BölgeGenel

Kürt coğrafyasında devletler oyunu

Faik Bulut

Suriye’nin resmi politikaları paralelinde yayın yapan Beyrut merkezli El Ahbar gazetesi, hassas konularda ve kritik dönemeçlerde özel dosyalar hazırlar ve genelde kendi yayın politikasına yakın duran uzmanların değerlendirmelerine yer verir. 8 Aralık 2022 tarihli nüshasında ele alınan bu tür bir dosyanın başlığı oldukça manidar: “Büyük Kürdistan: Kara Rüya.”

Bunun siyasi düzlemdeki manası “Büyük Kürdistan kâbus demektir.”

Dosyada sıralanan gerekçeler genelde Arap milliyetçilerinin, özelde ise Suriye, Irak ve İran’ın endişelerinin tercümesi sayılabilir. Yanı sıra bölgedeki Kürt hareketlerini (bilhassa Irak ve Suriye’dekileri) karalayıp töhmet altında bırakıcı niteliktedir. Nesnel olmaktan ziyade önyargıyla ele alınmış analizlerdir.

Biz, konu hakkındaki beş makalenin özünü vermekle yetineceğiz:

1- Uluslararası ilişkiler uzmanı ve araştırmacı-yazar Velid Şerara imzalı makalenin başlığı şöyle: “İsrailleşme Stratejisi: Kürtler bu şekilde şirke düştüler.”

Suriye, Irak, İran ve Türkiye Kürtleri ABD-Batı-İsrail’in vekil kuvveti haline dönüştüler. Bölgede süregelen çatışmaların yaşandığı devletlere karşı vekâleten mücadele ediyorlar. Onların bu tavrı, Kürt kamuoyunda genel kabul görmediği gibi, ileride bölge halklarıyla karşı karşıya gelmenin de yolunu açacaktır. Çünkü Kürtler ortak tarihi, kültürel ve sosyal bağları koparmaya çalışmakla sadece kendilerine değil, bölge ahalisine de zarar verecekler. Bölücülük ve ayrılıkçılık kimseye hayır getirmeyecektir.

Oysa Kürtlerin tarih ve coğrafya idrakinde olmaları şarttır. Ancak bu sayede Kürt halkının çıkarlarına sahip çıkacak bir güç haline gelebilirler. Bunu sağlamak için de Kürt halkının hak ve hukukunu elde edebilecek çözüm ve uzlaşma yollarına başvurmalılar. Bunun biricik teminatı ise ilgili devletin milli birlik ve bütünlüğünün korunmasıdır. Kürtlere reva görülen ayrımcılık, baskı ve mezalimi ortadan kaldırmanın yöntemi de budur.

Evet, şunu biliyoruz: Suriye, Irak, İran ve Türkiye’deki rejimler birbirine benzemiyorlar; aralarında görüş farklılıkları ve hatta ihtilaflar da mevcut. Ancak bahsedilen dört devletin ortak görüş ve kanaati şu yönde: Batılı devletler, bölgedeki istikrarı ve toprak bütünlüğünü bozmak maksadıyla Kürtleri bir kart olarak kullanmaktadırlar.

Hal böyle olunca, dört ülkedeki silahlı Kürt hareketleriyle diyalog kurulmalıdır. Kürt meselesine köklü çözümlerin uygun zemini ve ortamı hazırlamak elzem hale gelmiştir. Bölgedeki mezhepsel ve etnik çelişkileri istismar ederek merkezi devletin bağımsızlığını zayıflatma gayreti, aslında bir İsrail tasavvuru ve planıdır. İsrail’in kurucu ilk başkanı David Ben Gorion’un meşhur “Çeper Stratejisi” tam da buydu.

2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgali neticesinde Irak’ta kurulmuş olan Federal Kürdistan Yönetimi’nin siyasi varlığı, diğer ülkelerdeki silahlı Kürtler için ilham ve örnek oluverdi.

Gelgelelim Ukrayna’daki savaş, dünya ve bölgedeki dengeleri değiştirdi. Şimdi Rusya, Şam ile Ankara yakınlaşmasından yanadır. Rusya ile İran, Türkiye’nin SDG’ye karşı planlanan kara operasyonuna eskisi kadar sert itiraz etmiyorlar; daha mülayim ve anlayışlı bir tutum takınıyorlar. Batı ise, İran’daki son olaylar sırasında Kürt kartına oynama gayretindedir.

Sundukları onca hizmet karşılığında Amerika’dan ‘vefa’ bekleyen Kürtler, bir süre sonra pişman olacaktır.

2- Filistinli yorumcu Yahya Debbuk’un makalesinin adına bakalım: “İsrail, Kürt Kartını Kazanıyor.”

Yorumcu, burada esas olarak Irak Kürtleri (bilhassa Barzani ailesi ile KDP hareketini) başından itibaren ve herhangi bir Amerikan arabuluculuğuna ihtiyaç duymaksızın, İran Şahı üzerinden Kürt-İsrail dostluğunu kurmakla suçluyor. Toptancı bir mantıkla bütün Kürtleri bir kefeye koyarak ve bu arada KDP-Barzani Kürtlerini bilhassa anarak, “Kürt partileri, kendilerini işgalci İsrail’in kucağına attılar” tespitinde bulunuyor.

Bahsedilen makale, ayrıntılarına giremeyeceğim kadar önyargıyla yazılmış; pek çok tarihi ve maddi hatanın dışında, belli yerlerde tahrifatlar da söz konusu. Kürtleri töhmet altında bırakan Yahya Debbuk, gerçeğin şu yüzünü göremiyor:

Irak Baas Partisi, hele hele diktatör Saddam Hüseyin devrinde yerle bir edilen 3-4 bin kadar köy, çölde sürgüne gönderilen on binlerce Kürt insanı, esir alınıp Arap zenginlerine satılan Kürt kadınları ve kimyasal silahlarla (mesela Halepçe olayı) imha edilen binlerce Kürdün başına gelen felaket. Üstelik başta Ebu Nidal olmak üzere bazı Filistinli milliyetçiler Saddam’ın paralı askerleri olarak Irak ordusunda Kürtlere, bilhassa sivil halka karşı zulüm ve zorbalığa dayalı operasyonlar gerçekleştirdiler. Kerkük’te tehcir edilen Kürt ve Türkmenlerin yerine Filistinli mülteciler yerleştirildi. Yahya Debbuk, bunların hiçbirini anmıyor.

3- Akademisyen ve yazar Muhammed Nureddin, Suriye iç savaşında Hizbullah-Suriye-İran ekseninde bir tutum almakla birlikte AKP iktidarına sıcak bakıyordu. Erdoğan’ın Suriye politikasının değişip bu ülke muhaliflerine arka çıkması ve Türkiye’nin Suriye iç savaşına müdahil olması üzerine, M. Nureddin tavır değiştirdi. Onun AKP iktidarını eleştiren makalesi, “Lozan’dan Erdoğanizm’e: Türkiye Kürtleri hiç huzur bulmadılar” başlığını taşıyor.

Yazar, Türkiye’nin genel iç politikasında muhalifleri haklı bulan yorumlar yapıyor. İktidarın HDP’li belediyelere kayyım ataması ve partiye yönelik kuşatma politikasından; seçimler yaklaşırken kilit konumdaki HDP’nin oylarını kazanmak için iktidar ve muhalefetin uğraşından bahsediyor. Kürtlerin nasıl mağdur ve mazlum edildiklerine; çözüm sürecinin bozulmasına, başlatılan askeri operasyonlara dair makaleleri de var.

4- İranlı siyasi analist ve gazeteci Muhammed Havoceyi, “İran Merkezi ile Etnik İhtilafların Merkezkaç İlişkisi” başlıklı makalesinde; Kürtler ile Farsların eski tarihten bugüne süre giden ilişkilerine değiniyor.

Yazar, Kürt toplumunda iki türlü mücadeleden bahsediyor: İlki, Kürtlerin kendi aralarında yerel düzeydeki mikro iktidarlar için mücadelesi; ikincisi ise özerklik veya bağımsızlık uğruna merkezi İran devletine karşı verdikleri mücadele. Bu arada Kürt toplumunun inanç düzeyinde Sünni, Şii ve Alevi diye sosyokültürel açıdan farklı mevzilerde, konumlarda bulunduklarından söz ediyor. İran yönetiminin bu farklılıklardan yararlanarak kimilerine imtiyaz verdiğine, kimilerini ise bazı imkânlardan mahrum bıraktığına değiniyor ve bu ayrımcılığın Kürt toplumunun günlük hayatı ile ekonomik konumunu da etkilediğini belirtiyor.

M. Havoceyi’ye göre; İranlı Kürtlerin temel özelliklerinden biri özerklik veya bağımsızlık talebi çerçevesinde kimliklerine sıkı sıkıya sahip çıkmalarıdır. İran merkezi iktidarı güçlendikçe, oradaki Kürtler zayıflamıştır. Devlet güçten düştükçe, Kürtler dirilip güç kazanmıştır.

5- Hüseyin İbrahim’in, “Barzani Beyliği: Kriz Üretme Sanatı” başlıklı makalesindeki değerlendirmeleri ise şöyle:

“1991 yılında başlatılan ABD (ve Koalisyon Güçleri) Körfez Savaşı, nihayetinde uçuşa yasak bir Kürdistan Özerk Bölgesi yarattı. O günden bu yana nerede olursa olsun, bütün Kürtler bu bölgeyi kıble olarak kabul ederek gelecekte ayrılıp bağımsız bir devlet olacağı yolunda hayal kurmaktalar.

Aynı bölge, silahlı Kürt örgütlerinin de barınağı ve sığınağı oluverdi. Buna karşılık İran ile Türkiye gibi konuyla ilgili bölge devletleri, yaşanan gelişmeleri kollarını kavuşturup izlemiyorlar. Ayrılıkçılığı engelleyecek tedbirlere başvurmaktalar.

Diğer ülkelerdeki Kürtlerin durumu göz önüne alındığında gerçekte Iraklı Kürtler daha iyi vaziyetteler. Mesela Türkiye, operasyonlarını Doğu ve Güneydoğu bölgesinden Irak’ın kuzey bölgelerine taşıdı (Pençe-Kilit harekâtı gibi). Suriye’de ise gelişmeler icabı sırtına fazla yük binen/bindirilen Kürtlerin durumu hayli karmaşıktır.

(Bağımsızlık yönünde) Önü kapatılmasına rağmen Barzani, idare ettiği bölgede hükümran olmuş ve iktidarını pekiştirmiştir. Ancak bu bölge tüccar, kaçakçı ve fırsat avcılarının meskeni haline de gelmiştir. ABD, İsrail ve Körfez desteğine mazhar olan Barzani Beyliği, şu anda İran’da yaşanan olaylara bir şekilde karışmaktadır.

Barzani’nin son macera ve tertiplerinden biri de baş rakibi YNK (Yekitî) partisinin yönetimdeki payına ve hakkına el uzatmak olmuştur. 2021 Irak seçimlerinde YNK’nin hakkını yemekle kalmamış; bu parti içindeki ihtilaflardan istifade ederek Talabani bölgesindeki güvenlik güçleri ve ileri gelen istihbaratçıları kendine çekme yoluna giderek adeta YNK saflarını bölmekle uğraşmaktadır…”

Bana kalırsa, yukarıdaki dosyanın yayınlanma amacı şudur: Kürtlerin yaşadığı devletler, Kürtlerin kazanımlarını kaybetme (2015 Türkiye’de hendek olayı, 2017 Irak Kürdistan referandumu, 2018’de Afrin operasyonu) sürecine girdiklerini fark ederek ayrılıkçı eğilimleri bastırmak için ortaklaşa (Türkiye-İran-Suriye-Irak) veya tek başına karşı hamle yapmaktalar.

Bölge ülkeleri, Ukrayna’daki savaşın değiştirdiği dengelerin Kürtlerin aleyhine geliştiğini görmekteler. Mesela son Astana sürecinde Rusya ile İran, Türkiye’nin Pençe-Kilit ve Pençe-Kılıç operasyonlarını, hatta yeni bir kara operasyonunu anlayışla karşılamaktadır. Amerika ve Avrupa’nın tutumu da bu yöndedir.

Kazanımların kaybedilmesi sürecini çok iyi gözlemleyen El Ahbar gazetesi, Kürtlere karşı havuç ve sopa taktiğine başvurmakta, sözde “kardeş nasihati” vermektedir. Her taşın ve belanın altında Yahudi-İsrail parmağı aramayı alışkanlık haline getiren Arap yöneticileri ise, “İsrail ile işbirliği ve bölücülük” yapmakla suçladıkları Kürtlere karşı, olması gereken siyasi ve demokratik yükümlülüklerden kurtulma çabasındalar.

Bu haliyle bakıldığında gazetenin dosya adı olan “Büyük Kürdistan: Kara Rüya” başlığı, kimilerince bir düş/hayal olarak rağbet görebilir. Oysa fiiliyatta her ülkede farklı bir Kürt siyasi varlığı mevcuttur. Üstelik Kürtler kendi iç çekişme ve iktidar kavgalarının girdabında çalkalanmaktalar. Çok daha önemlisi de: Kürtlerin yaşadıkları her coğrafya, büyük devlet oyunlarının ve oyuncularının sahnesine dönüşmüş vaziyettedir.

Yakın örneklerini şöyle sıralayabiliriz:

  • Suriye’deki Rus güçlerinin komutanı General Alexander Chaiko (Şaygo) ile görüşen Mazlum Abdi’nin aşağıdaki açıklaması:

“Rusya şu an Türkiye ile aramızda tarafsız bir konumdadır. 2019 Soçi Anlaşması’nı uygulamaya ve oluşan ihlalleri gidermeye çalışmaktadır. Türkiye ve gerçekleştirdiği ihlallerle ilgili birçok gözlemimiz var. SDG, silahlı güçlerimiz genel olarak Suriye ordusunun savunma sisteminin bir parçası olmakla birlikte orduya katılma konusunda birtakım şartlarımız bulunuyor. On yıldır savaşan 100 binden fazla unsurumuz var. Anayasal ve yasal bir çözüme ihtiyaç duyuyorlar. SDG’nin ordu içinde özel bir rolü olmalı.” (29 Kasım)

  • Suudi Arabistan gazetesi Şarkul Avsat, 100 yıl zarfında Amerikan yönetimlerinin Kürtlere yaptıkları 7 ihaneti örnekleriyle yayınladı. (30 Kasım)
  • Türkiye’nin hava operasyonlarına gerekli tepkiyi göstermeyen bölgedeki ABD ve Uluslararası Koalisyon güçlerine karşı tutum alan SDG, IŞİD’e karşı ortak operasyonları durdurdu. (K14 sitesi, 2 Aralık)
  • SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi, ABD’nin The Washington Post gazetesi için kaleme aldığı makalede şöyle dedi:  “IŞİD halifeliğini sona erdirdik. Fakat bölgemiz bu sefer IŞİD değil, ABD müttefiki ve NATO üyesi olan Türkiye’nin tehdidi altındadır. Biz Amerika’nın Suriye’deki en sadık müttefikiyiz. Bizi unutmayın!” (Rûdaw, 4 Aralık)
  • ABD’nin eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, ABD’nin Ankara’ya, SDG milislerine verilen silahların Türkiye’ye karşı kullanılmayacağına dair söz verdiğini söyledi. Jeffrey, Suriye ve SDG konusunda Türkiye ile nasıl uzlaşılacağına dair bir makale yazdı. (12 Aralık)
  • ABD Temsilciler Meclisi ve Senatosu üyeleri, Rojava ve İran’daki Kürtlere desteklerini yineleyip ABD’nin buradaki Kürtlere yardımcı olması gerektiğini aktardı. (6 Aralık)
  • ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Nicholas Granger, “Rojava ve Suriye’nin kuzeyine yönelik herhangi bir askeri harekâta şiddetle karşı olduklarını ve ABD’nin durumun sakinleşmesini sağlamak için Ankara ve SDG dâhil müttefikleriyle aynı çizgide olduğunu” açıkladı.(7 Aralık)
  • Haseke’de Mazlum Abdi ile görüşen Rus heyeti, “Türkiye ile SDG arasında arabulucu olabileceğini ve iki yıl önce TSK’nin girdiği Serêkaniyê ve Grê Spî bölgelerinin yeniden Kürtlere verilmesi için destek vereceğini” söyledi. (K24 sitesi, 6 Aralık)
  • SDG Komutanı Mazlum Abdi, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, şunları söyledi:

“ABD yönetimi, henüz Türkiye’nin olası kara harekâtına yeşil ışık yakmadı. ABD yönetiminin vaatlerini ve taahhütlerini yerine getireceğini ve Türkiye’nin herhangi bir operasyon yapmasına izin vermeyeceğini umuyoruz. Uluslararası Koalisyon güçlerine yönelik bir eleştirimiz var. Eğer taahhütlerini iyi yerine getirselerdi bu boyutta bir bombardıman gerçekleşmezdi. ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) da belirttiği gibi: Hava harekâtı sırasında Amerikan askerlerini tehlikeye attığı halde Türkiye’nin bombardımanlara karşı Uluslararası Koalisyon güçlerinin tutumları zayıftı.” (7 Aralık)

  • IŞİD’e Karşı Uluslararası Koalisyon’un eski sözcüsü emekli Albay Myles Caggins, “Amerika, Suriye’de gerektiği kadar kalacak ama bunun garantisi yok. SDG ile bir ortaklık geçicidir. Türkiye ile ABD ilişkileri ise çok güçlüdür…” dedi. (Rûdaw TV, 12 Aralık)
  • Mazlum Abdi, Şarkul Avsat gazetesine verdiği uzun röportajında, süper güçler ile bölge devletlerinin Kürtlerin yaşadıkları coğrafyadaki farklı taktikleri ve oyunlarına değinerek şunu söyledi: “Muhtemel bir TSK kara operasyonunun Amerika tarafından durduruldu…Şam’a diyalog heyetleri gönderiyoruz. Mevcut krizi çözmek için gerekli koşullar oluştuğunda Şam’a gitmek isterim.” (7 Aralık)

Orijinali Arapça yayınlanan bu röportajın Türkçeleştirilmiş tamamı, aynı gazetenin Türkçe yayınlanan 7 Aralık nüshasında bulunabilir.

Rusya Dışişleri Başkan Yardımcısı Mihail Bogdanov ile Moskova’da görüşen Kürt siyasi partileri heyeti içinde yer alan Suriye Değişim ve İnşa İçin Genç Parti Başkanı Pervin İbrahim, 10 Aralık 2022 tarihli Rûdaw sitesinde Rojava’daki devletler oyununa ilişkin somut örnekler sunuyor:

“Rusya çok açık bir şekilde şunu söylüyor: Türkiye’nin buralara girmemesi için bölgenin güvenliği Suriye hükümetine verilmeli, SDG 30 km geri çekilmeli ve elindeki petrol sahalarını Şam’a teslim etmeli. Ancak SDG taraf bunu kabul etmiyor. Bir uzlaşmaya varmak çok zor. Biz, Erdoğan’ın bölgeye saldırmak için bahaneler aradığını ve Kürtleri PKK’li olmakla suçladığını söyledik. M. Bogdanov’un kendisi de bu şekilde bir uzlaşmaya varmanın zor olduğunu söyledi. Ona göre SDG,  ABD ve koalisyonla ittifak yaptığı sürece müddetçe Rusların yapabileceği bir şey olmaz. Suriye hükümeti ise ‘bir anlaşma olmazsa bugün veya yarın bölgeye geçeceğiz, burası Suriye toprakları’ diyor. Biz, Özerk Yönetim ile Şam hükümetinin bir uzlaşma noktası bulmasını istiyoruz.”

Örnekler, bölgedeki dengelerin ne kadar kaygan ve değişken olduğunu göstermenin yanı sıra ABD ve Rusya dâhil, bölgedeki devletlerin çıkarları uğruna ne ölçüde pragmatist davrandıklarının ve devletler oyununda her türlü tavrı alabileceklerinin kanıtıdır.


Faik Bulut kimdir?

1980’lerden bu yana gazetecilik yapmaktadır. Çeşitli gazete ve dergilerde çalıştı. Ortadoğu’daki meseleler üzerinde analizleriyle tanınıyor. Aynı konularda yazılmış 36 kitabı mevcut. Serbest gazeteci sıfatıyla köşe yazıları yazmaktadır.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu