GenelGündem

TÜRKİYE’DE REJİM KRİZİ ve SEÇİM

Hasan H. Yıldırım & Hussein Erkan
Türk devletinin kuruluşunun ikinci yüzyıl dönümüne girmeye sayılı günler kalırken Türkiye bir seçime gidiyor. Devlet bir krizle karşı karşıya. Krizden çıkmanın arayışı var. Bu konu da üç kanat (“Cumhur İttifakı”, “Millet İttifakı”, “Emek ve Özgürlük İttifakı”) arasında büyük bir mücadele var. Toplum bunlar arasında bir ayrışma yaşıyor. Kimi iktidar yaparsak Türkiye’yi bu krizden çıkarabilir kavgası var. Buna uluslararası güçlerde dahil olmuş durumda. Bu seçim, Anadolu halklarının, Kürdlerin ve uluslararası güçlerin birbirleriyle olan ilişkisini yeniden belirleyecektir. Bu nedenle tüm bu güçler, durumu kendi lehlerine çevirmek için seçime yoğunlaşmışlardır.
15 Temmuz 2017’deki darbe ile Recep Tayyip Erdoğan, eski derin devletin her kesimi ile beraber Türkiye’deki batı yanlısı bütün kesimleri devlet içerisinden tasfiye etti. Rusya ve İran kendilerini fiilen destekledi. O günden itibaren bölgede ve dünyada ABD ve batının politikalarına karşı durdu ve kendini dayattı. ABD ve batı sistemi de Türkiye’ye karşı başta siyasi olmak üzere askeri, kısmen de ekonomik ambargo uyguladı ve uygulamaya devam ediyor.
Erdoğan, söz konusu darbe ile Avrasyacı ulusalcıları, milliyetçileri ve Kemalistleri, kısacası eski derin devlet çeteleri ve mafya ile devleti tam kontrol altına aldı. Bu süre zarfında Türkiye’de iktidara alternatif bir muhalefet veya güç odağı oluşamadı. Olan muhalefette eski devletin ırkçı, şoven politikalarını aşıp yeni bir politika oluşturamadı. Bu süreçte Türkiye, Trump iktidarı döneminde ABD ile pek büyük bir sorun yaşamadı. Çünkü ABD ve batı sistemi, Trump iktidarı döneminde ve oluşan yeni dünya koşullarında kendi içlerinde sorunlar yaşıyordu. Biden’in iktidara gelişinden ve Ukrayna-Rusya savaşından sonra ABD ve batı saflarını sıklaştırdı ve politikalarını netleştirdi.
ABD’de Biden’nin iktidara gelmesiyle Türkiye’yi karşılarına almamak ve dönüştürmek için yönetim bazında çok uğraş verildi. Buna rağmen bir sonuç alınamadı. Bunun üzerine ABD, Türkiye’de Erdoğan karşıtı güçlerle ilişkiye geçti. Bu güçlere mevcut politikalarla iktidar olamayacakları, dünyadaki gelişmelere denk yeniden bir yapılanmaya gitmeleri gerektiği, aksi taktirde uluslararası bir destek olmadan hem Erdoğan yönetimini deviremeyecekleri ve hem de devirseler de iktidarlarını krizler içerisinde sürdüremeyeceklerini söylediler. Ayrıca Türkiye’deki devlet yapısının devamından yana olan tüm güç odalarının Erdoğan’ı desteklediklerini dolayısıyla bunu aşmak için çağa uygun demokratik bir yapılanma ve hedefi önlerine koymalarını tavsiye ettiler. Bu konu da Erdoğan muhalefetine ciddi olarak destek veriyorlar. ABD ve batı sisteminin bu aşamadaki politikaları budur. Türkiye‘nin kısmen demokratikleşmesini bu politikada buluyorlar. Sonrası mı? Türkiye’de kısmi demokratik bir gelişmesi halinde kendi politikalarına tam angaje olacak güçleri destekleyip geliştirerek Türkiye’yi batı standartlarına uygun yeniden yapılandırarak iç ve dış sorunlarını çözme stratejisini
gütmektedir. Afganistan ve Irak deneylerinden çıkardıkları ders gereği Türkiye’de bu politikayı izlemeyi uygun görüyorlar.
Afganistan ve Irak örneklerinde olduğu gibi içerde kendisine angaje uyumlu güçler oluşturup geliştirmediği sürece bir yeri işgal etse dahi kalıcı olunamıyor. Bu nedenle önce kendi politikalarına angaje olan bir güç oluşturmaya çalışıyorlar. ABD ve batı sistemin bu politikasını TUSİAT’da destek veriyor. Bunun nedeni açık. Türkiye‘de eskiden batı sistemine bağlı ve onunla işbirliği içerisindeki işbirlikçi sanayi burjuvazisi de Erdoğan ve bileşenlerinden büyük darbeler yedi. Onlarda Erdoğan‘a karşı muhalefete destek ve yeniden eski imkanlarına kavuşmak için Türkiye‘nin yeniden yapılanmasına ve batıyala uyumlu olmasını destekliyorlar. Erdoğan’a karşı muhalefetin iktidar olmasını ABD ve batı sisteminin destek ve katkıları azımsanmayacak ölçüde büyüktür. Buna rağmen Erdoğan ve ortakları Türkiye‘de normal bir seçime imkan verirler mi veya muhalefet seçimi kazansalar dahi Erdoğan, iktidarı kendilerine teslim eder mi tartışılan konudur. Biz vermeyeceği kanaatindeyliz. İktidarda kalmak için Erdoğan‘ın yapmayacağı hiçbir alevere-dalavere yoktur.
“Cumhur İttifakı‘n şimdiye kadar seçime yönelik izlediği politikası “Millet İttifakı“ içten parçalamak üzerine inşa edilmişti. Bu plan tutmadı ve suya düştü. Bundan sonra nasıl bir strateji izleyeceği henüz açıklanmış değildir. Normal koşullarda yapılacak bir seçimi kaybedeceğini görüyor. O zaman başka yollara baş vuracağı tartışılmazdır. Bu yol ve yöntemler ne olur beklemek gerekir. Çünkü “Cumhur İttifakı“ tırnağından saçına kadar suça batmış durumdadır. Kaybetmesi halinde kendilerini mahkeme karşısından bulacaklarını biliyorlar. O nedenle tüm yol ve yöntemlere baş vurarak iktidarda kalmanın çabası içinde olacaklar. Şunu demeyecekler. “Arkadaşlar siz Silivri’de çok yatınız. Şimdi sıra bizde“ demeyecekler. Seçimi kazanmak için tüm kozlarını deneyecekler.
Muhalif güçlere karşı suikast, sağı-solu bombalama, Cihatçi-Laikçi çatışmasından, Sünni-Alevi çatışmasından, Kürd-Türk çatışmasına kadar birçok yönteme baş vurabilir. Ülkeyi bir kaos ortamına sürükleyebilir. Sivil bir darbeye baş vurabilir. Tıpkı 15 Temmuz 2017’de olduğu gibi. Tüm muhalefet güçlerini tıpkı Fetillah Gülen çevresine yaptığını yapabilir. Bunlar akla gelen ihtimaller. Ama ilk başta sanki ülkede demokrasi vardır hesabına yatarak seçimi normal yoldan kazanma yolunu deneyecektir. Bu tutmasa ikinci plan devreye girecektir. Bu arada ABD ve batının tüm çabaları boşa gitmiş olacaktır.
Bilindiği üzere ABD ve batı sistemi “Millet İttifakı”nı desteklediğidir. Kuşkusuz bu destek karşılıksız değildir. Kendisine dayatılan talepleri vardır. Bu konuda bir söz alınmadan koşulsuz bir destek verecekleri düşünülmemeli. “Millet İttifakı” söz verseler bile bu aşamada neyi yerine getirebilir meselesi de bir muamma. Sistem o kadar kirlenmiş ki bu koşullarda mevcut sorunların çözümü mümkün görünmüyor. İktidar değişse bile bu bir geçiş dönemi niteliğin de olacak. Geleceğe yönelik bir hazırlık görevini yerine getirir mi derseniz mevcut muhalefet birleşenleriyle olacak bir iş değildir demek en doğru olandır.
Kürdler ve HDP‘ye gelince ABD ve batı sistemi nasıl Türkiye‘de muhalefette telkinlerde bulunmuşsa aynı telkini HDP’yede yapmıştır. Gelecekte Türkiye’nin yeniden yapılanması için HDP’den muhalefeti desteklenmesi istenmiştir. Kuşkusuz bu karşılıksız bir destek olmayacaktır. Zaten iddia edilen Selahattin Demirtaş’ın Meral Akşaner’e hitaben yazdığı mektupta bu açıkça belirtilmiştir. Mektup Kürd milli haklarını isteyen içeriktedir. Söylenen şudur: Türkiye yeniden yapılandırılırken Kürdlerin bir takım hakları teslim edilmese biz sizi desteklemeyiz denilmektedir. Biz mektuba bu anlamı veriyoruz. Nihayetinde görüşecek olan HDP’dir. Kürd milli haklarından ısrar edecek mi yok başka bir yol mu tutacak bimiyoruz. Bekleyip göreceğiz. Belki HDP kapatılır veya çok farklı gelişmeler de olabilir. Örneğin geç ama “barış süreci“ gibi yanılsamalı bir süreçte başlayabilir. Dediğimiz gibi bekleyip göreceğiz.
HDP yönetimi “Millet İttifakı”n belirlediği Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu kendilerini ziyaret etmelerini beyan etti. Gider mi, gitmez mi bilmiyoruz ama gitmesi halinde HDP kendi taleplerini kendine sunacaktır. Bu talepler nedir bilmiyoruz ama sürece dek talepler olacağı muhtemeldir. HDP’nin kendini yaşatabilmesi için bu bir zorunluluktur.
Kimi çevrelere göre HDP’nin “Hiçbir talebimiz olmayacak, bizi ziyaret edin yeter. Şartsız, şurtsuz, talepsiz” Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyecekleri iddiası var. Bu doğru değildir. Selahattin Demirtaş’ın Meral Akşener’e hitaben yazdığı mektupta özelikle Kürdçe yazılan bölümde nasıl davranılacağı açıktır. Kürdlere ilişkin genel bir özet konulmuş ama talepler belirtilmemiş. Onu belirtecek olan da HDP yönetimidir. Hele bir görüşme olsun durum bir netleşsin o zaman bakılır. HDP’li yetkililerin “HDP oyları çantada keklik değildir” söylemi önemlidir. HDP sırf Kemal Kılıçdaroğlu’na kaçak çay ikram etmek için ayağına çağırmıyor. Bizim taleplerimiz şu bu diyeceklerdir. Bu talepler bilinmeden “HDP şartsız, şurtsuz, talepsiz” Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceğini kim iddia edebilir?
Kemal Kılıçdaroğulu, HDP’yi ziyaret eder mi, etmez mi bilmiyoruz. Etse bile HDP’nin taleplerine nasıl bakacağını da bilmiyoruz. Bildiğimiz Türk egemenlik sistemin mevcut politikası dışına çıkmayacağıdır. Daha ötesi çökmüş sistem koşullarında hangi sorunları çözebileceği de belirsizliğini koruyor. Bildiğimiz şu: Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi için HDP kitlesinin oylarına ihtiyacı var. Bunun için HDP’nin ayağına gitme mecburiyeti var. Gittiğinde de HDP’nin talepleriyle yüz yüze gelecektir. Anlaşılması gereken destek karşılıksız olmaz. Sonuç ne olur şimdiden bir şey söylemeyi doğru bulmuyoruz.
Selahattin Demirtaş, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e yönelik, “HDP seçmeni kimliği” ile kaleme aldığı mektupta, “Çok güvendiğim HDP yönetiminin kararı hangi yönde olursa benim de oy tercihim aynı yönde olacak, doğal olarak. HDP’li seçmen olarak benim oyumu istiyor musunuz? Benim de oyumla cumhurbaşkanlığı yardımcılığı ve bakanlık koltuklarına oturacağınıza göre beni nasıl ikna etmeyi düşünüyorsunuz?” diye sormuş. Burada anlaşılması gereken HDP ile ister CHP ister “Millet İttifakı“ adına gerçekleşecek muhtemel görüşmede istemler kendilerine iletilecektir.
Meral Akşener’den cevap gecikmedi: “PKK terör örgütüdür, HDP onun uzantısıdır, masamızda yeriniz yok. Ama CHP, HDP ile görüşebilir“ demiş. Bu ne anlama gelir? Maddem “Millet İttifakı” içindeyiz, HDP’nin istemleri kabul edilebilir demektir. Bunu böyle okumak gerekir. Meral Akşener’in desteksiz atmalarına takılmayın. Kulağı ve dişleri çekilmiş bir siyasi mevta durumuna getirilmiştir.
Selahattin Demirtaş’ın Meral Akşener’e hitaben yazdığı mektup gayet açık. İçerik olarak yerinde bir mektup. Ne denilmiş mektupta? Kürd millet haklarının genel bir tanımlaması yapılmış. İstemler HDP’nin masasında. Görüşme olursa HDP istemlerini sıralar. O günden sonra top “Millet İttifakı“na geçer. İstemler kabul ve reddedilebilir. Kabul edilirse bir uzlaşma sağlanır. HDP Cumhurbaşkanı seçimine Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekler. HDP’nin istemleri kabul görülmese destek vermez. Mektupta anlaşılan budur. Bunu Qaldil’in görüşü olarak okumak gerekir.
Bizdeki bilgiye göre istemler sürece uygun istemlerdir. HDP‘nin süreç istemleridir. Daha ötesi ABD ve batı sistemin istemleriyle uyumlu istemlerdir. Bu istemler kabul görülmemesi halinde o günden sonra mücadele “Cumhur İttifakı“ ile “Millet İttifakı“ arasında geçer. HDP Cumhurbaşkanlığı seçiminde tarafrız kalır. Bu koşullarda seçimi kazanan Recep Tayyip Erdoğan olur. Nasıl mı?
Her iki ittifakın oyları eşit. “Millet İttifakı”nı batı sistemi ve TUSİAT destekliyor. Bu “Millet İttifakı” için bir artı. “Cumhur İttifakı“na gelince devletin tüm kurumları emrinde. Yanı sıra Cihatçı terör örgütün desteği var. Bu koşullarda seçimi “Cumhur İttifakı“ kazanır. O günden sonra da onunla uğraşmak artık ABD ve batı sistemin işidir.
Selahattin Demirbaş’ın mektubu gayet açık. Mektup her ne kadar Meral Akşener’e hitaben yazılmış olsa da herkese -HDP tabanına, millet ve cumhur ittifakına, ve de ABD ve batı sistemine- verilen mesaj niteliğindedir. HDP’nin istemleri kabul görülmese seçimde tarafsız kalması doğal bir şey yoktur. O günden sonra “Millet İttifakı“nın kaybetmesi, “Cumhur İttifakı“n kazanmasından kimse HDP‘yi sorumlu tutamaz. Bu konu da sorumlu olan “Millet İttifakı“n kendisi olur. HDP’nin istemlerinin “Millet İttifakı“ tarafından kabul görülmesi için batı sistemin baskısı olduğunu da söyleyelim. Bu durum da “İyi Parti“ ne yapar bilemeyiz ama gelen baskılara boyun eğeceği olasılık dahilindedir. Bu ihtimali nasıl veriyoruz derseniz Meral Akşener’in “kumar“ veya “noter“ dediği masaya tıpış tıpış gelmesinden biliyoruz. Meral Akşener’i fazla büyütmenin gereği yok. Yolları başkalarının elinde. Zaman zaman partisi içindeki derin devletin eski kırıntılarının baskısı olsa da Erdoğan karşıtı büyük bir kesim var. Daha ötesi ABD ve batı sistemin dayatmaları var. Bu nedenle hamasi nutuklar atsa da dönüp kendisini vurur. “Kumar masası“, “noter masası“ dediği 6’lı masayı terk edip sonra tıpış tıpış gelmesi kendiliğinden olmadı. Kendisine tükürdüğünü yalatılarak getirildi. Şimdi kuyruğunu iki bacağı arasına almış küsküs düşünmektedir. Sıradan bir fügür olduğunu anlaması gerekir.
Bu yazdıklarımız “Cumhur İttifakı“, “Millet İttifakı“, ABD ve batı sistemin ve de HDP’nin politikalarıdır. Bunları yazarken bu politikaları desteklediğimiz anlamı çıkarılmasın. Çünkü biz bu politikalarda Kürd millet çıkarını görmüyoruz. İster “Cumhur İttifakı“ ister “Millet İttifakı“ iktidar olsun Kürdler lehine bir değişim olmayacaktır. Kürd millet çıkarları bu politikalarla elde edilemez. Daha ötesi Kürdlerin Türk parlementosunda siyaset yapması, o ırkçı yemini etmesini, her seçim döneminde sistemin bir kanadını desteklemesini doğru görmüyoruz. Hele Kürdlerin millet olmasından kaynaklı doğan doğal hakkını ıskalayıp geri taleplerde bulunmak bize göre yanlıştır. Ama buna rağmen bugün itibarı ile HDP mevcut yasal çerçevede legal siyaset yapacaksa ki güçlü bir destek gücü de varken, hem iktidarın hem muhalefetin ona destek ihtiyacı varken bu güçlerden ne kadar taviz koparabilirse iyidir. Bu Kürdlerin lehinedir.
12 Mart 2023

Erdoğan Ateşin

Profilinizi oluşturmak için, biraz hayat hikayenizi anlatın. Bu alan, herkesçe görünebilir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu