Gündem

FİLİSTİN BOYUTUNDA İSRAİL-İRAN KAPIŞMASI

Hasan H. Yıldırım & Hussein Erkan

FİLİSTİN BOYUTUNDA İSRAİL-İRAN KAPIŞMASI
Son dönemlerde İsrail ile Filistinliler arasında savaş yeniden alevlendi. Oysa bu savaşın İsrail ile Filistinliler arasında olmasından öte, İsrail ile İran arasındaki bir savaştır. Bilindiği üzere uzun süreden beri İsrail ile İran karşılıklı birbirlerinin hedeflerine operasyonlar yapmaktadır. İsrail savaşı İran içine taşırken, İran savaşı kendi ülkesinden uzak tutmak için Filistin’e taşıdı. Bununla “Filistin mağduriyeti” altında İslam dünyasının desteğini almayı düşünmektedir. Bu konuda kimi cihatçı güçlerin desteğini aldıkları da ortadadır.
Türkiye bu şer cephesine askeri olarak olmasa da verdiği mesajlar ve sokağa döktüğü kitlelerle destek vermektedir. Her ne kadar görünürde çatışanlar İsrail ve Filistinli güçler görülse de aslında çarpışanlar İsrail ve İran güçleridir. Askeri malzeme İran’ındır. Savaşı yürüten askeri kurmay heyeti İranlıdır. Bu nedenle Arap ülkeleri bu savaştan uzak durmaktadır. Hiçbir Arap ülkesi -Şii ve Alici güçler dışında- bu savaşta İsrail karşıtı Filistinlileri desteklememektedirler. Verdikleri birkaç telin mesajı ise sadece “dostlar pazarda görsün” kabilindedir.
İsrail-İran birbirine düşman iki devlet. İran’ın İsrail hakkındaki tutumu belli. İsrail devletini yıkmak, Yahudileri denize dökmektir. Bu, İran Molla rejiminin resmi devlet politikasıdır. Bunu neyle yapacak? Hazırlığı içinde olduğu nükleer füzelerle, atom bombalarıyla yapmayı düşünüyor. İsrail bunu biliyor. İran bu güce erişemeden Molla rejimini tasfiye etmek istiyor. Bu da İsrail devletinin resmi devlet politikasıdır. Bu konuda ABD’yi ikna etmeye çalışıyor. ABD henüz onay vermese de, İsrail “bunu tek başıma yapacağım“ demektedir. Bu konuda İsraili yetkililerin birçok açıklaması var.
İran 1950’lerden bu yana bir “Nükleer Program” üzerinde çalışmaktadır. Sovyet tehdidine karşı ABD’nin destek verdiği bu proje 1979 yılında Mollaların iktidara el koymasına kadar sürdü. Bu süreçte nükleer tesislerin inşası için ABD ve Avrupalı devletlerin şirketleri arasında kimin ihaleyi alacağı rekabeti bile yaşandı. ABD desteğini çekince Molla rejimi Rusya ve kimi Avrupalı devletler üzerinden projeyi geliştirmeye çalıştı. Bu da ABD için sorun yarattı. Projeyi engellemek için girişimlerde bulundu. İran nükleer enerji elde etmek için projeler yaptığını iddia ederken, ABD ve İsrail başta olmak üzere birçok devlet nükleer silah üretmek için projeler başlattığını iddia etmektedir. Bu nedenle İran’ın bu projeden cayması istenmektedir. İran da bunu kabul etmemektedir. Düşman gördüğü Pakistan ve İsrail’in atom bombasına sahip olduğunu ama kimsenin buna karşı durmadığı mazeretini ileri sürmektedir. Ama kendisi nükleer enerji elde etmek için bir proje yapınca herkesin karşı çıktığı iddiasında bulunmaktadır.
Fakat herkes biliyor ki, İran’ın projesi düşman gördüğü devletlere karşı bir yandan kendini korumak için, diğer yandan düşman gördüğü başta İsrail olmak üzere diğer devletleri yıkmak için atom bombasına sahip olmak istemektedir. Bu nedenle Molla rejimi karşıtı başta İsrail ve ABD olmak üzere birçok devlet nükleer tesisleri her halükârda ortadan kaldırmayı önüne görev olarak koymuştur. Bu bağlamda her fırsatta “kimliği belirsiz“ diye lanse edilen güçler bu tesislere saldırmaktadır. Bunların başında Natanz Nükleer Tesisleri gelmektedir.
Natanz neden önemli?
Çünkü İran’ın en büyük uranyum zenginleştirme tesisidir. 2015’te imzalanan anlaşmaya göre bu tesiste sadece silah yapımına uygun olmayan düşük oranda zenginleştirilmiş uranyum üretecekti. Fakat İran buna uymadı. Bu oranın, nükleer anlaşmanın getirdiği yüzde 3,67’lik oranda olması gerekirken, daha sonra yüzde 4,5 oranında uranyum zenginleştirme seviyesine çıkardılar. Böylelikle İran 2015’te imzalanan anlaşmayı ihlal etti. Şimdi ise bu oran %20’ye ulaşmış durumdadır. Atom bombası yapılması için bu oranın %90’a ulaşması gerekiyor. Bunun için uzun bir süre ve büyük bir ekonomik külfet gerektiriyor. ABD, uyguladığı ekonomik ambargolarla İran’a bu imkanı vermezken, “menşei belirsiz“ güçler de ikide bir tesislere yöneliyor. Tesisleri tahrip etmeye çalışıyor.
İran’ın bilinen 8 nükleer tesisi var. Bunların başında Arak Ağır Su Reaktörü, Fordo ve Natanz nükleer tesisleriyle birlikte Buşehr Nükleer Santrali bulunmaktadır. ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesi ve İran’a yönelik uyguladığı ekonomik yaptırımlar sonrası İran zenginleştirilmiş uranyum miktarını artırdı. Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve Almanya‘nın üstlerine düşeni yapmamaları durumunda daha kararlı adımlar atacağını belirtti. Ki bunun gereğini de yapmaktadır.
Bilindiği gibi Natanz nükleer tesislerine Temmuz 2020‘de bir saldırı gerçekleştirilmişti. Bu saldırının yanı sıra İran’daki çeşitli başka enerji tesislerinde de yangınlar ve patlamalar meydana gelmişti. Çıkan yangın sonucu tesislerde birçok tahribat oluştu. Fakat İran geri adım atmamış, projeye devam etmişti. İran bunu İsrail saldırısı olarak dile getirmişti. Hasarı gidermeye çalışmıştı. Bunun üzerine Natanz nükleer tesislerine ikinci saldırı 11 Nisan 2021 tarihinde gerçekleştirildi. İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Ali Ekber Salihi, İsfahan eyaletindeki Natanz Nükleer Tesisi’nde Pazar günü meydana gelen kazanın “terör eylemi” olduğunu duyurdu. Devamla: “Bu terör hareketinin faillerinin hedeflerini hayal kırıklığına uğratmak için İran, bir yandan ciddi bir şekilde nükleer teknolojisini geliştirmeye devam edecek, diğer yandan da baskıcı yaptırımları kaldırmak için çabalayacak” dedi.
Ayrıca Ali Ekber Salihi; “bu eylemin İran ve ABD’nin nükleer anlaşmadaki taahhütlerine dönmesi için sürdürülen müzakereleri hedef aldığını“ belirtterek İsrail’i işaret etti. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansını (UAEA) tepki göstermeye çağırdı. İran, patlamadan hemen sonra sabah saatlerinde tesisinin elektrik kontağından kaynaklanan bir yangının çıktığını söyledi. Öğle saatlerinde ise “siber saldırı“ ile hedef alındığını duyurdu. Kimin yaptığını da Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in demeci daha bir açıklık getirdi. Direkt İsrail’i hedef gösterdi: “Siyonistler baskıcı yaptırımları kaldırma yolundaki başarının intikamını İran halkından almak istiyor. Ancak, izin vermeyeceğiz ve bu eylemin intikamını siyonistlerden alacağız” ifadelerini kullandı.
İran, kendi hedeflerine yapılan her saldırıda İsrail’i sorumlu tutarken İsrail sorumluluğu ne inkâr ediyor, ne de kabul ediyor. Fakat herkes biliyor ki, bu eylemlerin arkasında İsrail vardır. İran Atom Enerjisi Kurumu Sözcüsü Behruz Kamalvandi, “Kazanın can kaybına ya da kontaminasyona yol açmadığını“ ifade etse de bu doğru değildir. Büyük bir tahribatın olduğunu birçok çevre iddia etmektedir. 40 kilometre uzaklıktaki yerlerde yaşayanların iddiasına göre tesiste uzun süre alevlerin yükseldiğidir. İsrail Kamu Yayın Kuruluşu (KAN), istihbarat yetkililerine dayandırdığı haberinde tesisteki zararın İran’ın açıkladığından büyük olduğunu iddia etmektedir. İran‘ın uranyum zenginleştirme kapasitesine büyük bir darbe vurulduğu ifade edilmektedir. İran uranyum zenginleştirmeye devam etmektedır. Bununla nükleer bomba yapmaya çalışmaktadır. Bu herkesi kaygılandırmaktadır. İran’dan derhal bundan vazgeçmesi ve zenginleştirilmiş tüm uranyumu derhal yok etmesi istenmektedir. İran ise çalışmalarının tamamen barışçıl amaçlı olduğunu ve enerjinin en önemli hedef olduğunu iddia etmektedir.
İran’a bu projeden vazgeç diyen devletlere cevabî resmi görüşü şudur: Kendilerine iletilen istekler paketi konusunda; “Eğer paket uranyum zenginleştirme işlemini askıya almayı içeriyorsa hiçbir şekilde görüşülebilir bir paket değildir.” İran bu anlayışla nükleer programından geri dönmeyeceğini, bunun kendilerinin “kırmızı çizgisi” olduğunu söylemektedir.
Viyana’da İran nükleer anlaşması görüşmeleri, 6 Nisan 2021’de başladı. Toplantıya Almanya, İngiltere, Fransa, Çin, Rusya ve İran’dan yetkililer katıldı. Katılımcılar Mayıs 2018’de tek taraflı olarak anlaşmadan ayrılan ABD’nin dönüşünü ele aldı. ABD yönetimi, İran’ın nükleer anlaşma koşullarına geri dönmesi durumunda kendisinin de anlaşmaya geri dönmeye ve anlaşmayla ilgili yaptırımları kaldırmaya hazır olduğunu ifade etti. Ancak İran yönetimi 2017 yılından bu yana kendisine uygulanan tüm yaptırımların kaldırılmasını talep etti. Tartışmalar devam ediyor.
Bu girişim İsrail’in pek hoşuna gitmiyor. Bunun üzerine yakın bir zamanda üst düzey bir heyet ABD’yi ziyaret edecek. Sorun İran’ın nükleer projesi. Donald Trump, İran’la daha evvel imzalanan anlaşmadan tek taraflı çekildi. İran’a yaptırımlar uygulamaya başladı. Biden, koltuğa oturmasıyla bunun konuşulabileceğini ifade etti. İran buna önkoşul olarak yaptırımların kaldırılmasını istiyor. İsrail buna sert tepki gösterdi. ABD’den 2015’te imzalanan nükleer anlaşmaya geri dönülmemesini istiyor. İran’a karşı politikasından geri adım atmıyor. İran hedeflerine karşı eylemliliklerine ara vermiyor. Eylemler ölümcül düzeydedir.
2010’dan bu yana İran adına nükleer alanda çalışmalar yapan üst düzey 5 bilim insanı suikastlar sonucu öldürüldü. Nükleer alanlarda çalışma yürüten Tahran Üniversitesi’nde Parçacık (Quantal) fiziği alanında çalışmalar yürüten profesör Mesud Alimuhammedi 12 Ocak 2010’da evinin önünde öldürüldü. Fail olarak Cemali Feşi yakalandı. Sorgusunda Tel Aviv’de İsrail İstihbarat Teşkilatı’nın (Mossad) eğitiminden geçtiğini ve suikastı İsrail adına işlediğini, suikast karşılığında Mossad’ın kendisine 120 bin dolar ödediğini söyledi. Mahkeme kendisini 2011’de idama mahkûm etti. Tutulduğu Tahran’daki Evin Cezaevi’nde 2012’de infaz edildi.
29 Aralık 2010’da Şehid Beheşti Üniversitesi’nde profesör olan, nükleer alanda çalışmalar yürüten, İran Atom Enerjisi Kurumu bünyesinde atomaltı kuantal parçacık fiziği alanında çalışan Mecid Şehriyari, seyir halindeki aracına yerleştirilen uzaktan kumandalı bombanın patlatılması sonucu yaşamını yitirdi. Aynı gün Şehid Beheşti Üniversitesi’nde nükleer fizik profesörü olan Feridun Abbasi’ye de aynı yöntemle suikast girişimi yapıldı. Abbasi, saldırıdan ağır yaralı olarak kurtuldu. Suikasta kurban verilen bir diğer nükleer fizikçi Daryuş Rızainejad ise 23 Temmuz 2010’da Tahran’da eşi ile birlikte çocuğunu kreşten aldıktan sonra motosikletli kişiler tarafından açılan ateş sonucu öldürüldü.
Natanz’daki uranyum zenginleştirme merkezinde görevli nükleer fizikçi Mustafa Ahmedi Ruşen de 11 Ocak 2012’de Tahran’ın doğusundaki Allame Tebatebai Üniversitesi’nin yakınlarında arabasına yerleştirilen bombanın patlatılması sonucunda öldürüldü. İran’ın nükleer ve füze programının en önde gelen isimlerinden olan Savunma Bakan Yardımcısı Muhsin Fahrizade, 27 Kasım 2020 günü uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürüldü. İran Mossad’ı sorumlu tuttu. İran, “intikamı alınacak“ dedi.
Kısa bir süre sonra İsrail’in başkenti Tel Aviv’de MOSSAD yetkilisi olan Fahmi Hinavi, silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Saldırının, Tahran yönetiminin İran’ın “Nükleer Babası“ olarak bilinen Muhsin Fahrizade’nin öldürülmesine yapılan bir misilleme olduğu iddia ediliyor. Bu arada birçok İranlı üst düzey yetkili ve bilim adamı pat diye kalp krizi geçiriyor. Devlet normal bir ölüm diye açıklama yaparken bir bakıyorsun bir yetkili veya muhalif biri pat diye “bu ölüm bir suikast sonucudur“ diyor. Artık kim neye inanırsa!..
İran devlet yetkilileri her suikast sonucu İsrail’i suçladı. İsrail ne evet, ne hayır dedi. Kimi zaman da ismini açıklamayan kimi İsrail’i yetkililer “biz yaptık“ manasına gelen açıklamalarda bulundu. 11 Nisan 2021 tarihinde Natanz Nükleer Tesisi patlatıldı. İran’a göre patlamanın sorumlusu İsrail. Bunun üzerine İran misillemelerde bulundu. İsrail’e füzelerle saldırdı. Fakat hedefe varmadan İsrail bunları havada vurdu. Irak’ta ABD askerlerinin bulunduğu karargâha füzelerle saldırdı. Zayiat hakkında bir açıklama gelmedi. Ölen ve yaralı var mı, maddi hasarın ne kadar olduğu konusu bilinmiyor.
Yanı sıra İran yanlısı bir terör örgütü Hewler havaalanını füzelerle vurdu. İran bunu “Mossad karargahı vuruldu“ diye açıkladı. Hewler hükümet sözcüsü Sefin Dizayi Mossad’ın Hewler’de böyle bir karargâhı yok dedi. İsrail, uzun zamandan beri sürekli Suriye içinde bulunan İran güçlerini vuruyor. Karşılıklı olarak birçok defa birbirlerinin gemilerine saldırdılar. İsrail, İran hedeflerini vurdukça İran yetkililerin her zamanki rutin açıklamaları, “intikam alacağız, gereken cevap verilecektir“ deseler de bunun ötesine geçemiyorlar.
İsrail-İran, arasındaki karşılıklı saldırılarda İsrail önde. İsrail, İran’da en korunaklı kilit hedefleri vururken İran’ın eli-kolu bağlı. Bu gayet normal. Çünkü Mossad İran’da çok örgütlü. İsrail coğrafyasını tehlikeden korumak için hava savunma sistemini kurmuş. İsrail düşmanı güçler bu “demir kubbe” savunma sistemini yaramıyor. Sıcak bir savaş halinde İran’ın teknik gelişim açısından İsrail’e karşı koyacak gücü yok ama elinde başka kozları var. Bu da elinin altındaki terör örgülerini İsrail hedeflerine karşı harekete geçirme olanağıdır. İşte bugün İsrail ve Filistin arasındaki savaş aslında budur. İran kendisi direkt saldırmak yerine Filistinli terör örgütlerini İsrail’e saldırtmaktadır. İsrail buna sert tepki vermektedir. Ceremesini de İsrail ve Filistin sivil halkı çekmektedir. Sonuç olarak şunu diyoruz. Bugün İsrail ve Filistinliler arasındaki savaş aslında İsrail ile İran arasındaki bir savaştır. Meselenin özü budur. Kimse Filistin masumiyeti maskesi altında İsrail devleti ve Yahudi düşmanlığı yapmasın. Kimse burada kendine vazife çıkarmasın. Bunu kim yaparsa yapsın Şiî ve Sünni cihadizmin değirmenine su taşımış olurlar. İran ve Türkiye gibi iki terör devletinin yedek gücü konumuna düşerler. Durum bu mudur? Evet budur.
Hasan H. Yıldırım & Hussein Erkan
16 Mayıs 2021
NOT: Eski bir yazı. Dünden bugüne değişen bir durum yok. Sorun aynı sorun. Savaşan güçler aynı güçler. Bir sonraki yazı bugün süren savaşa ilişkin olacak.
NOT : NOT : Yazarların görüşleri gazetemiz çizgisi yansıtmayabilir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu