Genel

SURİYE’DE GELİŞMELER NEREYE EVİRİLİYOR?

Dr. MUSTAFA PEKÖZ

Suriye’deki politik denklem, uluslar arası güçlerin ve bölge ülkelerinin politik ihtiyaçlarına ve çıkarlarına göre şekilleniyor. Sıklıkta tartışılan noktalar ABD-Rusya dengesinin Suriye’de nasıl şekilleneceği ve Türkiye-İran ikilisinin nasıl bir rol oynayacağıdır. Aynı şekilde Şam-Demokratik Suriye Güçleri ve ÖSO dahil radikal İslamcı örgütlerin neler yapabileceği üzerine yapılan değerlendirmeler Suriye’nin geleceği bakımından bize bir fikir veriyor.

ABD’nin Suriye’deki konumunu artık fazla önemsemediği ve Türkiye’nin olası bir operasyonuna sessiz kalacağı biçimindeki bazı görüşler giderek ön plana çıkmaya başladı. Böylelikle Kürtlerin yeniden yalnız bırakılacağı halk deyimiyle Kürtlerin bir kez daha ‘ihanete’ uğrayacağı algısı gelişiyor. Öncelikli olarak ABD’nin Asya Pasifik bölgesinde Çin ile girdiği rekabetten dolayı Ortadoğu’yu hiçbir şekilde terk etmez ve 2040 yılına kadar bu bölgede son derece önemli olan enerji ve silah ticareti gibi stratejik çıkarları korumaya devam edecektir. ABD Başkanı Biden’in yakın dönemde Ortadoğu gezisinde yaptığı açıklamada; ‘Ortadoğu’yu asla terk etmeyeceklerini ve uzun yıllar bölgede kalacaklarını’ belirtti. ABD’nin Suriye politikası da Ortadoğu stratejisiyle doğrudan ilişkilidir. Bu bakımdan Suriye’de çekilip bölgeyi özellikle İran ve Rusya’ya bırakmayacağı çok açıktır. Çünkü Suriye’de çekilen bir ABD’nin Irak’ta çekilmesi de kaçınılmaz hale geleceği bunun da İran’ın bölgesel gelişme eğilimini hızlandıracağı açıktır. Ne İsrail ne de Suudi Arabistan, İran’ın bölgesel güç olarak ön plana çıkmasını kabul etmez. Bu bakımdan ABD’nin çok yönlü gerekçelerle Suriye’den yakın bir zamanda çıkmaz.

ABD, Türkiye’nin operasyonlarına sessiz kalır mı?

Belki de yanıtlanması gereken sorunun esası budur. ABD’nin Türkiye’nin Kuzey-Doğu Suriye’ye yönelik yapmak istediği operasyona karşı olduğu biliniyor. Peki, ABD’ye rağmen Ankara’daki iktidar Demokratik Suriye Güçlerinin kontrolünde olan bölgelere özellikle Fırat’ın Batısına yönelik askeri operasyon yapabilir mi? Buna teorik olarak evet cevabını verebiliriz ya da küçük bir olasılıkla mümkün diyebiliriz. Ancak bölgesel dengeler, karşılıklı güç ilişkileri ve çıkarlar dikkate alındığında Türkiye’nin ABD’nin kontrol ettiği bölgelere, Washington yönetiminin onayı olmadan girmesi pek mümkün görünmüyor. Mevcut çıkarlar ve ilişkiler dikkate alındığında Biden yönetiminin buna onay/izin vermeyeceği, Erdoğan iktidarının da buna yeltenmeyeceğini söylemek abartı olmaz.

ABD’nin bu tür konuları basın önünde çok fazla gündeme getirmediği ama arka plan diplomatik-politik ilişkilerde detaylı bir şekilde çok yönlü konuşulduğunu belirtelim. Bu durum ne ABD’nin gücünü fazla abartmaktır ne de Türkiye’nin gücünü küçümsemektir. Ortadoğu’daki çıkarlar ve güç ilişkilerinin Suriye’deki yansıması böyledir.    

Rusya’nın Suriye planı nedir?

Rusya’nın Ukrayna savaşı nedeniyle Suriye’yi ikinci plana attığı bu nedenle Türkiye’ye belirli tavizler verdiği veya vereceği sıklıkla dile getiriliyor. Özellikle Soçi’de Putin-Erdoğan görüşmesinde, Ankara’nın operasyon istediğine kısmı bir onay çıktığı belirtilse de bunun gerçekçi olmadığını belirtmek gerekir. Rusya’nın Ukrayna savaşı nedeniyle Suriye’yi ikinci plana atmaz. Rusya’nın Ortadoğu ve Akdeniz stratejisinde Suriye’deki kalıcı hava ve deniz üsleri hayati derecede önemlidir. Bu iki üssün kaybedilmesi, Moskova’nın bölgesel stratejisinin çöküşü anlamının ötesinde güç dengelerinin çok ciddi oranda aleyhine dönecektir. Bu bakımdan Moskova hiçbir şekilde Suriye’deki dengelerin değişmesine, Şam rejiminin güç kaybına yol açabilecek Türkiye’nin operasyonlarına izin vermez. Tersine Moskova’nın Ankara’ya sıklıkla hatırlattığı iki husus var. Birincisi İdlib’deki sorunun çözümünde sorumluluğunu yerine getirmesi, ikincisi ise Afrin’de artık çekileceği zamanı belirlemesidir. Bu iki noktada Moskova’nın Ankara’yı açık bir şekilde çıkıştırdığı gibi Suriye’deki savaşın boyutlarının değişeceği uyarısını yaptı. Özellikle Halep ve İdlib çevresinde konumlanan rejim ordusunun İran ve Rusya desteğinde saldırıya geçmesi için bütün hazırlıklar yapıldı. Rusya, füze sistemleri, savaş helikopterleri 50 km menzilli ağır silahları Suriye-Türkiye sınır bölgelerine yerleştirmesi, Türkiye’nin olası bir operasyonuna anında cevap verecekleri mesajını içeriyor.

Soçi’de Putin-Erdoğan görüşmesi

Putin ile Erdoğan arasındaki görüşmede, Erdoğan tarafından gündeme getirilen operasyona izin verme talebinin olumlu görüldüğüne dair somut bir veri bulunmuyor. Soçi’de  Putin’in önerisi  Ankara-Şam arasında diplomatik-politik ilişkilerin kurulması, Erdoğan’ın Esad’ı  arayarak somut bir adım atmasıdır. Rusya burada kendisine garantör devlet rolü biçiyor. Ankara’nın Ortadoğu politikasında yeniden ‘eskiye’ dönme hamlelerinin Suriye ayağı eksik kalmış bulunuyor. Ankara, Suriye’deki askeri ve politik gelişmeleri sanıldığı gibi kontrol edemiyor. Bunun iç politikaya yansıması da dikkate alındığında Şam rejimiyle politik-diplomatik görüşmelere başlayacaktır. Moskova, Ankara’nın zayıf halkasını bildiği için Şam ile görüşmelerde aracı olmasını öneri olmaktan çıkarıp aslında uygulamaya başladı. Geriye zamanlama kaldı.  Öyle ki Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun ‘ayak üstü’ de olsa Şam Dışişleri Bakanı ile aylar önce görüştüğünü söylemesi aslında sürecin başladığını gösteriyor.

Ankara’nın PYD’nin tasfiyesine yönelik ısrarı da Şam rejimiyle yapılacak görüşmelere göre netleşecektir. Rusya’nın önerisi ise sınır bölgelerinin tamamının yeniden Esad rejiminin kontrolüne verilmesidir. Ankara, bu talebe henüz olumlu bir yanıt vermemiş de olsa gelişme eğiliminin bu yönde olduğunu söyleyebiliriz. Bu bakımdan Soçi’de Putin, yeni hamlelerle Erdoğan’ın Suriye politikasına yön vermekle kalmadı aynı zamanda uyulması gereken çerçeveyi çizdi.

İran ne yapar?

Doğrudan ve dolaylı olarak Suriye’de çok önemli bir askeri gücü bulunduran İran, dengeleri belirleyen önemli bir güçtür.. Özellikle Şii kökenli binlerce milis, Şam yönetimine bağlı olarak savaşıyor. Raisi-Putin-Erdoğan üçlüsünün Tahran’da yapmış oldukları toplandı da, İran, çok açık bir şekilde Türkiye’nin olası bir askeri operasyonuna karşı olduklarını açıkladı.  Halep’e yakın bölgelerde ağır silahlarla donatılmış İran milis güçleri yerleştirilmiş olup her an operasyona hazır bir şekilde bekletiliyorlar. Türkiye’nin olası bir operasyonuna karşı silahlı güçlerin devreye gireceği uyası yapıldı. Bu nedenle İran, Suriye’de Türkiye’nin yeni alanları kontrol etmesinin aksine kontrolde tuttuğu mevcut bölgeleri terk etmesi talebi daha yüksek sesle gündeme getiriyor.

Ankara’nın Suriye politikası kaçınılmaz olarak değişecektir.

Birkaç ay önce İndependent Türkçe’de yayınlanan bir röportajımda Ankara’nın Suriye’yi terk etmeye hazırlandığını belirtmiştim. Bugün bu süreç artık çok netleşti. Ankara, Ortadoğu’da geleneksel dış politikaya dönmeyi Suriye’den çekilerek tamamlamak istiyor. Ancak, AKP-MHP iktidarı için bunun çok kolay olmadığı da açıktır. Özellikle bölgede tuttuğu radikal İslamcı örgütlerin ne olacağı sorunu doğrudan Ankara’yı ilgilendiriyor. Çavuşoğlu’nun Suriye ile diplomatik ilişkilerin başlama imasında bulunması dahi El Bab’da Türk Bayrağının yakılmasıyla sonuçlandı. Atılacak ciddi bir adımın hem bölgede hem de Türkiye içerisinde nasıl bir etki yaratacağı sorunu herkesi düşündürüyor.  Ankara’nın bölgede çekilme zamanını geldiğini görüyor. Bu süreç başladığında bazı noktalarda kendisine yeni bir alan açmak veya iç politikada kullanabilecek bir kısım avantajlar yaratmak istiyor. Birincisi, Türkiye’de krize dönüşen ve iktidara oy kaybettiren Suriyelilerin gönderilmesine zemin hazırlamak istiyor. İkincisi muhalif dediği grupların Şam tarafından kabul görmesi ve böylelikle ileride kurulacak ortak bir hükümet içerisinde politik güç olmayı planlıyor. Üçüncüsü ve en önemlisi de PYD’nin merkezde olduğu Suriye Demokratik Güçlerinin askeri olarak tasfiye etmek ve politik olarak etkisizleştirilmesini sağlanmak ve böylece iç politikada zafer ilan etmek istiyor.  Bu üç noktada aslında Esad rejimiyle görüşmelerin başladığını söylemek yanlış olmaz.  Belki bu kez Esad-Erdoğan ikilisi Emevi camiinde birlikte namaza dururlar. 

Ankara’nın Suriye politikası esasen başarısız oldu ve mevcut politikadan ısrar etmenin daha çok kaybettireceği görülüyor.  Artık yeni bir dönem başlayacak. Bu dönem Ankara ile Şam’ın  diplomatik ilişkilerinin resmileştiği ve Türk askeri güçlerinin belirli bir plan dahilinde Suriye’de çekileceği bir aşama olarak karşımıza çıkacaktır. Buradaki tek sorun SDG’ye yönelik son bir operasyonun olup olmamasıdır.

Şam’ın askeri ve politik planı nedir?

Şam rejiminin askeri, politik ve diplomatik ilişkilerinin yönünü esasen Rusya ve kısmen İran belirliyor. Bu iki gücün onayı olmadan Esad hiçbir adım atmaz dahası atamaz. Özellikle Rusya’nın belirlediği plan dahilinde hareket eden Esad rejimi Ankara ile yeniden politik-diplomatik ilişkilere girmesi artık kaçınılmazdır.

Ankara’nın atacağı adımlar ve normalleşme sürecinde Şam, Türkiye’nin askeri güçlerinin bulunduğu bütün alanlarda çekilmesi şartını masaya yatıracak. Buna karşılık Ankara’nın taleplerinin yerine getirilmesi için güvenceler verilecektir. Şam için en önemli zorluk SDG ile olan ilişkilerin boyutudur. Kuzey Doğu Suriye için Şam ile Ankara aynı politikaya sahiptir. Yani özerk bölgenin tasfiye edilmesidir. Rejim bunu çok istemesine rağmen ABD faktörünü göz ardı edemez. ABD var oldukça rejimin bölgede askeri olaark bir şey yapma olasılığı son derece zordur. Bu durum Ankara ile olan ilişkileri olumsuz etkilese de hiç istemediği halde enerji yataklarını da kontrol eden SDG ile politik ilişkileri kurmak zorunda kalacaktır. Başak bir alternatif de bulunmuyor. Ayrıca Rusya ve İran’ın da  SDG ile uzlaşılması  talebi olduğu dikkate alındığında Suriye’nin iç istikrarı için politik çözüm ve anlaşma kaçınılmaz görünüyor.  

Diğer bir olasılık ise eğer Ankara, Esad ile anlaşamaz ve Suriye’de askeri ve politik krizi tetiklerse Şam askeri olarak SDG ile daha üst düzeyde bir ittifak yapabilir ve İslamcı örgütlere karşı ortak bir operasyon süreci başlatabilir. Bu olasılığın da gündemde olduğunu ve bu tür hazırlıkların yapıldığını söyleyebiliriz.

Suriye Demokratik Güçleri Ne Yapabilir?

Burada denklemin en önemli halkalarından biri SDG olduğunu söyleyebiliriz. SDG’nin  ABD  ile diplomatik-politik ve askeri, Rusya ile daha çok politik-diplomatik ilişkilerinin olduğu biliniyor. Bu bakımdan birinci derecede ABD ile müttefiktir ve Washington yönetimi de bunu sıklıkla dile getirmektedir. Rusya ile daha pragmatik ve zorunlulukta gelen bir ilişki sürdürüyor.  ABD ile Rusya arasındaki Suriye rekabetinde SDG önemli bir güç ve dengedir.  ABD, askeri güç ve bütçe dahil olmak üzere SDG açıktan destek veriyor.  ABD’nin Kuzey Doğu Suriye’de bulunması SDG için bir güvence olarak tanımlamak yanlış olmaz. Rusya ise tersine SDG’nin bölgedeki sıkışmışlığını kullanarak etki altına almak dahası etkisizleştirmek istiyor.  Bütün bu sorunlara rağmen SDG politik ve askeri olarak Suriye’nin en önemli gücüdür ve kalıcıdır. İç istikrar SDG ile olan uzlaşıya bağlı olduğu da herkesin kabul ettiği bir durumdur.

Ankara’nın olası askeri operasyonuna SDG nasıl cevap verir

Bu sürecin geçmiş dönemler gibi olmayacağı açıktır. Birincisi, ABD’nin tutumu belirleyicidir ancak SDG’nin çok aktif bir hazırlık yaptığı görülüyor.  SDG’nin ABD iki talebi var. Uçuşa yasak bölgeni ilanı ve kendilerine verilen silahların kullanılması onayı. Bu iki talebin karşılanması esasen yeterli görülüyor.  ABD’nin Türkiye’nin operasyonlarına karşı açık tutum alması için SDG, IŞİD’e karşı yapılan operasyonlara 7 günlük ara verdiğini açıkladı. Ayrıca  Rusya’da ise Fırat’ın Doğusunda uçuşa yasak bölge ilan etmesi talebi var. Rusya, İran ve Şam’ın kararına bağlı olarak bunu gerçekleştirebilir.

İkincisi, SDG’nin hem Esad rejimiyle hem de İran milisleriyle ortak hareket edeceklerine dair çok sayıda veri ortaya çıkmış bulunuyor. Türkiye’nin askeri operasyonuna bağlı olarak Tel Rıfat, El Bab, Afrin ve hatta İdlib’de ortak askeri operasyonların başlaması yüksek bir olasılıktır.

Üçüncüsü, SDG’nin kendi inisiyatifiyle  savaşı doğrudan Türkiye’nin kontrol altına aldığı alanlara kaydırabilir. Aktif savunma dedikleri ancak fiilen saldırı olarak planlanan SDG’nin yeni askeri konsepti, bölge ilişkilerinin yeniden karmaşık bir duruma getirebilir. Kartların yeniden dizilmesine yol açabilir. Savaşın sadece SDG’nin bulunduğu alanlara değil Afrin, El Bab, Afrin, Serikaniye bölgelerine yayılması hamlesi devreye gireceği anlaşılıyor. SDG’nin böyle bir hamleyi yapması ABD ve Rusya nasıl karşılar? Bu sorunun cevabını şimdiden vermek zor. Ancak Savaşın yeniden geniş bir alanı yayılarak özellikle Ankara’nın askeri ve politik planlarını bozma hamlesi olduğu açıktır. Böyle bir savaş planı hem Türkiye’yi hem de bölgedeki İslamcı örgütleri karşısına almaktır. Esad rejimi SDG lehine böyle bir sürece ortak olur mu? Yoksa izlemekle mi yetinir. Bu sorunun cevabını Putin verecektir.

Ankara’nın Suriye’de geniş bir coğrafyaya yayılmış bir çatışma alanında beklenilenin üstünden kayıplar vermesi iç politikada iktidarın aleyhine işleyecektir. Bu nedenle Ankara’nın SDG’nin olası böyle bir yönelimine karşı sadece İslamcı cihatçılarla karşılık vermesi, Türkiye için beklenilen başarıyı getirmeyeceği de açıktır.

Sonuç; Suriye’de kartlar yeniden diziliyor. Kartların nasıl dizileyeceği ve oyuncuların nasıl bir hamle yapacağı bütünüyle Ankara’nın olası operasyonuna bağlı olacaktır. AKP iktidarı, Ortadoğu’daki hamleleri Suriye ile tamamlamak istiyor ama bunun iç politikada karşılığının oluşabilmesi için de SDG’nin askeri ve politik olarak tasfiyesini istiyor. Yani en zorunu istiyor. Bu başarılır mı? Bugünkü dengelerde pek olasılıklı görünmüyor.

Sürpriz hamle ise Ankara’nın SDG ile politik ilişki kurmasıdır. ABD’nin masasında olan bu plan belki de son hamle olarak devreye girer ve enerji kaynakları Türkiye üzerinden pazarlanır.

  • 0Shares

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu