Genel

PERSPEKTİFABD, Birleşik Krallık ve Avustralya’nın askeri anlaşması Çin’e karşı savaş tehdidinde bulunuyorPeter Symonds20 Eylül 2021ABD, Britanya ve Avustralya arasındaki AUKUS askeri ittifakının geçtiğimiz hafta yapılan çarpıcı duyurusu, nükleer silahlı güçler arasındaki korkunç savaşın fay hatlarını açıkça ortaya koydu. Aylarca süren gizli müzakerelerden sonra ortaya çıkan pakt, Pasifik’te Japonya’ya karşı yapılan İkinci Dünya Savaşı ittifakını —bu kez Çin’e karşı—yeniden canlandırıyor.

HMS Queen Elizabeth uçak gemisi liderliğindeki Britanya Uçak Gemisi Saldırı Grubu 2021, Britanya’dan demir alıyor (Kaynak: Kraliyet Donanması/Flickr)
Anlaşmanın militarist karakteri, ABD ve Britanya’nın, Avustralya’yı uzun menzilli nükleer güçle çalışan denizaltılarla silahlandırma kararıyla vurgulandı. Denizaltıların akla gelebilecek tek amaçları ise, Pentagon’un nükleer savaş için genel stratejisinin bir parçası olarak Batı Pasifik’te Çin nükleer denizaltılarını ve savaş gemilerini avlayabilmek ve muhtemel olarak Çin topraklarına füze fırlatabilmek.

İttifak, Avustralya’nın nükleer güçle çalışan bir denizaltı gücü inşa etmesine yardımcı olmanın yanı sıra, siber savaş, yapay zekâ, kuantum hesaplama ve deniz altı muharebe yetenekleri de dahil olmak üzere ilgili teknik alanlarda iş birliğini artıracak. Avustralya ayrıca Güney Doğu Asya’ya bitişik olan kuzey askeri tesislerine ABD’nin erişimini genişletecek ve ülkeyi İkinci Dünya Savaşı sırasında olduğu gibi dev bir Amerikan askeri operasyon üssüne dönüştürecek.

Çin, AUKUS anlaşmasını derhal kınadı. Bir dışişleri sözcüsü, bunun “bölgesel barışı ve istikrarı ciddi şekilde baltaladığını ve silahlanma yarışını yoğunlaştırdığını” ifade ederken, Washington’daki Çin büyükelçiliği üç ülkeyi “Soğuk Savaş zihniyeti ve ideolojik önyargı” ile suçladı.

Pekin’in ABD tehdidini ne kadar ciddiye aldığı, Global Times’ta, “üst düzey bir Çinli askeri uzmanın” yorumlarında vurgulandı. Yetkili, paktın “Avustralya’yı nükleer bir saldırı için muhtemel bir hedef yaptığı; çünkü Çin ve Rusya gibi nükleer silahlı devletlerin, ABD’nin stratejik taleplerine hizmet eden Avustralya’nın nükleer denizaltılarının tehdidiyle karşı karşıya olduğu” konusunda uyardı.

Çin’in yeni bir “Soğuk Savaş”a yaptığı atıflar, askeri çatışma tehlikelerini büyük ölçüde azımsamaktadır. Washington Post muhabirleri Bob Woodward ve Robert Costa tarafından yazılan Peril başlıklı yeni bir kitap, ABD Genelkurmay Başkanı General Mark Milley’nin Pekin’e güven vermek ve Çin’e karşı muhtemel olarak nükleer bir saldırı da dahil olmak üzere askeri bir saldırı emri vereceğinden korktuğu Başkan Trump’ı engellemek için olağanüstü adımlar atmaya mecbur kaldığını ortaya çıkarıyor.

Britanya’nın Avrupa Birliği’nden (AB) çıkışının ardından gelen AUKUS anlaşması, Avrupalı güçler arasındaki uçurumu daha da derinleştirecek. Fransa, duyurulan ittifakın “aşırı ciddiliği” nedeniyle eşi benzeri görülmemiş bir hamleyle ABD ve Avustralya’daki büyükelçilerini geri çağırdı. Paris’teki endişe, yalnızca Avustralya’yla dizel denizaltılar inşa etmek için yapılan 90 milyar dolarlık bir sözleşmenin sona ermesi değil, daha da önemlisi, kendisini bir Pasifik gücü olarak görmesi ve dışlanması içindir.

Biden yönetimi Çin’le karşı karşıya gelmesini her alanda hızlandırırken, yeni pakt, Britanya ve Avustralya’yı sahnenin merkezine yerleştiriyor. Bir Pentagon yetkilisinin dediği gibi; ABD’nin “Avustralya ve Britanya’dan daha iyi müttefiki yoktur.” Sonuç olarak, Avrupa da dahil olmak üzere tüm büyük güçler, Çin’in yanında veya karşısında saf tutmak için daha büyük bir baskı altındalar. Biden yönetimi, Asya’da Avustralya’nın yanı sıra Japonya ve Hindistan ile yarı askeri bir ittifak olan Dörtlü Güvenlik Diyaloğunu veya “Dörtlü”yü daha şimdiden güçlendiriyor. “Dörtlü”nün liderlerinin ilk yüz yüze toplantısı bu hafta Washington’da gerçekleşecek.

Washington’un savaş dürtüsü birdenbire oraya çıkmadı. Aksine ABD, Obama yönetiminin “Asya’ya dönüşünden” bu yana Çin’i diplomatik ve ekonomik olarak baltalamak için giderek daha da saldırgan hamlelerde bulunuyor. Bu kapsamda ABD, devasa askeri güçlerini yeniden yapılandırıyor, ittifaklarını pekiştiriyor ve Hint-Pasifik genelinde Çin’in etrafını sarmak ve savaşa hazırlanmak için askeri üs ve stratejik ortaklık anlaşmalarını yapıyor.

ABD’nin savaş dürtüsünün ardında, Washington’da, Çin’in olağanüstü ekonomik büyümesinin Amerikan küresel hegemonyasını baltalayacağına dair korkular var. Bu endişeler, ABD emperyalizminin ülke içindeki ekonomik, siyasi ve sosyal krizini derinleştiren ve ABD’nin ekonomik liderliği ile Çin’in arasındaki farkın daha da kapanmasına yol açan COVID-19 pandemisiyle daha da artmış durumda. Geçtiğimiz yıl Çin ekonomisi yüzde 2,3 büyürken ABD gayrisafi yurt içi hasılatı yüzde 2,3 küçüldü, bu da bazı ekonomistlerin Çin’in artık 2025 yılına kadar geniş ekonomik anlamda ABD’yi geçebileceğini tahmin etmelerine yol açtı.

Biden yönetimi, Huawei gibi Çinli şirketlere yönelik devasa ticaret savaşı yaptırımları ve cezalandırıcı önlemlerden, Güney Çin ve Doğu Çin denizlerindeki kışkırtıcı deniz operasyonlarına ve ABD’nin Tayvan’la bağlarını güçlendirmesine kadar Trump’ın Çin karşıtı önlemlerini sürdüreceğini hızla göstermiş oldu. Buna, Vuhan Laboratuvarı yalanı ve Çin’i kötülemeye ve savaşa hazırlık olarak kamuoyunu zehirlemeyi amaçlayan Uygur “soykırımı” suçlamaları da dahi olmak üzere kirli bir propaganda kampanyası eşlik etti.

Mart ayında, ABD Hint-Pasifik Komutanlığı’nın görevden ayrılmış Komutanı Amiral Philip Davidson, ABD’nin altı yıl içerisinde Çin ile savaşa girebileceği konusunda uyardı ve Çin’e karşı savaşmak için yeni silahların geliştirilmesi de dahil olmak üzere kendi komuta bütçesinin iki katına çıkarılması çağrısında bulundu. Yeni atanacak Deniz Kuvvetleri Komutanı John Aquilino ise, Çin ile çatışmanın “bize çoğu kişinin düşündüğünden çok daha yakın” olduğunu öne sürdü.

ABD’nin ileri düzey savaş hazırlıkları, yalnızca Çin’in ekonomik olarak ABD’yi geride bıraktığına dair korkular tarafından değil, aynı zamanda COVID-19 pandemisi ve derinleşen sosyal eşitsizliğin körüklediği muazzam sosyal gerilimler tarafından da körükleniyor. Amerikan işçilerinin sınıf mücadelelerinin yeniden yükselişinin ortasında, egemen sınıf bu toplumsal gerilimleri dışarıdaki bir “düşmana” karşı yönlendirmeye çalışıyor.

ABD, Britanya, Avustralya ve dünya çapında işçiler, yalanları ve “Çin saldırganlığı” ve “insan hakları ihlalleri” gibi tamamen sinik ve ikiyüzlü suçlamaları küçümseyerek reddetmelidir. Afganistan ve Irak gibi bütün bir ülkeyi harap eden ve milyonlarca kişinin ölümüne yol açan canice yeni sömürgeci istilaları ve işgalleri yürüten Çin değil ABD’dir. Britanya ve Avustralya da, tüm bu savaşlarda onun başlıca ortakları olmuştur.

ABD’nin Afganistan’dan geri çekildiği yakın tarihli bozgununa rağmen Washington, Pentagon’un “teröre mücadele”den “büyük güç çatışmasına” hazırlanmaya yönelik stratejik değişimine paralel olarak yeni ve daha yıkıcı savaşlar hazırlıyor.

Çin Komünist Partisi (ÇKP) rejiminin, baş gösteren savaş tehlikelerine karşı ilerici bir cevabı yoktur. Pekin, Washington ile bir uzlaşmaya varabileceği umuduna tutunurken, insanlık için yalnızca bir felaketin habercisi olabilecek bir silahlanma yarışını sürdürüyor. Kapitalist ilişkilere dayalı, dünya pazarına ve Washington tarafından kontrol edilen küresel mali sisteme bağımlı bir ekonomi ile ÇKP, savaşı önlemeye muktedir olan tek toplumsal güce, yani uluslararası işçi sınıfına herhangi bir başvuruda bulunmaktan acizdir.

Beş yıl önce, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi (DEUK), dünyanın dört bir yanındaki işçilere ve gençlere, üçüncü dünya savaşına doğru hızlanan gidişata karşı birleşik bir savaş karşıtı hareket oluşturma çağrısında bulunmuştu. DEUK, “Sosyalizm ve Savaşa Karşı Mücadele” başlıklı açılamasında, bu hareketi hayata geçirmek için gereken temel ilkeleri özetledi:

Savaşa karşı mücadele, nüfusun bütün ilerici unsurlarını kendi arkasında birleştiren, toplumdaki büyük devrimci güç işçi sınıfı üzerinde yükselmelidir.
Mali sermayenin diktatörlüğüne ve militarizm ile savaşın temel nedeni olan ekonomik sisteme son verme uğruna mücadele etmeksizin savaşa karşı ciddi bir mücadele söz konusu olamayacağı için, yeni savaş karşıtı hareket, kapitalizm karşıtı ve sosyalist olmak zorundadır.
Dolayısıyla, yeni savaş karşıtı hareket, zorunlu olarak, kapitalist sınıfın bütün siyasi partilerinden ve örgütlerinden bütünüyle ve tartışmasız biçimde bağımsız ve onlara düşman olmalıdır.
Yeni savaş karşıtı hareket, her şeyden önce uluslararası olmalı, işçi sınıfının muazzam gücünü emperyalizme karşı birleşik küresel bir mücadelede harekete geçirmelidir. Burjuvazinin sürekli savaşına, işçi sınıfı tarafından, stratejik hedefi ulus devlet sisteminin ortadan kaldırılması ve bir dünya sosyalist federasyonunun kurulması olan sürekli devrim perspektifi ile yanıt verilmesi gerekmektedir. Bu, küresel kaynakların akılcı ve planlı geliştirilmesini ve bu temelde yoksulluğun ortadan kaldırılmasını ve insanlık kültürünün yeni doruklara yükseltilmesini mümkün kılacaktır.
Uluslararası işçi sınıfının savaş karşıtı bir hareketini inşa etme görevi bugün her zamankinden daha büyük bir aciliyet taşımaktadır. Dünyanın dört bir yanındaki emekçilerin geniş kesimlerinin savaşa karşı gelişmekte olan muhalefeti, savaşın temel nedeni olan kapitalizme karşı bilinçli bir siyasi hareket haline getirilmelidir. Okurlarımızı DEUK ve onun şubeleriyle iletişime geçmeye ve savaşa ve militarizme karşı mücadeleye katılmaya çağırıyoruz.

GAZETE KÖK AVUSTRALYA

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu