Politika

Faşizm Nedir?

"Almanların bile bir sınırı vardır" | Gazete Manifesto

Fikret KARAVAZ


Kapitalizmin emperyalizm aşamasında finans kapital, banka ve sanayi sermayesinin içiçe geçmiş biçimi olarak sermayenin en üst var oluş biçimidir.Finans
kapital, metalara endeksli kağıtlar aracılığı ile reel ekonominin yanında bir de sanal ekonomi yaratmıştır.Metalara endeksli kağıtlar belirli bir zaman süreci için
endekslendiği metanın beklenen kar marjını temsil ederler ve ulusal ve uluslararası borsalarda alınıp satılırlar.Bu alınıp satılma işleminin bizzat kendisi
emperyalist kapitalizmin anarşik niteliği ve finans kapitalin spekülatif niteliği nedeni ile kağıtların endekslendiği metaların gerçek kar marjlarının çok üstünde
değerleri temsil etmesine ve finansal balonun şişmesine neden olmaktadır.Bu niteliği ile finans kapital henüz üretilmemiş emek değerleri üstünde tarihsel bir
ipoteği de temsil etmekte ve emperyalist kapitalizmin krizleri ile finansal spekülasyonların yükü de emek kitlesinin sırtına yüklenmektedir.Metalara endeksli
kağıtlar aracılığı ile sınırsız olarak speküle edilen sanal kar marjları çoğu zaman realize edilemez ve emperyalist kapitalist sistemin finansal krizleri patlak
verir.Bu finansal krizler gerçek ve sanal kar marjları dengelenene kadar sürer ve aradaki fark para ve faiz politikaları ile emek kitlesine yüklenir.Bu niteliği ile
finans kapitalin egemenliğindeki emperyaist kapitalizm emek kitlesinin yalnızca artı -emek zamanına değil gerekli -emek zamanının da bir kısmına el koyar.İşte
bu niteliği ile finans kapital tüm zamanlara ait emek değerleri üstünde yaratılmış tarihsel bir ipoteği de temsil etmektedir.
Finans kapital tüm zamanlara ait emek değerlerini ve henüz üretimemiş emek değerlerini sermayenin büyüklüğüne göre yeniden ve yeniden
paylaştırmaktadır.İMF, Dünya Bankası, Avrupa Merkez Bankası,Amerika Merkez Bankası gibi teşkilatlar vasıtası ile uygulanan para ve faiz politikaları ile mali
oligarşi ve iş birlikçileri, diğer finans kapital dışında kalan sermaye biçimlerini terörize ettiği gibi emek ktlesinin yalnız artı- emek zamanını değil ücrete tekabül
eden gerekli- emek zamanının bir kısmını da gasp etmektedir.Kapitalizmin emperyalizm aşamasına dair olarak mali oligarşi ve iş birlikçilerinin devlet biçimi
olan faşizm öncelikle emek kitlesi ve diğer sermaye biçimleri üstünde çeşitli biçimlerde sürdürülen bir ekonomik terördür.Emperyalist kapitalizm terörist
kapitalizmdir.Bu ekonomik terör herhangi bir muhalefetle karşılaştığında militarize olarak siyasal terör biçimini almaktadır.Bu anlamda faşizmi yalnızca militarizme indirgeme anlayışı emperyalist kapitalizmin ve finans kapitalin iktidarının niteliğine dair hatalı değerlendirmelerdir.
” Faşizmin yönetimi ele geçirmesi, sadece bir burjuva
hükümetin bir diğerini izlemesi değildir. Burjuvazinin –
burjuva demokrasisinin belli bir sınıfsal egemenli ği içeren
devlet biçiminin, bir di ğeriyle; açık terörist diktatörlükle
değiştirilmesidir. Bu farkı gözden ırak tutmak çok yanlı ş
olur. Çünkü bunun unutulması devrimci proletaryanın,
emekçi halkın en yaygın oldu ğu şehir ve köy kesimlerinde
yönetimi ele geçirmeye çalı şan fa şistlere kar şı mücadeleye
girişmesine, ayrıca burjuva kampında söz konusu olan iç
çelişkilerden yararlanmasına da engel olabilir.”
Dimitrov, Faşizme Karşı Birleşik Cephe syf;136
Faşizm olgusunu doğru kavramak Dimitrov’un faşizm nitelemelerinin Lenin’in emperyalist kapitalizm nitelemeleri ile beraber değerlendirilmesini
gerektirir.Finans kapitalin borsa spekülasyonları, para ve faiz politikaları ile tüm zamanlara dair emek değerleri ile birlikte henüz üretilmemiş emek değerlerini
önceden ve yeniden sermayenin büyüklüğüne ve siyasal fonksiyonlarına göre bölmesi ona tüm zamanlara dair emek değerleri üstünde tarihsel bir ipotek
niteliği vermektedir.Borsalarda, para ve faiz politikalarında alınıp satılan değerler üretilmiş emek değerleri ile birlikte henüz üretimemiş emek
değerleridir.Dolayısıyla, finans kapital üretici güçler üzerinde asalak bir sermayedir.Finans kapitalle birlikte kapitalizmin bunalım dinamiklerine aşırı üretim
krizlerinin yanında finansal krizlerde katılmıştır.Finansal krizler henüz üretimememiş emek değerlerinin karşılığının belirli bir zaman dilimi içnde reel ekonomi
tarafından üretilemediği ya da kar realizasyonlarının öngörülen biçimde gerçekleştirilemediği koşullarda gelişmektedir.Finans kapitalin borsa, para ve faiz
spekülasyonları için herhangi bir hukusal düzenleme ve sınır olmadığından finansal krizler sık sık tekrarlamakta ve reel ekonominin krizlerini de tetiklemektedir.
“Tekelci kapitalizmin, kapitalizmdeki bütün çelişkileri ne kadar ağırlaştırdığı herkesçe bilinmektedir. Bu konuda yüksek fiyatları ve kartellerin zorbalığını
hatırlamak yeter. Çe-lişkilerdeki bu ağırlaşma, dünya malî sermayesinin kesin za-feriyle açılmış olan geçici tarihî dönemin en büyük itici gücü olmuştur.
Tekeller, oligarşi, özgürlük eğilimi yerine egemenlik eği-limi, sayıları gitgide artan küçük ya da zayıf ulusların zengin ya da güçlü birkaç ulus tarafından
sömürülmesi — bütün bunlar, emperyalizme, onu asalak ve çürümüş bir kapitalizm haline getiren ayırıcı özellikler kazandırmıştır. Burjuvazinin, gitgide artan bir
ölçüde sermaye ihracından gelen kazançlar ve “kupon kırpmakla” yaşadığı, “rantiye-devletin”in, te-feci-devletin yaratılması, gitgide daha belirgin biçimde
emperyalizmin eğilimlerinden biri olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak, bu çürüme eğiliminin, kapitalizmin hızlı gelişimini önleyeceğini sanmak yanlış olur. Önlemez. Emperyalist dönemde, bazı sanayi kolları, burjuvazinin bazı tabakaları, bazı ülkeler, bu eğilimlerden birini ya da ötekini, küçük veya büyük ölçüde
gösterirler. Bütünüyle kapitalizm, eskiye göre çok daha büyük bir hızla gelişmektedir. Bu gelişme, yalnızca genel olarak gitgide daha eşitsiz hale gelmekle
kalmayıp, ayrıca da eşitsizliği özellikle sermayece en zengin ülkelerin (İngiltere) çürümesinde kendini göstermektedir.”
LENİN-Emperyalizm syf:147
” Bu bakımdan, gelişme sürecindeki bir olayın birçok bağ-lantısını hiç kavrayamayan bütün genel tanımlardaki itibarî ve izafî değeri unutmadan,
emperyalizmin, aşağıdaki beş temel özelliğini kapsayan bir tanımını yapalım:

1) üretimde ve sermayede görülen yoğunlaşma öyle yük-
sek bir gelişme derecesine ulaşmıştır ki, iktisadî hayatta kesin rol oynayan tekelleri yaratmıştır;

2) banka sermayesi sınaî sermayeyle kaynaşmış, ve bu “malî sermaye” temeli üstünde bir malî oligarşi kurulmuştur;
3) sermaye ihracı, meta ihracından ayrı olarak, özel bir önem kazanmıştır;
4) dünyayı aralarında bölüşen uluslararası tekelci kapi-talist birlikler kurulmuştur;
5) en büyük kapitalist güçlerce dünyanın toprak bakı-mından bölüşülmesi tamamlanmıştır.
Emperyalizm, tekellerin ve malî sermayenin egemenli-ğinin kurulduğu; sermaye ihracının birinci planda önem ka-zandığı; dünyanın uluslararası tröstler
arasında paylaşılma-sının başlamış olduğu ve dünyadaki bütün toprakların en bü-yük kapitalist ülkeler arasında bölüşülmesinin tamamlanmış bulunduğu bir
gelişme aşamasına ulaşmış kapitalizmdir.”
LENİN-Emperyalizm syf:105-106
Finans kapitalin tüm zamanlara ait emek değerleri üstünde yarattığı tarihsel ipotek niteliği, borsa kar marjlarının sınırsız spekülasyon olanaklarını da
yaratmakta böylelikle kapitalizmin devreli bunalımının nedeni olan aşırı üretim krizlerinin daha kısa süreli aralıklarla tetiklenmesi, çap olarak dünya ölçeğine
yayılmasına ve emek kitlesi üstünde yükün ağırlaşması sonuçlarını getirmektedir.Ayrıca, kapitalizmin emperyalizm aşamasında sermaye ihracının meta ihracı
yanında ayrı bir önem kazanmasıyla sermayenin dünya çapındaki hareketlerinin hızlı ve dengesiz gelişimi de bir kriz dinamiğidir.

Finans kapitalin kendisi dışında kalan tarihsel olarak geç sermaye biçimleri üstünde de burjuva demokrasisini yadsıyan egemenlik kurma eğilimi farklı
sermaye biçimleri arasındaki çelişkileri de derinleştirerek burjuva kampın kendi arasındaki çelişkileri yoğunlaştırmaktadır.Farklı sermaye çevreleri ve sermaye
biçimleri arasındaki çelişkiler siyasal alana burjuva ideolojilerin farklı versiyonları kılığında yansımaktadır.Örneğin, Orta Doğunun ve Güney Amerikanın petro
dolar sermayesi büyüklük olarak mali oligarşinin denetlediği miktarlardan daha az olmayan meblağları kontrol etmelerine rağmen petro dolar sermayesinin
tarihsel olarak gecikmiş bir sermaye olması sebebiyle uluslar arası derinliği olmadığından finans kapitale dönüşemesinin yarattığı çelişkilerden El Kaide gibi
siyasal oluşumlar şekillenmekte ve finans kapitalle petro dolar arasındaki çelişkiler siyasal alana dinler arası çatışma olarak yansımaktadır.Petro dolar finans
kapitalin baskısı nedeni ile uluslar arası borsalarda rahat hareket edememekte bu nedenle ticaret ve gayrı menkul sermayesi olarak var olabilmektedir.Yine
finans kapital de petro doların hakim olduğu ulusal pazarlarda rahat hareket olanağı bulamamaktadır.Farklı sermaye biçimleri arsındaki bu çelişkiler siyasal
alana kitlelerin manüpülasyon ve dezenformasyonla yanıltılması ile burjuva-feodal ideolojik formasyonların farklı biçimlerini alarak yansımakta böylelikle kitleler
sınıfsal gerçekliklerinden uzaklaştırılmakta ve sermaye grupları arsındaki çelişkilerin yarattığı ulusal ve uluslararası çatışmalara sürüklenmektedirler.
Finans kapital niteliği gereği sürekli büyümek zorunda olan bir sermayedir.Finans kapital ya büyümek ya da el değiştirmek zorundadır.Fnans kapitalin
hareket yasalarına karakterini veren eşitsiz gelişim yasası mali grupların kendi aralarındaki ilişkilere ve mali gruplarla diğer sermaye biçimleri arasındaki
ilişkilere sürekli çatışmalı bir nitelik vermektedir.Mali gruplar ve işbirlikçileri kendi aralarındaki çatışmalarda halk sınıflarından bir kitle tabanı yaratmak maksadı
ile burjuva ideolojisinin çeşitli formasyonlarını milliyetçilik,din,mezhep farklılıklarını ideolojik ve demogojik materyal olarak kullanarak kendi mali politika ve
siyasetlerinde kullanacakları bir faşist kitle tabanı oluşturma ihtiyacı duyarlar.Yine mali sermaye ve işbirlikçileri burjuva demokrasisinin nesnel koşullarını
ortadan kaldıran finans kapitalin hareket yasalarını uygularken halk sınıflarının en demokratik muhalefetine karşı da militarizme yönelme
eğilimindedirler.Finans kapitalin niteliği gereği onun egemenlik aygıtı olarak burjuva devlet aygıtı militarist niteliği sürekli geliştirilen bir devlet aygıtıdır.Öyle ki
tek tek burjuva devlet aygıtlarıın çözümleyemeyeceği meseleler için NATO ve Birleşmiş Milletler silahlı birlikleri gibi uluslararası militarist yapılar geliştirilmiştir.
Emperyalist metropollerde halk muhalefetinin nisbeten zayıf olduğu koşullarda faşist militarizm NATO ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası örgütleri
aracılığı ile sömürge ve yarı-sömürgelerdeki halk muhalefetlerine ve finans kapitalin bu bölgelerdeki hareket olanaklarını geliştirecek siyasal manevraları
gerçekleştirmek için burjuva siyasetin yetersiz kaldığı koşullarda militarizme yönelme eğilimindedir.Kapitalizmin emperyalizm aşamasında meta ihracının

yanında sermaye ihracının ayrı bir önem kazanması emperyalist metropollerle yarı-sömürgelerdeki halk muhalefeti arasındaki çelişkileri derinleştirmiştir. Yarı-
sömürgelerden elde edilen kaynakların bir kısmının emperyalist metropollerde işçi sınıfının sosyalizsyon yolu ile reforme edilmesine ayrılması, emekle

sermaye arasındaki çelişkinin yarı -sömürgelerde daha şiddetli bir biçimde gelişiyor olması, emperyalist metropollerde faşist militarizmin namlularının yarı-
sömürgelere dönük olmasının sebebidir. Emperyalist kapitalizmin kriz süreçlerinde mali krizlerin metropollerdeki etkilerine karşı halk muhalefetinin yükseldiği

koşullarda metropollerdeki burjuva askeri-bürokratik aygıtların demokratik masklesi de düşmekte ve faşist militarizm metropollerdeki halk muhalefetlerine de
yönelmektedir.

”Sol’la tartışmasında Kautsky, emperyalizmin “yalnızca bir dış siyaset sistemi” (yani ilhak) olduğunu ve kapitalizmin gelişmesinde belli bir ekonomik
aşamayı ya da erişilen düzeyi emperyalizm diye tanımlamanın yanlış olduğunu ilân ediyordu. Kautsky hatalıdır. Kuşkusuz, sözcükler üzerinde tartışmak
yersizdir. Emperyalizm “sözcüğü”nün bu anlamda ya da başka bir anlamda kullanılmasını yasaklayamazsınız. Ama bir tartışma yürütmek istiyorsanız,
terimlerinizi doğruca tanımlamalısınız. Ekonomik açıdan emperyalizm (ya da mali-sermaye “çağı” — sözcükler önemli değil) kapitalizmin gelişmesindeki en
yüksek aşamadir, üretimin çok büyük ve engin boyutlara ulaşmasıyla serbest rekabetin yerini tekele bıraktığı aşamadır. Emperyalizmin ekonomik özü budur.
Tekel kendini, tröstlerde, birliklerde (syndicates), vb., dev bankaların mutlak kudretinde (omnipotence), hammadde kaynaklarının kapatılmasında, vb., banka
sermayesinin birikiminde, vb. ortaya koyar. Her şey ekonomik tekele dayanır. Bu yeni ekonominin, tekelci kapitalizmin (emperyalizm tekelci kapitalizmdir)
siyasal üstyapısı, demokrasiden siyasal gericiliğe değişimdir. Demokrasi serbest rekabete tekabül eder. Siyasal gericilik tekele tekabül eder. Rudolf Hilferding,
Finance Capital’inde gayet haklı olarak “mali-sermaye, özgürlük için değil, egemenlik için çabalar” der’ Dış politikayı iç politikanın karşılığı gibi göstermek bir
yana, “dış politika”yı genel olarak politikadan çekip ayırmak esas itibariyla yanlıştır, marksist ve bilimsel değildir. Gerek dış politikada, gerek iç politikada
emperyalizm demokrasiyi ihlâl etme çabasındadır, gericiliğe yöneliktir. Bu anlamda emperyalizm, genel olarak demokrasinin, yalnızca onun istemlerinden
[sayfa 48] birinin, yani ulusların kendi kaderlerini tayin isteminin değil, her türlü demokrasinin sugötürmez biçimde, “yadsınması”dır. ”
Marksizmin Bir Karikatürü Ve Emperyalist Ekonomizm -Lenin
Farklı sermaye biçimleri , kapitalist formasyonda kapitalizmin temel çelişkisi olan “Emeğin toplumsal niteliği ile mülk edinmenin özel biçimi” arasındaki
çelişkide “mülk edinmenin kapitalist biçimi” ni temsil etmekle uzlaşmaktadırlar.Ancak kapitalizmin emperyalizm aşamasında farklı sermaye biçimleri arasındaki
bu uzlaşma, finans kapitalin “mülk edinmenin kapitalist biçimleri” ni yarattığı sanal ekonomi ve bu ekonominin argümanları olan uluslararası ekonomi politika
ötgütleri, borsa,faiz ve para politikalarını kontrol eden konumu ile genişletmiş ve derinleştirmiş olması ile sürekli çatışmalı bir uzlaşmadır.Bu anlamda,
kapitalizmin emperyalizm aşamasında, finans kapital ve işbirlikçilerinin iktidar aygıtı olarak burjuva askeri-bürokratik aygıtlarla sermayenin farklı biçimlerinin
ilişkileri, emperyalizm öncesi serbest rekabetçi kapitalizmde olduğu gibi büyüklük ve siyasal güç olarak az çok denk sermayelerin kendi aralarındaki ilişkileri
belirleyen burjuva demokrasisi biçiminden farklılaşır ve mali oligarşi finans kapital aracılığı ile kontrol ettiği mali ve siyasal olanakları diğer sermaye biçimleri
üstünde, yine, farklı tarihsel koşullarda farklı biçimler alabilen bir diktaya dönüştürür.Burjuva demokrasisi, genel olarak sermayenin emek kitlesi üstünde diktası
iken, faşizm, Mali oligarşi ve işbirlikçilerinin diğer sermaye biçimleri ve halk sınıfları üstünde diktasıdır.Finans kapitalin yarattığı bu mali ve siyasal diktadan en
çok etkilenen sermaye kesimi orta ve küçük işletmelerdir.
” Faşizmin kitleleri etkilediği kaynak nedir? Faşizm
kitleleri çekebilir, çünkü demagoji yoluyla onların en acil
ihtiyaçlarına ve isteklerine seslenir. Faşizm, kitlelerin
özünde kökleşmiş ön yargıları alevlendirmekle kalmaz,
onların duygularına, adalet anlayışlarına ve hatta bazen de
devrimci geleneklerine el atar. Alman faşistleri -büyük
burjuvazinin bu uşakları ve sosyalizmin düşmanları- neden
kendilerini kitlelere “sosyalistler” olarak tanıtırlar? Neden
yönetimi ellerine geçirdiklerine “devrim yaptık” derler?
Çünkü, Alman emekçi halkının yüreklerindeki devrime olan
inancı ve sosyalizme yönelme isteğini sömürürler de ondan”
Dimitrov, Faşizme Karşı Birleşik Cephe syf;137
Bu olguda kuşkusuz reel sosyalizm deneyimlerinin başarısızlıklarının sosyalizm projesinde yarattığı prestij kaybına bağlı olarak kitlelerin bilnç
düzeyindeki gerilemenin ve güçlü bir enternasyonal birliğin geçmiş tarihsel deneyimlerin bilimsel irdelenmeleri üstünden yeni sosyalizm projeleri olarak
geliştirilememesinin belirleyiciliği yadsınamaz.
Dimitrov, faşizmi, emperyalizm döneminin devlet biçimi olarak tahlil eder ve bütün ülkelerde barışcı ya da militarist yoldan farklı sosyoekonomik yapıların
niteliklerine bağlı olarak değişik biçimlerrde ama kaçınılmaz olarak finas kapital ve mali oligarşinin iktidara geleceğini, bu anlamda burjuva demokrasisinin
sermaye biçimleri arasındaki farklılıkların ve çelişkilerin dünya ölçeğinde derinleşmesine bağlı olarak nesnel dayanaklarının ortadan kalkmış olduğu gerçeğini
belirlemektedir.Faşizm, bir kez kendi iktidarını kurumsallaştırtan sonra ancak bir devrimle iktidardan indirilebilir.Böyleyken AB ülkeleri gibi kimi siyasal
coğrafyalarda halen burjuva demokrasisinden bahseden siyasal anlayışlar, Dimitrov’un faşizm nitelemeleri ve Lenin’in emperyalist kapitalizme dair tespitleri ile
çelişmektedirler.Finans kapital burjuva demokrasisinin katilidir.Faşizm, finans kapitalin niteliğine bağlı olarak yalnız halk sınıfları üstünde değil farklı sermaye
biçimleri üstünde de mali oligarşi ve işbirlikçilerinin ekonomik teröre dayalı iktidarıdır.Mali oligarşi ve işbirlikçilerinin ekonomik terörü herhangi bir siyasal
direnişle karşılaştığında militarist biçimler de alabilmektedir.Bu anlamda üçüncü paylaşım savaşı dünya ölçeğinde bölgesel çatışmalar biçiminde değişik
siyasal coğrafyalarda farklı kılıklarda sürdürülmektedir.
” Faşizmin, söz gelimi Otto Bauer’in iddia ettiği gibi,

“her iki sınıfın-proletarya ile burjuvazinin üstünde yer alan”
bir devlet gücü biçimi değildir. İngiliz Sosyalist
Brailsford’un belirttiği gibi “Devlet mekanizmasını ele
geçirmiş olan küçük burjuvazinin başkaldırması” da de ğildir.
Hayır, faşizm ne sınıfların üstünde var olan bir güç, ne de
küçük burjuvazinin ya da yozlaşmış proletaryanın (lümpen
proletarya) finans kapital üzerindeki iktidarıdır. Faşizm
finans kapital iktidarıdır. Faşizm finans kapital iktidarının ta
kendisidir; işçi sınıfı ile köylülerin ve aydın kitlenin
devrimci kesimlerine karşı örgütlenmiş bir yıldırıcı öç alma
hareketidir. Dış siyaset açısından faşizm en kaba biçimiyle
bağnaz bir milliyetçiliktir; öteki uluslara karşı kini körükler”
Dimitrov, Faşizme Karşı Birleşik Cephe syf;135

” Faşizmin geni ş bir kitle dayanağ ı bulamadığı ve faşist
burjuva kampın çeşitli grupları arasındaki mücadelenin kesin
olduğu birtakım ülkelerde bu rejim, öncelikle parlamentoyu
feshetme yoluna gitmez. Sosyal Demokrat Partiler de dahil
olmak üzere öteki burjuva partilerinin biraz meşruiyet elde
etmelerine göz yumar. Başka ülkelerde eğer yönetici
burjuvazi erken bir devrimin patlak vermesinden korkuyorsa,
faşizm sınırlandırılmamış olan siyasal tekelini kurar. Bunu,
ya hemen ya da rakip parti ve gruplara karşı terör yönetimini
ve kan kusturmayı artırarak yapar. Kendi durumu özellikle
açıklığa kavuşunca bu durum faşizmin, kendi temelini
genişletmesini ve sınıfsal yapısını değiştirmeksizin açık
terörist diktatoryayı kaba ve uydurma bir parlamentarizmle
birleştirmesini engellemez.”;
Dimitrov, Faşizme Karşı Birleşik Cephe syf;136
” Yoldaşlar, faşizmin yönetimi ele geçirmesi sanki bir
finans kapital kurulu ya da organı, faşist diktatörlüğü
başlatmak için bir tarih saptamı ş gibi basitleştirilmiş, düzgün
bir olay olarak düşünülmemelidir.
Faşizm gerçekte genel olarak eski burjuva partilerine ya da
bunların belirgin bir kesimine karşı verilen karşılıklı, bazen
de şiddetli bir kavga sonucu ortaya çıkar. Bu kavga faşist
kampın kendi içinde de sözkonusu olabilir. Bu kavga bazı
durumlarda silahlı çatı şmalara da yol açabilir; Almanya,
Avusturya ve birtakım ülkelerde gördüğümüz gibi. Ne var ki,
bunlar şu gerçe ğin önemini azaltmaz: Burjuva hükümetler,
faşist diktatörlük kurulmadan önce belli birtakım ön
aşamalardan geçerler ve faşizmin yönetimi ele geçirmesini
doğrudan doğruya mümkün kılan birtakım gerici tedbirler
alırlar. Her kim ki burjuvazinin koyduğu gerici tedbirlere ve
bu ön aşamalarda faşizmin gelişmesine kar şı koymaz, o kişi
faşizmin zaferine engel olmak durumunda değildir; aksine o
zaferi kolaylaştırır.”
Dimitrov, Faşizme Karşı Birleşik Cephe syf;136
Faşizm, kapitalizmin emperyalizm aşamasının devlet biçimidir.Bu anlamda bugün avrupa devletlerini burjuva demokrasisi olarak tanımlayan siyasal
anlayışlar ikinci emperyalist paylaşım savaşı sonrası faşizmi emperyalizmin kendisinin tasfiye edebileceği gibi bir paradoksa düşmektedirler.Bu emperyalizmi
kendi kendisine tasfiye ettirmektir.Faşizm finans kapitalin iktidarıdır ve finans kapital sömürge ve yarı-sömürgelerde Demokratik Halk Devrimi, emperyalist metropollerde sosyalist devrimle bütün siyasal ve ekonomik ve militarist kurumları ile tasfiye edimediği sürece iktidarını sürdürecektir.İkinci emperyalist

paylaşım savaşı sonrası sovyet faktörü ve bir sosyalist devrim ihtimaline karşı başta avrupa ülkelerinde uygulanan sosyalizasyon politikaları sömürge ve yarı-
sömürgelerden aktarılan ekonomik kaynaklarla finanse edilmiştir.Sovyet tehdidinin ortadan kalkması ile açılan yeni pazarlar etrafında sürdürülen emperyalist

talan savaşları dünya genelinde farklı bölgelerde kendini göstermektedir.Emperyalist metropolllerdeki sosyalizasyon politikaları ise artan rekabet ve finans
kapitalin anarşik niteliği nedeni ile düşen kar marjları nedeni ile yerini neo -liberal politikalara bırakmış, emperyalist metropollerde emek kitlesinin sosyal hakları
ve ekonomik kazanımları neo-liberal düzenlemelerle tasfiye sürecine girerken metropollerde finans kapitain ekonomik terörünün maskesi düşmüştür.
Faşizm, Togliati’nin tanımladığı gibi genel olarak burjuvazinin siyasal bir tercihi, bir politika değildir. Faşizm serbest rekabetçi kapitalizmin emperyalizme
evrilmesinin kaçınılmaz bir sonucu olarak finans kapitalin ekonomik egemenliği üstüne kurulmuş olan mali oligarşi ve işbirlikçilerinin devlet biçimidir.
Bugün, finans kapitalin ekonomik terörü emperyalist metropollerde de emek kitlesi üstünde giderek şiddetlenmektedir.Sosyal demokrasinin siyasal ve
ekonomi politik strateji bağlamında iflasının nedenleri de bu olgudadır.Emperyalist metropollerde finans kapitalin ekonomi politik eğilimlerinin giderek gerçek mecrasına gelmesi ile sosyalizasyon politikalarının maddi zemini ve uygulanabilirliliğinin koşulları oradan kalkmaktadır.Bu olgu Avrupa sosyal demokrasisinin
finans kapitalin ekonomik ve siyasal eğilimlerine karşı politika üretemez hale getirmektedir.Sosyalizasyon politikaları bağlamında soyal demokrasinin iflası ile
birlikte finans kapitalin emek kitlesi ve diğer sermaye biçimleri üstünde ekonomik terörünün ve militarizminin kitlelerce tolere edilebilirliği giderek gerilemekte,
emperyalisst metropollerde ve sömürge, yarı-sömürgelerde kitle, finans kapital ve iş birlikçilerin faşizmine karşı halk kitlelerinin muhalefeti yükselme eğilimi
göstermektedir.Emperyalist metropllerde ve sömürge, yarı-sömürgelerde yeni devrimlerin ön koşullasrı olgunlaşmaktadır.
Tarihsel materyalizm bilimi siyasal üst yapının, yani, üreticim araçlarının mülkiyetinin sahipliğini yapan sınıfın ya da sınıfların devletinin siyasal nitelik ve
ekonomi politik eğilimlerinin ekonomik alt yapı yani üretim ilişkilerin niteliği tarafından belirlendiğinin tesbit eder.Kapitalizmin emperyalizm aşamasında
emperyalist metropollerde ve bağımlı sömürge ve yarı-sömürgelerde üretim ilişkilerinin niteliği, yani, ekonomi politik eğilimleri esasta finans kapitalin ekonomi

politik eğilimleri tarafından belirlenmektedir.Dünya pazarları mali oligarşi ve işbirlikçilerinin hakimiyetindedir.Burjuva, burjuva-feodal devletlerin birer askeri-
bürokratik aygıt olarak mali oligarşinin kartel, tröst, tekel ve holdinglerinden nisbeten özerk bir niteliği olsa da üretim ilişkilerinde finans kapitalin hakimiyeti

siyasal üst yapınında eğilim ve niteliklerini son tahlilde belirlemektedir.Çünkü, burjuva ya da burjuva feodal askeri-bürokratik aygıtların siyasal niteliğini
belirleyen olgu askeri-bürokrasinin ve siyasal temsiliyetin kimliği ve niyetleri değil üretim araçlarını mülkiyetinde bulunduran sınıfların sınıfsal kimliği ve üretim
ilşkilerinin yasalarının bir fonksiyonu niteliğindedir..Finans kapitalin ekonomik terörü onun ekoomik doğasının bir niteliğidir.
Aşağıdan kitle hareketleri ve yukarıdan siyasal reformlar bu ekonomik terörü ve ekonomik terörün siyasal biçimi olan militarizmi ancak geçici süreçler
olarak kısmen geriletebilir.Finans kapitalin ekonomik terörünün ve militarizminin nihai çözümü finans kapitalin ekonomik, politik, siyasal, askeri ve kültürel
kurumsallaşmalarını tasfiye edecek bir devrim sürecidir.Faşizm kapitalist ekonomi politiğin sınırları içinde geriye dönüşümsüz bir süreçtir. Serbest rekabetçi
kapitalizmin emperyalizme dönüşmesinin burjuva devlet aygıtının niteliğinde ve biçiminde yarattığı değişimle farklı sermaye biçimleri arasında da demokrasinin
koşullarının ortadan kalmasının bir sonucudur. Faşizmin iktidara gelmesi burjuva ekonomipolitiğinin sınırları içinde önlenemeyeceği gibi faşizmin tasfiyesi de
finans kapital ve uzantılarının tasfiyesi ile sonuçlanacak bir devrim sorunudur.Faşizm olgusunu emperyal sistemin kendisine tasfiye ettiren yaklaşımlar Marksist- Leninist devlet kavramını revize etmekte ve emperyal burjuvazi ve işbirlikçilerine bir demokratizm misyonu yüklemektedirler
Faşizm, parlementer ve nisbeten barışcıl biçimler alabilir. Bu olgu faşizmin konjonktürel olarak her hangibir toplumsal muhalefetle karşılaşıp
karşılaşmamasına bağlı olarak değişkenlik gösterir.Örneğin, ikinci dünya savaşı esnasında ve öncesinde Alman ve İtalyan faşizmi militarist bir nitelik
gösterirken İngiliz, fransız ve ABD faşizmi parlementer biçimler almasının sebebi Alman ve İtalyan faşizminin yeni hammadde kaynaklar ve pazarlar için
saldırgan konumdayken fransız, ingiliz ve ABD faşizminin ellerindeki pazar alanlarını savunma konumundan kaynaklanmaktadır. Faşizm kitle mücadelesi ile
kısmen geriletilebilir, faşizme karşı kısmi demokratik mevziler kazanılabilir, ancak, faşizmin bütünüyle tasfiyesi sorunu finans kapitalin ve uzantılarının
tamamen tasfiyesi sorununu kapsayan , emperyal ülkelerde sosyalist, yarı- sömürgelerde demokratik devrimin sonucuna bağlıdır.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu