GenelBölge

“HAYDUT DEVLET

Hasan H. Yıldırım & Hussein Erkan

Kullandığımız başlık bize ait değildir. Atlantik Konseyi (Atlantic Council) adlı bir düşünce kuruluşuna aittir. 2021 yılı için yayınladıkları raporda, “Riskler ve Fırsatlar“ bölümünde Türkiye’yi de değerlendirdi. Türkiye için; “haydut bir devlete doğru evriliyor ve yüksek bir ihtimalle de haydut bir devlet olacak“ diye belirtiliyor. “Yeni Osmanlıcı Türkiye daha da haydutlaşacak“ diye devam ediyor rapor. Yerinde bir tespit. Dün Osmanlı için “Hasta Adam“ demek ne kadar doğru idiyse, bugün de Türkiye için “Haydut Devlet“ demek o kadar doğrudur.

Atlantik Konseyi, 1961’de Washington’da kuruldu. Pentagon ve Dışişleri Bakanlığı’nın yanı sıra CIA ve diğer ABD istihbarat servisleri ile yakın ilişki içinde olan bir kuruluş. Çalışanları sıradan insanlar değildir. Pentagon, CIA ve Dışişleri Bakanlığı’nda kilit konumlarda çalışan insanlar görev yapıyor. ABD’nin stratejisini belirleyen kurumların başında geliyor. Yarı resmi bir ABD kurumu niteliğini taşıyor denilebilir. Çoğunlukla hazırlanan raporların çoğu ABD resmi görüşüne dönüşür. Zaten söz konusu ettiğimiz raporda Beyaz Saray, Dışişleri, Pentagon ve Ulusal Güvenlik Kurumları tarafından yol haritası olarak kabul edildi. 15 Mart 2021 tarihinde beri uygulamaya konulmuştur. Gereği yapılacaktır.

ABD başta olmak üzere Batı dünyasının en ciddi güvenlik stratejileri üreten kuruluşudur. Strejik raporlarına öncelikli olarak önem verilen kuruluşların başında gelir. Askeri, siyasi, güvenlik olmak üzere daha değişik birçok alanda stratejiler oluşturur. Araştırmalar yapar ve raporlar yayınlar. NATO en çok bu kurumun çalışmalarından yararlanır.

Bu kuruluş Aralık 2020’de küresel güvenlik ile ilgili önemli bir araştırmasını yayınladı. Araştırma çok geniş ve çok boyutlu. Biz sadece Türkiye’ye ilişkin ifade ettiği bizce önemli olan birkaç boyutuna dikkat çekmek istiyoruz.

Atlantik Konseyi söz konusu araştırmasında; “Türkiye haydut bir devlete doğru evriliyor ve yüksek bir ihtimalle de haydut bir devlet olacak“ deniliyor. “Haydut devlet“ten kastı veya “haydut devleti“ tarif ederken: Küresel barışı bozan, komşularını tehdit eden, vatandaşlarına eziyet eden veya çok kötü davranan, etnik gruplara ve farklı inançlara çok yönlü baskı uygulayan, uluslararası anlaşmalara uymayan olarak tanımlıyor. Tıpkı Türkiye’yi tarif ediyor.

“Erdoğan liderliğinde giderek otoriterleşen, İslamcı ve yayılmacı Türkiye; Somali, Katar, Libya, Irak, Suriye ve Balkanlar’a ya askeri müdahalede bulundu ya da asker konuşlandırdı. Ankara, IŞİD ile savaşan ABD müttefiki Kürtlere saldırırken diğer yandan Suriye, Libya ve Azerbaycan’da Rusya ile karşı karşıya geldi. Türkiye, NATO için tehdit oluşturan ve ABD yaptırımlarına yol açan Rus S-400 hava savunma sistemini konuşlandırdı. Doğu Akdeniz’de, Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni ihlal ederek ve Kıbrıs’a tehdit oluşturarak provakasyon yaptı. Pek çok Arap devleti Türkiye’yi tehdit olarak görürken, Erdoğan da son terör saldırılarını idare ediş yöntemi nedeniyle Fransa’yı kışkırtıyor. Ankara’nın çok cepheli askeri iddiası, daha fazla çatışmaya yol açabilir ve Türkiye’yi üyesi sayan NATO içinde hesaplaşmaya neden olabilir.

”Atlantik Konseyi daha önceki yıllarda Libya, Yugoslavya, Sudan, Irak, Suriye ve Afganistan’ı “haydut devletler“ olarak nitelendirmişti. Bu ülkelerin akıbetleri bilinmektedir. Bu ülkelerin hepsine şu veya bu şekilde müdahale edilmiş, bir kısmı bölünmüş bir kısmı da yeniden dizayn edilmiştir. Atlantik Konseyi şu an itibarı ile Kuzey Kore, İran ve Venezüela‘yı “haydut“ veya “serseri“ devlet olarak nitelendirmektedir. Türkiye‘nin de bu ülkelerin yanına hızla yol aldığını ve mevcut yapı ve uygulamaları ile geri dönme ihtimalinin nerdeyse kalmadığı belirtilmektedir.

Osmanlı devletinin mirası üzerine kurulan Türkiye cumhuriyeti, çağa uygun bir değişim ve dönüşüm sağlama yetenek, dinamik ve realitesinden uzak olduğunu yüzyıllık politika ve uygulamalarıyla ortaya koymuştur. Politika ve uygulamalarıyla uluslararası sistemle çatışır bir hale gelmiştir. Bu nedenle zorunlu bir dizayna tabi tutulacağı kesindir. Türkiye’yi CAATSA yaptırımlarına tabi tutan ABD, şimdi “haydut devlet“ ilan ederek ona karşı politikasını netleştirdi. Onu düşman kategorisine koydu. Aslında ABD’nin ilk Körfez Savaşıyla durumun buraya varacağını defalarca dile getirdik. Biz buna işaret ettiğimizde soğuk savaş döneminde kalan kimi kalıntılar, “ABD, Türkiye’yi terk etmez. Türklere karşı Kürdleri tercih etmez“ deyip durdu. Hala bu saçmalığı dillendiren birçok çevre var. Bunun başını çekenler özelikle kendilerine sosyalist veya sol diyen kesimlerin olması ekstra bir cehalette işaret eder.

ABD’nin başını çektiği batı sistemi, Türkiye’yi değiştirmek, sistemle uyumlu bir zemine çekmek için diplomatik olarak çok uğraş verdi. Fakat bunu başaramadı. Başarması da mümkün değildir. Çünkü değişim Türkiye’nin sosyolojisiyle çelişiyor. Varlığını sürdürmek için politika ve uygulamalarından geri adım atmaz. Atması halinde sistem büsbütün olarak çöker. Bu nedenle soykırıma varan saldırgan politikalarına devam edecektir. İnsanlığın geldiği bu aşamada dünya, bu kadar ağır suçlara ve sabıkaya sahip bir ülkeyi kaldıramaz. Kendisine mutlaka müdahale edileceği ortaya çıkmıştır. Duruma bakıldığında bunun sonucu Türkiye’nin geleceğinin yıkım olacağı, başka yol ve yöntemin kalmadığı ortaya çıkmıştır. Bunu gören Türkler, kuyruğu dik tutmaya çalışıyorlar. Bindikleri eşeklerinden inmeye hiç de niyetli değiller. Raporda dile getirenleri kendilerine “hakaret“ ve “tehdit“ olarak algıladılar. “Milli çıkarlarından vazgeçecek ülke olmadıklarını ve tehditlere boyun eğmeyeceklerini“ belirttiler. Biz de Türklerden tam da bunu bekliyorduk. Yanılmadık. Kim tutar sizi. Eceli gelen keçi çobanın ekmeğini yermiş.

Türkiye “terörle mücadele“ adı altında Kürdlere karşı sürece yayılı bir soykırım politikası uyguluyor. Nerede bir Kürd kazanımı varsa oraya saldırıyor. Başvurmadıkları yöntem bırakmıyor. Bugün Kürdistan’nın dört parçasında Kürdlere karşı savaşıyor. Savaştığı sadece Kürdler değildir. Irak, Suriye, İsrail, Libya, Yemen, Kıbrıs, Yunanistan, Ermenistan, Mısır başta olmak üzere tüm Arap ülkeleriyle de açık veya gizli bir savaş halindedir.

İçerde kendi halkını aç bıraktı. Sessini çıkaranı içeri tıktı. Ülke bugün dilsiz olmuş. İslamın hanefi mezhebi dışında ne kadar mezhep ve din varsa büyük bir baskı altında. Azınlıklara kan kusturuyor. Uluslararası kurumların kararlarına uymuyor. Hem de kendileriyle yaptıkları anlaşmalara rağmen. “Stratejik müttefikiz“ dediği Batı dünyası ile kavgalı. İkide bir “ey Amerika“ “ey Avrupa“ deyip tehdit savuruyor. Üyesi olduğu NATO’yu boşa çıkaran uygulamalara başvurdu. NATO sistemini bozan S-400 füzelerini Rusya’dan aldı. ABD’nin koyduğu ambargoları deldi. Bu politikalarıyla pimi çekilmiş bir bomba gibi dünya siyasetinin orta yerine düştü. Dünyaya kendini bu politika ve uygulamalarla kabul edilmeyi dayattı. İşte burada gücünü abarttı. Dünya takozu koydu. Buraya kadar dedi.

Aslında daha çok önceleri dediğimiz gibi, ilk Körfez Savaşıyla ABD’nin başını çektiği batı dünyası ve Türkiye arasındaki durumun buraya varacağını defalarca dile getirdik. Biz buna işaret ettiğimizde soğuk savaş dönemi algısıyla “ABD Türkiye’yi terk etmez, Türklere karşı Kürdleri tercih etmez“ deyip durdular. Türkiye’ye karşı uygulanılacak yaptırımlarla yaşanacakları beğenir veya beğenmezsiniz, bu ayrı bir konu, ama süreç Türkiye için bir felakete işaret etmektedir.

Düşünüyoruz da bu gelişmelerden sonra acaba ABD’nin İran öncesi Türkiye’yi dizayn etmesi niye politika edinmesin? Akdeniz’de ABD, Fransa, İsrail, Yunanistan, Kıbrıs ve Mısır’ın ortak tatbikatı Türkiye’ye verilen güçlü bir mesajdı. Gerisini Türkiye düşünsün.

Bildiğiniz üzere bundan önce yayınladığımız “TÜRKİYE İÇİN YOLUN SONU GÖRÜNDÜ“ Makalemizde “Türkiye adım adım Yugoslavyalaşma, Iraklaşma, Suriyeleşme ve özellikle de bu aşamada İranlaşmaya doğru yol alıyor“ derken bunu kast etmiştik.

Tüm bu olup bitenden sonra tüm yumurtalarını Türkiye sepetine koyan kimi Kürd siyasal çevrelere de bir uyarımız var: Yol yakınken milli zemine dönün.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu