Genel

HEGEL: HAKİKAT, DİL VE DÜŞÜNCE

Lev Semyonoviç Vygotski ta 1930’ların başında, Jean Piaget’den hareketle düşünme ve dil arasındaki ilişkinin ontolojik kökeni (ontogenetik) ve soy kütüğü (filogenetik) bakımından, yani kökensel olarak zorunlu bir ilişki olmadığına işaret eder:

“Bu gelişimin başlangıcı, düşünmenin ve dilin tarih öncesi evresi, genetik kökenleri bakımından aralarında belli (bir –DG) ilişki olduğunu göstermediğini ortaya çıkardık. Böylelikle söz ile dil arasındaki bu iç ilişkiler baştan beri verili (bir –DG) büyüklük değildir; tersine, onların kendisi ilk olarak insan bilincinin tarihsel gelişimi sırasında oluşmuştur ve böylelikle onların kendisi insan olmanın ürünüdür.” (Denken und Sprechen (Düşünme ve Konuşma), s. 291)

Tarihsel köken bakımından insanın veya daha doğrusu antropoitlerin düşünme ve konuşma yetisi arasındaki ilişki kökensel olarak aynı kaynaktan beslenmese de “insan olma” serüveni bu iki yeti arasında sanki ayrılmaz sıkı bir bağ oluşturmuştur.

Hegel, büyük bir mantıkçı ve yöntemci olarak bu bağı en derinden hissedenlerdendir. Felsefi Bilimlerin Ansiklopedisi’nde 455’den 460’a kadar olan paragraflarda konuya dair tarihsel ve felsefi çözümlemelerini aktarmak bu yazının çerçevesini çoktan aşar. Bunun yerine buraya devasa eseri Mantık Bilimi’nin 1831 yılında yapılan ikinci baskısına yazdığı “Önsöz”den bir pasaj aktarmak istiyorum. Orada Hegel, düşünce, dil ve mantığı birbiriyle ilişkilendirir ve dilin düşün dünyamızın tüm alanlarına sızdığını, dolayısıyla düşüncenin dilden bağımsız düşünülemeyeceğini ima eder.

Şöyle der Hegel:“Düşünce biçimleri önce insan dilinde dışa konur ve sabitleşir. İnsanın kendisini hayvandan ayıranın, düşünme olduğunu, günümüzde yeri sıklıkta hatırlatmak mümkün değildir. İnsana içsel olan, bir bütün olarak tasavvur olan, kendisinin ettiği her şeye dil sinmiştir ve dile dönüştürdüğü ve onda ifade ettiği şey ya gizli ya karışık ya da apaçık bir şekilde bir kategoriyi içerir; mantıksal olan ona çok doğaldır ya da daha çok mantıksal olan onun ona has doğasının kendisidir.” (Mantık Bilimi), c. 1, s. 9/10)

Hegel burada dilin insanın düşündüğü, tasarladığı, edindiği her şeye sindiğini belirtirken düşünce ve söz arasında oluşan ontolojik içiçeliğin sanki yine insanın kendi eseri olduğunu belirtmek ister.

Hegel’e göre insan bir bütün olarak kendisini her şeyiyle hep ifade etmek isteyen bir varlıktır. İnsanın doğru duruş şekli (aufrechte Gestalt), özellikle elinin “mutlak araç” olarak oluşmuş olması, ağzı, gülmesi, ağlaması vesaire; sonra, bunların hepsine yayılmış olan ve “bedeni üstün bir doğa” olarak gösteren “tinsel ton”u; kısacası, her şeyi, onun kendisini ifade ediş biçimi ve aynı zamanda ifade ediş aracıdır. Dil bunların en mükemmel olanıdır. (Ansiklopedi, § 411, s. 192) Doğan GÖÇMEN

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu