Gündem

Seçim ve Politik Yabancılaşma

Eğer burjuva siyaset zeminine, aday ve partilerine bakacak olursak; çürümenin, yozlaşmanın dolayısıyla da yabancılaşmanın olmasının değil olmamasının haber değeri olurdu.

Mehmet YEŞİLTEPE

Toplumun ruhsal sonbaharıdır yabancılaşma.
Umut, yaprak döker.
Tohum, ekildiği yerde çürür.
Boşluk ve hiçliktir ağırlıklı ruh hali.
Kimse kabul etmez yabancılaşmanın etkisini.
Bu nedenle,
Sınıf karşıtıyla aynı mecrada bulur kendini.

 

Eğer burjuva siyaset zeminine, aday ve partilerine bakacak olursak; çürümenin, yozlaşmanın dolayısıyla da yabancılaşmanın olmasının değil olmamasının haber değeri olurdu. Bir burjuva aday için yalan söylemek, baskının-sömürünün devamı için siyaset yapmak, insanları kandırmak, seçim bitene kadar farklı bir kimlikle görünmek sınıfsal niteliği gereğidir ve şaşırtıcı değildir. Asıl üzerinde duracağımız konu, zaten çirkinliklerini ve çürüme kokularını bildiğimiz kesimlerle arada olması gereken farktır; onlara neden benzememek gerektiğidir.

Bu konu bağlamı içinde yabancılaşmaya yer verirken ağırlıkla sol içindeki değişime, yabancılaşmanın etkisine değineceğiz.

 

Seçim sath-ı mailinde sol

Yabancılaşma olgusu, hem çok geniş hem de çok çeşitli biçimlerde kendini gösterir. Neoliberalizmin bugün gelinen aşamada en temel kavramlarından biri olduğunu söylemek abartılı olmaz. Etimolojik kökenine indiğimizde “uyumsuzluk”, “yakışmamak” gibi içeriklere de rastlarız. Benzer şekilde “insanın yaşamadığı ıssız yer” veya “kendini bilmez hale gelmek” gibi karşılıklar da söz konusu. “Anlam yitimi”, “gerçeklikten kopmak” vb. bu içerikler arasında sayabiliriz.

Sosyolojik bir terim olarak yabancılaşma ise Erich Fromm tarafından kişinin kendisine, kendi özgül deneyimine yabancılaşması olarak tarif edilir.

Bilinir ki, bir kası kullanmadığınız zaman o kas zayıflar; bu da bir yabancılaşma biçimidir. Bunu bir fikir, bir pratik vb. için de söyleyebiliriz. Sol da 1980 sonrasında bazı konu ve pratiklerden öylesine uzak duruldu ki, bırakalım “kas zayıflığını” o “kas” tamamen, hafızasını ve hareket kabiliyetini yitirdi.

Daha önce “olmaz, yakışmaz” dediğimiz fikir, duruş ve tercihlerin bugün seçim sath-ı mailinde nasıl olağanlaştığını, burjuva adaylar ile sosyalist iddialı kimi adaylar arasındaki farkın nasıl eridiğini görüyoruz. Buna politik yabancılaşma da diyebiliriz apolitikleşme de.

Özellikle seçim zemininde sol adına tanık olduğumuz olumsuz tablo, kimi yapılarca (programlarının içeriği ve adları ne olursa olsun) kapitalizmin olduğu kadar sosyalizmin de bilinmediğinin ifadesidir. Diğer bir ifadeyle bu, distopyayı olduğu kadar ütopyayı da bilmemektir; iktidarlaşmış kötülüğü olduğu kadar alternatifi de bilmemektir ve sonuçta yöntem bilmemektir; teşhis koyamamak ve çözüm üretememektir. Öğrenirken ezberle yetinildiği için yaparken tekrara ve dogmatizme düşmektir. Sorunlar kökten kavranamadığı için kalıcı, gerçekçi, nitelikli çözüm üretememektir. Sınıf karşıtlarıyla, sınıflar mücadelesinin gerekleri dahilinde yeterli ve gerekli biçimde mücadele edilemediği için; konulara hakim olamamak, sistemin satır aralarında fayda ve gündelik çıkar aramaktır. Ve sonuçta kendine, eylemine, yol ve yoldaşlarına yabancılaşmaktır.

 

Sermayenin tam ve kesin hakimiyeti

Yaygın bir kabuldür; seçim zamanlarında halkın siyasal duyargaları açılır, siyaset zemini ısınır, hayatın hemen her kesitinde politik yansımalar gözlenir. Ancak bu kez, mayıs genel seçimlerinden farklı olarak bir sakinlik, bir “siyasal tatsızlık” hali gözleniyor. Bunun genel veya özel çeşitli nedenleri vardır. Dünya ölçeğinde de seçimlere katılım oranlarının düşmesi, sonuçlara güven oranındaki zayıflama vb. veriler, bir toplu duruma, gelinen bir aşamaya/sonuca işaret ediyor. Bunda en belirleyici neden, 1989 sonrasında dünya ölçeğinde sosyalizmin alternatif olarak varlık göstermesinin oluşturduğu baskılanmanın kalkması ve sermaye güçlerinin bir anlamda “alternatifsiz” bir zeminde yol almaya başlamış olmalarıdır. Bu süreç, sonuç verdiği oranda neoliberalizmin gerekleri dahilinde adım adım hedef yükselten sermaye, tam ve kesin hakimiyet için gerekli tüm düzenlemeleri/müdahaleleri yapmış ve genelde devletin özelde parlamentonun görece özerkliğinin de kuvvetler ayrılığının da ortadan kalktığı bir aşamaya gelinmiştir. Bu durum, sermaye güçlerini daha cüretkar hale getirirken, insanların seçimlerle bir şeyleri değiştirebileceği inancını büyük oranda zayıflatmıştır.

Normal şartlarda alternatif çalışmalara, parlamento dışı siyasal dinamiklere ilgiyi arttırması gereken bu tablonun, bunun tersine apolitikliği, faşist partilere yönelimi vb. beraberinde getirmesinde neoliberal iklimin dağıtıcı-bozucu etkisi tabii ki yadsınamaz. Ancak bunun yanında üzerinde asıl durulması gereken faktör, solun alternatif olamayan, güven veremeyen niteliğidir. Bu konudaki değişimi anlamak açısından çarpıcı bir örnektir; İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher’a görevden ayrıldıktan yıllar sonra “en büyük başarınız nedir” diye sorulduğunda “İşçi Partisi” yanıtını vermiştir. Burada kastedilen şey, Thatcher’in İngiltere’yi neoliberal talana açmakla kalmadığı, İşçi Partisi’ni de bu talanı savunur, program olarak benimser hale getiren sürecin geliştirildiğidir.

 

Toplam bir siyasetsizleştirme söz konusu

Halkı siyaset zeminine çeken değil uzaklaştıran bir pratik yaşanıyor. Empoze edilen şey, zaten seçimlerin 4-5 yılda bir yapılacağı, vatandaşın ancak böyle anlarda sandığa giderek siyaset yapabileceği, bunun dışında yapılacak siyasetin uzmanların işi olduğu vb. biçimindedir.

Yasalar incelendiğinde her vatandaşın seçme ve seçilme hakkından dolayısıyla da siyaset yapma, kendini ifade etme vb. hakkından söz edildiği görülür. Ancak burjuva iktidarların halklara uygun gördüğü “gömleğin” içinde bırakalım siyaseti, kendini ifade etmek veya insanca yaşamak bile olası değil.

Burjuva siyasal sistem, kuruluşundan bugüne ihtiyaca bağlı olarak adım adım güncellenip biçimlendirilir ve gerçekte giderek işlevsizleştirilirken, bugün gelinen aşamada artık sermayenin kendi koyduğu yasalara bile tahammülünün kalmadığı görülüyor. Bu durum seçim iptallerine vb. de sebep olurken aynı zamanda halklarda sonuçlara güvensizliksandığa gitmeme vb. eğilimleri büyütüyor.

İşte bu siyasal panoramanın (gerçekte girdabın) alternatif siyasal çalışmaların, araç ve yöntemlerin önünü açması, önemini artırması gerekirken paradoksal biçimde o alanda da bir etkisizlik ve apolitiklik hali yaşanıyor.

Burjuva iktidarlardan ve siyasal zeminlerinin anlamsızlığından yorulan/bıkan halkın alternatif zeminlere de ilgisizliği, hatta giderek kimi ülkelerde olduğu gibi faşist hareketlerin yelkenlerini şişiren bir yönelim içinde olması solun alternatif geliştiremeyen niteliği ile doğrudan ilintilidir. Bunda kendi rolünü oynayamama, eksik oynama vb.nin yanında ülkemizde de yaygınlıkla görüldüğü gibi kolaya kaçma, günü kurtarma, sınıfsal karşıtına öykünme vb. etkisi vardır. Sınıf karşıtına öykünme, solda öyle bir aşamaya gelmiş durumda ki burjuva adayların anket sonuçlarını abartması, kendi işlevlerini aşan vaatlerde bulunması ve hatta yalan söylemesi dahil her noktada benzerlik gözleniyor.

Siyasal çalışmaların, halka gitmenin, halkı dinlemenin ve halka kendi farkını anlatmanın yerini, “pazarlık taktikleri” almış durumda. Burjuva partilerle aradaki fark, “nitelik farkı” olarak net biçimde ortaya konulması gerekirken, halkın olmadığı masalarda halk adına, burjuva partilerle “alanlar” pazarlık usulü paylaşılıyor.

Bilinir ki bir burjuva adayın başarısı, yarattığı yanılsamanın oranıyla ölçülür. Burjuva aday, manipüle edilmiş hatta uydurulmuş anket sonuçlarından yarar umar, umut tacirliği de yapar; çünkü savunduğu sistem ve değerler bunu gerektirir. Ancak bir sosyalistin buna ihtiyacı olamaz/olmamalıdır. Burjuva aday için “seçilmek” tek amaçtır, bunun için de her yol mubahtır. Sosyalist aday için öncelikli olan siyasi gerçekleri açıklamaktır. Bunu yaparken kendine, taşıdığını söylediği kimliğe yakışacak yöntemlere başvurur. Aksini yapmak, sınıf karşıtına öykünmek, asılsız anketler vb. yöntemlerle oy potansiyelini abartmak gerçekte kendine, değerlerine ve çalışma tarzına güvensizliktir.

 

Kazanma-kaybetme diyalektiği

Soldan ne anlaşıldığı, devrimcilikten ne anlaşıldığı; halk meclisinden, temsilden, halk çalışmasından hatta halktan ve ittifaktan ne anlaşıldığı, bulanık hale gelmiş, sınıf karşıtına benzeme dolayısıyla da yabancılaşma oranında birbirine karışmış durumda.

Gerçekte problem, aday olmakta değil, adaylıktan ve yapılacak çalışmadan ne anlaşıldığındadır, bundan ne beklendiğindedir. Seçimden, temsilden veya doğrudan katılımdan, halk meclisinden ne anlaşıldığı, iktidarın ne anlama geldiği vb. konular bilinen devrimci karşılıklarını kaybederse çok şey kaybederiz. Bugün artık “temsil” dönüşmüş (bütünüyle anlam yitimine uğramış) durumda; aday ile temsil ettiği kitle arasındaki yabancılaşma hiç bu denli büyümemişti.

Kazanma ve kaybetme diyalektiği, sandık sonuçlarına kadar daraldı. Adeta hemen hiç kimse “seçim ve sandık” dışında bir şey konuşmuyor. Bu durum sahte, içeriksiz veya gerici ittifakları normalleştirdi. Burjuva siyaset ile sol siyaset arasındaki çizgiyi (çeşitli sol yapıların nezdinde) büyük oranda eritti.

Sürecin niteliği, 20 küsur yıllık AKP iktidarının geriletilmesi gerektiği vb. üzerinde elbette durulmalı ve bunun gerekleri yerine getirilmelidir. Bunun önemi ile burjuva siyaset sahnesinde sınıf karşıtlarını taklit ederek hatta daha gerisine düşerek çalışma yapmak birbirine karıştırılmamalıdır.

Yaşayan Marksizm’in muazzam bir birikimi vardır. Bu birikim doğru kullanıldığında “anahtar”, yanlış kullanıldığında veya yok sayıldığında “duvar” işlevi görür. Solun felsefesini yitirmemesi; şeylerin özündeki çelişmelere inerek, neden-sonuç, parça-bütün ilişkisi kurması, yabancılaşmanın panzehrine, özgürleşmenin basamaklarına taşır. Victor Hugo‘nun deyimiyle felsefe, düşüncenin mikroskobudur; doğru ve net görmeyi sağlar.

Şimdi devredilen birikimi/mirası gündelik hesaplar içinde harcama değil, 31 Mart sonrasını görünür kılacak şekilde değerlendirme ve hazırlanma zamanıdır. Bizleri zor koşulların beklediğinin bilincindeyiz; önemli olan, biriken muhalefetin ve potansiyel gücün ayırdında olmak ve kimlerle, nerede, nasıl durulması gerektiğini öznel hesaplara kurban etmemektir.

Erdoğan Ateşin

Profilinizi oluşturmak için, biraz hayat hikayenizi anlatın. Bu alan, herkesçe görünebilir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu