Genel

KÜRESAM ANALİZ: RUSYA-UKRAYNA KRİZİNDE GÜÇLENEN ÇİN

Dr. Mustafa PEKÖZ

Rusya’nın Ukrayna’daki askeri operasyonu ve uygulanan ambargonun boyutları dikkate alındığında Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra küresel politik ilişkiler en kapsamlı krizini yaşanıyor. Bunun ne kadar süreceğinden çok ülkelerin ekonomik, politik ve askeri ilişkilerinin yeniden tanımlanacağı bir sürece girildi. Mesele Ukrayna’yı aşan  ABD-Avrupa ile Rusya arasında Doğu Avrupa’yı ve Avrasya’yı kapsayan jeo-politik çatışmaların yeni bir aşamasını ifade ediyor. Burada yönünü Doğu’ya dönen Rusya ile Çin arasındaki stratejik ilişkilerin alacağı boyut bütün dengeleri doğrudan etkileyecektir.

Rusya’ya yönelik uygulanmaya çalışılan küresel saldırı esasen Pekin ile Washington arasında giderek artan ve henüz bir çatışmaya dönüşmeyen rekabetin de bir biçimiyle test edilmesidir.  Bu gelişme uzun vadede Doğu Asya’daki durum üzerinde doğrudan bir etkiye sahip olacak. Bu nedenle ortaya çıkan krizde tarafları itidal göstermeye çağırmanın bir sonucu olarak Pekin, uzun vadede Ukrayna felaketinden yararlanacak belki de tek güç merkezi olabilir. Ukrayna’daki gelişmeler Çin’in ABD’ye karşı alacağı tutum ve başarısı için önünü görmesini sağlayacaktır.  

Çin’in Ukrayna krizindeki temel bakış açısı

Birincisi, Çin, tüm ülkelerin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü korumanın ve saygı duymanın gerekli olduğuna özellikle vurgu yapıyor. Çin özellikle bazı ülkelerin güvenliği, askeri blokları güçlendirerek veya genişleterek diğerlerinin yok sayılmasına karşı olduğuna dikkat çekiyor. NATO genişlemesinin sınırlarının Avrasya, Orta Asya ve Uzakdoğu Asya’yı kapsayacak düzeyde olmasına karşın Rusya’nın meşru güvenlik talepleri ciddiye alınması ve gerektiğinde bunu uygun cevapların verilmesini desteklemektedir.

İkincisi, Çin, Ukrayna’daki durumu yakından izliyor ve oradaki gelişmelerin bölgeye olası yansımalarının sonuçlarını değerlendiriyor. Zamanı gelmemiş bir kısım krizlerin Asya’da etkisinin daha olumsuz olacağının farkındadır.  Bu nedenle ‘taraflar temkinli davranmalı, gerilimi tırmandırmaktan kaçınmalı ve insani bir krizi ve sivillerin ölümünü önlemelidir’ çağrısını sıklıkla yapıyor. Çin, ‘Ukrayna krizinin barışçıl bir çözümüne yol açabilecek her türlü diplomatik çabayı desteklediğine’ vurgu yapıyor. Rusya ile Ukrayna arasındaki doğrudan diyalogdan memnuniyet duyuyor. Ukrayna’nın, ‘Doğu ile Batı arasında bir köprü olmalısı’ gerektiğini belirtiyor. Çin ayrıca hem uluslar arası politik dengeler hem de Avrupa güvenliği konusunda ‘AB-Rusya diyalogunu’ önemsediğini bütün Avrupalı liderlere açıkça ifade ettiğini ve üstüne düşen sorumluluğu yerine getireceğini açıkladı.   

Üçüncüsü, BM Güvenlik Konseyi, Ukrayna krizinin çözümünde yapıcı bir rol oynamalı ve çekişme noktalarını alevlendirebilecek eylemlerden kaçınmalıdır. BM, dengeli ve objektif politikasını korumaya devam etmelidir uyarısını sıklıkla tekrarlıyor. Böylelikle BM Genel Sekreterliğinin ABD-İngiltere politikasının etkisinde kalmaması, güç dengeleri içerisindeki yerini muhafaza etmesi gerektiğine vurgu yapıyor. Çin, Ukrayna’daki gelişmelerde daha esnek bir politika izleyerek önümüzdeki yıllarda BM’deki politik etki alanını arttırmayı hedefliyor.

Dördüncüsü, Çin, Ukrayna-Rusya arasında ortaya çıkan ve askeri güç kullanıma yol açan krizden büyük üzüntü duyduğunu belirtti ve en kısa sürede barışın sağlanması ve müzakerelerin sonuç vermesi için gerekli desteği vereceğini uluslar arası kamuoyuna açıkladı. Xi Jiping yönetimi, Rusya’yı kınamaktan özenle kaçınırken, Batı’nın NATO’nun genişlemesine ve Moskova’nın güvenlik endişelerini dinleme konusundaki isteksizliğine yönelik dolaylı eleştirilerine devam ediyor. Böylelikle krizin sorumlusunun NATO olduğuna dikkat çekmiş oluyor.

Beşincisi Çinli yöneticiler Rusya’nın Ukrayna’daki eylemlerini bir ‘işgal’ olarak değerlendirmiyor. Çin yönetimi ve medyası, Putin’in Ukrayna operasyonuna yönelik açıkladığı gerekçeleri, Çin’in Tayvan ilişkisi arasında paralellik kuruyor ve bu nedenle asılında destekliyor. Aynı şekilde Pekin’in, Rusya’nın geriye kalan tek dost ana ticaret ortağı olarak Moskova’ya bir barış anlaşması imzalaması için baskı yapabileceğine dair yaygın spekülasyonlara rağmen, Pekin’in Moskova üzerinden baskı kurmayacağı çok açıktır. Bu nedenle Pekin, Washington’un açık çağırısına rağmen Rusya’ya yönelik yaptırımları çok net olarak reddetti.

Çin, gelecekteki sorunları hesaplayarak adım atıyor

Çin’in uluslar arası kamuoyuna verdiği mesajlarda çatışmayla ilgili olarak ‘tarafsızlık pozisyonu ’aldığını belirtti. BM Güvenlik Konseyi’nde Ukrayna kriziyle ilgili yapılan oylamada Çin, çekimser kaldı. Ama aynı şeyi Kırım krizinde de yaptı. Prensipte Çin, Tayvan sorununu etkileyeceği için (Kırım, Lugansk ve Donetsk Cumhuriyetlerinde olduğu gibi) referandumlara dayalı olarak bölgelerin statüsünün değiştirilmesini desteklemez. Çünkü Çin aynı durumu Tayvan’da yaşanabilir. Ayrıca, Rusya’nın Çin’in Hindistan ile olan toprak anlaşmazlığındaki pozisyonunu veya Çin’in Güney Çin ve Doğu Çin Denizlerindeki iddialarını desteklemediği de belirtilmelidir. Rusya ile Çin arasındaki stratejik ilişki her konuda aynı düşündükleri anlamına gelmediğinin mesajını her iki tarafta veriyor.

Ancak ABD’nin Ukrayna meselesinde Çin’in Batı’nın yaptırımlarını biraz dikkate alması gerektiğine dair açıklamalar yapmasının ciddi bir önemi bulunmuyor. Rusya, sadece bugün değil geçmişte de ABD ile Çin arasında bir sorundu. Çin’in Rusya ile olan stratejik yakınlığı ABD’ye hep tedirgin ve rahatsız etmiştir. Örneğin Mayıs 2014 yılında Başkan Barack Obama, Çin ile Rusya arasında imzalanan Sibirya’nın Gücü doğalgaz boru hattının inşası konusunda bir anlaşma yapmamaya ikna etmeye çalışmıştı ama hiçbir sonuç alamadı. Bu doğal gaz hattı yakında işler hale gelmesi, Rusya’nın enerji stratejisini Batı’dan Asya’ya kaydırması anlamına geliyor.

Rusya-Çin ilişkilerinin merkezinde ekonomik işbirliği

Çin, Ukrayna krizi nedeniyle kendi şirketlerinin ve bankalarının, ABD ve AB yaptırımlarından olumsuz etkilenmesinin önüne geçmek için ciddi önlemler aldı. Aynı şekilde Rusya ile olan ekonomik işbirliği üzerindeki olumsuz etkilerini de minimum düzeyde tutmaya çalışıyor. Önümüzdeki aylarda olağan ödeme mekanizmalarının, üretim zincirlerinin ve lojistiğin bozulmasının yarattığı olumsuz etkilerini aşmak için yeni yöntemler üzerinden çalışıyorlar.

Çin ve Rusya arasında, ikili ticaretin sağlanması için güvenli bir altyapının oluşturulması için bugüne kadar önemli çalışmalar yapıldı ve bu çabalar kesintisiz devam ediyor. 2020’de ikili ticarette Rublenin payı yüzde 7’ye, Yuan ise yüzde 17’ye ulaştı. Çin, para birimine küresel bir boyut kazandırmayı çalışıyor ve Rusya ile bu yönlü önemli bir adım attı. Bunun arka planında aşamalı olarak doların imparatorluğuna son verme amacı taşıyor.

Ukrayna sonrası Batı ile zorlu bir çatışmaya hazırlanan Rusya da, altın ve döviz rezervlerinde Çin para birimi yuanın payını önemli bir oranda artırdı. Rusya Merkez Bankası’nın elinde yuan cinsinden 140 milyar dolar değerinde Çin devlet tahvili var. Ayrıca Çin’in CFETS ticaret sistemi ve Moskova Borsası, 2010 yılından bu yana yuan-ruble döviz çiftinde işlem görmektedir. Bu nedenle, iki ülke arasındaki tüm ticaretin ulusal para birimlerine, özellikle de yuan’a kaydırılması Çin-Rusya ilişkilerin stratejik geleceği bakımından son derece önemsenen bir husustur.

2020 ve 2021’de Çin’in Rus ticaretindeki payı yüzde 18 civarındaydı. AB’nin payı % 38 civarında olsa da,  Pekin, Moskova’nın en büyük ulus devlet ticaret ortağıdır.. 1999’dan beri Çin’in payı istikrarlı bir şekilde yükselirken, AB’ninki 2000’lerin ikinci yarısından itibaren kademeli olarak düşüyor. Bu gelişme eğilimi dikkate alındığında 2030’ların ortalarında Çin ve AB’nin Rusya ticaretindeki seviyelerinin kabaca eşit olması bekleniyor.  2035’lerden itibaren Çin, Rusya ile olan ticaret hacmi AB ve ABD’ye oranla önemli oranda üstünlük sağlıyor. Ukrayna savaşı nedeniyle AB’nin Rusya’dan başlattığı ithalat-ihracat ambargosu ile Çin’in Rusya’daki pazar payı hızla yükselecek ve Çin önümüzdeki iki veya üç yıl içinde Rusya’nın ana ticaret ortağı haline gelecek gibi görünüyor. Yeni lojistik alanların gelişmesiyle Çin, Avrupa pazarının yerini beklenilen tarihten önce alabilir. Bu nedenle Ukrayna krizi, Rusya-Çin ticaretinde bir süre Pekin lehine önemli bir dengesizlik olabilir. İhracatın Çin’e yönlendirmenin önemi, Uzak Doğu’da gerekli altyapının geliştirilmesinin hızlandırılması gerektiği anlamına geliyor. Hızın önemi göz önüne alındığında, muhtemelen Çinli yatırım ve şirketlerin katılımıyla inşa edilmesi gerekecek. Bunun gibi inşaat projeleri, Rusya bölgelerinde kalkınmaya önemli bir ivme kazandırabilir.

Bu inşaat için sözleşmeler  Rusya için son derece önemli olan  Soyuz Vostok gaz boru hattının (Sibirya’nın Gücü – 2’nin devamı) tamamlanmasını hızlandıracak ve Rusya petrollerinin ve doğal gazının Uzakdoğu Asya’ya çok daha hızlı ulaşmasını sağlayacaktır. Bu proje, Batı Avrupa ile yapılan doğal gaz projesinden çok daha kapsamlıdır.  

Çin, Rusya’nın hammadde ihracatını yuan’a çevirirken kendisine yeniden yönlendirme konusunda önemli bir çıkarlar elde edeceği anlamına gelir. Bu gelişme Pekin’e yalnızca sayısız siyasi ve stratejik fayda sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda ona büyük ekonomik kazançlar da sağlayacaktır. Özellikle, Çin’in yaptırımlardan ve ambargo girişimlerinden korunması keskin bir şekilde artacak, elde edilen kaynakların maliyeti düşecek ve yuanın dünya ticaretindeki rolü önemli ölçüde artacak ve yuanın  küresel bir düzeye ulaşma politikası için önemli bir adım atılmış olacaktır. Rus bankaları yaptıkları ön hazırlıkla dolar ve euronun yerine Yuan mevduatları satın alarak olası basıkları en az düzeyde tutmaya çalıştıkları görüldü.

Rusya için olumlu bir nokta, makine mühendisliği, bilgi ve iletişim teknolojileri ve havacılık endüstrisinde güçlü konumlara sahip çeşitli Amerikan yaptırımlarına maruz kalan Çinli şirketlerin sayısındaki artıştır. ABD yaptırımlarından kaynaklanan bu baskı artışı 2020’de başladı. Yaptırım uygulanan Çinli şirketlerin Rusya ile çalışarak sorunları çok daha kolay aşacakları görülüyor.

 Rusya’da otomobil, tüketici elektroniği ve endüstriyel ekipmanların satışı ve üretiminde Çinlilerin daha fazla ön plana çıkacağı görülüyor.  Orta ve uzun vadede Batı’nın Rusya politikası devam ederse, bütünüyle Doğuya yüzünü dönen Rusya’nın Çin ile ilişkileri beklenilenin çok ötesine çıkacaktır. Moskova bunu isteyerek yapacak çünkü Pekin üzerinden Uzak Doğu Asya pazarında kendisine yeni bir alan açma fırsatı yakalayacaktır. 

Çin-Rusya arasında askeri ve politik işbirliği

ABD ve AB’nin ambargosuyla karşı karşıya gelen Rusya, kaynak, teknolojik, ekonomik ve askeri potansiyelini Çin ile dengeleyeceği gibi askeri ve politik işbirliğinin çok yönlü geliştirilmesinin önü de bütünüyle açılmış olacak. Rusya ile Çin’in askeri ve politik işbirliğindeki ilişkilerin daha üst düzeye çıkması Rusya kadar Çin içinde son derece önemli bir rol oynayacaktır. Rusya’nın askeri teknoloji bakımından oldukça ileri olması ve Çin’in Rus askeri teknolojisini yoğun olarak kullanması iki taraf arasındaki ilişkilerin gelişmesini sağlayacaktır. Rusya’nın Batı’dan koparak açıktan yönünü Çin üzerinden Uzakdoğu ve Güneydoğu Asya’ya yönlendirmesinin en somutlaşmış hali askeri teknoloji alanındaki paylaşımların çok daha fazla artması olarak karşımıza çıkacaktır. Savaş sanayisine en yüksek bütçeyi ayıran dünyanın ikinci ülkesi Çin, Rusya’dan elde edeceği askeri teknolojiyle özellikle ABD karşısında bir denge sağlama potansiyeli sağlayacaktır.

Moskova’nın Asya stratejisinin en önemli unsuru: Asyalı güçler arasındaki anlaşmazlıklara karışmamak daha çok dengeli bir politika izlemekti. Ancak hem ABD, İngiltere Avustralya ve Japonya’nın Hint-Pasifik bölgesinde oluşturduğu yeni strateji hem de Ukrayna’da ortaya çıkan durumla Rusya’nın dengeli Batı politikasının fiilen son bulması, Çin ve Rusya arasındaki jeo-stratejik ilişkilerin yeniden tanımlanmasını sağlayacağı açıktır. Böylelikle yönünü Asya’ya yani doğuya dönen Rusya ile Çin arasındaki ilişkiler yeni bir bloklaşmanın önünü açacak gibi görünüyor. Çin ile Rusya’nın oluşturacağı yeni jeo-stratejik planda Hindistan ve Vietnam gibi ülkelerin rolleri önem arz edecektir.

Moskova ile Pekin ile askeri bir ittifak kurma sorunu yakın gelecekte daha üst boyuta çıkacak. Pasifik’teki askeri kriz dikkate alındığında Rus-Çin askeri ittifakının skeri etkileşimi çok daha fazla artacak gibi görünüyor. 2001 tarihli Rusya-Çin İyi Komşuluk, Dostluk ve İşbirliği Antlaşması’nın 9. Maddesinin güncellenerek yenilenmesi sürpriz olmaz. Bu madde, taraflardan birine yönelik bir tehdit durumunda, ortadan kaldırmak için acil istişarelerin yapılmasını şart koşmaktadır. Pekin, Amerika’nın müdahalesini önlemek için Rusya’nın “nükleer şemsiyesi”  ilgilenmesi ve askeri işbirliğini arttırması, Tayvan ile ilgili bir kriz nedeniyle gerçekçi bir olasılık olarak ön plana çıkıyor.

 Önümüzdeki yıllarda Rusya’nın jeo-politikasında Çin ile ortaklık çok daha fazla artacak gibi görünüyor. Çin’in küresel dünya ekonomisine yönelik en önemli hamleleri olarak ön plana çıkan ‘Ortak Kader Topluluğu, Kuşak ve Yol girişimleri gibi stratejik planlarına Rusya’nın desteği ciddi oranda artacaktır. Putin’in 4 Şubat 2022’de Çin’e yaptığı ziyarette Rus-Çin ortak deklarasyonunda bu stratejik işbirliğinin mesajlarını vermişti.

Rusya,  belirleyeceği yeni politikalarla, Uzak Doğu’yla daha fazla geliştirilmiş bir dış ticaret ve ihracat altyapısıyla batının uyguladığı ambargoyu aşabilir. Çin bunun merkezinde duruyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu