Genel

HEYBET AKDOĞAN: PROLETERYA KÜLTÜRÜ ve DEVRİM

     PROLETERYA KÜLTÜRÜ ve DEVRİM

  Evren sonsuz bilinmezlikler demektir. Evrende insanı doğru tanımlayan nitelik, insanın bu bilinmezlikleri çözmesidir.

  İnsan, doğanın biyolojik bir parçası ilken kendi emeği sayesinde düşünen bir özne olarak doğayı tanımlayan tek varlıktır. İnsanın insan olmak için evrimleşmeside emek sürecinin düşünce ile gelişen gerçeğidir. İnsanda evrimleşmeyle birlikte gelişen dil bunun en büyük kanıtıdır.

  İnsanlaşma süreci, tarih içinde insan sayesinde birçok kültürel devrimlerle oluşmuştur. Bilimsel sosyalizm bunun en iyi açıklayıcısı olan bilimdir. İnsanlığın yaşamış olduğu bütün kültür devrimleri, aynı zamanda insan bilincinin devrimleridir. Kültür bu nedenle, insanın doğayla olan iletişiminin ve komünal bir varlık olan insanın insanla olan iletişimidir.

  Kültür, tarihte sınıfısız toplumu yaşayan insanlıkla birlikte evrensel bir yapıdaydı. İnsanlığın daha sonra sınıflı toplumlara bölünmesiyle, evrensel olan kültürde sınıfsallaşmıştır. Bu durum insanın bilincini belirleyen şeyin maddi ve toplumsal koşullar olduğunu göstermektedir. Toplumsal koşulları barındıran özellikte, yine maddi koşulların içinde gizlidir.

  İnsanlık tarihinde emekle gelişen insanlaşma sürecini izlediğimizde, maddi ve zihinsel gelişim sonucu oluşan iş bölüşümünün gerçek bir iş bölüşümü olduğunu anlıyoruz. Maddi üretimle birlikte gelişen tüm nitel ve nicel oluşumlar, üretimin kültür olarak yansımasıdır. Zaman içinde üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin gelişimi zihinsel gelişimle birlikte kültürel etkinlikleride geliştirmiştir. Kültürde felsefenin, bilimin, dinin, ahlakın, hukukun gelişimide üretimle birlikte gelişen zihinsel etkinliklerin toplumsal konularıdır.

  İnsanlığın sınıflı toplumlara geçmeden önceki zihinsel etkinliği ayrışmamış; kollektif bir bilinçle gelişen ortak aklın ürünüydü. İnsanlığın sınıflı toplumlara geçmesiyle ortak akılda ayrışmıştır ve kültürü ilgilendiren bütün gelişmelerde, üretim koşullarına göre ve bununla bağlı olan toplumsal koşullara göre değişmiştir. Toplum içinde gelişen her türlü olumlu ve olumsuz gelişmelerde kültürün birer yansıması olmuştur.

  Sınıflı toplumlarla birlikte gelişen insanlık gerçekleştirdiği tüm bilimsel ilerlemelerle emeğine ve doğaya yabancılaşmıştır. Böylece “şeyselleşmiş bilinç,” insanlığı özel mülkiyet dünyasından, tarihin doğal akışından ve kültürün doğallığından uzaklaştırmıştır.

  İnsanlık tarihimizde ” tarih öncesi ve tarih sonrası” dediğimiz dönüm noktaları insanlığın medeniyete geçişiyle iyice belirginleşmiştir. İnsanlık tarihimizde toplumsal parçalanmanın ve kültürel yozlaşmanın gelişimi bu şekilde başlamıştır. Oysaki, kültürel varlığın insan bilincinin kollektif emekle birlikte belirmesi, onun varolma konusunda gerçek miladı ve aynı zamanda insanlık serüvenin başlangıcıdır.
Tarihin her döneminde toplumun yapısı, içinde bulunduğu kültürün açıklayıcısıdır. Toplumda hâkim olan bilinç, önceki toplumun bilincinde gelişmiş olan kültürel mirastır. İnsanlığın uygarlık sürecine geçene kadar yaşamış olduğu bütün ilerlemeler kültürel bir devrim olduğu için; medeni toplumlardan önceki kollektif toplumumuzun bizlere bıraktığı miras, sınıflı toplumumuz içinde egemenler tarafından değiştirilmiş olan sömürü sistemidir.

  Maddenin durmak bilmeyen değişimi toplumlarıda her zaman değiştirmiştir. Toplumlar ister sınıfsız bir toplum olsun, ister sınıflı bir toplum olsun; ” değişmeyen tek şey, değişimin kendisi olduğu için” en sabit sandığımız koşullar bile değişmektedir. Feodalizmin, kapitalizmi doğurması toplumların alınyazısı değildir. Toplumların durmak bilmeyen bu maddi devinimleri tüm devrimleri eskitmiştir. Yeni devrimlerin başlangıç kültürünü oluşturmuştur. Değişmeyen tek şeyin devrimci eylem olduğuda böylelikle ispatlanmıştır. Toplumların devamlı değişim halinde olan maddi güçleri, özel mülkiyetle birlikte egemen kültürü oluşturmuştur. Egemen kültür nesnel bir ifadeyle egemenler tarafından, emekleriyle sömürülen ekonomik toplum demektir. Bu nedenle egemen sınıflar var etmiş oldukları ekonomik sistemi sürdürmekte direnirler. İşçi sınıfının geliştirmiş olduğu üretici güçler ise, yeni toplumsal süreçlerin ortaya çıkmasını sağlar. Ortaya çıkan yeni süreçler egemenlerle, işçi sınıfı arasındaki çelişkilerden kaynaklanmaktadır. Bir yanda üretici bir sınıfın olması, diğer yanda üretici sınıfın emeğini gasp eden bir sınıfın olması çelişkileri doğuran temel nedendir. Teori kelimesinin sorgulanarak doğru bir sentezinin yapılması burada saklı bulunmaktır. Bilim, bilinçle birlikte çelişkilerin ilerlemesi ve incelenmesi sonucu somutluğunu kanıtlar. Teoride, çelişkilerin olduğu yerde bilinci harekete geçirir. Bilinç tarafından çelişkilerin sorgulanması ve planlı bir şekilde çözümlerin aranması teori tarafından gerçekleştirilir. Pratik, teorilerin yaşanması, çözümlerin üretilmesi demektir. Şimdiki zamanda yaşanan çelişkiler, geçmiş zamanın çelişkilerindeki diyalektikle ele alınmazsa ortaya konulan teoriler temelsiz olur. Daha doğrusu teori olmaz. Çünkü bir teorinin, teori olabilmesi için tekrarlanmış deneyimlerinin olması şarttır.

  Kültürün bugüne kadar gelmiş- geçmiş bütün olaylarda devrimci bir rol üstlenmesi bundan kaynaklanmaktadır. Kültürle, devrimin bütünlüğü tarih öncesi ve tarih sonrasında aranmalıdır.

  Yazılı tarih kutsal metinlerle birlikte yazısız tarihi çürütmeye çalışmaktadır. Tarih öncesi yaşanılanları mitoloji olarak anlatma ve benimsetme çabasındadır. Materyalist bilimle tarihi sorguladığımızda, insanlığın kültür devrimlerinin yatağının yazısız tarih olduğunu görüyoruz. Yazılı tarih kültür devrimlerinin egemenler tarafından durdurulmaya çalışıldığı dönemlerdir. Bilimsel sosyalizmin çıkış koşullarını oluşturan bu durum, proleteryaya önemli derecede yol gösterici olmuştur. Bu yüzden proleteryanın görevi tarihsel olarak oluşturduğu kültürün ilerici yanlarına sahip çıkmak olmalıdır. Çünkü toplumsal bir ürün olan kültür sınıfsal sorunlarınıda içinde barındırır.

  Kültürün üretilen her çeşidi toplumun ve sınıfın yapısından bağımsız düşünülemez. Kültür her zaman bir sınıfın çıkarlarını ve ihtiyaçlarını gidermeye yöneliktir. Bu yüzden sınıfsal konuda proleterya örgütlenebildiği kadar kültürün ilerici yönlerini geliştirebilir. Karl Marks’ın dediği gibi:” Maddi sefalet, manevi sefaleti doğurur.” Marks’ın bu sözü, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin kültürün gerici ve ilerici yönlerini doğrudan etkilemesiyle alakalıdır. Kültürün gerici yönü toplumların üstünde bir hegemonya oluşturur. Burjuvazi kültürünün karakteristik özelliği böyledir. Halkın, burjuvazinin egemenliği altında sömürülmesi sonucu otoritenin ve bürokrasinin oluşması bu şekilde gerçekleşmiştir. Otoritenin ve bürokrasinin ilerlediği toplumun kültüründe ” kişi tapıncı” dediğimiz olgu oluşmaktadır. Bu yüzden Marksizm’de toplumların üretim ilişkileri kültürün yapısını belirleyen en önemli etmendir.

  Sınıflı toplumların kültürlerinde egemen devletler tarafından konulmuş yasalar, kanunlar ve kurallar vardır. Toplumların bu yasalara, kanunlara ve kurallara riayet etmesi; sınıflı toplumların nicel ve nitel yapısını belirler. Kültür içinde nitel olarak vurgulanan korku ve şiddet kültürünün oluşmasında sınıflı toplumda devlet tarafından konulan yasaların, kanunların ve kuralların etkili olduğu bilinen bilimsel bir gerçektir. Kültürün belirleyicisi olan insanların yaşam koşulları her kültürün kendine özgü yaptırımlarında doğal ve doğal olmayan içerikleriyle belirmektedir. Sınıflı toplumlarda kültürün yaptırım gücü sömüren egemen güç tarafından belirlenmektedir. Bu yüzden toplumsal çelişkiler sınıfsal çelişkileri yönlendiren önemli bir unsur olmaktadır. Oysaki, doğanın diyalektiğine baktığımızda çelişmelerin, şeylerin yasasında olan evrensel yasalar olduğunu görüyoruz. Ve doğada olan her şeyin zıtların bütünlüğünü oluşturduğuna tanık oluyoruz. Sınıflı toplumlarda sınıflar kültürün bütün çelişkilerini ve zıtlıklarını barındırırlar. Bunun için proletryanın bu çelişkileri ve zıtlıkları sınıf bilinciyle sentezleyip kültür savaşına dönüştürmesi, proleteryayı her gün devrime yakınlaştıran gelişmeleri doğuracaktır.

  Tarihte sınıf savaşalarının yaşanmasıyla belirginleşmiş ” barbar ve medeni insanlar sıfatları,” sınıf savaşlarının kültürel devrimci yönlerini şekillendiren tarihin somut sınıfsal sıfatlarıdırlar. Tarihten günümüze üretim ilişkileri gelişen üretici güçlere engel olduğu müddetçe üretici güçlerin harekete geçirdiği toplumsal eylemler ” barbar ve medeni insanlar” gerçeğini ve yakıştırmasını modern dünyanın “medeniyetler çatışmasnda” göstermeye devam edecektir. Özel mülkiyet ilişkilerinin sonucu olarak yaşanılmış ve yaşanılan bu gelişmeler egemenler tarafından sömürülerini devam ettirebilmek için proleterya kültürünü hedef almayı ve yozlaştırmayı egemen sınıflara bir hedef olarak belirlemiştir. Egemen güçlerin gelişmekte olan proleterya kültürünü, denetimleri altına alabilmek için kültürel alanda proleteryayı yönlendirmeye ve asimile etmeye çalışmaları bu yüzdendir.

  Kapitalist güçler bütün ideolojik araçlarını işlevsel kılıp, proleteryanın etki alanlarına müdaheleye etmeye devam edeceklerdir. Proleteryanın bu duruma karşı örgütlenmesi gelişmediği takdirde, kapitalist kültürün gelişmesi engellenemez. Proleteryanın devrimci kültürü, eski fikirlerin yaptırımlarına isyanla başlar ve devrimci stratejiyle hakimiyetini kurmaya çalışır. Devrimci hareket sınıf bilinciyle proleterya içinde; analiz, sentez, sorgulama ve diyalektikle geliştirilir. Materyalist bilinçle derin felsefi sorgulamalar yapılır ve bilimsellikle istikametini belirler. Böylelikle geliştirilen devrimci kültür öznelerin aktif gücü olur. Mao Zedong’un, Çin Kültür Devrim’ini gerçekleştirmesinde geliştirdiği yöntem bu şekildedir.

  Proleterya kültürü sınıf mücadelesinin en önemli silahıdır. Mao Zedong tarihe karşı bunu çok iyi göstermiştir. Sovyetler’in kültür devrimi ve Mao’nun Çin Kültür Devrimi, bizlere ideolojik alanda sınıf mücadelesinin teorik, somut gerçekliklerini göstermektedir. Kitlelerin devrimleri olan kültür devrimleri Marksizm, Leninizm ve Maoizm’in özelliklede; Maoizm’in, kültür devrimleri konusunda kitlelere rehberlik eden devrimci yönünü çok iyi belirlemiştir. Çin Kültür Devirm’ini önemli kılan özel bir husus, bu devrimde yaşanan devrimci strateji ve taktiklerinin daha önce hiç yaşanılmamış olmasıdır.

  Evrenin sonsuz bilinmezlikleri içinde insanlığın bilinç gelişimi doğal gereksinimlerin neticesinde doğmuştur. Böylece bilinç kendi gereksinimlerinide üretmeye başlamıştır. Fakat sınıflı toplumlarla birlikte, bilinç kendi gereksinimlerini üretmenin yanında kendinide ürettiğiyle birlikte nesneleştirerek toplumsal talebe sunmuştur. Metalaşan üretimin yanında toplumunda metalaşması bu şekilde meydana gelmiştir. Bu konuda proleterya kültürünün amacı, metalaşma dolayısıyla insanın ve kültürün yapısında oluşmuş çelişkileri kavramak ve marksist bir bilinçle sentezlemek olmalıdır. Devrimci proleterya kültürünün altyapısının oluşmasında bu önemli bir aşamadır.

  Toplumların ekonomik ve siyasi yapıları tarihin her döneminde sınıflar mücadelesinin buluşma alanlarıdır. Bunun için proleterya kültürü, hazır olan ideal kültürü öğreti olarak benimseyemez. Aksine, kitlelerin sınıf bilincinin gelişmesi için ve sınıf mücadelesinin gelişmesi için proleterya kültürünün geliştirilmesi ve derinleştirilmesi proleteryanın asıl hedefi olmalıdır. Marksizm, Leninizm ve Maoizm’in hedeflemiş oldukları devrimci kültürün içeriğinde bu amaçlar yatmaktadır. Proleterya kültüründe kültür stratejisi bu yüzden mutlaktır. Aksi takdirde proleterya kültürü cansızlaşır. Marks’ın, Lenin’in ve Mao’nun kültür politikası, her zaman materyalist bir yöntemle geliştirilmelidir. Şeylerin ve toplumların doğru olmayan, doğru hedeflerle geliştirilmeyen kültür stratejisi, proleterya kültürü olarak kendisini geliştiremez ve devrimcileştiremez.

  Proleterya kültürünün en önemli amacı ikitisadi, siyasi ve pedagojik olarak tüm alanlara yerleşmiş olan gerici ideolojileri ortadan kaldırmak olmalıdır.

  Proleterya kültüründe devrimci kitleyi çoğaltmak için, kitlelerin fikirlerini rahatça ifade edebilecekleri ortamların oluşması gereklidir. Kitlelere güven aşılanmalı ve kitlelerden güven alınılmalıdır. Kültür devrimi sürecinin işleyiş tarzı bu şekilde ilerlemektedir.

  Sınıf mücadelesi ideolojik düzlemde yaşanır. Bu nedenle proleterya kültürünün ideolojik sağlamlığı önemlidir. Proleterya kültürünün güçlenmesi için çaba sarf etmemek burjuvazi kültürüne yenik düşmektir.

  İdeolojik bütün düşünceler toplumların nesnel koşullarında varolduğu için Lenin’in ifadesi önemini bir kez daha hatırlatmaktadır. Lenin’ in dediği gibi: ” İdeolojik olanı anlamak için önce toplumsal ilişkileri var eden şeyleri bilmeliyiz.” Bu konuda yoldaş Mao, daha önceki kültür devrimlerinin deneyimine ve başarısızlıklarına karşı, komünist proleterya kültürünü ve devrimini gerçekleştirmiş bir liderdir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu