Genel

KÜRDİSTAN FEDERE DEVLET STATÜSÜ TEHLİKE ALTINDADIR

Hasan H. Yıldırım & Hussein Erkan

Evet, Kürdistan Federe Devlet Statüsü tehlike altındadır. Nedeni Hewler iktidarını ele geçiren partilerin izlediği milli olmayan politikaları buna yol açmaktadır. Buna defalarca dikkat çektik, uyarılarda bulunduk. Biz bunu yaparlen kimi beyinsiz bizi “güneye düşmanlık yapmak“la suçladı. Bununda nedeni var. Çünkü bunu diyenlerden milli dugu kaygısı yok. Onlar milli çıkarları bir yana bırakmış, ceplerini düşünen bir maaş, bir ihale almak için milletini satan düşkün insanlardır.

Biz bunu derken aydın geçinen birileride “Ne yapıyorsunuz? Birlik zamanı“ deyip duruyorlar. Tamam Kürdlerin acil olarak milli birliğe ihtiyaçları var ama milli birlik milli istemler üzerinde inşa edilir. Bunun temelide bağımsızlık hedefidir. Kürdlerin milli birliğini sağlayacak başka bir zemin yoktur. Ezilen ve hatta sömürge altında olan bir millet işe koyulurken, programını yaparken önüne bağımsızlığı hedef olarak koyar. Önce bir bakalım, sonra bağımsızlığıda düşünürüz demek olmaz. Bu tutum Kürdler dışında kimsede yoktur. Ha bağımsızlık koşulları var mıdır elbette şu an yoktur. Bağımsızlık koşulların olmadığı gibi diğer hedef koşullarıda bugün Kürdistan’da yoktur. Bu ancak mücadele edilerek hazırlanır. Milli birlikte bu zeminde yaratılır.

Milli birlik parçacılık yaparak, bu parça benim, diğer parçalardaki Kürdlere burada senin işin yok demekle, ama sömürgecilerimiz şahsında kardeşlik, dostluk, strateji tesis etmekle, onlarla ortak yaşam öngörmekle, sömürgecilerimizi demokratikleştirelim zemini üzerinde oluşmaz. Olsa idi şimdiye kadar zaten gerçekleşirdi. Gerçekleşmemesinin nedeni budur. Kaygı duyduğumuz bu durumdur.

Bu sadece bizim kaygımız değildir. Bizim kaygılarımızı çıkarını bizim millet olarak hak kazanmada bulan birçok devlette duyuyor. Bunların başında ABD geliyor. ABD defalarca güney yönetimini uyardı. Sömürgeci devletlerden uzak durun. Birlik olun. Devleti devlet yapan kurumlar oluşturun dedi. Ama Hewler iktidarını ele geçiren Irak-PDK ve YNK bunu işitmek istemedi. İşitme işlerine gelmedi. Halkı böldükleri gibi ülkeyide böldüler. Bunu gözetleyen başta ABD olmak üzere birçok devlet ve uluslararası kurum güneyli siyasal güçleri uyardı. En son ABD Irak Büyükelçisi Matthew Tueller, son dönemde bilahare güneye gitti. Irak-PDK ve YNK sorumlularıyla görüştü. “Böyle devam ederseniz federe Kürdistan devlet statüsü tehlikeye girer. Çift başlılığı aşın“ uyarısında bulundu.

Aynı uyarıyı BM Irak Özel Temsilcisi Jeanine Hennis Plasschaert de, BM Güvenlik Konseyi‘nin 17 Mayıs 2022 tarihli oturumunda dile getirdi. Hewler yönetimine ülkeyi bölen “Dergele sınırını kaldırın, iki başlı yönetimine son verin. Bunu yapmasanız Kürdistan Federe Devlet Statüsü tehlikeye girer“ dedi.

Hewler yönetimini ele geçirenler bu uyarılara kulak asacak mı? Sanmıyoruz. Sanmıyoruz çünkü o güçler bağımsız değiller. Kimi Türkiye, kimi İran’ın atanmış valileri haline gelmiştir. İster hazmedin, ister etmeyin bu bir realite. Bir nevi sömürgecilerimiz tarafından kendi adına Kürdistan halkını denetim altına almak için atanmış kayyumdurlar. Bunu aşmalarıda mümkün görünmüyor. Bunları aşmanın tek bir yolu var. Bunları tasfiye etmek. Mevcut iç dinamiklerle bugün bunu yapma emareleri yok. Geriye dış bir gücün müdahalesi kalıyor. Olumlu yönde müdahale edecek güçte ABD görünüyor. O ne zaman müdahale eder derseniz İran ve Türkiye’ye askeri olarak müdahale etmesi koşullarında olacağına inanıyoruz. Umudumuz o.

Kimi birey ve çevreler, ABD’nin Kürd/Kürdistan politikası yoktur diyorlar. Bunu diyenler ya artniyetlidirler, ya da gelişmelerden habersizdirler. ABD’nin Kürdistan’ın güney ve güneybatısındaki kazanımlarında en büyük pay sahibi olduğunu görmek çok mu zor? Onuda geçtik. ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’in Türkiye Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile 2 Nisan 2003 tarihinde yaptıkları anlaşmaya bakabilirler. Hele bakalım ABD’nin Kürd/Kürdistan politikası var mı, yok mu görürler. İlgi duyanlar için sözkonusu anlaşmayı yazının sonuna ekleyeceğiz. Mutlaka okuyun.

Neyse esas meseleye gelelim. Yabancıları bir yana bırakalım. Kendimize bakalım. Eğer sorunumuz bugüne kadar çözülmemişse elbette dış koşulların bundan etkisi var ama izlenen Kürd politikasınında bundan birinci derecede payı var. Bunu dile getirdiğimizde aydın geçinen birileri polyana oluveriyorlar. Hata ve suç işleyen güçlere güzellemeyi kendilerine iş ediniyorlar. Kendileri inanmasada öyle cümleler koruyorlarki birilerine yararlanmaya çalışıyorlar. Bu tutum aydın tutumu olamaz. Ortada hata ve suç varsa bunu deşifre etmek aydın olmanın olmasa olmaz şartıdır. Birileri hata yapıyor. Oralı olunmuyor. Bir daha hata yapılıyor. Yine oralı olunmuyor. İnsanız kuşkusuz hata yapabiliriz. Hata bir, iki, üç defada olabilir ama bu hatalar birike birike bir çizgiye dönüşürse bu artık suç olur. Siyasi literatörde suçun karşılığı bilinir. Bunu telefoz etmek niye yanlış olsun? Kimse başımıza polyana kesilmesin. Bilinsinki polyanacılık sonuçta insanı suç ortağı ediverir.

20 Mayıs 2022 …

BİR MAKALEMİZDE BU KONUYU İŞLEDİK. KISA BİR PARÇASINI GÜNCELLEŞTİRELİM.

Şimdi 2 Nisan 2003 tarihli ABD-Türkiye arasında yapılan anlaşmayı irdelemek istiyoruz. Hele bakalım ABD’nin Kürdistan politikası ve ABD’nin bağımsız bir Kürd devleti kurma projesi var mı, yok mu göreceğiz. Bilindiği üzere dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell tarafından 2 Nisan 2003’te söz konusu anlaşma imzalandı. Aslında bu anlaşmanın mimarının bir tarafı ABD olsa da, diğer mimarı 15 Temmuz 2016 tarihinde “darbeci“ diye tasfiye edilen Liberal Demokratlardır. Fakat bu ekip tasfiye edilince anlaşma uygulanılamadı. Fakat anlaşma iptal edilmiş değildir. Sadece Türkler gereğini yapmıyor. Fakat bir gün bu anlaşmadan daha ağırı önlerine

konulacaktır.

ANLAŞMANIN MADDELERİ AŞAĞIDADIR 1-Irak’ın kuzeyinde bulunan bütün Türk birlikleri ve Türk ordusuna bağlı Özel Kuvvetler, Türkiye sınırları içine çekilecek. Türk ordusu bundan böyle hangi gerekçeyle olursa olsun, sınır ötesi harekâtta bulunmayacak. PKK/KADEK’in Türkiye egemenlik alanı dışında takip ve bastırılması harekâtlarına son verilecek. Ayrıca PKK/KADEK’e karşı Türkiye Devletinin egemenlik alanı içinde yapılacak askeri harekâtlar için ABD askeri makamlarına bilgi verilecek.

2-Eğer Türk Silahlı Kuvvetleri, PKK/KADEK’e karşı ABD askeri makamlarına bilgi vermeden ve izin almadan harekât yapacak olursa, ABD hükümeti, Kürt halkına karşı şiddet kullanıldığı ve soykırım uygulandığı çerçevesi içinde uyarıda bulunma hakkını kullanabilecek. Bu durumda ABD gerekli gördüğü ambargo ve silahlı müdahale gibi siyasal ve askerî yaptırımları saklı tutacak.

3-Türkiye, ABD’nin İran’a ve diğer Ortadoğu ülkelerine karşı uygulayacağı sınırlı askerî harekâtlara, ABD’nin talep etmesi halinde şartsız olarak üs ve taşıma kolaylıkları sağlayacak, askerî birlik verecek. Türk birliklerinin üst komuta yetkisi, ABD komutanlığında olacak.

4- Türk ordusunun asker sayısı ve silah kuvveti, ABD’nin uygun bulduğu sayı ve kabiliyete indirilecek. Özellikle tank ve ağır silahların miktarı düşürülecek, savaş uçağı sayısı sınırlanacak. Bütün silah ve cephane bundan sonra ağırlıklı olarak kısa menzilli taktik savunma kavramına (belgede “konsept” deniyor) göre ayarlanacak. Türkiye’de bulunan ABD ve NATO irtibat subaylarının görev alanları ve yetkileri genişletilecek.

5- Irak’ın kuzeyinde kurulmuş olan Kürdistan devleti, resmen ilan edildikten sonra, Türkiye tarafından da resmen tanınacak. Türk devletinin Kürdistan kurulmasını “savaş nedeni” sayan Millî Güvenlik Siyaset Belgesi ve bu yöndeki politika ve kararları kaldırılacak. Kürdistan sınırları içinde kalacak olan ve özellikle Kerkük, Musul ve Süleymaniye’deki Türkmenler, ABD tarafından güvenli bir şekilde başta Bağdat ve diğer Güney Irak şehirlerine nakledilecek. ABD yetkilileri göç edecek olan tüm Türkmenlere iş olanakları sağlayacak.

6-Abdullah Öcalan ve diğer dört lideri dışında bütün PKK/KADEK yönetici ve elemanlarına geniş kapsamlı af çıkarılacak. Etnik grupların yasal siyasete katılmaları önündeki bütün yasal kısıtlamalar ve engeller kaldırılacak. Af yasasıyla bağlantılı olarak PKK/KADEK’e yasal siyaset düzleminde yer alma olanağı sağlanacak, hapiste veya dağda bulunan yöneticilerin siyasal mücadeleye katılmaları için gerekli hukukî ve siyasal önlemler alınacak ve uygulanacak.

7-Kamu Reformu Yasası ve yeni Yerel Yönetim Yasaları hızla çıkartılarak, Türkiye’deki Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı şehir ve kasabaların belediyelerinin özerkleşmesi süreci kararlı olarak yürütülecek. Türkiye, dört yıl içinde uygulanacak bir planla, üniter devlet yapısını terk ederek, federasyona geçecek.

8- KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, “Arafat modeli” denen uygulamayla devre dışı bırakılarak, Kıbrıs’ta Annan Planı bazı küçük değişikliklerle hayata geçirilecek. Ege kıta sahanlığı konusunda Türkiye, Yunan doktrinine daha esnek davranacak, Türk jetlerinin uçuş alanı daraltılacak, sık sık ortaya çıkan “it dalaşı” sorunu Yunanistan rahatsız edilmeden çözülecek.

9-Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkileri normalleştirilecek ve iyileştirilecek. Sınır ticaretinde Ermeniler lehine düzenlemeler yapılacak. Ermenilerin Türkiye’ye gezilerindeki bazı kısıtlamalar kaldırılacak.

“BUNU ŞÖYLE YORUMLAMIŞTIK

Bu anlaşma GOP’nin dönem politikasının gereğiydi. O dönemde Türkiye Başbakanı olan Recep Tayyip Erdoğan kendisini “GOP Eşbaşkanı“ ilan ediyordu. Anlaşmanın bazı maddeleri uygulansa da Türk devlet aklı sürece müdahale etti. Bu anlaşmanın esas savunucuları olan Liberal Demokrat denilen ekip “darbeci“ diye 15 Temmuz 2016 tarihinde tasfiye edildi.

Sözkonusu anlaşma rafa kaldırdı. Bunun üzerine ABD ile Türkiye arasındaki açı giderek genişledi. ABD, Türkiye’ye karşı yaptırım kararı aldı. Siyasi ablukaya aldı. Askeri ve ekonomik ambargolara tabi kıldı. Türkiye dünyada giderek siyası olarak izole olurken, ekonomik olarak iflasa doğru hızlı adımlarla yol aldı. Türkiye‘de bugün büyük bir kaos yaşanmaktadır. Süreçle iflas bayrağını çekeceği kaçınılmazdır. Bu, Türkiye‘yi iki tercihle karşı karşıya bırakacaktır. Ya ABD’ye şartsız teslim olacak, veya tıpkı Saddam, Kaddafi ve Esad gibi askeri olarak direnecek ve Irak, Libya ve Suriye’nin akibetine uğrayacaktır. Bu bir süreç meselesidir. Fakat Türk devlet aklına bakıldında teslim olmayacağı, direneceğidir. ABD’de bunun karşılığını verecektir. Zaten bunun birçok tedbirinide almış bulunuyor.

Sorun Türkiye’nin anlaşmaya uyup uyması meselesini çoktan aştı. Bu anlaşmaya Türklerin şimdilik uymamasının pek bir önemi yoktur. Anlaşma tarihsel bir öneme sahiptir. Türk devletinin üniter yapısını tartışmaya açan, Lozan anlaşmasını boşa çıkaran özelliğe sahiptir. Türkler bugün bu anlaşmaya uymasa da yarın bu anlaşma veya daha ağırı önlerine konulacaktır. Bu da süreç meselesidir.İster bugün, ister İran operasyonu sonrası ABD ile Türkiye askeri olarak birgün mutlaka karşı karşıya gelecektir. ABD yetkililerin ”Türkiye GOP kapsamı içindedir“ demesi buna yol açamaktadır.

Görünen o ki, Türkiye bu iş yarın olacağına bugün olsun der gibidir. Zaten bu nedenle kendilerini habire dayattılar. ABD’ninde bir sabrı vardı. Her an ”artık yeter“ diyebilirdi. Bugün dedi. Türkiye’yi “haydut devlet“ ilan etti. Caatsa yaptırımları dahil birçok yaptırımlara tabi tuttu. Yaşanan durum budur. ABD-Türkiye arasındaki var olan kriz bugün oluşmadı.

Sovyet Bloku’nun dağılması, GOP temelinde ABD’nin Orta Doğu’ya çeki düzen vermek için ilk etapta Irak’a müdahalesiyle başladı. O günden sonra ABD-Türkiye çıkarları farklılaştı. Aralarındaki çelişki giderek derinleşti. Bugün askeri olarak karşı karşıya gelme durumuna kadar evrildi. Her ne kadar bu aşamada ABD’nin Türkiye’ye karşı askeri olarak harekete geçme politikası olmasa da eğer Türkiye, Rojava’ya saldırırsa karşı karşı gelmemek için bir neden yoktur. Bu durumun bir gün yaşanacağını daha evvel yazdığımız birçok makalede dile getirmiştik. Birçok çevre bunu komplo teorisi olarak yorumlamıştı.

”ABD, Kürdleri değil, Türkleri tercih eder” demişti.Fakat gelişmeler tersini gösteriyor. ABD engeli olmasa Türkiye çoktan Rojava’yı işgal etmişti. ABD bu işgale yol vermedi. Vermesi durumunda Kürdistan’ın güneybatısı ve Suriye’den çekilmesi gerekecekti. Buraları Rusya ve Türkiye’ye terkedecekti. Bu da ABD’nin yapacağı bir durum değildi. Çünkü ABD tersini yaparsa ciddiyetini, güvenirliğini kaybedecekti.

Bu nedenle kimse ABD’nin Türkiye’nin Rojava işgalini sineye çekeceğini bugünde beklemesin. Bunun ötesinde Rojava ve hatta güneyden çıkaracaktır. Bu da zaman meselesidir. Türkiye nasıl bir yol izler? Devlet aklı Recep Tayyip Erdoğan iktidarını 2023’e kadar korumak için mutlaka çareyi savaşta arayacaktır. Savaşa girmese zaten kaybedecektir. Kurtuluşu savaşa girmekte arayacaktır. Toplumu denetim altına almak için daha katı bir uygulamayı gerektiriyor. Genel seferberlik ilan etmeyi şart koşuyor. Toplumu zapt-ı rapt altına almayı gerektiriyor. Bu da savaşla olur. Bunu deneyecektir. Peki bunu zafere dönüştürme şansı var mıdır diye sorulursa bu da ABD’nin alacağı tutuma bağlıdır.

ABD Türkiye işgaline karşı askeri olarak cevap verir, savaş gelişirse Türkiye Yugoslavyalaşır, Libyalaşır, Iraklaşır, Suriyeleşir. Kürd milleti olarak beklentimiz budur. Eğer o tarihe kadar yaşamda kalırsa Recep Tayyip Erdoğan’ın sonu Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafinin sonu olur. Bunu hep birlikte göreceğiz.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu