Genel

Erdoğan ATEŞİN – ULUSAL SORUNA MARKSİST YAKLAŞIM

Erdoğan ATEŞİN

 

Fotoğraf açıklaması yok.  Erdoğan ATEŞİN

 

ULUSAL SORUNA MARKSİST YAKLAŞIM
’’İnsanın insan tarafından sömürülmesi ortadan kaldırıldığı ölçüde, bir ulusun başka bir ulus tarafından sömürülmesi de ortadan kaldırılmış olacaktır. Ulusun kendi içindeki sınıflar arasındaki karşıtlık ortadan kalktığı ölçüde, bir ulusun başka bir ulusa olan düşmanlığı da son bulacaktır’’ ( Komünist Parti Manifestosu )
Emperyalizm Çağında Ulusal Sorun
Her toplumsal sorun, ekonomik, siyasi ve kültürel biçimler içerir. Kürt sorununun anlaşılmasında, onu besleyen ekonomik, siyasi ve kültürel temelin açığa çıkartılması temel sorundur. Kapitalist pazarlar ulusları ortaya çıkardı ve bu süreçle birlikte pazarları birleştirdi. Ortak yaşam, ortak dil, kültür ve ruhi şekillenme pazar olgusuyla birlikte şekillenir. Ulus işte bu tarihsel sürecin ekonomik bir tezahürüdür.
Çok uluslu ülkelerin temel sorunudur ulusal sorun. 1800’lerde uluslar kendi devletlerini kurmak için mücadele ediyorlardı ve ilerici idiler. Bugün ise emperyalizm, ulusların ayrılma sorununu çıkarları gereği dünyanın geri uluslarının gündemine sokmuştur. Kürt halkının kaderi Türk halkının kaderinden farklı değildir. Buna Türkiye’de yaşayan diğer bütün azınlıklar (Rum, Laz, Çerkez,Azeri, Süryani, Abhaz, Gürcü, Roman) dahildir. Günümüzde millet, milliyetleri esas alan yaklaşımla değil, tam bağımsızlık için kurtuluşu esas alan bir anlayışla hareket edilmelidir. Bunun yöntemi tüm ulus ve azınlıkların birlikte mücadelesidir.
Genel bir doğrudan hareketle ulusal sorunun özü pazardır. Batı Avrupa’da milli hareketler 1789 -1871 arası tarihsel sürece, döneme rastlamaktadırlar. Doğu Avrupa’da ve Asya’da ise durum farklıdır. Buralarda kapitalizm geç geliştiği için 1905’ten sonra milli hareketlere rastlanmaktadır. Kemalist hareketin milliyetçi olmasının nedenlerinden biri 1900’ler sonrası emperyalizm çağının devrimi olmasındandır. Burada devlet, aşağıdan bir halk hareketiyle kurulmamıştır; yukarıdan büyük burjuvazinin, ordu ve o dönemin büyük sermayesinin (tefeci- tüccar, Türk ticaret burjuvazisi, toprak ağaları, bezirgan, ulema, şıhlar) arkasına alarak kurduğu bir devlettir.
O nedenle milli hareketlerin devrimci demokratik muhtevası desteklenirken, onların teslimiyetçi, sınıf uzlaşmacı (emperyalizmle) yanlarına karşı mücadele edilmelidir. Halk hareketleri, Milli hareketler ve sınıf hareketleri bağlamında Kürt Sorunu ele alınmalıdır. Günümüzde hiç bir burjuva karakterli ulusal hareket, bir ulusu gerçek ve tam bağımsızlığa götüremez. Çünkü bu hareketler sınıf karakterleri gereği sınıf uzlaşmacıdırlar. Bu hareketler, daha mücadelenin başındayken emperyalizmle uzlaşma yolları ararlar.
Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ile, bir ulusun kendi kaderini kendisinin tayin etmesi tamamen farklı şeylerdir. Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı, her ulusun mutlak hakkıdır, ancak bir ulusun kendi kaderini kendisinin tayin etmesi hakkı ise, tamamen o ulusun kendi tasarrufundadır. Daha da açarsak, söz konusu ulus birlikte kalmak veya ayrılmak şeklinde tercihte bulunabilir.
Ancak günümüzde ulus ve azınlıkların tam hak eşitliği temelinde çözüm, en ideal ve en doğru çözümdür. Bütün ulus ve azınlıklar bu ideolojik donanıma entegre edilmelidirler. Bunun için bütün ulusal topluluklara genişletilmiş bölgesel özerklik, azınlıklar için ise özerklik. Çünkü ulusal topluluklar arasındaki eşitsizliği ve baskıyı, federasyon, otonomi ve kültürel özerklik gibi yaklaşımlar ortadan kaldıramaz, tam tersine eşitsizlikler daha da derinleşir.
Demokratik cumhuriyetlerde, normalde ulus ve bütün milliyetler aynı haklara sahiptirler. Ulus ve bütün azaınlıklar arasındaki farklılığın, eşitsizliğin salt siyasi düzlemde değil , ekonomik olarak da tamamen ortadan kaldırılması gerekiyor.
Çünkü ulusal baskının özü günümüzde tamamen ekonomiktir. Burada ulus esasından hareketle belirlenen bölgeler için genişletilmiş , yerinde öz yönetim ve özerklik, yani demokratikleştirilmiş ve merkezileşmiş bir sistem.Çünkü federalizm ulusları bütünleştirmez, bu olsa olsa zoraki bir bağımlılık olur, doğru olan genişletilmiş bölgesel özerkliktir.
Ulus, feodalizmden kapitalizme geçiş evresinde, meta üretiminin gelişmesi sürecinde yapılanmaya başlayan toplumsal bir oluşum, bir kategoridir. Burjuva demokratik devrimlerin amaçlarından biri de ulusal bağımsızlıktır. Kapitalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte ulusların bağımsızlık mücadelesi yani ulusal hareketler, bağımlı, yarı bağımlı bir halkın, bir milletin burjuvazisinin, bağımlı olduğu başka bir devletin egemenliğinden kurtulmak, kendi ulusal devletlerini kurmak amacıyla, halkın diğer kesimlerini de yanına alarak ortaya çıkmışlardır.
Burada temel sorun halk ve ulus, millet ve milliyet kavramlarını birbirine karıştırmamaktır. Lenin, ulusal hareketlerin ekonomik temelini şöyle ifade eder:’’Meta üretiminin kesin zafere ulaşabilmesi için, burjuvazi yurtiçi pazarı ele geçirmek zorundadır; halkın aynı dili konuştuğu siyasi bakımdan birleştirilmiş bölgelerin var olması, dilin geliştirilmesinin ve edebiyata kök salmasının karşısına dikilen tüm engellerin ortadan kaldırılması gereklidir. Ulusal hareketlerin ekonomik temeli burada yatar’’
’’Dil insan ilişkilerinin en önemli aracıdır. Dil birliği ve dilin kösteklenmeden gelişmesi, modern kapitalizme uygun ölçüde gerçekten özgür ve uygun ticaretin; nüfusun ayrı ayrı sınıflar içinde özgürce ve geniş ölçüde guruplaşabilmesinin ve son olarak, pazar ile büyük küçük her meta sahibi arasında ve alıcı ile satıcı arasında sıkı bir bağ kurulabilmesinin en önemli koşullarıdır’’.
İlk ulusal hareketler Batı Avrupa’da ortaya çıktı. Batı Avrupa’da 17 ve 18 ’nci yüzyıllarda feodalizmden kapitalizme geçiş ve farklı farklı krallıklardan bir çok ulusal bağımsız devlet ortaya çıktı. Bunların çoğu tek uluslu devletler olarak ortaya çıkıp geliştiler ve hepsi genellikle aynı dili konuşuyorlardı.
Ancak Avrupa’nın Biritanya adalarında kapitalizmden ayrı farklı bir ulus bulunmaktaydı. İngilizler İrlanda’da bu ulusu kontrol edemedikleri için, dönüştüremedikleri için 18.yüzyılda İrlanda’da bir ulusal hareket gelişti. Batı Avrupa’da ortaya çıkan bu ülkeler genellikle tek uluslu ülkeler olmalarına rağmen, daha sonra İngiltere, Portekiz ve İspanya’nın deniz aşırı sömürge imparatorluklara dönüştükleri unutulmamalıdır. Daha önce kendileri de ezilmekte olan bu uluslar başka ulusları ezen ve sömüren uluslar konumuna geldiler.
Bu süreçle birlikte sömürge halklar arasında ulusal hareketler ortaya çıkıp büyümeye başladı ve bunun bir sonucu olarak ezen ulusların proletaryasının kendi burjuvazisine karşı mücadelesi gerileyerek, sömürge ulusların proletaryasıyla dayanışma konusunda zaaflara düştü.’’ Başka ulusları ezen bir ulus özgür olamaz!-”Marx-Engels .” Kendi ulusunun başka uluslar üzerindeki en küçük bir baskısını hoşgörüyle karşılayan bir proletarya, sosyalist bir proletarya olamaz!’’ Lenin. Birinci dünya savaşından önce Doğu Avrupa’da da altı küçük devlet (bunların bir kısmında birden çok ulus ve azınlık vardır)vardı.Buralarda Balkanlar dışında bir tane tek uluslu devlet yoktur.Bu süreçte bütün Doğu Avrupa feodal sistemi, ve ulusal çatışmalar sonucu bölünmüş iki çok uluslu devlet kontrol edilmekteydi.
Birinci dünya savaşından sonra Avusturya-Macaristan İmparatorluğu parçalanmış ve çeşitli bağımsız ulusal devletler ortaya çıkmıştır. Rusya İmparatorluğu bu süreçte ulusal azınlıkların yaşadığı özerk bölgelerin bulunduğu Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğine dönüştü. Bolşeviklerin Lenin önderliğinde ulusal azınlıklar konusunda izledikleri doğru politika 1917 Ekim devriminin muzaffer olmasına yol açtı.
Yine bu süreçte ABD ve Japonya’ya değinmeden geçmek eksiklik olur. Amerika kıtasında Batı Avrupa’lı göçmenlerden oluşan, onlardan meydana gelen koloniler topluluğu,1776 yılında İngiliz devletine ve yönetimine karşı bağımsızlıklarını ilan etmeleri sonucu Amerika Birleşik Devletleri kurulur. Avrupa’nın hemen hemen her yöresinden Amerika’ya göç eden halklar ortak bir dil etrafında ve aynı çıkarlar, burjuva eşitlikçi çıkarlar (zenciler ve kızılderililer dışında) etrafında birleşmişlerdir.
Lenin bu konuda şöyle der’’Amerika’da kapitalizmin gelişmesi için son derece elverişli ve bu gelişmenin hızlılığının, büyük ulusal farklılıkları dünyanın hiç bir yerinde görülmemiş bir biçimde hızla ve temelden gideren bir durum yarattığını ve tek bir Amerikan ulusu yarattığını biliyoruz’’.Japonya’da da kapitalizm Rusya’daki gibi Doğu Avrupa ülkelerinde olduğu gibi geç gelişmiştir. Geç gelen kapitalizme, geç gelişmeye rağmen Japonya’da kapitalizm çok hızlı gelişmiş ve olağanüstü sermaye birikimi ortaya çıkmıştır. Japnya’da burjuvazi, feodal soylularla iç içe geçmiş, birleşmiş ve kapitalist gelişmesini bu süreçle yaratmıştır. Japonya Asya’da tek uluslu olan tek emperyalist devlettir. İnsanlığın geldiği bu aşamada gelmiş geçmiş üç tür,üç değişik ulusal hareketten bahsetmek mümkün:
1.İlk ulusal hareketlerin ortaya çıktığı ve bugün burjuva demokrasisiyle yönetilen Batı Avrupa’nın ileri ülkeleri ve Amerika,
2.Hala ciddi ulusal çatışmaların ve sorunların yaşandığı Doğu Avrupa ve kısmen Asya,
3.Sömürgeler ve yarı-sömürgeler.Günümüzde farklı farklı ulusal devletlerin ortaya çıkmasının yanı sıra, kapitalist sistem var olduğu sürece de daha farklı ulusal devletler ortaya çıkacaktır.
Lenin bu konuda şöyle der:’’Gelişmekte olan kapitalizm, ulusal sorun konusunda iki tarihi eğilim gösterir: Birincisi; ulusal hayatın ve ulusal hareketlerin uyanışı, her türlü ulusal baskıya karşı mücadele ve ulusal devletlerin yaratılmasıdır. İkincisi; her türlü uluslararası ilişkinin gelişmesi ve gittikçe sıklaşması ulusal engellerin yıkılması ve sermayenin genel olarak iktisadi hayatın, siyasetin, bilimin vb; uluslararası birliğinin yaratılmasıdır. Her iki eğilimde kapitalizmin evrensel bir yasasıdır. Kapitalizmin gelişmesinin başlangıcında birinci eğilim ise,sosyalist topluma dönüşmeye doğru ilerleyen olgunlaşmış bir kapitalizmin özelliğidir’’
Sermayenin uluslararasılaşması ve birliğine karşı, emeğin uluslararası birliğinin de oluşmasına yol açar. Sermaye ile emek arasındaki çelişme sonuçta sosyalizim yönünde çözümlenmesi, ulusal ayrılıkları da ortadan kaldırır. İşçi sınıfı önderliğindeki devrimlerin nihai olarak amacı, eski dünyanın karşısına ulusal baskıların olmadığı, ulusal çekişmelerin ve çatışmaların olmadığı yeni bir dünya koymaktır. Bütün ulusların emekçilerinin, bütün dünya emekçilerinin bir arada yaşadığı bir dünya, tekil bir aile, bilgiyi aynı düzeyde, her bireye yayarak, bireyi bilgili ve eğitimli kılacak yeni bir dünya insanı, yeni bir toplum, sınıflı toplumlara ait bütün gerici ve yıkıcı değerlerin tasfiyesi ancak işçi sınıfı önderliğinde olacaktır.
Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı
Sınıf bilinçli proletaryanın ulusal soruna ilişkin tavrı ve tutumu, burjuva devrimine ilişkin tavrından kaynaklanır. Proletarya feodalizme, kapitalizme ve emperyalizme karşı mücadelede devrimci burjuva hareketleri destekler. Burjuvazi bu mücadelede feodalizme ve emperyalizme direnemez, teslim olursa proletarya bu mücadelenin önderliğini üstlenir.
O nedenle sınıf bilinçli proletarya milliyet ayrımı yapmaksızın, millet ve milliyetlere göre değil, bütün millet ve milliyetler, bütün ulus ve azınlıklara hiç bir ayrım yapmaksızın eşit mesafede olur. Farklı ulusların barış, kardeşlik ve özgürlük içinde bir arada birlikte yaşamaları veya ayrılıp ayrı devlet kurmaları (bu ayrılık uluslara zarar vermiyorsa) için işçi sınıfı tam bir demokrasi bilinciyle hareket eder.
Sınıf bilinçli proletarya bu mücadelesinde, bu tavrında hiç bir ulusa, hiç bir dile asla ayrıcalık tanımaz. Bunlar işçi sınıfı iktidarında işçi sınıfı demokrasisinin temel ve vazgeçilmez ilkeleridir
.Lenin,’’Sömürüye, kar sağlamaya ve rekabete dayanan kapitalist toplumda ulusal barış mümkünse, bu ancak bütün ulusların ve dillerin tam eşitliğini güvence altına alan, hiç bir zorunlu resmi dil tanımayan, herkese kendi anadilinde öğrenim göreceği okullar sağlayan ve anayasasında her hangi bir ulusa her hangi bir ayrıcalık tanınmasına ve bir ulusal azınlığın her hangi bir biçimde çiğnenmesini, yasaklayan temel bir yasa bulunan, tutarlı ve tepeden tırnağa demokratik cumhuriyetçi bir yönetim sisteminde gerçekleştirilebilir’’der.
Sınıf bilinçli proletarya bütün ulus ve milliyetlere aynı eşit haklar tanıyan burjuva demokratik ilkeyi desteklemekle kalmaz, ulusal mücadeleyi sınıfsal mücadeleye tabi kılmak için tavır takınır. Çünkü burjuvazi her koşulda kendi ulusal özlemlerini, isteklerini ön plana çıkarır ve bunu acımasızca yapar. Buna karşı proletarya, sınıf mücadelesinde burjuvazinin bu istemlerini sınıf mücadelesinin hizmetine sunar. Bu mücadelede proletarya her türlü milliyetçilikten arınmış bir tutum takınmak tavrında dır.
Proletarya başka uluslara karşı kendi burjuvazisinin çıkarlarını savunur pozisyona düşerse, bu başka ulusların proletaryasında güvensizlik yaratır ve sınıf dayanışmasını zaafa uğratarak işçileri kamplara ayırır ve dolayısıyla bu tavır burjuvaziye hizmet eder. Proletarya hiçbir koşulda milliyetçiliğin kutsanmasına destek vermez, tam tersine ulusların kendi aralarındaki farklılıklarının giderilmesine ve ulusal engellerin yok edilmesine, kaldırılmasına hizmet eden her tutumu destekler.
Ulusal Kurtuluş Savaşları Üzerine Önümüzdeki süreçte dünya halklarının emperyalizme karşı mücadelesinin daha da gelişeceği yönünde ciddi emareler, ciddi hareketler gözükmektedir. Bu yüzyılın sınıf mücadeleleri yüzyılı olacağı söylenebilir. Küreselleşme kapitalist emperyalist sistem için son zirvedir. Çürüme tam da bu noktada başlamıştır ve bu sürece kapitalist emperyalist sistem 1970’lerden hemen sonra girmiştir.
Sistem içine girdiği derin krizi ,darbeler, dünyanın bütün ülkelerinde faili meçhuller ve entrikalarla atlatmaya çalışmış ise de bunu başaramayarak bugün gelinen noktada artık halk yığınlarına söyleyecek sözü kalmamıştır. Aşağıya doğru iniş çok hızlı olmaktadır. Bu uzaydan atmosfere girerek yanan ve parçalanan bir cismin ölümüne benzer. Çok sert bir iniş ve parçalanma. Hiç bir kuvvet bu parçalanmayı durduramaz. Batı Avrupa’da kapitalizm can çekişmekte, krizden krize sürüklenmektedir.
Dünya emperyalist sistemin içine düştüğü kriz çok açık iken,’ bu bir kriz değildir’ veya ’sistem krizden çıkmıştır’ diyerek kapitalist emperyalist sistemi tabulaştırmak isteyen anlayışların neye hizmet ettiği çok açıktır. Kapitalist emperyalist sistem kısmi istikrar dönemleri hariç esasta sürekli bir kriz yaşamaktadır. Sermaye merkezileştikçe, kapitalizmin kendi iç çelişmesi de derinleşiyor. Asya, Afrika ve Latin Amerika’ da gelişen sosyal kurtuluş ve ulusal kurtuluş mücadeleleri kapitalizmin sömürü alanlarını daraltarak, krizini derinleştirmektedir.
Bütün ulusal hareketlerin mutlak bir sınıfsal yanı ve sınıf mücadelelerininde mutlak bir ulusal yanı vardır. Ulusal Özerklik Üzerine Lenin, Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkını, ayrılma ve bağımsız bir devlet kurma hakkını savunurken, proletarya partisinin her durumda ,bütün koşullarda bu hakkın ,bu ayrılma isteminin desteklenmesinin zorunlu olduğunu söylemek istemiyordu. Lenin,’’Ulusların Kendi Kaderlerini belirleme hakkı (yani ayrılma sorununun tamamen özgür ve demokratik bir yöntemle belirlenmesinin anayasa tarafından güvence altına alınmasını) hiç bir zaman belli bir ulusun ayrılmasının uygunluğuyla karıştırılmamalıdır.
Sosyal Demokrat Parti bu sorunda, bütün bu toplumsal gelişmenin ve sosyalizm uğruna proleter sınıf mücadelesinin çıkarlarına uygun olarak, her durumun kendi mücadelesinin çıkarlarına uygun olarak, her durumun kendi özel koşullarına göre karar vermelidir. ’’Bazı öznel ve nesnel durumlarda bir ulusun ayrılması, ayrı bir devlet kurması uygun olmayabilir. Ayrılmak, ayrı devlet kurmak tamamen bir ulusun kendi tasarufundadır ancak; bu söz konusu ulusun birlikten yana tavır takınması önünde engel değildir. Bir ulus ayrılmak veya birlikte kalmak yönünde tavır belirleme hakkına sahiptir. Öyleyse bu tür koşullarda proleter tavır ne olmalıdır?
Kültürel-Ulusal Özerklik mi ? Bölgesel ve Yerel Özerklik mi?
Kültürel-Ulusal özerklik bir burjuva çözümdür, buna göre her ulusun, her milletin üyeleri eğitimi de kapsayacak şekilde söz konusu ulusun toplumsal ve kültürel yaşamlarını denetleyen bir ’’ulusal dernek’’kurarlar ve okulları milliyetlere göre ayırırlar. Bu yönlü bir tercihe proletarya partisi asla izin vermemelidir. Lenin soruna ilişkin şöyle der,’’Eğer tek bir devlet içinde yaşayan çeşitli uluslar birbirlerine iktisadi bağlarla bağlıysalar, onları kültür ve özellikle eğitim sorunlarında kalıcı olarak bölmek için girişilecek her türlü çaba saçma ve gerici olur.Tam tersine eğitim sorunlarında ulusların birleştirilmesi için çaba harcanmalıdır; öyle ki okullar, gerçek hayatta gerçekten yapılmış olan şey için bir hazırlık yeri olabilsin. Günümüzde farklı ulusların sahip oldukları hakların ve gelişme düzeylerinin eşit olmadığını görüyoruz. Bu koşullarda okulların milliyetlere göre ayırmak daha geri durumda olan ulusların içinde bulundukları koşulları gerçekten ve kaçınılmaz olarak daha da kötüleştirir.’’
’’ Okulların milliyetlere göre ayrılması, yalnızca zararlı bir tasarı degil, aynı zamanda kapitalistlerin açık bir sahtekarlığıdır. Böyle bir düşüncenin savunulması ve hele sıradan halkın okullarının milliyetlere göre ayrılması, işçileri bölebilir, parçalayabilir ve zayıf düşürebilir; buna karşılık çocukları, pahalı özel okullarda ve özel olarak tutulmuş öğretmenlerin elinde iyi öğrenim gören kapitalistlerin, her hangi bir biçimde, kültürel-ulusal özerkliğin bölücü ve zayıflatıcı etkisi altında kalmaları olanaksızdır.’’
Yukarıdaki aktarmadan da anlaşılacağı üzere, Kültürel- Ulusal özerklik işçileri böler ve burjuva denetimi altına sokar. O nedenle Lenin tavrını bölgesel ve yerel özerklikten yana koymuştur.
Gerçek ulusal özerklik, kendi kendini yöneten ve özerk bölgelerin sınırlarının, ekonomik, toplumsal koşullar ve nüfus bileşeni temelinde, söz konusu bölgede yaşayan insanlar tarafından belirlendiği, genişletilmiş bölgesel özerklik ve tam hak eşitliği, tam demokratik kendisini yönetimle olur. Dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış aynı türden, aynı milletten insanların bir araya getirilerek özerk bölgeler oluşturmak da son derece doğru ve önemlidir. Dil ekonomik gelişmeden bağımsız ele alınamaz. Dil ile ekonomi arasındaki ilişki bütün sınıflı toplımların sorunu olmuştur.
O nedenle ekonomik ve ticari ilişkilerin çıkarları bakımından belirli bir ülkede hangi dilin çoğunluğun, genelin çıkarına olacağını sosyo-ekonomik değişimin gereksinimleri belirler. Çok uluslu ülkelerde resmi dil, bütün ulusların ekonomik siyasi gelişimini olumlu yönde etkiliyorsa neden resmi dil genelleştirilmesin ki? Lenin bu konuda şöyle der,’’resmi dil’’ insanları Rus dilinden uzaklaştıran bir deynek değil midir? Merkezileşmenin daha büyük bir devletin ve tek bir dilin en küçük bir kuşkuya yer bırakmayan ilerici önemini, en küçük bir baskı uygulandığında kirleten, lekeleyen ve etkisiz kılan ve ulusal sorun açısından son derece önemli psikolojiyi neden bir türlü anlamak istemiyorsunuz.’’
Ulusal Kültür ve Uluslararası Kültür.
Burjuvazi karekteri gereği her zaman ikili bir nitelik taşımıştır: Geçmişe ilişkin olarak devrimci, geleceğe ilişkin olarak karşı devrimcidir. Bugün geldiğimiz noktada burjuvazi karşı devrimcileşmiştir ve 1900’lerden sonra devrimci barutunu tüketmiştir.1900’ler öncesi ulusal bağımsızlık mücadelesine önderlik eden burjuvazi, artık başka ulus ve halkları boyunduruk altına almak için saldırmaktadır. Artık burjuvazi başka ulusların kültürünü yok etmek için çalışmaktadır.
Bugün dünyanın pek çok yerinde ulusları ve halkları hem kültürel hem fiziki olarak yok etmektedir. Amerikalı Kızılderililer ve Avusturalya yerlileri bu imhaya açık örnektirler. Aynı iki nitelik, ezilen ulusun burjuvazisinde de görülür. Ezilen ulusun burjuvazisi, ulusal bağımsızlık isteği ile sosyalizm korkusu arasında bocalar ve bu yüzden de, Yunanistan’da ,İrlanda’da olduğu gibi, kendi kültür mirasına ihanet etmeye her zaman hazırdır.
Türkiye’de de Kürt ezilen ulus burjuvazisi bu kültürel ihanete her zaman açıktır. O nedenle/nedenlerle ulusal kültürlerin bir toplamı olan dünya kültürünün geleceği, uluslararası proletaryanın ellerindedir. Çünkü; her ulusal kültürde gelişmemiş bir biçimde de olsa demokratik ve sosyalist kültürün unsurları vardır. Her ulusta, hayat koşulları kaçınılmaz olarak demokrasi ve sosyalizm ideolojisini doğuran emekçi ve sömürülen kitleler vardır. Ama her ulusta aynı zamanda yalnızca unsurlar biçiminde değil, egemen kültür biçiminde bir bujuva kültürü ( çoğu ulusta gerici ve yobaz bir kültür) de vardır .
Bu yüzden, genel olarak ulusal kültür, toprak ağalarının, en gerici üretim ilişkilerinin. papazların, şıhların, ağaların ve burjuvazinin kültürüdür. Bizim temel sloganımız, uluslararası dünya işçi sınıf hareketinin kültürü olmalıdır. Buradaki amaç, burjuva kültürüne ve burjuva milliyetçiliğine karşı olmaktır. Geleceğin proletarya kültürü, özde uluslararası, biçimde ulusal olacaktır. Çünkü, bütün ulusların halk yığınlarının ortak sosyalist dünya görüşünü getirecektir. Biçimde ulusal, dolayısıyla başka başka olacaktır; çünkü bu dünya görüşü, her ulusun dili, töreleri ve gelenekleri tarafından belirlenen biçimler içinde somut olarak dile getirilecektir.
Özde proleter, biçimde ulusal; sosyalizmin ilerlemekte olduğu evrensel kültür böyledir. Proletarya kültürü ulusal kültürü ortadan kaldırmaz, ona öz verir. Buna karşılık, ulusal kültür de proletarya kültürünü ortadan kaldırmaz, ona biçim verir. Burjuvazinin iktidarda olduğu dönemlerde, burjuva ulusal kültür sloganı bir burjuva slogandır. Ancak, proletarya iktidarında ulusal kültür sloganı bir proleter slogandır.
Erdoğan ATEŞİN

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu