenle, emek etkinliğinin karşılığının
belirlenmesinde kolektif bir adalet sağlansa dahi üretim ilişkileri emekçilerin üretim süreçlerinde tam insiyatif geliştirebilecekleri bir kolektif demokratizmden
yoksun kaldığında üretici güçlerin gelişimi özgürleştirilmiş olmayacaktır. Sosyalist inşa sürecinde bürokratizm eğilimi demokratizmin zaaflarından gelişir ve
kolektif üretici güçlerin gelişimini dumura uğratır.Bu anlamda, somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlığın kolektivizmin niteliğini temsil eden bir
demokratizmle çözülmesi sosyalist inşanın geleceği açısından oldukça önemli bir sorundur.
Bürokratizm eğiliminin geriletilmesinde ve somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlığın çözümünde emekçilerin politik ve teknik düzeyinin yükseltilerek
kafa emeği ile kol emeğini üretim süreçlerinde birleştirmeyi hedefleyen politeknik eğitim uygulamaları sosyalizm deneyimlerinden kalan önemli bir kazanımdır.
Somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlığın kapitalizm koşullarında çözülmesi mümkün değildir. Kapitalizm koşullarında somut emek bir mübadele
ilişkisine girdiğinde soyut emek formunda artı-değere dönüşerek sermayeyi büyütür. Yabancılaşma sorunun kaynağında somut emekle soyut emek arasındaki
bu karşıtlık vardır. Emekçinin emeği sermaye biçiminde kendisini köleleştiren kendisine yabancı bir erkliğe dönüşmüştür. Sosyalizmde, bürokrasinin ücretleri
ile emekçilerin ücretleri arasında bir kaç kat fark olduğu koşullarda artık üretim araçlarının toplumsal mülkiyetinden bahsedilemez; bu durum, üretim araçları
üstünde bürokratik bir tasarufa karşılık gelir.Bu durumda da yabancılaşma sorunu söz konusıdur ve emekçilerin emeği bürokratik tasarruf biçiminde kendilerine

yabancılaşmıştır.
Komünist toplumda ”herkese ihtiyacı kadar” şiarının gerçekleşmesi ile soyut emek somut emekle özdeşleşir. Komünizmin birinci aşaması olan sosyalist
toplumda somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlık ancak kısmen ve emek etkinliğinin kolektif niteliklerini esas alan bir demokratizm aracılığıyla
çözülebilir.Çünkü, bölüşümün emeğin değişim değerine göre olduğu bir üretim ilişkisi için somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlık halen etkindir. Bunun
için sosyalist inşa sürecinin demokratizmi emekçilerin yapılması zorunlu işler dışında gönüllü çalışmalar aracılığıyla kendi kişiliklerini ifade edebilecekleri bir
niteliğe sahip olmalıdır. Emekçilerin maddi ve entelektüel ihtiyaçları kolektif üretici güçlerin olanakları ölçüsünde azami derecede karşılanmalıdır. Emekçilerin İş
süreçleri üstünde tam bir insiyatife sahip olmaları sağlanmalıdır.Emek etkinliğinin kolektif nitelikleri etrafında inşa edilecek doğrudan demokrasi, aynı zamanda,
emek üretkenliğini geliştirmenin de temel dinamiği niteliğinde olmalıdır; çünkü, bireyler yeteneklerinin azamisini ancak gönüllü olarak yaptıkları işlere seferber
edebilirler. Yapılması zorunlu işler bir rotasyona tabi tutulduktan sonra, sosyalist inşanın doğrudan demokrasisi gönüllülük temelinde yapılan işleri aşama
aşama geliştirerek emek üretkenliğinde azami düzeyde gelişme sağlayacaktır.
Nenelliği değiştirmenin diyalektiği, belirli bir nesnel olgunun çelişkilerinden hareketle ona yeni bir nitelik kazandırmayı gerektiriyorsa, emek etkinliğini tarihsel
kösteklerinden özgürleştirme eyleminde onun üretim ilişkilerine içkin olan çelişkilerinden hareket edilmesi gerekir. Somut emekle soyut emek arasındaki
karşıtlık tamamen mübadele ilişkilerine içkin olan bir karşıtlıktır. Kapitalist ekonomi politikte somut emek, bir meta olarak, mübadele ilişkisinde insanal
niteliklerinden soyutlanarak, emek-zamanı biçiminde bir niceliğe dönüşerek, soyut emek formunu alır. Üretim araçlarının toplumsallaştırılması emek etkinliğini meta olmaktan özgürleştirmenin ilk eylemidir. Bununla birlikte, somut emekle soyut emek arasındaki temel karşıtlık çözülür, ancak, tamamen ortadan kalkmaz.
Emeğin artı-değer biçiminde kendisini köleleştiren sermayeye dönüşümü ortadan kaldırılmıştır. Ancak, kolektivizm koşullarında da mübadele üretim ilişkilerinin
zorunlu biçimidir. Somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlığın uzlaşmaz bir karşıtlık oluşturmaması için mübadele ilişkisinin demokratikleştirilmesi gerekir.
Bu, emek etkinliğinin kolektif niteliklerini esas alan bir demokratizmle gerçekleştirilebilir. Kolektif üretim ilişkilerinin demokratizmi emek etkinliğinin basitçe
kendisini yeniden üretmesine değil ama onun maddi ve entelektüel gelişimine içkin olmalıdır. Çünkü, kolektivizm koşullarında üretim ilişkileri ile üretici güçlerin
zorunlu uygunluk yasası ancak böyle gerçekleştirilebilir.
Sosyalist inşanın demokratizmi, sadece buna indirgenmemek şartıyla, aynı zamanda, somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlığın emek etkinliğinin
kolektif niteliklerine göre demokratikleştirilmiş biçimi niteliğinde olmalıdır.Böylece, sosyalist inşanın demokratizmi kolektif üretici güçlerin üretim araçlarının
toplumsal mülkiyeti altında sınıfsız topluma doğru gelişiminin de nesnel yaratıcı dinamiğidir.
Üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında sosyalist inşanın paylaşım hukuku ve demokratizmi kolektivizme bütün yeteneklerini seferber eden bireylerle
kaytaranları, savsaklayanları ayırd eden etik bir niteliğe sahip olmalıdır.Paylaşım hukuku ile ilişkilendirilmiş kolektif demokratizm sosyalist üretici güçlerin
özgürce gelişimi için gerekli olan nesnel koşulların da yaratıcısı olacaktır.Kolektif etiği üretim ilişkilerinin hukuku haline getirmeyi hedefleyen, emek etkinliğinin
kolektif niteliklerini esas alan demokratizm, kapitalist yol ile sosyalist yol arasındaki iki çizgi mücadelesinin politik özne içinde ve kolektif üretim ilişkilerinde
sürdürülmesine karşılık gelir.
Proleter demokratizmin kolektif etiği geliştirecek bir niteliğe sahip olması gerekir. Sosyalist inşa aşamasında kolektivizmin etiği toplumda hazır halde değil
ancak nüve halinde bulunur. Politik özne, proleter demokratizm aracılığıyla kolektif etiğin toplumsal bir yaşam biçimi haline getirilmesine öncülük etmelidir.
Sosyalist inşa, üretim araçlarının toplumsal mülkiyetine dayanan bir etik toplumudur. Komünizm ereğine seferber edilmiş mübadelenin ve mübadele değerinin
konusu olmayan somut emek, komünizm mücadelesi için sarf edilmiş niteliği ile komünist emek sürekileştirilmeden sosyalist inşayı sınıfsız topluma doğru
ilerletmek mümkün değildir.
Emek süreçlerine duygu, estetik, etik gibi kapitalist ekonomi politik koşullarında yitirilen nitelikleri yeniden kazandıran sosyalist inşanın kolektif
demokratizmi, böylelikle, emek süreçlerini ve dolayısıyla kolektif üretim ilişkilerini bir sanatsal boyut katarak yeniden örgütleyerek, topluma insanal nitelikler
açısından zenginleşme olanağı yaratarak yabancılaşma sorununa da çözüm perspektifleri getirir.
Somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlık sanatsal üretimde daha belirgin olarak gözlemlenebilir. Sanatçının üretimi duygusal, estetik, etik, felsefi
nitelikler içerir. Sanatçı , üretiminin bu nitelikleriyle değerlendirilmesini bekler. Ancak, meta üretimi sistemlerinde sanat ve sanatsal üretim de metalaştığı için
sanat ürününün değişim değeri onun içeriğini baskılar. Bu, somut emeğin soyut emek tarafından baskılanmasıdır.Sanat bir geçim aracı olarak sürdürüldüğü
koşullarda sanatçı ürününün değişim değeri için üretmeye zorlanır. Meta üretimi, sanatın ve sanatsal üretimin ayak bağı haline gelir. Bu olgu, sanatsal üretimi
asıl içeriğinden soyutlayarak piyasa için üretime zorlar ve sanatsal üretimi yozlaştırır. Bir sosyalist inşa süreci, insanlığın bütün tarihsel birikimlerinin meta
üretiminin neden olduğu tarihsel kösteklerinden özgürleşerek gelişip serpileceği koşulları yaratarak sanatsal üretimi de özgürleştirmeyi hedeflemelidir.
Meta üretimi sistemlerinde aynı şey bilim için de geçerlidir. Meta üretiminde bilim de kar amacına yöneliktir ve metalaşmıştır. Kar getirmeyen bilimsel
çalışmalara dair somut emek meta üretimi sistemlerinde baskılanır ve ekonomi politiğin konusu dışında kalır. Bu olgu bilimin ve bilimsel çalışmaların özgürce
gelişmesini engeller.Proletarya üretim araçlarını toplumsallaştırma eylemiyle emek etkinliğini meta üretiminin yarattığı tarihsel kösteklerinden özgürleştirerek
üretici güçlerin özgürce gelişmesinin nesnel koşullarını yaratır.
Soyut emek, somut emeğin mübadele ilişkisi içinde insanal niteliklerini yitirerek yabancılaşmış biçimidir. Bu yabancılaşma meta üretimi toplumlarında
aşılamaz. Feodalizmde, zanaatçi emeğinde, somut emekle soyut emek arasındaki yabancılaşma ürünün zanaatçıya yabancılaşması, satış için üretilmesi
biçiminde gerçekleşir. Somut emeğin soyut emeğe yabancılaşmasının bu biçiminde henüz üretici ürünü üstündeki insiyatifini tamamen yitirmemiştir.
Zanaatçinin yaptığı bir kılıcın belirli bir ustaya ait olduğu bilinir. Zanaatçi kendi üretimi ürünleri başkalarının ürünleri ile karşılaştırarak kıyaslayabilir ve ustalık
derecesini böylelikle belgeleyerek ürünüyle övünebilir. Zanaatçi emeğinde ürün onu üreten zanaatçinin ustalığının bir göstergesidir.
Ancak, kapitalist toplumda emek-gücünün kendisinin de metalaşması ile emekçinin emek ürünü olan metalar üstündeki insiyatifi tamamen ortadan kalkar. Gelişmiş sanayi üretimi metaları standartize ederek tıpkı emek-gücünü insanal niteliklerinden soyutlayarak bir niceliğe indirgediği gibi emekçinin emek ürünü
üstündeki insiyatifini de ortadan kaldırır. Bir proleter çalıştığı bir televizyon fabrikasında üretilen televizyonu ben ürettim diyemez. Çünkü, onun emeği
televizyonun üretiminin tamamını değil ancak bir parçasını kapsar.

Kapitalist toplumda emek-gücünün kendisi emek-zamanı biçiminde bir niceliğe dönüşerek emekçiye yabancılaşır.Bu yabancılaşma emek-gücünün artı-
değer biçiminde sermayeye dönüşmesi biçiminde gerçekleştiği gibi somut emeğin mübadele ilişkisinde insanal niteliklerinden soyutlanarak soyut emek

biçiminde bir niceliğe dönüşmesiyle de gerçekleşir.
Kolektivizmde somut emeğin mübadele ilişkisi içinde soyut emeğe biçiminde bir niceliğe dönüşerek emekçiye yabancılaşması sorunu, emeği somut emek
formunda yaşamsal bir etkinlik olarak değerlendiren bir doğrudan demokratizmle aşılabilir. Doğrudan demokratizm aracılığıyla somut emeğin mübadele
ilişkisinde soyut emeğe dönüşürken kaybettiği insancıl niteliklerin hukuklandırılmasıyla emeğin emekçiye yabancılaşması sorunu kolektif üretici güçlerin
olanakları ölçüsünde aşılabilir. Somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlığın tamamen ortadan kalkması komünist toplumun ikinci evresinde ”herkese
ihtiyacı kadar” şiarının gerçekleşmesiyle mübadelenin yarattığı yabancılaşmanın ortadan kalkmasına bağlıdır.
Somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlığın kolektivizm koşullarında da varlığını sürdürmesi burjuva hukuk ve burjuva hak’kın tarihsel zorunlu bir
kalıntısı olarak emek niceliğine göre paylaşımın zorunluluğundan kaynaklanır. Komünist toplumun birinci aşaması olarak sosyalizm emek niceliğine göre

paylaşımı tamamen ortadan kaldıramaz; ama somut emeği esas alan bir demokratizm aracılığıyla soyut emeğin, yani, mübadele ilişkisine girmiş olan emek-
gücünün insancıl niteliklerinden soyutlanmasını engelleyerek yabancılaşma sorununu minimalize edebilir.

”Marks’ın anlayışında ”özne” kendi iç çelişkisiyle gelişen gerçeklikti.”
Kolektivizm koşullarında mübadelenin zorunlu bir sonucu olarak somut emeğin soyut emeğe dönüşürken geçirdiği evrim eğer somut emek bir
demokratizmle hukuklandırılmadığı koşullarda burjuva hak’ka zemin oluşturmaktadır. Bu durum, ücretlendirmede bireysel yeteneklerin esas alındığı koşullarda
daha belirgin olarak ortaya çıkmaktadır.Sıradan emek-gücü mübadele ilişkisinde bireysel yetenek tarafından baskılanmaktadır. Doğuştan ya da edinilmiş
bireysel yetenekler eşitsiz gelişme yasasının toplumsal ilişkilere bir yansımasıdır. Sosyalist inşanın iradi bir nitelik kazanabilmesi için eşitsiz gelişme yasasına
karşıt bir süreç olarak geliştirilmesi gerekir; Bu, ancak bir demokratizm aracılığıyla gerçekleştirilebilir.
Sosyalist inşanın demokratizmi öyle bir niteliğe sahip olmalıdır ki somut emek zorunlu mübadele ilişkisinde soyut emeğe dönüşürken yitirdiği insanal
nitelikleri yitirmesin; somut emekle soyut emek bir mübadele ilşkisinde özdeşleşmeye doğru gelişebilsin.
Herhangi bir mübadele ilişkisinde somut emekle soyut emek tam olarak hiç bir zaman özdeşleşemez. Çünkü, bu iki emek katagorisi karşılıklı olarak birbirini
dıştalayan emek etkinliğinin iki karşıt varoluş biçimidir.Bu ikisi arasındaki çelişki ancak kolektivizm için anlamlı olan farklılıkları esas alan bir demokratizm
aracılığıyla çözülebilir; emek etkinliğinin kendisindeki bu anlamlı farklılıklar onun kolektif nitelikleridir.
Genel olarak meta üretimi toplumları özel olarak kapitalist toplum, nitelikleri gereği, somut emekle soyut emek arasındaki bu karşıtlığı çözemez. Çünkü,
kapitalist toplumda emek etkinliğinin kendisi de bir metadır ve meta yasalarına tabidir. Somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlığı çözüm koşullarını bize
veren üretim araçlarının toplumsal mülkiyetidir. Sosyalizmde, üretim araçlarının toplumsallaştırılmasıyla, yabancılaşmanın bir türü olarak, emek-gücünün

sermaye biçiminde kendisini köleleştiren bir güce dönüşmesi ortadan kaldırılmıştır. Ancak,yabancılaşmanın diğer temel biçimi, yani, somut emeğin mübadele
ilişkisinde insanal niteliklerinden soyutlanarak emek-zamanı biçiminde bir niceliğe indirgenmesi halen günceldir. Sosyalizm koşullarında da mübadele bir
zorunluluk olduğu için somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlık halen günceldir. Burjuva hukukunun bir kalıntısı olarak paylaşımın halen emek niceliğine
göre yapılma zorunluluğu, somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlığın yabancılaşma biçimini almaması için, somut emeği hukuklaştıran bir demokratizmi
zorunlu olarak gerektirmektedir.
Somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlık kolektif üretici güçlerdeki gelişmeye bağlı olarak ”herkesten yeteneği kadar herkese ihtiyacı kadar” şiarının
gerçekleşmesiyle değişim değerinin bir değersizliğe dönüşmesi ve emek-gücüyle birlikte toplumsal ürünlerin birer kullanım değerine dönüşmesiyle tamamen
çözülecektir.
Soyut emekle somut emek arasındaki karşıtlık yalnızca meta üretimine ait bir durum değildir. Genel olarak meta üretiminde özel olarak kapitalizmde üretimin mübadele için yapılmasından kaynaklanan bu karşıtlık kapitalizmde emek-gücünün de metalaşmasıyla doruk yapar. Ancak, sosyalizm koşullarında da mübadele ilişkilerinin üretim ilişkilerinin zorunlu biçimi olmasıyla somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlık varlığını sürdürecektir. Komünist toplumun
ilerleyen evrelerinde çalışma etkinliğinin ve emek süreçlerinin alabileceği biçimleri bugünden öngörmek olanaksızdır. Bu, üretici güçlerdeki teknik ve
entelektüel gelişmenin düzeyiyle belirlenecek bir durumdur. Mübadele ilişkileri varolduğu sürece somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlık da varolacaktır.
Bu karşıtlığın bir uzlaşmaz karşıtlığa dönüşmesi ancak somut emeği hukuklandıran bir demokratizm aracılığıyla önlenebilir.Bir doğrudan demokratizmle,
emekçilerin emek süreçleri üstünde insiyatif geliştirmeleri sağlanarak, somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlıktan burjuva hak’ların ve yabancılaşmanın
yeni biçimlerinin gelişmesi engellenebilir.
Sosyalizmde birey, emeği ile diğer bireylerin bir ihtiyacını gideren bireyi amaç edinmelidir. Böylece, kapitalist toplumda herkesin herkesle rekabetinin
yarattığı anarşizmin yerini herkesin herkesle özdeşliği ilkesi alarak ahlaklı topluma ulaşılır. ”Herkesten yeteneği kadar herkese kolektif niteliklerine göre” ilkesi
taşıdığı etik nitelikle kolektif ahlakın da geliştirici dinamiğidir.
Soyut emek, birimi emek-zamanı olan bir miktar insan emeğidir. Soyut emek emeğin toplumsallaşmasının bir katagorisi olarak üretim araçlarının
toplumsallaştırılmasını koşullar. ”Herkese emeği kadar” ilkesi üretim araçlarının toplumsal mülkiyetine karşılık gelir. ”Herkese emek etkinliğinin kolektif
niteliklerine göre” ilkesi ”herkese emeği kadar” ilkesini kapsar ve kolektivizmin demokratizmine, yani, toplumsal mülkiyetin nasıl kullanılacağına ve nasıl
geliştirileceğine karşılık gelir. ”Herkese kolektif niteliklerine göre” ilkesi aynı zamanda somut emeğe karşılık gelir.
Bir sosyalist inşa sürecinde üretim ilişkilerinde somut emeğin hukuklandırılması pratikte ne anlama gelir?
Somut emeğin kolektif üretim ilişkilerinde bu ilişkilerin niteliğini belirleyecek biçimde hukuklaşması, pratikte, bireyin, yapılması zorunlu işler dışında kendisini
ifade edebileceği ikinci, üçüncü, dördündüncü, beşinci ve daha fazla işi gönüllü olarak seçme ve emek süreçlerinin örgütlenmesine katılma hakkını ifade eder.
Somut emeğin kolektif üretim ilşkilerinin hukukunda esas alınması emek etkinliğinin emek-zamanı ile sınırlanmış bir etkinlik olmaktan çıkarak hayatın bütün
alanlarını kapsayan yaşamsal bir etkinlik olarak değerlendirilmesini gerektirir. Böylelikle bireyin gönüllü çalışmalar aracılığıyla sosyalist inşaya bütün
yeteneklerini seferber etmesinin koşuları yaratılarak bireylerin çok yönlü gelişimi ile birlikte kolektif üretici güçlerin verimli kullanımı ve gelişminin toplumsal
koşulları yaratılır.Sosyalist inşanın demokratizmi kolektivizmin yeni öznesi olarak yeni bireyin de yaratıcısı niteliğinde olmalıdır.
Kapitalist toplumda, emek-gücü metasının değişim değeri olarak ücret, emek-gücünü yeniden üretmekte ama onu geliştirmemektedir.Sosyalist inşa
sürecinde, kolektif üretim ilişkilerinde, somut emeğin esas alınmasıyla, çalışma etkinliği zorunlu olarak rotasyonla yapılan işlerin dışında bireylerin gönüllülük
temelinde yaptığı işlere dönüşürken, bireyler gönüllü olarak seçtikleri işlerin eğitimini alma hakkıyla, emek etkinliklerinin niteliğini geliştirerek, çok yönlü bireyler
haline gelirler.Böylece, bireylerin gönüllülük temelinde yaptıkları işlerde ihtiyaç duydukları gereksinmelerin karşılanmasıyla, ücret hukuku ve emek-gücünün meta formuna karşılık gelen emek-zamanı konsepti aşılırken, bireylerin tüm boş zamanı sosyalist inşa için üretken bir faaliyete dönüşür. Bu, bireysel
yeteneklerin kolektif yeteneklere endeksli olarak geliştirilmesi ve böylelikle kolektif üretici güçlerde tarihte eşi benzeri görülmemiş bir gelişme ivmesi yaratarak
sınıfsız toplum ereğinin ve ‘’herkese ihtiyacı kadar’’ şiarının berilenmesi anlamına gelir.
Bu modelde emek-gücünün karşılığının belirlenmesinde değil – ki emek-gücünün karşılığı halen değişim değerine karşılık gelen soyut emek formunda
emek-zamanına göre belirlenir- ama emek süreçlerinin örgütlenmesinde somut emeğin esas alınmasıyla ücret hukuku kısmen aşılmıştır. Ücret hukukunun
tamamen aşılabilmesi üretici güçlerdeki gelişmeye bağlı olarak kolektif üretimin engin bir nitelik kazanması ile değerin bir değersizliğe dönüşmesi ve ‘’herkese
ihtiyacı kadar’’ şiarının gerçekleşmesine bağlıdır.
‘’Daha büyük miktarda kullanım değeri, her durumda, daha fazla maddi servet oluşturur; iki ceket, bir ceketten daha fazla maddi servet oluşturur. İki
ceketle iki kişi, bir ceketle bir kişi giydirilebilir vb. Buna karşın, maddi servetin kütlesindeki artışa, bunun değer büyüklüğünün eş zamanlı bir düşüşü karşılık
gelebilir. Bu çelişkili hareket emeğin ikili karakterinden kaynaklanır. Üretkenlik, doğal olarak, her zaman, yararlı, somut emeğin üretkenliğidir ve gerçekte,
yalnızca, belli bir amaca yönelmiş üretici faaliyetin belli bir zaman aralığındaki etkinlik derecesini belirler. Bu nedenle, yararlı emek, kendi üretkenliğindeki
artma ya da azalma ile doğru orantılı olarak, daha zengin ya da yoksul bir ürün kaynağı olur. Buna karşılık, üretkenlikteki bir değişme, değerde cisimleşen
emeği hiçbir şekilde değiştirmez. Üretkenlik, emeğin somut yararlı biçimine ait olduğundan, emeğin somut yararlı biçiminden soyutlanır soyutlanmaz, doğal
olarak, artık, emek üzerinde herhangi bir etkide bulunamaz. Bundan dolayı, üretkenlik nasıl değişirse değişsin, aynı emek, aynı zaman aralıklarında her zaman
aynı değer büyüklüğünü yaratır. Ama aynı zaman aralığında farklı miktarlarda kullanım değerleri sağlar; üretkenlik yükselirse bu miktar büyür, düşerse
küçülür.Yani, emeğin verimliliğini ve dolayısıyla onun tarafından sağlanan kullanım değerlerinin kütlesini artıran aynı üretkenlik değişimi, diğer yandan, eğer
üretim için gerekli olan emek-zamanı kısaltıyorsa, artmış olan bu toplam kütlenin değer büyüklüğünü azaltır. Bunun tersi de doğrudur.’’
K.Marks- Kapital

Marks’ın açıkça vurguladığı gibi emek üretkenliği somut emeğin bir fonksiyonudur. Çünkü, soyut emek emek-gücünün niceliğine, somut emek ise emek-
gücünün niteliğine karşılık gelir. Dolayısıyla, sosyalist inşa sürecinde emek süreçlerinin örgütlenmesinde emek-gücü ile demokratizm arasındaki ilişki somut

emek üzerinden kurulmak zorundadır.Sosyalist inşa sürecinde, zorunlu çalışma süreleri giderek kısaltılırken gönüllü çalışma için zaman yaratılmalıdır.
Sosyalist inşa sürecinde emek etkinliğini özgürleştirmenin dinamiği gönüllü çalışmalardır.
Kapitalist toplumda metaların kullanım değerinin gerçekleşmesi değişim değerinin gerçekleşmesine tabi kılınmıştır. Kullanım değeri gereksinme gidermeye
karşılık gelir. Dolayısıyla, kapitalist toplumda gereksinimlerin giderilmesi değişim değerinin gerçekleşmesine tabi kılınmıştır. Ancak, değişim değeri kapitalist
toplumda eşit koşullarda gerçekleşmez. Kapitalist, emek-gücü metasının kullanım değeri karşılığında ücret olarak gerekli-emek zamanının değerini öderken,
artı-emek zamanına el koyar. Kapitalist toplumun temel çelişkisi emek-gücünün artı-emek zamanı biçiminde kendisini köleleştiren yabancı bir güç olarak
sermayeye dönüşmesindedir.
Sosyalizmde üretim araçlarının toplumsallaştırılması ile toplumsal ürünlerin kullanım değerleri ile değişim değerleri arasındaki karşıtlık çözülür. Ancak, somut
emekle soyut emek arasındaki karşıtlık mübadelenin halen zorunlu toplumsal biçim olmasından dolayı günceldir. Sosyalist inşa sürecinde, somut emekle soyut
emek arasındaki karşıtlık somut emeği esas alan bir demokratizm aracılığıyla çözülebilir.
Proletarya, politik öznesinin öncülüğünde sosyalist inşa sürecinde üretim araçlarının toplumsal mülkiyetinin bütün ekonomi politik ve siyasal olanaklarını,
emek etkinliğinin kolektif niteliklerine dayanan bir demokratizmi yaşama geçirerek, burjuva eğilimlere ve bunların ekonomi politik, hukuki,kültürel ve siyasal
kaynaklarına karşı seferber etmelidir. Proleter demokratizm, devrimi proletarya dikdatörlüğü altında sürdürmenin politik biçimidir. Kolektivizmin demokratizmi,
emek etkinliğini tarihsel ayak bağlarından özgürleştirmenin ve kolektif üretici güçleri ”herkese ihtiyacı kadar” şiarını gerçekleştirecek biçimde geliştirmenin
yöntemidir.
Genel olarak üretim araçlarının özel mülkiyeti üstüne kurulmuş üretim ilişkilerinin, özel olarak kapitalist üretim ilişkisinin yasalarının insancıl niteliklerden
yoksun ve ruhsuz olduğunu söylüyoruz; bu durum yabancılaşma sorununa da temel teşkil etmektedir. Biz, burada, ruh kavramını maddi dünyanın dışından
gelen skolastik bir kavram olarak değil, bizzat maddi dünyanın çelişkilerinin öznel algılanışı ve bu çelişkilere insan pratiğinde yansıyan öznel etkiler anlamında
kullanıyoruz. Nesnel dünyanın çelişkilerine insanın kendi pratiği aracılığıyla yaptığı öznel katkılar nesnelliği değiştirmenin yasalarıyla çelişmediği sürece
doğanın insancıllaştırılması sürecinin, insanın tarihin öznesi olarak kendisini maddi ve entelektüel olarak tam anlamıyla gerçekleştirmesi sürecinin, yani,

yaşama sanatının bir parçasıdır.
Sosyalist inşa sürecinde neyin yapıldığından ayrı olarak nasıl yapıldığı sorunu özel bir önem kazanır. Sosyalist demokrasi insanın öznel yetilerinin nesnelliği
değiştirme sürecine aktif olarak seferber edildiği ve kolektif üretim ilişkilerinin aynı zamanda sanatsal bir boyut kazandığı, insanın somut emeğinin bütün
yönleriyle serpilip geliştiği bir içeriği temsil etmelidir.
Komünist Emek Nedir?
Lenin şöyle demektedir:
” Sözcüğün dar ve tam anlamında komünist emek, toplum için, belli bir görevi yerine getirmek için, belli ürünler üzerinde hak kazanmak amacıyla yerine
getirilmeyen ücretsiz çalışmadır. Önceden saptanmış, yasal normlara göre değil, normsuz, ücret beklemeksizin, ücret üzerine bir anlaşma olmaksızın gönüllü
çalışmadır.”
V.İ. Lenin, Eski Bir Toplumsal Düzenin Yıkışından Yenisinin Kuruluşuna, Nisan 1920, Seçme Eserler Cilt 9 S: 485, inter yayınları
İnsan, ancak, gönüllü olarak yaptığı işlere bütün yeteneklerini seferber edebilir ve somut emeğin bütün yaratıcılığıyla aynı zamanda sanatsal bir içerik
kazanabilmesi gönüllülük temelinde çalışmanın geliştirilmesiyle mümkündür. İnsanın işbölümüne kölece bağlı olduğu zorunlu çalışma kadar yabancılaşma
sorununu çetrefilleştiren başka bir şey yoktur. Sosyalist inşa sürecinde, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında, yapılması zorunlu işler bir rotasyonla
yerine getirlirken gönüllülük temelinde çalışmanın serpilip gelişmesi oranında kapitalizmden devreden yabancılaşma sorununun bütün yönleriyle aşılmasında mesafe almak mümkün olabilecektir.
Bireylerin kolektivizmi kavrayış düzeylerine göre değişen öznel kolektif nitelikler bireyler arasında farklı dağılmış olmalarıyla öznel, fakat nesnelliğe etkileri
itibarıyla pratiğe dönüştüklerinde aynı zamanda nesnel niteliklerdir.Sosyalist inşanın demokratizmi Maoizmin Proleter Kültür Devriminde kolektivizmin üst
yapısında yaratmak istediği nitel değişimi ekonomi politiğin alanına doğru derinlemesine geliştirecek bir içeriğe sahip olmalıdır. Her birey, kolektif nitelikleri
gelişmiş diğer bireyleri örnek almalı ve amaç edinmelidir. Proleter Kültür Devriminin başlattığı yoldan eski toplumların kalıntılarını ve alışkanlıklarını sosyalist
toplumun üst yapısından ve ekonomi politiğinden temizlemek sosyalist demokrasinin temel amacı olmalıdır.

Genel olarak üretim araçları üzerinde özel mülkiyetin hüküm sürdüğü toplumlarda özel olarak kapitalist toplumda sosyolojinin konusu olan moral değerlerle
ekonomi politiğin konusu olan ‘’değer’’ arasındaki karşıtlık somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlıktan kaynaklanır. Somut emek mübadelenin konusu
olmayan, kendileri de yalnızca bir kullanım değeri olan moral değerlerin yaratıcısı ve taşıyıcısıdır.Kapitalizm somut emeğin konusu olan moral değerleri birer
değişim değerine doğru dönüştürme eğilimdedir.Bu nedenle bir sosyalist inşa paradigmasının sosyolojinin konusu olan moral değerlerle ekonomi politiğin
konusu olan değer kavramını insancıl bir nitelikte uzlaştıracak bir demokratizm etrafında gerçekleştirmesi oldukça önemlidir. Sosyalist inşanın demokratizmi bu
işlevi somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlığı kolektivizm temelinde çözerek gerçekleştirmelidir.
Kapitalist toplumda sosyolojinin konusu olan moral değerlerle ekonomi politiğin konusu olan değer arasındaki bu düalizmin üstündeki mistik örtüyü
kaldırdığımızda onun nedeninin somut emeğin soyut emek formunda özneye yabancılaşması olduğunu görürüz. Üretim araçlarının toplumsallaştırılması
sosyalist inşa süreci için moral değerlerle ekonomi politiğin konusu olan değer arasındaki bu karşıtlığı esas olarak çözüm yoluna koysa da tamamen ortadan
kaldırmaz. Eski toplumun kültürel alışkanlıkları ve ekonomi politik kalıntıları varlığını sürdürdüğü sürece sosyalist inşa sürecinde de moral değerlerle ekonomi
politiğin konusu olan değer arasındaki karşıtlık güncelliğini korur. Bu anlamda, kültür devriminin sosyalist inşanın ekonomi politiği ile ilişkilendirilmesinde somut
emekle soyut emek arasındaki karşıtlığın çözüm yöntemi bir sosyalist inşa süreci için ayrı bir önem kazanmaktadır.
Marx’ın ‘’ İnsanların başka bir şeye çevrilemez gözüyle baktıkları her şey değişime, alışverişe konu olmuş ve başka bir şeye çevrilebilir hale gelmiştir. Bu, o
zamana kadar iletilip aktarılan ama asla değişilmeyen; verilen ama asla satılmayan; edinilen ama asla satın alınmayan erdem, aşk, görüş, bilim, vicdan vs. gibi
şeylerin nihayet hep birden, ticaret alanına geçtiği zamandır. Bu, genel kokuşma zamanıdır, veye ekonomi politiğin terimleriyle söylersek her şeyin hak ettiği en
yüksek baha’yı bulmak için pazara taşındığı zamandır.’’ diye tarif ettiği kapitalizmin moral değerlerde yarattığı ahlaki çöküntüyü onarabilecek bir kültür devrimi
ve demokratizm bir sosyalist inşa sürecinin temel hedefi olmalıdır. Bizim bu çalışmada yapmaya çalıştığımız çözümlemelerin bütün amacı bir sosyalist inşa
süreci için kültür devriminin sosyalist demokrasi ve ekonomi politikle ilişkisini Marksist kavramlarla temellendirmeye çalışmaktır.
Her toplumsal olgu gibi Proleter Kültür Devrimi de tarihsel olarak ortaya çıkan bir olgudur. Bir sosyalist paradigma için ekonomi politik ve sosyalist
demokrasiyle ilişkisi içinde kültür devriminin önemini ortaya çıkaracak bir sosyalizm deneyimi yaşanmadan Marx’ın bu konuları güncelleştirmesi tarihsel olarak
beklenemeyecek bir şeydir. Bizler, sosyalizm deneyimlerinin yenilgilerinden sonra yeni bir sosyalist paradigma için Marx’tan çok daha fazla tarihsel veriye
sahibiz. Biz, bu çalışmada, ilk defa olarak Marx’ın Kapital’de ortaya koyduğu somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlık üzerinden Proleter Kültür Devrimin
sosyalist demokratizm ve ekonomi politikle ilişkisini irdelemeye çalıştık.

Biz, bir sosyalist inşa sürecinde burjuva hak’ın kapsanarak aşılması sorununu üretici güçlerdeki muazzam gelişmenin ‘’herkese ihtiyacı kadar’’ şiarına
olanak tanıyacağı komünist toplumun ikinci aşamasına karşılık gelen belirsiz bir sürece ertelemiyoruz. Kuşkusuz, burjuva hak’ın tamamen aşılması için
‘’herkese ihtiyacı kadar’’ şiarının gerçekleşmesi gerekir. Fakat, bu, bir sosyalist inşa sürecinde somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlıktan kaynaklanan
burjuva hak’ın somut emeği hukuklandıran bir doğrudan demokratizmle aşama aşama geriletilebileceği gerçeğini yadsımaz. Kaldı ki üretici güçlerde burjuva
hak’ı aşarak ‘’herkese ihtiyacı kadar’’ şiarını gerçekleştirecek bir olağanüstü gelişmenin yaşanması da ancak, üretici güçlerin gelişimini frenleyen burjuva
hukuku ve burjuva ekonomi politiğinin kalıntılarının aşama aşama geriletilmesine bağlıdır.
Biz, hem emek niceliğine ve emeğin bireysel niteliklerine dayalı burjuva hak’ın aşama aşama geriletilmesi için ve hem de sosyalist inşanın demokratizminin
temellendirilmesi için somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlığı bir kaldıraç olarak ele alıyoruz. Somut emeği ve dolayısıyla emek etkinliğinin kolektif

niteliklerini esas alan bir doğrudan demokratizmle paylaşım ilkesine kolektivizmi temsil eden ikinci bir kriter getirilmesini öneriyoruz. Emek etkinliğinin kolektif
niteliklerini esas alan bu ikinci paylaşım kriteri, aynı zamanda, Proleter Kültür Devriminin ilkelerinin sosyalist inşanın üst yapısıyla sınırlı kalmadan ekonomi
politiğine de uyarlanması anlamına gelmektedir.
Burjuva hak’ın hangi toplumsal dinamiklerle aşılabileceği sorunu sosyalizmin demokratizminin çözmesi gereken temel bir sorundur.Emek niceliğine göre
ücretlendirmede eşitlik sağlandıktan sonra sosyal hakların kullanımını somut emeğe, emek etkinliğinin kolektif niteliklerine göre derecelendiren herkesin
herkesi denetlediği doğrudan gözleme dayalı bir demokratizmle burjuva hak üretici güçlerdeki gelişmenin olanak tanıdığı ölçüde aşama aşama geriletilebilir.
Böylece, sosyalist inşanın hukuku bir tarafta burjuva ekonomi politiğinin tarihsel kalıntısı olan emek niceliğine göre paylaşımı ve diğer taraftan kolektivizmi
temsil eden kolektif niteliklere göre paylaşımı koordine eden ikili bir niteliğe bürünür. Emek niceliğine göre paylaşım değer yasasının güncelliğini koruduğu ve
üretici güçlerdeki gelişmenin ‘’herkese ihtiyacı kadar’’ ilkesine olananak tanıyacağı bir tarihsel sürece kadar zorunlu olarak geçerliliğini koruyan burjuva hak’ı
temsil ederken, emek etkinliğinin kolektif niteliklerine göre paylaşım ilkesi kolektif hak’ı temsil etmektedir. Emek niceliğine göre paylaşım ve burjuva hak üretici
güçlerdeki gelişmeye bağlı olarak aşama aşama gerileme eğilimindeyken kolektif hak bir sosyalist inşa sürecinde üretici güçlerin olanakları ölçüsünde sürekli
gelişme eğilimindedir.
Sosyalist inşanın hukukunun bu ikili niteliği ve burjuva hak ile kolektif hak arasındaki karşıtlık siyasal ifadesini iki çizgi mücadelesinde bulur. Proletarya dışı
sınıfların ve küçük burjuva entelektüelizminin eğilimleri olarak burjuva hak’ı esas alan eğilimlerle kolektif hak’ı esas alan eğilimler arasındaki mücadele siyasal planda iki çizgi mücadelesi olarak karşımıza çıkar. Bir başka söylemle, iki çizgi mücadelesinin kökenleri politik ekonominin çelişkilerindedir.

Ücretlendirilen emek, emek niceliği olarak eşit dilimler halindeki soyut emektir. Sosyalizm deneyimlerinde işin ücretlendirilmesinde emek niceliğiyle birlikte
bireysel niteliğin eşit alınması niteliksiz iş gücü aleyhine somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlıktan kolektivizm için bir adaletsizlik yaratmıştır. Bu nitelikli
iş gücünün niteliksiz iş gücü aleyhine daha fazla değeri sahiplenmesi anlamına geliyordu. Oysa, değer bireysel olarak değil toplumsal olarak yaratılmaktadır. Marx’ın kapitaldeki ekonomi politik çözümlemeler anlaşılmadan sosyalizmin demokratizmini temellendirmek mümkün değildir.
Kapitalist ekonomi politik formel mantığın sınırlarını aşamaz.Kapitalist ekonomi politikte değişim değerine karşılık gelen soyut emek formunda farklı emek
güçlerini emek niceliği olarak eşit dilimler olarak birbirine eşitler. Oysa, emek etkinlikleri niteliğe karşılık gelen somut emek olarak birbirine eşit
değildir.Kapitalist ekonomi politikte niceliğin nitelik üzerindeki egemenliği denebilir buna.Sosyalizm ise üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti zemininde emek
etkinliğinin kolektif nitelikleri üzerinden inşa edilmektedir.Dolayısıyla, sosyalist inşanın demokratizminin emek etkinliğinin kolektif nitelikleri arasındaki farklılığı
dikkate alacak bir içeriğe sahip olması gerekir. Özenle yapılan iş özensiz yapılan bir işten farklıdır.
Sosyalizm deneyimlerinde ‘’herkese emeği kadar’’ olarak formüle edilen burjuva hak zeminindeki inşa ilkesi, emek etkinliğini kapitalist ekonomi politikte
olduğu gibi yalnızca bir nicelik olarak ele aldığı için onun kendisinde taşıdığı içsel çelişkiye çözüm üretecek bir içerikten yoksundur.Kapitalist ekonomi politikte
emek etkinliğinin iç çelişkisi artı-emeğe mübadele sürecinde el konulmasıyla, yani, emek gücünün kullanım değerinin satın alımasına karşılık değişim değerinin
ödenmesi biçiminde kendisini ortaya koyar. Sosyalizmde üretim araçlarının toplumsallaştırılmasıyla emek etkinliği üzerindeki bu dışsal dayatma ortadan
kaldırılır. Kolektif üretim ilişkilerinde emek etkinliğinin çelişkisi emeğin bireysel nitelikleriyle kolektif nitelikleri arasındaki çelişki olarak kendisine içkindir. Burada,
her bireysel niteliğin aynı zamanda kolektif olduğu yanılsamasına düşülebilir. Özensizlik bireysel bir nitelik olarak kolektif bir yarar sağlamaz.Dolayısıyla,
özensizlik bireyseldir. Oysa, özen, aynı zamanda, kolektif yarar sağladığı için kolektif bir niteliktir.’’Herkese emeği kadar’’ inşa ilkesinin emek etkinliğini halen
bir nicelik olarak ele alması ve somut emeği hukuksuz bırakmasıyla emek etkinliğinin bu iç çelişkisi kendisini somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlık
biçiminde ortaya koymaktadır.
Sosyalizm deneyimlerinin demokratizmi emek etkinliğinin mübadele dolayımıyla kendisinde taşıdığı içsel çelişkiyi dikkate almamakla ekonomi politikle
ilişkisini diyalektik bir zeminde kuramamış ve formel mantığın sınırlarını aşamamıştır.Sosyolojinin konusu olan moral değerler somut emeğin birer
niteliğidir.Sosyolojinin konusu olan moral değerlerle ekonomi politiğin konusu olan ‘’değer’’ arasındaki karşıtlık üzerindeki sis perdesi kaldırıldığında, bunun
somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlığın bir iz düşümü olduğu görülür. Böylece, sosyalist inşanın demokratizmi somut emekle soyut emek arasındaki
karşıtlığı çözerek, sosyolojinin konusu olan moral değerlerle ekonomi politiğin konusu olan ‘’değer’’ arasındaki karşıtlığa da kolektivizm temelinde bir çözüm
perspektifi oluşturmakla, kapitalist ekonomi politiğin yarattığı değerler yozlaşmasını ortadan kaldırmanın bilimsel yöntemi haline gelir.Sosyalist inşanın
demokratizmi, o zamana kadar ancak insanların vicdanlarında yaşama şansı bulan moral değerlerle birlikte vicdanı da özgürleştirerek insanlığı sınıflı toplumda
içine düştüğü yabancılaşma durumundan çıkarmanın yöntemi haline gelir.
Kapitalizmde bir idealizm olan Adam Smith’in ‘’vicdan hukuku’’ sosyalizmde, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında, herkesin herkesi denetlediği
doğrudan gözleme dayalı bir doğrudan demokrasi aracılığıyla diyalektik materyalist bir gerçeklik haline gelir.
Sosyalist inşanın demokratizminin başlıca amaçları çalışmamızın farklı bölümlerinde çeşitli başlıklar altında irdelenmeye çalışılmıştır.Sovyet deneyiminde
Komünist Subbotnikler ve Stahanov Hareketi emekçilerin emek süreçlerinde insiyatif kullanmalarına dair önemli deneyimlerdir. Bu deneyimler soyut emekle
somut emek arasındaki karşıtlığın demokratizmle çözümüne örnek teşkil etmektedir.


Sosyalist inşanın demokratizminin başlıca amaçları çalışmamızın farklı bölümlerinde çeşitli başlıklar altında irdelenmeye çalışılmıştır.Sovyet deneyiminde
Komünist Subbotnikler ve Stahanov Hareketi emekçilerin emek süreçlerinde insiyatif kullanmalarına dair önemli deneyimlerdir. Bu deneyimler soyut emekle
somut emek arasındaki karşıtlığın demokratizmle çözümüne örnek teşkil etmektedir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu