Genel

Kawa Hareketi’nde İlk Kırılma: “Üç Dünya Teorisi” Ve Ferit Uzun’un Katledilmesi

1970’lı yıllar, Kürdistan’da devrimci mücadelenin siyasallaştığı ve derinlemesine geliştiği yıllardı. Mücadele, hayatın tüm alanlarında kıran kırana sürüyordu. KAWA Hareketi, bu süreçte de önemli gelişmelere imza attıyordu.

Toprak işgalleri, işçi grevleri, öğrenci eylemlerinde önemli bir rol oynuyordu KAWA. Kürdistan halkına umut veriyor, Kürdistan dev- rimine önderlik konumu olmasına karşın, yaşadığı ayrışma nede- niyle gereken rolü oynaması sekteye uğruyordu.

Siverek Kongresi’nde, tecrübesiz kadroların Merkez Komitesine seçilmesi, Ankara ve İstanbul grupları arasında baş gösteren güven- sizlik ve rekabeti aşmaktan çok uzaktı. Seçilen merkez, bunları birleştiremediği gibi var olan olumsuzluğu daha da derinleştirdi. Örgüt, çift başlılığa dönüştü. Merkeziyetçilik sağlanamayınca, yapılması gereken işler başarılamıyordu. Varolan enerji düşmana karşı sarfedilmesi gerekirken; içte, iki grubun rekabetinde eritiliyordu.

KAWA Hareketi’nin savunduğu ilkeler, Kürd milleti nezdinde yankısını bulmuştu. Kürdistan’nın ücra köşelerine kadar geniş bir sempa- tizan kitlesi oluşmuştu. Öne çıkan ve devrimci çalışmayı meslek olarak seçen yüzlerce insan vardı. Mesele, bu potansiyeli çekip çevire- cek bir önderliğe endekslemekti. KAWA Hareketi’nde başarılama- yan da buydu. Elbise genişti. Kürdistan devrimi gibi dünyanın en zor işiydi uğraşılan. Yeni seçilen deneyimsiz KAWA önderliğinin, altından çıkamayacağı kadar da zordu. Hele iç hizipsel rekabet te buna eklenince, iş daha da zorlaşıyordu.

Merkezde bunlar yaşanırken bölgeler kendi çapında çok güzel işler yapıyordu. Fakat bu yetmiyordu. Kürdistan devriminin ideolojik, si- yasi, örgütsel, askeri ihtiyaçlarına yanıt verebilecek bir yapıya ihtiyaç vardı. KAWA Hareketi’nde eksik olan da buydu. KAWA Merkez Komitesi; tecrübesiz, birikimsiz ve gençti. Sorunların altından kal- kamıyordu. Un vardı, tuz vardı, su vardı, leğen vardı, ama hamur yapacak yoktu. Mutlaka hamuru yoğuracak birilerinin çıkması kaçınılmazdı. KAWA Hareketi dünyanın en zor sorununu çözmeye girişti. Başaracağına inandı. Ama başaramadı. Başaramazdı. Çünkü KAWA Hareketi kadroları sanıyorlardı ki; bu iş istemekten ibaret. İstemek elbette bir işi başarmanın önkoşulu, ama sadece önkoşul. Fakat ba- şarmak için başka meziyetler de olması gerekti.

Bunun yanı sıra uluslararası koşulların da buna uygun olması gerekti. KAWA lider kadrosunun bilince çıkaramadığı da buydu. Tecrübesizdi, deneyimsizdi. İdeolojik, siyasi, politik, örgütsel, askeri, ekono- mik olanak olarak donanımlı değildi. Kürd milleti, kendini bağımsızlığa taşıyacak önderliğini arıyordu. KAWA, bu sürecin başlangı- cında; deneyimsizliğine rağmen büyüyordu, ama kontrol gücü, lokomotif görevini yapma pozisyonundan çok uzaktı. Geçmişten devral- dığı bir deneyimi yoktu. Tecrübesizlik hakimdi. Fakat alt kadroların fedakarlığıyla birçok engel aşılıyordu. Deyim yerindeyse; bu kadrolar, pratik içinde kendi göbeklerini kendileri kesiyordu. Hata yapa yapa yetkinleşiyor, süreç kavranılıyor, tecrübe ve birikim oluşuyordu. Çalışmalar sonucu, kısa bir sürede Kürdistan’da KAWA Hare- keti, geniş bir kitleye ulaşıyor ve tanınır hale geliyordu.

KAWA Hareketi kadroları; gençti, tecrübesizdi, ama diri, dinamik ve fedakardı. Örgütün bilince çıkardığı profesyonel çalışma anlayışıyla, kadrolar okul ve iş yerlerini terk ederek, kitleler içinde 24 saat sü- ren bir çalışma temposunu tutturmuştu. KAWA Hareketi ilkeleri de, kadroların işini kolaylaştırıyordu. Geleneksel Kürd siyasal örgütle- rinin aksine; Bağımsız Birleşik Demokratik bir Kürdistan’ı hedef seçmişti. Bunu silahlı mücadele ile gerçekleştireceğinin propagan- dasını yapıyordu.

Uluslararası komünist hareketin ayrışmasında, tavrını Çin Komünist Partisi ve Arnavutluk Emek Partisinden yana koymuştu. SSCB’ni; “sosyal-emperyalist” olarak değerlendiriyordu. Mustafa Barzani önderliğinde gelişen ve yenilgiyle sonuçlanan Güney hareketinin yenilgisinden SSCB’ni sorumlu tutuyordu. Barzani hareke- tini yenilgiye götüren ana faktörlerden bir tanesi; Irak sömürgeci güçlerinin, SSCB’nden aldığı desteğe bağlıyor ve SSCB’ni, bu politi- kasından dolayı, Kürd millet düşmanı olarak ilan etmişti. Bu, bir yerde KAWA Hareketindeki yurtsever damarın gücüne işaretti. Aynı tavrı, daha sonra Çin Komünist Partisi ve Arnavutluk Emek Parti- si’nin Kürd milleti hakkındaki düşüncelerini öğrendiğinde de ortaya koydu.

Fakat bu ara da, ilkesel bir hata yaptı. YNK ve lideri Celal Talabani’yi, SSCB yanlısı “sosyal-faşist” olarak değerlendirdi. YNK’nin, o dönem BAAS rejimi ile varolan ilişkilerinden dolayı, “sovyetçi” olarak algı- lamıştı. Aslında bu bir yanılgıydı. KAWA Hareketi, YNK’yi “sosyal-fa- şist” değerlendirdiği dönem, YNK ve lideri Celal Talabani, SSCB tez- lerine karşın Çin Komünist Partisi’ne daha yakın düşünceler savu- nuyordu. KAWA Hareketi, bu konuda çok büyük bir hata yaptı.

KAWA Hareketi’nin ilke ve yaklaşımları; kadrolarının cesaret ve güvenlerini pozitif yönde etkiliyor, motive ediyor ve bu, konuşmalarına zemin hazırladığı gibi, ajitasyon ve propagandalarını da hızlandırıyordu. Kitleleri heyecanlandırmada ve harekete geçirmede, önemli bir rol oynuyordu.

Yüzyıllardan beri Türk egemenlik sisteminin, Kürd milletine karşı uyguladığı inkar ve imhadan kaynaklanan kin ve nefret, KAWA Ha- reketi ilkeleri ile örtüşünce muazam bir güç ortaya çıkıyor ve bu iki boyut birleşerek siyasal bir karekter alıyordu. Örgüt, alabildiğine ni- cel olarak büyüyordu. Bu, bir olumluluktu.

Fakat olumsuzluklar da örgütün yakasını bırakmıyordu. Ankara ve İstanbul grupları arasındaki güvensizlik, giderek büyüyordu. Bu or- tamda; “üç dünya teorisi” de gündeme oturunca, gruplaşmalar ide- olojik bir karekter almaya başlıyordu. Aslında “üç dünya teorisi” ol- masaydı da, örgütün bölünmesi muhtemel dahilindeydi. Ankara grubunun başını çeken Yalçın Çakıcı, iş başındaydı. Örgütü bölmek için canla başla çalışıyordu. Onun etki alanındaki kadrolar, onu takip ediyordu. Ferit Uzun, Ahmet Zeki Okçuoğlu ve Mahmut Fırat arasında Diyarbakır cezaevi süreci kaynaklı güvensizlik de, yine bir başka faktördü.

Bu olumsuzluklar, örgüt kadrolarını kötü etkiliyordu. Düşmana karşı mücadele etmeleri gerekirken, enerjilerinin önemli bir kısmını, iç çekişmelerde tüketiyorlardı. Örgütün biriken sorunlarını çözmekten öte, gruplar arasındaki çekişmeler ön plana çıkıyordu. Sonuç olarak KAWA Hareketi, 1977 yılının sonlarında; “üç dünya teorisi”ni kabul ve ret temelinde bölündü.

KAWA Hareketi’nin bölünmesinde, devletin parmak izleri vardı. Bu sonradan anlaşılsa da, yapılacak bir şey yoktu. Yalçın Çakıcı, karanlık biriydi. Bu işin belgesi yoktu, ama oynadığı rol ve sonrasında girdiği ilişkiler, bu iddiayı doğrular nitelikteydi. Yalçın Çakıcı, aslen Muğlalı bir Türk aileden geliyordu. Babası bir ara Muş’ta uzatmalı çavuşluk yapmıştı. Bir Kürd kadınla evlenmişti. Bu nedenle Yalçın Çakıcı, kendini bize Muşlu olarak tanıtmıştı. Gerçi Türk olduğunu biliyordum ama babasının asker ve Muğlalı olduğunu bu kitabı hazırlarken kişiler hakkında bilgi toplarken ancak öğrenebildim. Tabii ki, bu arada doktor olan büyük kadeşinin MİT ajanı olduğunu da.

Yalçın Çakıcı, o günün koşullarında, yeterli bir teorik birikime sahip- ti. Ağzı laf eden, Ankara DDKD ve özellikle başını çektiği Ankara grubu içinde oldukça etkin biriydi. “Üç dünya teorisi”ni KAWA Ha- reketi içinde savunanların başını çekiyor ve birçok değerli insanı et- kiliyordu. Kürdistan devriminin tasfiyesini öngören “üç dünya teo- risi”ni KAWA Hareketi’ne kabul ettirmeye çalışıyordu. Bunu bir bü- tün olarak başaramasa da, örgütün bölünmesinde önemli bir rol oy- nadı. Ayrılıktan kısa bir süre sonra, etkilediği kişilerle birlikte Türk egemenlik sisteminin “solcusu” Doğu Perinçek’in partisinde yerini aldı. Bu bile; Onun, hangi karanlık güçlerin özel yetiştirmesi oldu- ğuna işaret ediyordu. Bugünden sonra, elbette bunu söylemenin hiçbir anlamı yoktur. Çünkü o yaptığını yapmıştı. Kürdistan devrimine önderlik edebile- cek sayısız önder ve kadroyu KAWA’dan alıp götürmüştü. Daha sonra onlarla yolları ayrılsa da, devrimci dinamizmini bitirmişti on- ların. Onlarla birlikte hitap ettikleri geniş kitleleri de, KAWA Hare- keti’den uzaklaştırmayı başarabilmişti.

Bu durum, KAWA Hareketi’nin ilk kırılma noktası oldu.

“Üç dünya teorisi”, karşı-devrimin teorisiydi. Bu teoriyi savunmakla amaçlanan; Bağımsız, Birleşik ve Demokratik Kürdistan’ı boşa çıkarmak demekti. Teoriye göre; “üç dünya” vardı: Birinci dünya; ABD, Rusya. İkinci dünya; Avrupa, Kanada ve Japonya idi. Üçüncü dünya; emperyalizme şu veya bu şekilde bağımlı olan, az gelişmiş ülkeler oluyor ve “devrimin temel gücü” olarak görülüyordu. Yine teoriye göre; Kürdistan’ı kendi aralarında paylaşan, sömürgeleşti- ren, soykırım dahil, her uygulamanin sahibi Türkiye, İran, Irak ve Suriye devletleri, devrimin temel gücü oluyordu. O günden sonra da, bu devletlere karşı mücadele etmek, savuncularına göre; “karşı-devrimin ekmeğine yağ sürmek,” oluyordu. Bağımsız, Birleşik ve Demokratik Kürdistan hedefi boşa çıkarılıyor ve anlamsızlaşıyordu.

Teori, bu kadar açık ve netti. Fakat buna rağmen, KAWA Hareketi’nin sayısız önder ve kadrosu, bu karşı-devrimci teoriyi savunmaktan geri durmadı. Süreç içinde, teorinin karşı-devrimci özünü kavrasalar da, ipin ucunu kaçırmışlardı. Sağa-sola dağıldılar. Kimisi, derin devletin solcusu Perinçek’in kapısında nöbet tuttu. Kimisi T- KDP, ya da PKK saflarına katıldı. Bazıları da; kendi işine gücüne ba- karak, evinde oturmayı tercih etti.

Buna yol açan bir etken de “Üç Dünyacı”ların başını çekenlerden biri olan Ferit Uzun’un katledilmesidir. Ferit Uzun, her ne kadar Kürdistan devrimini boşa çıkaran “Üç Dünya Teorisi”ni savunsa da bir Kürd yurtseveriydi. Kürdistan aşığıydı. “Üç Dünyacılar” olarak TC devletinin derin solcusu Doğu Perinçek’in örgütüne katılmasına karşıydı. Türk egemenlik sistemin korkusu, “Üç Dünya Teorisi”ni savunan potansiyelin tekrar “Ret Kawacılar”la bir araya geleceğiydi. Bunu sağlayabilecek en etkili kişi olarak ta Ferit Uzun görülüyordu. Ferit Uzun’un kalemi bu nedenle kırıldı.

Ferit Uzun’un katledilmesi “Üç Dünyacı”ları sindirdi. Dağılmalarında belirleyici bir rol oynadı. Bu tarumar ortamında, Kürdistan devriminin önemli bir potansiyel gücü tasfiye oldu.

Ferit Uzun’un katledilmesi bir tesadüf sonucu değildir. Bir amaç ve planın sonucu gerçekleştirildi. Türk egemenlik sisteminin istemi ve Abdullah Öcalan’nın öneri ve dayatmasıyle Apocu Örgütün Siirt’e yaptıkları merkezi düzeydeki bir toplantıda kararı alındı. Tetikçi olarak Ali Yaverkaya ve Emin Dal görevlendirildi. Ferit Uzun 22 Ka- sım 1978 günü şehit edildi.

Metin Asmen, Newroz Com internet sitesinden yayınlanan “Ferit Uzun’un Şehadeti ile İlgili Mehmet Şener ile Yapılan Görüşmeden Bir Anı” makalesinde şunları dile getirdi: “KAWA Hareketi’nin liderlerinden olan büyük devrimci Ferit Uzun’u 22 Kasım 1978 de katledil- mesinin yıldönümünde saygıyla anarken, 1991 yılında Mehmet Şener ile bir görüşmemizde konuyla ilgili konuştuklarımızı burada ak- tarmak istiyorum.

Mehmet Şener’e, Semir’in (Çetin Güngör’ün) PKK’den ayrıldıktan sonra, Ferit Uzun’un PKK Merkez Komitesinin kararıyla vurulduğunu yazdığını belirttim. Mehmet Şener bu olayın Semir tarafından yazıldığından haberi olmadığını, ama anlattıklarının doğru oldu- ğunu belirtti.

Ferit Uzun için ölüm kararı alındığında kendisinin de sözkonusu toplantıda bulunduğunu belirterek: ‘Ferit Uzun’un öldürülmesi gerektiğini bizzat Abdullah Öcalan söyledi ve dayattı. Çünkü toplan- tıda bulunanlardan bazıları, hatırladığım kadarıyla Mazlum Doğan, Ferit Uzun’un bölgede çok sevildiğini ve Ferit Uzun’un öldürülmesinin kendilerine zarar vereceğini, hatta Ferit’ten önce başkaları varken niye Ferit diye itiraz etti. Bunun üzerine Apo, hem Siverekte örgütlenmenin, hemde KAWA Hareketinün tasfiyesinin bu eylemden geçtiğini söylediğini belirtti.’

Ben hem hayretle, hem de öfke ile kendisinin bu toplantıda bu duruma karşı çıkıp çıkmadığını sorduğumda, kendisinin sessiz kalıp, daha çok Mazlum Doğan’ın tepkisini beklediğini, toplantıda bazı tepkilerin olduğunu ama cılız kaldığını ve de sonuçta kararlaştırıldığını belirtti.

Ferit Uzun’un katledilmesinden hemen sonra kendilerinin Batman ve Silvan’da olaya sahip çıktıklarını, ama hemen Abdullah Öcalan ta- rafından tekrar toplantıya çağrıldıklarını, kendi eylemlerine sahip çıkmaları durumunda çok sayıda düşman kazanacaklarını, eyleme sahip çıkmak isteyenlerin politika ve taktikten anlamadıklarını, hatta eyleme sahip çıkmaları durumunda bölgede tutnamayacaklarını belirtip, Ferit Uzun’un katledilmesinin Bucak’ların üzerine yıkıl- ması gerektiğini, hatta Ferit Uzun’a sahip çıkarak hedeflerine ulaşa- caklarını belirttiğini anlattı. Tabii bunları anlatırken, Ferit Uzun’un katledilme olayının Diyarbakırdaki iddianamelerde de yer aldığını da belirtti.”

Şükrü Gülmüş, bir zamanlar sahibi olduğu ve editörlüğünü yaptığı Nasname internet sitesinde 24 Kasım 2005 tarihinde Ali Yaverkaya ile yaptığı röportajla Ferit Uzun’un katledilişini daha anlaşılır kılıyor.

“Kawacı kadro ve hala onun mirasını devam ettirenlere: Sizin temel göreviniz Ferit Uzun’un ölümüne karar verenleri ve tetik çekenleri bulmanız ve onları hiç değilse teşhir etmenizdir. Ben bunun üzerinde yıllardır durdum. Ve uzun yıllar kendisini vuranın töhmetiyle yaşayan kişiye sordum. Ya söylersin ya da seninle tüm ilişkilerimi keserim. Herkes senin tetikçi olduğunu söylüyor. Hazin hazin güldü.

-Sana tüm samimiyetimle söylüyorum. Biliyorum herkes böyle biliyor ama ben değilim.

-Ya kim?

-Emin DAL’dır.

-Emir verenler?

-Sen onları biliyorsun onları söylememe ne gerek var. Sen bile onların sorumluluğunda çalıştın.

-Evet.

O zaman onları da ben açıklayayım.

Bizim zamanımızda artık her türden eylemler merkezileştirilmiş ve bunun tek karar organı MAK (Merkezi Askeri Konsey) idi.

Bunlar ise üç kişilik komiteydi. Başkan: Mehmet Karasungur. Yardımcıları: Rıza Altun ve Fehmi Yılmaz’dı. Rıza’yı bilmeyen yok. Ama Fehmi Yılmaz: Aslen Ordulu. Askerliğini komando subayı olarak yapmış ve Ankara sürecinde Öcalan’a en yakın adamlardan biri. Ya- kalandı. Yakalanır yakalanmaz zalim bir itirafçı oldu. Çıktı ve halen İzmir’de yaşıyor. Hayatı gıcır ve ona karışan da yok.”

Karanlıkta kalan bir nokta var mı? Yok! Kurbanın, tetik çekenin, onları görevlendirenlerin ve onlara bu kararı uygulatanların kimliği ve niteliği açık.

Ferit Uzun’un öldürülmesi sıradan bir olay değildir. Türk egemenlik sisteminin kendisi için tehlikeli gördüğü Kürd örgütlerini tasfiye etmek, kadrolarını ortadan kaldırmak, “Apocu” sistemin önünü açmaya yönelik bir eylemdir. “Apocu” sistem vasıtasıyla da Kürdistan milli hareketini denetim altına almak ve süreç içinde tasfiye etmek temel amaçları olmaktadır.

Ergenekon sanığı Yalçın Küçük’ün bu konuda dedikleri bunu doğru-lamaktadır. 1967-1968 yılında görev yaptığı “Devlet Planlama Teşkilatı”ında bu konunun göndeme geldiği ve bu yönde bir anlayış oluşturulmaya çalışıldığını söylemektedir. Mesele şudur. Kürdistan milli kurtuluş hareketi gelişiyordu. Kendi kanalından örgütleniyordu. Türk egemenlik sistemi bunu boşa çıkarmak için kendi “Kürtçüsü”nü yaratmayı kurtuluş saydı. Bu anlayış gereği kendi “Kemalist Kürd Hareketi”ni oluşturdu. Başına da buldukları, eğitikleri Abdullah Öcalan’ı koydu. Maddi ve manevi olarak destekledi. Palazlandırıp sokağa saldı.

Nerede boyun eğmeyen bir Ferit, bir Kamer varsa öldürdü. Bu mantık sonucu onbinlerce Kürd öldürüldü. Sistem ve devşirdiği Abdullah Öcalan tarafından devreye konulan danışıklı bir savaşla hesabı tutulmayan bir soykırım yaşandı. Sorumlusu Türk egemenlik sistemi ve “Apocu” sistemdir…

NOT: Hasan H. Yıldırım – “Kawa Hareketi‘nin Tasfiye Süreçleri” Kitabımdan alınmış bir parça. …Bu vesileyle Ferit Uzun olmak üzere Kürdistan devrim mücadelesinde şehit olan tüm insanlarımızın anısı önünde saygıyla eğiliyor, toprakları bol olsun diyorum.

22 Kasım 2021

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu