Genel

SÜRÜ KİMLİK KONUMUNDAN ÖZGÜR TOPLUMSAL BİREYE

Umut İLERİ

Sürü kimlik konumundan toplumsal özgür bireye giden yolda insanlık; yanılma, yanılsama (illizyon), yabancılaşma(fetiş) oluşumlarının değişik biçimlerde dışa vurduğu çeşitli BAĞIMLILIK ilişkilerini yaşadı .

Başlangıçta, inorganik doğanın bir parçası olan organik insan doğa ile metabolik bir birlik içersindeydi ve ana rahminden yeni çıkan bir bebek gibi geneliyle doğaya bağımlıydı.İhtiyaçlarını gidermek isteklerini arzularını doyurmak için , yaşamını sürdürmek güdü ve çabasıyla bağımlı olduğu doğa ile ilişkiye girdi , HEMCİNSLERİ ile birlikte üretim yaptı.

Sürekli ve toplumsal üretim ,işbölümü ve özel mülkiyetin ortaya çıkması ile insanın doğa ile metabolik ilişkisi bozuldu, toplumsal yarılma başladı.

Toplumsal bölünmeyle birlikte insan, doğaya bağımlılık temelinde bir başka bağımlılık ilişkisine girdi. İnsan insan bağımlı oldu.Birey ,köle olarak sahibine (EFENDİSİNE) ve toprak kölesi olarakta DEREBEYİNE bağlandı.

İnsanın ,özellikle doğrudan emekçilerin ürettiği ürünlerin metalaşması ve bu metalaşmanın genel ve yaygın bir karakter kazanması,özellikle ‘özgür’ emeğin işgücü olarak metalaşması sonucu oluşan kapitalizmde; kişi, doğaya ve kişiye bağımlılığının yanında ASIL olarak nesnelere bağımlı hale geldi.

Kapitalist toplumda bireyin nesneye bağımlılığı kendisini Emeğin Sermayeye Biçimsel ve Gerçek Bağımlılığı olarak ortaya koyar.

Eğer biz emeğin sermayeye biçimsel ve gerçek bağımlılığını gerçekten ve tam olarak kavrayamazsak , emeğin ve insanlığın kurtuluşu yönünde yürüteceğimiz mücadeleyi yeterince yürütemeyiz kapitalizmin tek ve gerçek alternatifi olan sosyalizmi kuramayız.

Kapitalizmin gelişmesinde ve kapitalist sömürünün yoğunlaşmasında iki önemli aşama olan emeğin sermayeye bağımlılığı nedemektir, ne anlama gelir?

Emeğin sermayeye biçimsel bağımlılığı, kapitalist üretimin kendinden önceki üretim biçimlerinden devraldığı temeller üzerindeki egemenliği ile başlar, kapitalizmin ilk aşmasında ortaya çıkar. Kapitalist gelişmenin başlangıcında belirlenen biçimsel bağımlılık maddi anlatımını mutlak artı değerde bulur.

Biçimsel bağımlılığın gerçekleşmesi, üretici güçlerde kapitalizm öncesi üretim ilşkilerinin sınırlarını zorlayan belli bir gelişmişlik düzeyini öngörür. Üretici güçlerde belli bir düzeyde gelişkenlik olmadıkça kapitalist üretim ilşkilerinin oluşmasından sözedemeyiz.

Gelişken üretici güçlere uygun kapitalist ilişkilerin egemen olması durumunda emek, emek süreciyle emeğin sömürülmesinin birliğidir. ‘sermaye, yani emeği kullanma aracı’,’ emeği çalıştırma araçları’, ‘işveren/patron’ gibi kavramlar emeğin sermayeye biçimsel bağımlılığını yansıtır.

Biçimsel bağımlılık, işçi üzerinde denetim kurarak , işçinin artı emek zamanını uzun tutmak ve sürekli kılmak ister. Bu yüzden kapitalist herzaman işgünü uzatmak eğilimindedir. Emeğin sermayeye biçimsel bağımlılığı , gerçek bağımlılığın ortaya çıktığı emperyalist metropollerde bile , kapitalist sömürünün temeli olmaya(mutlak artı değer olarak) devam eder.

Biçimsel bağımlılığın yani emeğin sermaye doğrudan bağımlılığının hangi teknolojik biçim altında olursa olsun sürer. Günümüzde üretim sürecinde bilimsel -teknolojik araç gereç ve yöntemlerin yoğun uygulanmasına rağmen işgünü hala çok uzun bir süreyi kapsamaktadır.

Biçimsel bağımlılık temelinde emek değer yasasının ve artı değer yasasının işlemesi sonucu yeni bilimsel buluşların ,teknolojik uygulamaların ,gelişkin üretim yöntemlerinin devreye sokulmasıyla kapitalist, işçinin emek yoğunluğunu en yüksek düzeye çıkarmaya uğraşır. Emeğin üretimde yoğun kullanılması üretimde artışı ve üretici güçlerde sürekli büyümeyi getirir. Sermayenin emek üzerindeki gerçek egemenliği ‘tam bir ekonomik devrimle’ gerçekleşir.

Emeğin sermayeye gerçek bağımlılığının maddesel anlatımı nisbi(göreli ) artı değer üretimidir.

İşçinin köleleştirilmesinin , emeğin sermayeye gerçek bağımlılığının önemli yönü ‘toplumsal gelişmenin ortak zihinsel ürünü’ BİLİMİN işçiye emekçiye yabancılaştırılması ve mutlak ve nisbi artı değer sömürüsünde önemli bir araç olarak kullanılmasıdır.

Bu ise sermayenin biçimsel ve gerçek anlamda egemenliği demektir. Bu nedenle kapitalist üretim tarzı Mutlak ve Nisbi iki artı değer biçimiyle varlığını sürdürür. Bu ise bir yandan sermayenin egemenliğini ‘kalıcılaştırır’, diğer yandan kapitalizmin yerini alacak yeni bir toplumun ön koşullarını ve maddi temelini yaratır.

Küreselleşmenin süregen krizleri ve sermayenin bu krizlerden çıkma gayretleri ,sermayenin emek üzerindeki biçimsel ve gerçek egemenliğini eskisinden DAHA DERİN VE DAHA YAYGIN sürdürebilmesine, nisbi ve artı değer sömürüsünün dünya çapında yeniden en azgın biçimlerde düzenlenmesine ve şiddete dayalı zorbalıklarla yürütülmesine bağlıdır.

Kapitalist kölelikten kurtulmak , işçi sınıfını ve tüm emekçileri sosyalizme kazanmak için ülkeler ve dünya çapında programatik bir DEVRİMCİ stratejinin gündeme getirilmesi zorunludur.

Küresel emperyalist sermayeye karşı EVRENSEL bir sosyalizm perspektifi , dünya çapında emeğin tepeden tırnağa her alanda toplumsal-siyasal örgütlü birliği , enternasyonal, bu yeni dönemde kendisini dayatmaktadır.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu